Tren kazalarında ihmal, aklama çabaları
Ankara'da bugün yaşanan 9 kişinin hayatını kaybettiği YHT kazası yakın zamanda yaşanan tren kazalarını akla getirdi.
Ankara'da bugün yaşanan 9 kişinin hayatını kaybettiği YHT kazası yakın zamanda yaşanan tren kazalarını akla getirdi. Gazeteci Mustafa Hoş Tekirdağ Çorlu ve Pamukova kazalarını Sol haber portalına yorumlamıştı.
Sol'dan Burcu Günüşen'e konuşan Mustafa Hoş, ihmale, aklama hamlelerine dikkat çekti. İşte bugün yeniden gündem olan o söyleşi;
Gazeteci Mustafa Hoş, Çorlu’daki tren faciasının öncesinde ve sonrasında ihmaller zinciri olduğunu belirterek bunun bir kaza değil “ihmal cinayeti” olduğunun belgeleriyle ortada olduğunu belirtiyor. Soruşturma tutanakları, bilirkişilerin TCDD ve Ulaştırma Bakanlığı’yla ilişkileri, olay anı görüntüleri ihmalin ve suçun nasıl örtbas edilmeye çalışıldığını gözler önüne seriyor. Faciada yaşamını yitirenlerin aileleri seslerini duyurmaya çalışırken hâlâ bir dava açılabilmiş değil.
Yaşananların takipçisi olan Mustafa Hoş’un soruşturma tutanaklarından, ifadelerden, olayla ilgili raporlardan ortaya çıkararak kamuoyunun bilgisine sundukları gazetecilik mesleğinin de tüm yayın yasaklarına ve örtbas etme çabalarına karşın önemini ortaya koyuyor.
Çorlu’daki tren faciasının bir kaza olmadığını bunun ülkede yaşanan diğer birçok olayda olduğu gibi bir “ihmal cinayeti” olduğunu belirtiyorsunuz. 25 kişinin ölümüne, yüzlercesinin yaralanmasına yol açan bu ihmaller zincirini anlatabilir misiniz?
İlk başta altı boşalmış rayları görünce bu işte bir sorun var, normal değil dedim. Araştırdıkça bilgilere, belgelere ulaştıkça bunun bir cinayet olduğundan hiçbir şüphem olmamaya başladı. Benim için Çorlu şu anda tamamen bir ihmal cinayetidir. Ama buna ulaşana kadar yayımlanan bütün raporları okudum, resmi keşif tutanağını okudum, üç ay sonra açıklanan bilirkişi raporunu okudum. Ve bütün bunlara baktığımızda bir ihmal cinayeti olduğu kesinleşmiş oldu.
İHMAL OLDUĞUNU BİLENLER ÜSTÜNÜ KAPATMAYA ÇALIŞTILAR
İlk günden itibaren üstünün kapatılmaya çalışıldığını gördüm. Sorun şu: İhmal olduğunu biliyorlar ve bunu bilenler olayın üstünü kapatmaya çalıştılar.
Çorlu tren faciası üç aşaması olan bir ihmaller zinciridir. Bir, öncesi var, facia olana kadar… 29 Haziran’da TCDD’nin kendi uyarısı var, aşırı yağışlar olabilir bölgede, bu yağışlarla birlikte olumsuz durumlara yol açmamak için kontrollerin artırılması, bakımların yapılması gerekiyor diye. Buna rağmen bir şey yapılmadı.
Uyarı faciadan bir hafta önce yapıldı değil mi?
Evet bir hafta önce. Soruşturma dosyasında da mevcut bu. Facia günü dediler ki “135 yılda ilk kez olan bir yağmur”. Bir afetten söz edildi. Oysa oraya en yakın Muratlı meteoroloji merkezinin verilerine baktığımızda o gün 12.00 ile 12.30 arasında yoğun yağış olduğunu görüyoruz. Facia 17.15’te oldu. Yani arada beş saatlik bir dilim var, o beş saatte kontrol edilmiş olsa yine bu facia olmaz. Bunlar öncesinde olanlar. Fazla bilet kesiliyor, daha fazla yolcu alınıyor daha fazla para kazanmak için.
