Depremdeki kayıplarını arıyorlar: “Her teşhis sonrası kızımın cenazesini bulamadığım için üzüldüm, insan böyle bir şeye nasıl üzülebilir?”
Depremin üzerinden 82 gün geçmesine rağmen Rönesans Rezidans’ta en az 80 kişi hala kayıp. Rönesans Rezidans’ta kızı ve torununu bulamayan Nuray Beşerikli, Gerçek Gündem’e konuştu. Beşerikli, rezidansta aynı evin içerisinde yaşayan 3 kişinin cenazelerinin farklı katlardan çıktığını söyledi.
Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından henüz kaç kişinin kayıp olduğuna dair resmi bir açıklama yapılmadı. Hala pek çok depremzede kayıplarını arıyor. Hatay’ın Antakya ilçesinde yaklaşık bin kişinin yaşadığı 250 daireli Rönesans Rezidans’ta kızı ve torununu bulamayan Nuray Beşerikli, kayıplarını arayan depremzedelerden sadece bir tanesi.
Kızı ve torununa hala ulaşamayan Beşerikli, depremin ilk gününden beri enkaz başında beklediğini ve 17 gün boyunca bir an bile enkaz başından ayrılmadığını söyledi. Rezidansın 40 saniye içinde yıkıldığını belirten depremzede Beşerikli, rezidansta aynı evin içinde yaşayan üç kişinin cenazelerinin farklı katlardan çıkarıldığını ve bu duruma bizzat tanıklık ettiğini ifade etti.
Gerçek Gündem’e konuşan Adli Tıp Derneği Başkanı Prof. Dr. Ahmet Hilal, deprem bölgesindeki kayıp veya kimliği bilinmeyen cenaze sayılarının gerçekleri yansıtmıyor olabileceğini söyledi. Hilal "Cenazeler göçük altından çıkartılırken dikkat edilmeden enkazla birlikte kaldırılmış olabilir. Ama bunun çok az sayıda olduğunu tahmin ediyorum çünkü enkaz kaldırılırken veya kepçeyle dökülürken mutlaka görülür. Yine de bu durumdan dolayı kayıplar yaşanmış olabilir" dedi.
KIZI VE TORUNU 82 GÜNDÜR KAYIP
Gerçek Gündem’e konuşan Nuray Beşerikli, deprem sırasında Antakya’da 75. Yıl Bulvarı’ndaki evlerinde olduğunu söyledi ve o gece yaşadıklarını anlattı:
“Depremin olduğu zaman biz evden çıkmak istedik, kapıya koştuk ama kapıyı açamadık. Tuvaletimizdeki duvarda küçük bir aralık oluşmuştu. Ben ve eşim o küçücük aralıktan resmen sürünerek çıktık. Ne olduğunu bile anlayamadık önce, resmen bir felaketti. Kurtulup aşağı inebildiğimizde hava çok soğuktu, o gece Antakya’da alışık olmadığımız bir soğuk vardı. Her yer çok karanlıktı. Ben hayatım boyunca Antakya’nın hiç o kadar soğuk olduğunu hatırlamıyorum.”
“MEĞER RÖNESANS REZİDANS YERLE BİR OLMUŞ AMA BANA SÖYLEYEMEMİŞ”
Evlerinden inebildikten sonra akıllarına hemen kızı, torunu ile oğlunun geldiğini belirten depremzede, kızı Rönesans Rezidans’ta oturduğu için ona bir şey olmadığını ve ‘güvende’ olduğunu düşündüğünü söyledi. Oğlunun ise dört ay önce evlendiğini ve altı aylık sıfır binada oturduğunu belirten Beşerikli, onun da iyi olduğunu düşündüğünü ifade etti. Eşi Mehmet Beşerikli’nin çocuklarını almak amacıyla onların evlerine gittiğini söyleyen depremzede, eşinin kızının binasının enkazını gördüğünü ama kendisine söyleyemediğini anlattı:
“Eşim hemen kızımızın yanına gitti. Kızımızı ve torunumuzu alıp yanıma gelecekti. O kadar emindik ki kızımıza bir şey olmadığına. Oğlumun evi daha altı aylık sıfır bina olmasına rağmen yıkıldı ama onunla en azından iki saniye bile olsa konuşabildik. Eşim kızımın yanına gitti, bir süre sonra yanıma geldi. Bana kızımı bulamadığını söyledi, eşime çok sinirlendim. ‘Ne demek bulamadın?’ dedim ona. Bana ‘Kızımızın yanına gidemedim, ulaşamadım çünkü her taraf mahşer alanı gibiydi’ dedi. Meğer Rönesans’ın çöktüğünü görmüş ama bana söyleyememiş.”
