ÇHD davasında karar duruşması: 'Kumpas olamayacak kadar kaba yalan'

Çağdaş Hukukçular Derneği davasının karar duruşmasının dördüncü oturumu Silivri Cezaevi Kampüsü’nde görülüyor. Duruşmada, müdafi avukatları savunma yaptı.

ÇHD davasında karar duruşması: 'Kumpas olamayacak kadar kaba yalan'

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ve beraberinde yargılanan Barkın Timtik, Özgür Yılmaz ve Oya Aslan’ın tutuklu ve18 avukatın ise tutuksuz yargılandığı davanın karar duruşmasının dördüncü oturumu Silivri Cezaevi Kampüsü’nde görülüyor.

Müdafi avukatların beyanlarıyla başlayan duruşmada Avukat Fikret İlkiz, konuştu. İlkiz, “Bu dava hakkında söylenecek en yeni şey, bu dosyada yeni söylenecek hiçbir yeni şeyin olmadığıdır. Bu davada eskiden olup bitenler dışında hiçbir şey bulunmamaktadır" dedi.

ÇHD’nin aktardıklarına göre İlkiz, "Savunma dilekçemizde davanın aşamalarından söz ettik. Terörle Mücadele Kanunun 7. maddesinin 2. fıkrasına muhalefet edildiği iddiası var Selçuk Kozağaçlı yönünden. İddianamede sıralanan olaylardan anlaşılıyor ki TMK'nın 7/2. fıkrasının ne olduğu bilinmiyor" diye konuştu.

İlkiz’in savunması şöyle:

"Cenazede bulunan avukatların meslekleri sebebiyle değil, örgütsel bağı ile orada bulunduklarını söylüyorlar iddianamede. Bu yorum, iddianamenin her tarafında var. Bu suçlamaların ancak propaganda suçuna gerekçe yapılabileceği açık. Savcılık peki önümüze ne getiriyor?

Bunları örgüt yöneticiliği suçuna gerekçe yapıyor. Savcılık biliyor ki, iddia konusu eylemler hakkında 6352 sayılı yasa kapsamında kalıyor, her ne kadar bunlardan mahkumiyet verilemeyecekse de bunların örgüt yöneticiliği suçuna delil sayılması istenmiş.

Yani yasa kapsamında kalacak olması önemli değil, her halükarda bunlardan bir şekilde mahkumiyet kararı verilmek isteniyor. Üstelik bu kapsamda kalan iddialar, dosyadan ayrılarak başka bir esasa kaydedilmiş, buna rağmen iddianamede var.

Propaganda iddiasıyla dava açmanız, ısrarla bu davaları sürdürmenizin hiçbir anlamı yoktur. AİHM, bunun bir yasa bile olamayacağını açık şekilde ortaya koymuştur. Bu suçlamalar, bir 'bastırış' malzemesidir.

‘SİYASİ ZORBALIK’

Çağdaş Hukukçular Derneği'nin tüzüğünün 2. maddesinde insanlığa yönelen her suça karşı mücadele edilir, deniyor. Bu derneğin yöneticisi, bu derneğin üyeleri bu tüzüğe bağlıdır. Bu derneğin başkanı Selçuk Kozağaçlı da bu tüzüğe bağlıdır.

19 Aralık katliamı döneminde Ceza Tevkifevleri Genel Müdürü olan Ali Suat Ertosun hakkında, HSK önünde katliamdaki sorumluluğuna ilişkin bir basın açıklaması yapmış. Yine propagandadan ceza vermişsiniz Selçuk'a, Anayasa Mahkemesi bu karara ilişkin ihlal vermiş.

Anayasa Mahkemesi kararında deniyor ki; 'Genel Müdür düzeyindeki insanlar ağır eleştirilebilir.' 19 Aralık Katliamında sorumluluğu olduğu iddiasıyla ağır eleştiri yapılmış.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi verdiği bir kararda diyor ki, 'avukatım diyerek suç işleyemezsin'. Sizden imtiyaz isteyen kim? Kimse bize avukatlığı öğretemez. Bu kadar hamasetin içinde Yargıtay'ın bize 'ne kadar iyi avukatlık yaptınız' demesini beklemiyoruz.

Kendinize göre bir usul, kendinize bir Ceza Kanunu oluşturuyorsunuz yani. Bize sorumluluk hatırlatmaya kalkıyorsunuz ya; dönün Ceza Kanunu'na şuradan bakın: 'Hakkını kullanan kişiye ceza verilmez.'