RESMİ BELGEYİ SANSÜRLEDİLER
Ayakta yolcuların olduğu ortaya çıktı…
Ayakta yolcular var. Bunlar vagonlar devrildiğinde ölümü artırmış olabilir. Keşif tutanağında fazla yolcu aldığı bilgisi oraya kaydedilmiş durumda ama sonraki bilirkişi raporunda bu yok. Yani resmi belge sansürlenmiş durumda. Keşif tutanağı resmi belgedir, sonra bilirkişi raporunda bunlar gizlenmiştir.
İLKYARDIM REZALETİ
Bunlar öncesinde olan ihmaller… Buraya kadar geldik. Ve olduktan sonra da ikinci ihmal aşaması ilkyardımla başlıyor. 17.15’te oluyor kaza. Olay yerine 17.45 sularında ilk ulaşan Sarılar Mahallesi sakinleri, traktörlerle ulaşıyorlar. Olay yerine daha sonra gelenler Tekirdağ, Uzunköprü ve o civardaki belediyeler ve itfaiye ekipleri. İşin içinde yine Devlet Demiryolları yok.
TCDD GECE 12’DE İHMALİN ÜSTÜNÜ ÖRTMEK İÇİN DEVREYE GİRİYOR
Aradan yarım saat geçtiği halde…
Evet. Bu organizasyonu ve koordineyi orada bir kurumun yapması lazım. Yani ilk anda her yeri alarma geçirecek, bütün devletin olanaklarını seferber etmesi gereken yer olayın ilk anında yine yok. Bunun nedeni sorgulanmalı. Bir, haberleri yok olabilir. Bu başka bir skandal. Haberleri olduğu halde müdahale etmemesi çok daha büyük bir skandal.
Haberleri olduğunu nereden anlıyoruz? Makinist sonradan ortaya çıkan görüntülerde telefon ediyor. Nereye telefon ediyor? Eşini, dostunu aramıyor herhalde. Niye? Çünkü oradan kayıt defterini çıkarıyor, kayıt defterinden bir şeyler söylüyor. Ama buna rağmen bir şey yapılmıyor.
TCDD’nin devreye girdiği şey, gece saat 12’de bilirkişileri getirmek - ki bu bilirkişiler bildik kişiler onlar açısından, ihmalin üstünü kapatacak kişiler. Bu da sonradan ortaya çıktı. Pamukova’da görev yapmış kişiler ve o facianın olduğu hatta birisi danışmanlık yapıyor, yani ticari ilişkisi var TCDD ve Ulaştırma Bakanlığı ile. Bir diğeri de o hatta ihale alan Savronik firmasının yönetim kurulu başkanı, kurucusu ve hâlâ ihale almaya devam eden firmanın ortağı.
Bu bilirkişiler gece saat 12’de helikopterle getiriliyor. TCDD’nin aktif olarak katıldığı bir diğer şey de gece saat 12’de işçilerden vagonlara taş yükleyip getirmelerinin istenmesi. Bunu da sorgulanan ve serbest bırakılan TCDD görevlilerinin ifadesinden görüyoruz. Gece saatlerinde aranıp taş isteniyor, menfezi kapatmak için. Yani delillerin bulunduğu olay yerini kapatmak için.
O sırada yayın yasağı var ve bir yandan da yaralılar kurtarılmaya çalışılıyor…
Evet vagonların altındalar hâlâ ve bir can pazarı orada sürerken böyle bir durum sözkonusu. İhmal zincirinin üçüncü aşaması da sonraki dönem. Nedir o sonraki dönem? Aradan dört ay geçti hâlâ ortada bir dava yok. Soruşturma davaya dönüştürülmedi. Bilirkişilerin durumu ortaya çıkmasına rağmen bu bilirkişilerin durumu kabul edildi.
BİLİRKİŞİ TCDD’Yİ SUÇSUZ İLAN ETTİ
Bilirkişi raporunda ne denmişti?