“SANKİ ENKAZA NE KADAR YAKIN OLURSAK CENAZEMİZİ O KADAR ÇABUK ÇIKARABİLİRİZ DİYE DÜŞÜNDÜK”
Daha sonra eşiyle birlikte kızının yanına yani Rönesans Rezidans’a gittiğini belirten Nuray Beşerikli, enkazı gördüğünde gözlerine inanamadığını söyledi. Rezidansın tamamen öne doğru düştüğünü söyleyen depremzede, tam 17 gün boyunca yani enkaz kaldırılana kadar oradan ayrılmadığını ancak kızı ve torununun naaşlarına ulaşamadıklarını ifade etti:
“Binayı gördüğümde gözlerime inanamadım. Biri bana böyle bir şey anlatsa aklım bile almazdı. Bina tamamen öne doğru düşmüştü. Biz tam 17 gün boyunca bir an bile enkazın başından ayrılmadık. İlk gün binadan cesetler çıktı ama o cesetler o kadar kötü durumdaydı ki bize göstermediler. Ondan sonraki günler de enkazın başından bir dakika bile ayrılmadık. Ben, eşim ve oğlum enkazın, betonların üzerinde oturduk, geceleri ateş yaktık. Sanki enkaza ne kadar yakın olursak cenazemizi o kadar çabuk çıkarıp alabiliriz gibi düşündük.”
“17 GÜN BOYUNCA KIZIM VE TORUNUMDAN TEK BİR İZ BİLE BULAMADIK”
Eşiyle birlikte kızı ve torununu bulabilmek için sürekli teşhislere girdiklerini belirten Beşerikli, 17 gün boyunca onlardan tek bir iz dahi bulamadıklarını ifade etti. Beşerikli, “Tüm cesetlere baktım. Bazen bizi teşhis sırasında ‘Tanınacak halde değil, görmeyin’ diye uyarıyorlardı. Cesedi göstermediklerinde ‘Bu ceset tarifinize uymuyor’ diyorlardı. Ben çocuğumu parmağından bile tanırım. Çok fazla ceset gördük ama hiçbiri bizim kızımız ve torunumuz değildi” dedi.
BİNALAR 40 SANİYEDE YIKILDI
Beşerikli, kızı ile torununun enkazı başında beklerken Rönesans Rezidans’taki güvenlik görevlisiyle konuştuklarını ve güvenliğin kendisine binaların 40’ıncı saniyede yıkıldığını söylediğini ifade etti:
“Güvenlik görevlisi Cuma Bey’i tanıyordum zaten, o bana Rönesans Rezidans’ın 40’ıncı saniyede yıkıldığını söyledi. Güvenlik görevlisi, yüzeyde birkaç kişinin olduğunu ve tam onları oradan kurtarırken binanın saniyeler içinde yıkıldığını anlattı bize.”
“HER TEŞHİS SONRASI KIZIMIN CENAZESİNİ BULAMADIĞIMDA ÜZÜLDÜM, BİR İNSAN BÖYLE BİR ŞEYE NASIL ÜZÜLEBİLİR?”
Her teşhis sonrası kızı ile torununu bulamadığı için üzgün olduklarını belirten Beşerikli, cenazelere ulaşabilmenin bile ‘şanslı’ kesime ait bir durum olduğunu ifade etti. Beşerikli, enkazdan çıkarılan cenazelerin kendilerine ait olmadığı için üzüldüklerini söyledi:
“Teşhis sonrası kızımı ve torunumu bulamadığımızda üzgün olduğumuzu fark ettik. Bir insan böyle bir şeye nasıl üzülebilir? Keşke cenazeler bizim olsaydı diye düşündük hep. Biri bana bunu anlatsa abartıyor derdim. Enkazdan çıkarılan cenazeler bizim değil diye üzülüyorduk.”