Siyasi davaların bu usulü, siyasi davalarda avukatlık yapanlara yönelik siyasi zorbalıktır. Siyasi avukatlığı bilmediğini anlıyoruz. Size savcıların ve hakimlerin görevlerini, Havana Kurallarını da tekrar anlatmanın anlamı yok, bilmediğiniz gibi dinlemiyorsunuz da.

‘SİZİN TARİHİNİZİ BİLE BİZ YAZARIZ’

İddianamede, cenazeye katıldıkları için 'örgüt propagandası yaptılar' deniyor. Onlar "ölülerin avukatıyız" diyorlar. Şöyle düşünün, eskiden idam cezasına çağrılan avukat gelmediğinde infaz ertelenirdi. Bizsiz ölüm olmadığına göre, ölüleri savunmak da suç değildir.

Onlar yoksulların avukatı olduğunu söylüyorlar, bizler de yoksulların avukatlarının avukatıyız.

Yargıtay'ın şunu anlamadığını düşünüyorum: Onlar yoksulların avukatı olduğunu iddia ediyorlar. Onlar yoksulların avukatıyız dediğinde, bunu kabul ettiğinde yoksullar da onları avukatları olarak seçer.

Kimin avukatlığını yapabileceklerini söylüyorlar. Siz ise ısrarla tam tersini söylüyorsunuz. İddianameyi istediğiniz kadar tersine çevirin bu iddianameden başka bir şey çıkmaz.

Kapattığınız avukat meslektaşlarımızın özgürlüklerini iade edin. Tek bir kararınız, 1000 yıl sonra bile, yargıç teminatının örneklerinden olacaktır.

Burada yargılanan avukatların tarihidir bu yargılama. Ancak hüküm kuranın tarihi yoktur. Sizin tarihinizi bile biz yazarız."

‘KUMPAS OLAMAYACAK KADAR KABA YALAN’

Duruşmaya Avukat Hasan Fehmi Demir'in beyanları ile devam edildi.

Av. Demir şunları söyledi:

"Bu davaya kumpas davası diyebilir miyiz, bir bakalım buna. Bu dava bence bir kumpas davası değildir. Kumpas, içinde hileyi zorunlu kılar, değerli ile değersiz karıştırılır. İddianamede ise değerli hiçbir şey yok, kumpas olamayacak kadar kaba yalan.

Neden kaba yalan olduğunu iki olayla size anlatayım. 2013'teki iddianame 600 küsür sayfa. 2017'deki iddianame ise 500 küsür sayfa. Çok laf yalansız olmaz. Toplam 1100 sayfa olamaz mı iddianame? Olur, ama 1100 sayfalık iddianamenin 3 sayfalık mütalaası olmaz.

1100 sayfalık iddianame 5 sayfalık mütalaa, 3 sayfalık ek mütalaa ile özetlenebiliyorsa, iddianamenin geriye kalan sayfaları yalandır.

İkinci olay ise şu. Ebru için tasarlayarak adam öldürme suçlaması, iddia neye dayanıyor? İsmet Özdemir isimli tanığın itiraf ifadesine. İsmet Özdemir yardımcı istihbarat elemanıydım, demiş. Emniyet Genel Müdürlüğü evrakları da sabit. 10 yaşından beri öyleymiş.

Mart 2006 tarihinde, verdiği bilgiler tutarsızlaşmaya başladığı için 'istihbarat elemanı' olmaktan çıkarılmış. Ebru hakkındaki iddiasını da Ocak 2006 tarihinde üretmiş. Yıllar sonra FETÖ üyeleri yargılanırken 33. ACM'de diyor ki, bu polisler bana 'vur' talimatı vermişti.

Adamı 'dengesizdir' diyerek 'yardımcı istihbarat elemanı' olmaktan çıkarmışlar 2006 tarihinde. Bunu savcılık biliyor, emniyet biliyor. Ama siz gidip bu çocuğun ifadeleriyle 2013 tarihinde dava açıp Ebru'yu tutukladınız. Bunu nasıl açıklayacağız?

18. ACM'deki dava sürerken gidip 37. ACM'deki davayı açtılar. Soruşturma aşamasında savcı ile görüştük, dedi ki bize, 'o iş öyle değil, çok yeni delillerim var.' Bir baktık ki, aynı tanıklar, aynı dijitaller, üzerine birkaç tane tanık ekleyivermişler.

Bunu gören 18. Ağır Ceza Mahkemesi birleştirilerek görülmesini istiyor davayı. 37. ACM hemen reddediyor, itiraz merci reddediyor, 37. ACM'de dosyada koşa koşa karar veriyor."

Etiketler
ÇHD Silivri Cezaevi