Devlet demiryollarını suçsuz olarak ilan ediyordu. Oysa raporda arka arkaya sıraladıkları şeyleri gördüğünüzde zaten direkt devlet demiryolları suçludur. Buna rağmen devlet demiryolları suçsuz diye, orada yol bakımda çalışan dört memuru asli kusurlu olarak gösterdiler, onlar da savcılık soruşturmasında sorgulanıp sonra adli kontrolle bırakıldılar.
Buradaki en önemli çelişki şu: Mesela faciadan 15 gün sonra yani 27 Temmuz’da Körfez-Gebze hattındaki tren seferleri durduruldu. Yağışlardan dolayı. Ve bunu TCDD kendi sitesinden de duyurdu. Kontroller yapıldı, yağış geçti, bir gün sonra hatta bir sorun olmadığı anlaşıldı ya da sorunlar giderildi sonra tekrar hat hizmete açıldı. Aynı şey Çorlu’da yapılsaydı 25 kişi ölmeyecekti. Kendi uygulaması aslında ihmali de ortaya koyuyor, ihmalin de delili… Madem bu yapılabiliyordu Çorlu’da yapılsaydı 25 kişi ölmeyecekti. Aradaki zaman dilimi önemli. 12.15’te yağış alıyor, ama “135 yılda bir olan bir yağış” değil, sürekli tekrarlanan, yedi yılda bir olabilen bir yağış. Bu da Meteoroloji Mühendisleri Odası’nda var zaten. Buna rağmen 12 ile akşam 17 sıralarında kontrol edilse yine olmayacaktı. O menfezin o durumda olduğu görülecekti ve seferler durdurulacaktı ya da hızla oradan geçilmeyecekti. Daha düşük hızla geçen trenler çünkü aynı yerden geçti.
MAHKEME BU BİLİRKİŞİLERİ REDDETMELİ
Bilirkişiler meselesine dönersek. Bunlar kim?
Bilirkişilerin Devlet Demiryolları ve Ulaştırma Bakanlığı’yla ilişkisi olduğunu ortaya çıkardım. Bunlar kamuoyuna da yansıdı. Böyle bir durumda bu bilirkişilerin raporu geçersizdir. Bilirkişi kanununa aykırıdır bu.
Kim bunlar? Prof. Mustafa Karaşahin, Prof. Sıddık Yarman.
Mustafa Karaşahin, Ulaştırma Bakanlığı danışmanlığı yapmıştır. Pamukova tren faciasında da görev almıştır. O faciada TCDD’yi akladıktan sonra da Ulaştırma Bakanlığı’na danışman olmuştur. Danışmanlığı bıraktıktan sonra da hızlı tren hatlarında birçok yerin danışmanlığını yapmıştır. Bu kişi objektif kriterlere aykırı olmasına rağmen bilirkişi yapıldı.
Bir diğer bilirkişi Sıddık Yarman da facianın yaşandığı hatta elektrifikasyon ve sinyalizasyon ihalesi almış ve Uzunköprü tarafında da ihale almış bir kişidir. Yani ticari ve maddi bir ilişkisi vardır. Bilirkişi kanununa göre bilirkişilik yapamayacak bu kişilerin bilirkişi olarak atanmalarının nedeni ihmallerin üstünü örtmeleri.
Bu bilirkişi raporunun zaten mahkeme tarafından reddedilmesi ve yeni bilirkişilerle yeni araştırma yapılması lazım. Ama bunun yapılabilmesi için birçok şey ortadan kalktı, delillerin üstü kapatıldı. Oradaki en korkunç tablolardan birisidir. Bir yanda devrilmiş vagonlar, bir yanda traversler ve raylar yeniden yapılırken… Bu oradaki ihmalin ve aslında para hırsının, daha çok kazanma hırsının, o rayların insanlardan daha değerli olduğunu gösteren acayip bir örnektir. Neo-Türkiye dediğimiz örneği en iyi anlatan fotoğraflardan biridir.