“TORUNUMUN EŞYALARININ SAĞA SOLA SAÇILDIĞINI GÖRDÜK, KIZIMIN DA YATAĞI DIŞARIDAYDI”
Depremden sonra torunu Nazende’nin eşyalarını bulduklarını belirten Beşerikli, kızının yatağının da dışarıya fırlamış olduğunu gördüğünü söyledi. Kızı ve torununun eksi kattaki otoparka düşebilme ihtimalini de düşündüklerini söyleyen Beşerikli, kurtarma köpekleri ile termal kameralarla da bakılmasına rağmen hiçbir iz bulunamadığını anlattı:
“Enkazı temizleyip kaldırdılar, biz artık o zaman oradan uzaklaştık. Üç gün sonra torunum Nazende’nin eşyalarının sağa sola saçıldığını gördük. Kızımın yatağı da dışardaydı. Biz biliyorduk, orasıydı yattıkları yer ama kendileri yoktu. Acaba eksi kattaki otoparka mı düştüler diye düşündük. Köpeklerle ve termal kameralarla bakıldı ama bulamadık.”
AYNI EVİN İÇİNDEKİ 3 CENAZE FARKLI KATLARDAN ÇIKTI
Aynı evin içindeki üç cenazenin farklı katlardan çıkarıldığını belirten Beşerikli, bu duruma bizzat tanıklık ettiğini söyledi. Rönesans’taki farklı bir dairede ise aynı evde bulunan 7 kişilik aileden bazı kişilerin naaşlarının bulunduğunu söyleyen Beşerikli, o aileden naaşlarına ulaşılamayan kişilerin de olduğunu ifade etti:
“Aynı evin içerisinde 3 cenaze farklı katlardan çıkarıldı. Ben buna gözlerimle şahit oldum. Rönesans’ın yanındaki binanın altında bir market vardı. Karı-kocanın naaşları o markette bulundu ama çocuklarının cesedi başka bir yerden çıkarıldı. Farklı bir evde ise aynı ailede bulunan yedi kişiden ikisinin naaşı çok sonra çıkarıldı ama o yedi kişiden naaşları çıkarılamayan da oldu. Yani aynı evin içinde olup bulunanlar da var, kayıplar da var. Bina nasıl yıkılmış, nasıl savrulmuşlar, düşünebiliyor musunuz?”
“KOORDİNASYON EKSİKLİĞİ VARDI”
Kızı ve torununun kayıp olarak göründüğünü belirten Beşerikli, enkaz başındayken insani yardım dışında başka herhangi bir yardımdan faydalanamadıklarını belirtti. Koordinasyon eksikliği olduğunu da söyleyen depremzede, kızı ve torunu için kayıp başvurusunda bulunduklarını ifade etti:
“Şu an kızım ve torunum kayıp görünüyor. Biz DNA’larımızı verdik, eşleşmesini bekliyoruz. Kayıp başvurusunda da bulunduk. Yapılması gereken hukuki yollara başvurduk, prosedürleri yerine getirdik. Bizim gibi çaresizlik içinde bekleyen bir sürü insan var. Tek isteğimiz kayıplarımıza kavuşmak.”
“KAYIP SAYILARI GERÇEĞİ YANSITMIYOR OLABİLİR”
Gerçek Gündem’e konuşan Adli Tıp Derneği Başkanı Prof. Dr. Ahmet Hilal, deprem bölgesindeki kayıp veya kimliği bilinmeyen cenaze sayılarının gerçekleri yansıtmıyor olabileceğini söyledi. Hilal, Türkiye’de hükümetin hiçbir veriyi şeffaf olarak açıklamadığını belirtti:
“İktidar, depremin asrın felaketi olduğunu söyleyip duruyor. Yetersizliklerini de buna bağlıyorlar. ‘Çok büyük felaketti o yüzden biz yetersiz kaldık’ diyorlar. Bu nedenle açıklanan ölü sayısının doğru olduğuna inanıyorum çünkü ölüm sayısı az olursa işlerine gelmez. Ölüm sayısının fazla olması kendi tezlerini destekleyen bir şey ama kayıp sayıları gerçeği yansıtmıyor olabilir.”
“4 BİN CİVARINDA KİMLİĞİ MEÇHUL CENAZE VARDI, BU SAYI BİNE DÜŞTÜ”
Prof. Dr. Ahmet Hilal’ın savcılıktan ve Adli Tıp uzmanlarından edindiği bilgilere göre, depremin ilk günlerinde kimliği bilinmeyen ve gömülen ceset sayısı 4 bin civarında iken bu sayı 3-4 hafta öncesine kadar bine düştü.
Depremin 3 ve 15’inci günlerinde Osmaniye, İskenderun, Hatay ve Kahramanmaraş’a giden Hilal, 15’inci günde bölgede incelemeler yaptıklarını aktardı. Hilal, “Kimliği bilinmeyen ve gömülen ceset sayısıyla ilgili savcılıktan ve Adli Tıp uzmanlarından aldığımız bilgilere göre 4 bin civarında kimliği meçhul cenaze vardı. Kimlik tespiti için çalışmalar yapılıyordu. En son 3-4 hafta önce bu sayı bin civarına düşmüştü” dedi.
