İstanbul Havalimanı'nda ilk deneyimini anlattı: Bavullar hiç geç gelmiyor çünkü...
Habertürk yazarı Serdar Turgut, tartışmalara yol açan İstanbul Havalimanı'nda yaşadığı ilk deneyimi aktardı.
Serdar Turgut bugünkü yazısında uçakların rüzgardan inemediği ve girenin bir türlü uçağa ulaşamadığı büyük İstanbul Havalimanı'nı anlattı.
Turgut, "Bavullar hiç geç gelmiyor. Uçak çıkışından bavul alanına yol o kadar uzun ki bavullar siz vardığınızda çoktan gelmiş oluyor. " yorumunu yaptı.
İşte Habertürk yazarı Serdar Turgut'un yazısı:
Bugün Türk insanını Game of Thrones’ı seyredenler ve seyretmeyenler diye ikiye ayırabilirsiniz. Ayrıca bir başka ayrım Atatürk Havalimanı'nı özleyenler ile özlemeyenler arasında da yapılabilir.
Ben Ertuğrul Özkök gibi Atatürk Havalimanı nostaljisi yaşayanlardanım.
Ama ne yapacaksınız kapanmış havalimanına indirilmek için ısrarcı olamayacağıma göre ilk yeni havalimanı deneyimimi mecburen geçen salı sabahı yaşadım.
İzlenimlerim şöyle:
***
Baştan hemen şunu söyleyeyim, bu konuda 'on the record' olabilirim çünkü kendimden eminim. Bu havalimanının diz ameliyatı olmak için Türkiye’ye gelmiş olan yolcular düşünülerek inşa edilmediği kesindir. Hatta onların ölmesi bile amaçlanmış olabilir.
Uçaktan çıktıktan sonra sakat dizinizle kendinizi zorlayarak çıkışa yürümeye çalışanız dört-beş saat sonra kapıya vardığınızda aslında bir ameliyatla kurtulması mümkün olan bacağınızı kesmek zorunda kalacaklarını bile bir ihtimal.
***
Tabii biliyorum talep ettiğiniz takdirde sizi tekerlekli sandalye ile kapıya ulaştırıyorlar.
Ama ben bu işi üstlenecek personele kıyamadım.
Eski bir Marksist olarak hiç bir emekçi kardeşimi bu azaba sokamazdım. O kadar uzun yolda bir de beni itmek zorunda kalacak insanın iflahı kesilebilirdi. Ben çıkışa varırdım da itmeyi yapacak kişinin kalp krizinden ölmesi kesindi.
***
Havalimanı tasarımına meraklıyımdır. Monocle dergisinin modern hayatı analiz eden yazılarında bu konudaki tüm yazılarını okudum, bugün bir havalimanının iyi olarak tanımlanması için içine girildikten sonra uçağın kapısına en çabuk vardıran veya uçaktan çıkınca en kısa yoldan sizi dışarıya çıkaran havalimanları anlatılıyor. Tüm tasarım bu meseleyi en güzel çözmeye odaklanmış durumda.
Galiba Türkiye bu konuda da farkını ortaya koymak amacıyla bu işi farklı yapmaya çalışmış ve bunu da başarmış.
***
Siz ne yaparsanız yapın sabah erken saatlerde inen bir uçakla gelmeyin bu havalimanına. Çünkü sonuç oldukça ürkütücü olabiliyor. Erken saatlerde fazla kalabalık da olmayınca ortalık bu büyüklük içinde hayli ürkütücü olabiliyor. Aslında bu havalimanının hiç bir zaman kalabalık görünmesi mümkün olmayabilir çünkü bu büyüklükle kalabalık olsa da küçük görünür.
New York uçağım sabah saat 5'te indi. Kapıdan çıktım. Uzun, ıssız bir büyük koridor görünüyordu. Aniden bir Halloween İstanbul filmi sahnesindeymişim gibi geldi bana. Her an koridorun uzak ucunda elinde baltasıyla filmin şizofren katili Jason’u göreceğim ve onun da beni beklemekte olacağını düşündüm. Bir başka aklıma gelen ürkütücü düşünce ise Jason yerine o uzak koridor ucunda Woodstock konseri için incelemelerini bitirmek için dış uçuşuna gelmiş olan Ertuğrul Özkök’ü göreceğim düşüncesi de ürpertti içimi. Açıkça söyleyeyim bu Jason alternatifinden benim açımdan daha ürperticiydi.
O ortamda başıma bir ş gelseydi kimse beni kurtarmak için kılını bile kıpırdatamazdı çünkü herkes çıkışa ulaşmak için çölde son gayretini kullanan susuz kalmış insanların çaresizliği içinde hayata kalma mücadelesi veriyordu.
Yolun bu kadar uzun olmasının bir avantajı da var tabii ki. Bavullar hiç geç gelmiyor. Uçak çıkışından bavul alanına yol o kadar uzun ki bavullar siz vardığınızda çoktan gelmiş oluyor.
Hatta yolu biraz daha uzatsalardı bavullarınız siz çıkmadan önce evinize bile varmış, içindeki eşyalar da çıkarılmış ve dolaplara yerleşmiş olabilirdi.