Mesela TMMOB da bu konuda sessiz kalmış durumda. Bu bilirkişiler aynı zamanda onların üyesidir. Bu üyeler bilirkişi kanununa aykırı hareket etmiştir aynı zamanda delil karartmışlardır. Bu ağır bir suçtur. TMMOB bu konuda sessiz, hep soruyorum ve sormaya da devam edeceğim, "neden sessizsiniz" diye. İç Disiplin Yönetmeliği var TMMOB’un. O uygulandığında bu bilirkişilerin odadan atılması gerekir. İşletilirse, ama işletmiyor. Neden? Bunun yanıtını TMMOB’un vermesi lazım.
İKTİDARI OLUŞTURAN BİR KONSORSİYUM… YAYIN YASAĞI ONLARI KORUYOR
Hafta içinde Kuzey Marmara otoyolu viyadük inşaatında bir beton blok işçilerin üzerine düştü ve üç işçi yaşamını yitirdi. Ve hemen ardından yine yayın yasağı getirildi.
İlk refleks insanlardan önce yayın yasağı getirmek oluyor. Burada amaç o firmaları korumak. Ve onlarla ilgili yapılabilecek haberlerin önüne geçmek. O şirketler korunurken de “yandaş” bir şey korunmuyor aslında. Bu kavramı da yanlış kullanıyoruz. Onları artık “yandaş" diye değil “paydaş” diye değerlendirmek gerekiyor. Yani iktidarın ta kendisi. İktidarı oluşturan bir konsorsiyum. Ve o paydaşlıkta hemen ilk refleks üstünü örtmek için yayın yasağı getirmek oluyor. Yani bundan sonra bu viyadükte oraya ilişkin bir ihmal ya da iş güvenliğiyle ilgili denetimsizlikler gündeme getirilmemiş olacak. Bir anlamda kendini koruma refleksi haline geliyor bu yayın yasağı. Oysa yayın yasağı kamusal çıkar için yapılır ama şirket çıkarı adına yayın yasağı getirilmiş oluyor. Yani bir başka anlamda da bir sansür devreye sokulmuş oluyor. Sansürün yeni bir biçimi bu.
ÇORLU’DA İNSANLAR BAĞIRIYORDU: HÂLÂ NİYE GELMEDİLER?
Olay henüz sıcakken gerçeklerin duyulmaması için mi?
Gazeteciliğin en temel unsurların birisidir, olay anındaki her şey size birçok şey anlatır. Röportajlar, olay yeri görüntüleri vb… Bunları ortadan kaldırdığınızda kurgular devreye girer. Siz kurgulara mahkum oluyorsunuz ve onlarla olayı değerlendirmeye çalışıyorsunuz. O kurgular da zaten birilerini aklamak üzerine kurulu. Mesela ilk anda orada görgü tanıklarının söyledikleri oranın gerçeğidir. Çorlu’da ilk anda insanlar orada bağırıyordu: Hâlâ niye gelmediler, niye bize yardım etmiyorlar? O aradaki ihmali de ortaya koyar, o ses duyulmasın diye orada yayın yasağı var.
İLK ÇOCUKLUK SEVİNÇLERİNİ HAYATLARIYLA ÖDEDİLER
Trende bulunan pek çok çocuk da hayatını kaybetti…
İlk kez trene biniyorlar. Haftasonu olduğu için birçok çocuk vardı, ilk kez trene binmenin heyecanı içinde olan. O ilk çocukluk sevinçlerinin bedelini ağır ödediler ve hayatlarını kaybettiler o çocuklar.
ÇORLU’DA İNSANLAR SUSMUYOR
Ve onların aileleri. Hesap sormak istiyorlar…
Adalet arıyorlar… Kendi acılarını yaşayamadan adalet peşine düşen insanlar diye bakmak lazım. Çorlu’nun bir farklı tarafı daha var. İlk kez böyle bir şeyde susmuyor insanlar. Sürekli duygularını, düşüncelerini ve adalet isteklerini yansıtıyorlar. Bu da bu olayın gündemde kalmasını sağlıyor. Aslında bu çok acı bir şey. Bu insanların kendi acılarını yaşaması lazım, bir rehabilitasyon ve terapiye ihtiyaçları var. Çorlu’ya biraz da böyle bakmak lazım. Ne yüce gönüllü insanlar, ne iyi yürekli insanlar ki başkalarının zarar verilmesin diyorlar. Ve o insanlara deniyor ki sen unut, boşver hayat devam ediyor. Unutmaz, vazgeçer mi?