DEPREMDE KAYBOLANLAR NEREDE?
Prof. Dr. Ahmet Hilal’e göre kayıpların birkaç nedeni olabilir. Hilal bu nedenleri yangınlar, cenazelerin enkazla birlikte kaldırılması ve yaralı çıkarıldıktan sonra hastanelerde kimliği meçhul şekilde vefat edenler olarak sıralıyor.
Rönesans Rezidans’taki bazı kayıpların nedeninin yangın olduğunu belirten Hilal, rezidansta çıkan büyük yangın sonucu cenazelerin tamamen yanmış olabileceğini söyledi:
“Hatay’da Rönesans Rezidans’ta çok fazla kayıp var. Orada çok büyük bir yangın çıktı. Cenazelerin bir kısmı tamamen yanarak kaybolmuş olabilir. Ben Hatay’a 3’üncü gün gittiğimde iki kişiye ait cenaze gördüm. Sadece iki kafatası vardı, vücudun diğer parçaları tamamen yanmıştı. Adana’da öğretim üyesi bir arkadaşım var. O da kardeşini ve yeğenini Rönesans Rezidans’ta kaybetti ve hala bulamadı. Büyük ihtimalle tamamen yandılar ve bu nedenle kayıplar.”
Kayıpların diğer bir sebebinin de enkaz kaldırılırken naaşların enkazla birlikte kaldırılmış olabileceğine dikkat çeken Hilal, az da olsa böyle bir durumun görüldüğünü ifade etti:
“Başka bir ihtimal daha var. Cenazeler göçük altından çıkartılırken dikkat edilmeden enkazla birlikte kaldırılmış olabilir. Ama bunun çok az sayıda olduğunu tahmin ediyorum çünkü enkaz kaldırılırken veya kepçeyle dökülürken mutlaka görülür. Yine de bu durumdan dolayı kayıplar yaşanmış olabilir.”
Hilal, kayıpların bir diğer nedeninin ise enkazdan yaralı olarak çıkarıldıktan sonra hastanelerde kimliği meçhul bir şekilde vefat eden kişilerden kaynaklanabileceğini aktardı:
“Bir neden de enkazdan yaralı olarak çıkartılıp ambulansa bindirildikten sonra başka bir hastaneye götürülenler. Bu kişiler hastanede kimliği meçhul bir şekilde vefat etmiş olabilir.”
KİMLİKLENDİRME NASIL YAPILDI?
Normalde başlangıçtan itibaren yapılması gereken her şeyin bilimsel kurallara uygun yapılmadığını belirten Hilal, ölüm sayısının göreceli olarak daha az olduğu Adana ve Gaziantep gibi illerde bütün cenazelerden DNA incelemesi için örneklerin alındığını söylendi. Hilal, bu bölgelerde kimliklendirme için diğer çalışmaların da yapıldığını aktardı:
“Tıbbi kimliklendirme dediğimiz işlemler çoğu yerde yapıldı. Önce muayene, fotoğraflama daha sonra ise parmak izi ve DNA incelemesi için örnek alınması gerekir. Ölüm sayısının az olduğu yerlerde bu işlemler yapıldı.”
“HATAY’DA SAVCILAR ASLA YAPMAMALARI GEREKEN BİR HATA YAPTILAR”
Ölüm sayısının çok fazla olduğu Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş gibi illerde Cumhuriyet savcılarının çok büyük bir hata yaptıklarını söyleyen Hilal, özellikle Hatay’da bu hatanın 15’inci güne kadar yapıldığını ifade etti:
“Hatay, Kahramanmaraş ve Adıyaman gibi ölümlerin çok fazla olduğu illerde Cumhuriyet savcıları büyük bir hata yaptılar. Bir kişi cenazeyi göçük altından çıkarıp getirdiği zaman yakınlarına cenazeyi verdiler. Onlardan örnek almaya gerek görmediler. Bu asla yapılmaması gereken bir şeydi. Hatay’da bu işlem 15’inci güne kadar yapıldı. Biz 15’inci gün bölgeye gittiğimizde, o zaman savcılık bundan sonra bu işlemin yapılmayacağını söyledi. 15’inci günden sonra herkesten örnek almaya başladılar.”
Kaynak: Haber Merkezi