TCDD AİLELER ARASINDA AYRIMCILIK YAPIYOR
TCDD’nin yakın zamanda aileleri aradığı ancak tepki gösterenleri aramayarak ayırdığı da ortaya çıkmıştı.
Evet korkunç bir ayrım. Ailelerin hepsi takip ediliyor, kim ne yapacağı biliniyor ve ona göre bir teklif götürülüyor.
Para teklifinde bulunuluyor değil mi?
Evet çünkü bu zamana kadar parayla her şeyi halletmiş bir iktidar var.
“Kan parası” dedikleri şey…
Evet. Paraya nasıl baktıklarını şundan anlayabiliriz: O kanserli kızın Erdoğan Bayraktar’dan ilaç için yardım istediğinde eline biraz para tutuşturup “hadi kızım hallettik” deyip göndermeye çalışması. Parayı böyle kullanıyorlar. İlk orada duvara çarpmışlardı, ikinci duvar da Çorlu’da. Parayı böyle kullanamayacaklarını görünce panikliyorlar ve üstünü nasıl kapatacaklarını bulmaya çalışıyorlar. Devlet demiryollarının bu büyük ayrımcılığı çok korkunç bir durum.
İNSANLIĞIN EN KORKUNÇ AŞAMASI
Siz bir tweetinizde yazdınız. Eğer Pamukova’da sorumlular yargılansaydı, bugün Çorlu yaşanmazdı diye… Ya da madenlerdeki işçi katliamlarında… Her an ölümle burun buruna yaşadığımız bir ülke…
İhmal cinayeti dediğiniz zaman sanki hafifleştiriyor, oysa bir cinayet. Bu bir katliam. Bunun nedeni denetimsizliktir, ihmaldir, iktidar olma gücünü insanlar karşısında kötüye kullanmaktır. Ve betonu, tren raylarını, kamyonu, parayı insandan daha çok sevmektir, bu da insanlığın en korkunç aşamasıdır. Ondan sonra her şey insanlıktan çıkar. Tekrar insani hiçbir şeyi kuramazsınız.
Baktığınızda bunların hepsi, bu hizmetler insan için diye söylenir seçim propagandalarında, icraatları anlatmada. Oysa içinde insan yok. İnsanları yok ederek insanlara hizmet edemezsiniz.
Her şey cinayet mi? Kaza da afet de evet vardır. Bunlar önlenmesi güç olan şeyler için kullanılır. Ama ihmal cinayeti dediğinizde kanınızın donması lazım.
PAMUKOVA, SAMSUN TOKİ, SOMA, ZONGULDAK, ALADAĞ, KONYA KURAN KURSU: SAYI BİNLERİ BULUYOR
Pamukova’dan Samsun TOKİ, Ermenek, Soma, Zonguldak, Aladağ, Konya Kuran Kursu, hepsini bir araya getirdiğinizde sayı binleri buluyor. Korkunç bir rakam, bin insanı ihmalden kaybediyorsunuz. Çocukların diri diri yakıldığı bir yerde kılınız kıpırdamıyorsa başka hiçbir şeyde kıpırdamaz. Ama şöyle emin olun ki Aladağ’daki aileler de başına bunların geleceğini bilmiyordu, Konya’daki çocuklar Kuran Kursunda yandığında da ve Ermenek’te, Soma’da, Samsun’da TOKİ’de boğulan, AVM’de yangında ölen insanlar da kendi başlarına gelmeyecekmiş gibi yaşıyorlardı. Ama her birini bir yerde buldu. Eğer bunların önü alınmazsa, bunların adalet önünde hesabı verilmezse, hiç kimse hiçbir yerde güvende değil. Her an bir ihmal cinayetinde ölebilirsiniz. Yani insanlar Türkiye’de eğitim zayiatı haline geldi. Bu korkunç bir durum.
Kimileri bu yaşananlara sessiz kalmanın bir gerekçesi olarak “Benim çocuğum var, o yüzden çekiniyorum” diyor. Ama bir taraftan da tepki gösterilmedikçe çocukların başına hep daha kötü şeyler gelmiyor mu?
Zincirleme bir şekilde devam eder bu cinayetler. Bir seri katil gibi hareket ediyor. Bir yerde durdurmazsanız devam edecek. Hiç kimse bana bir şey olmaz diye düşünemez çünkü o insanlar da öyle düşünüyordu. Bir taraftan da şöyle bir duygu var, sürekli bir mızmızlanma hali, ya ne olacak, bir şey olmaz, bunu diyen herkes aynı zamanda suç ortaklığı yapıyor. Bu ruh halidir bunların üstünün kapatılmasını sağlayan. Sen bunun doğru olmadığını söyleyeceksin, söylemeye devam edersen bir başkasının olmasının önüne de geçmiş olursun. Gazetecinin görevi budur, gazeteci bundan kaçamaz. Ama bir taraftan da kendine muhalifim diyen medya da Çorlu’da sınıfta kalmıştır. Bu kadar bilginin, belgenin ortaya çıktığı bir yerde neden bir şey yapmadılar?
Gazeteciler gazetecilik yapmayı unuttular mı? Takip etmek, araştırmak, bir olayın üstüne gitmek…
Unuttular. Fikri takip haber kadar değerlidir. Haberin en önemli unsurudur. Çorlu bir gazetecinin bir haber için kaçamayacağı her şeye sahip. Haber fışkırıyor. Ama eğer bundan kaçıyorsanız, bunu yapmıyorsanız bu başka bir sorundur. Her tarafa ulaşma şansı yok tabii ki anlıyorum ama Türkiye’de her şeye rağmen gazetecilik yaptığınızda bunun nasıl değerli olduğunu görüyorsunuz. Alın size Çorlu, ya da Kuzey Marmara viyadükündeki olay. Araştırın. Yani o konsorsiyumun genel müdürü şu anda ulaştırma bakanı. Bu bile yeter zaten araştırmak için.
Dava hâlâ neden açılmadı?
Dava aşamasına geçilmedi. Bilirkişi raporu da istedikleri gibi olduğuna göre bir gerekçesi de yok. Ama dediğim gibi her aşamasında üstünü örtmeye çalışırken ellerine yüzlerine bulaşıyor ve sonra ne yapacaklarını bilemiyorlar. Bu panik hali bile aslında bunun nasıl takip edilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Bir dava aşaması olacak ve davada neler olacağını hep birlikte göreceğiz. Uzun soluklu bir mücadele olacak. Aileler bu davada yalnız bırakılırlarsa hem acıları daha da katlanmış olacak, kaybettikleriyle birlikte ölmüş olacaklar, yani yaşayan ölülere dönüşecekler.
BİLİRKİŞİ İHALEYİ ALDI MI?
Bilirkişinin 15 Kasım’da aynı hatta yapılan sinyalizasyon ihalesine girdiği ortaya çıktığını yazmıştınız. Biraz önce birlikte baktık, henüz ihale sonucu açıklanmamış…
Açıklayamadılar. Çünkü o ihalenin bilirkişinin firmasına verileceği çok kesindi. Diğer ihaleyi aldığı gibi o hatta. Ama şu anda ihale sonucu açıklanamadı. Nedeni işte bu. Takip ederseniz göz göre göre hiçbir şey yapamıyorlar. Büyük bir ihtimalle ihaleyi alamayabilir de. Alırsa bilirkişi raporu tamamen düşer, mahkeme bununla devam edemez ne yaparsa yapsın. Alamazsa da evet bu nedenden dolayı alamamış olacak. Bakın demek ki her şeyin üstü kapatılamıyormuş. Ya da o kadar kolay olmuyormuş. En azından şunu yaparsınız, gece rahat uyursunuz. Öyle ya da böyle adalet önünde bunun hesabını verecekler.