Duayen mimar Doğan Hasol: Okullar yeterli değil, 4 yılda mimar-mühendis olunmaz
Kahramanmaraş merkezli deprem felaketinin 9'uncu gününde hala yapı-denetim aksaklıkları, imar barışı ve yanlış zemin uygulamaları tartışılıyor. Duayen mimar Doğan Hasol ise süreci sistemin baştan sona bozuk olmasıyla değerlendiriyor ve eğitimdeki eksikliğin altını çiziyor.
Türkiye 9 gün önce saat 04.17’de acı bir sabaha uyandı. İlk an itibariyle bilançosunun ağır olacağı tahmin edilirken, 7.4’lük bir depremle sarsılan ülkede yaklaşık on saat sonra 7.7’lik büyük sarsıntıyla daha da büyük bir yıkım meydana geldi.
Bugün “Kader planımızda bu varmış” diye depremzedeleri avutulurken yapıların proje-planları ne yazık ki göz ardı edildi. Ucuz malzeme, denetimsiz, yanlış zemin, imar barışları ve bilim insanlarının uyarılarının dikkate alınmaması bugünkü felaketin en sebeplerinden oldu.
HASOL: SİSTEMİMİZDE BOZUKLUKLAR VAR
Duayen yüksek mimar Doğan Hasol, Gerçek Gündem’e yıkıcı felaketin sebeplerini değerlendirdi.
Hasol, tüm bu yaşananları “sistemimizde bozukluklar var” diyerek anlattı. Hasol, “İmar barışı, kaçak olarak yapılmış hiçbir belgesi olmayan yapıların affedilmesidir. Bunlar deprem koşullarına uygun mu, arazi yapısına uygun mu? Bunlara hiç bakılmıyor” dedi.
MİMARLIK-MÜHENDİSLİK FAKÜLTELERİ YETERLİ DEĞİL
Hasol, en önemli sorunun ise eğitim sisteminde olduğunu söyledi:
“Okullarımız yeterli mi? Bence değil. Mimarlık ve mühendislik alanında YÖK sistemiyle 4 yılda mimar ve mühendis yetiştiriyoruz. Dünyada böyle bir örneği yok. Avrupa’da genelde 4+1 veya 3+2 şeklinde oluyor eğitim. Yani 5 yıldan önce mimar veya mühendis yetkinlik kazanmıyor. Eğitimin sonunda da zorunlu stajlar ve yetkinlik sınavları var. O sınavı verdikten sonra mimar ya da mühendis unvanı veriliyor. Bizde ise hukuk dört yıl, mimarlık mühendislik niye dört yıl olmasın, anlayışı var. Türkiye’den başka dünyadan 4 yılda mimar mühendis yetiştiren ülke kalmadı. Sistem baştan sona bozuk.”
“MÜTEAHHİTİN SORUMLULUĞU BÜYÜK”
Müteahhittin de çok önemli bir unsur olduğunun altını çizen Hasol, “Projeye uygun mu yapmış, aykırı mı yapmış? Projede de sorumluluğu büyük. Mimarlığın bugün yürürlükte olan formu; mimarlık eşittir işlev çarpı sitrüktür (taşıyıcı sistem)+konstrüksiyon(diğer detaylar). Onun da çarpımı estetik. Bu üç bileşenden biri sıfırsa mimari değer de sıfırdır” diyerek anlattı.
İSTANBULLU SİYASİ ÇEKİŞMELERİN KURBANI MI OLACAK?
Kahramanmaraş merkezli 10 ilde etkili olan deprem felaketinin sonrasında gözler İstanbul’a çevrildi. Bilim insanlarının sık sık Marmara depremi için yaptığı uyarılar yeniden gündeme geldi. İstanbullu ise, Güneydoğu’daki felaketten sonra epeyce tedirgin.
Mimar Doğan Hasol, olası bir İstanbul depremi için şu an alınacak her türlü tedbirin önemli olduğuna dikkat çekiyor.
Hasol, “Alınacak tedbirler çok önemli. Bilinçli bir şekilde yaklaşmak lazım tüm bunlara. Bilinçli bir şekilde doğru dürüst mühendislik yaklaşımıyla ele almak lazım” dedi.
Deprem alanında alınacak tedbirlerin belediyeye düşen bir görev olduğunu ifade eden Hasol, konunun uzmanlarına danışarak bir çalışma hazırlanması gerektiğini vurguladı.
“Merkezi yönetim ile işbirliği içinde olduğunu düşünerek söylüyoruz. Vilayet ile belediye bunlar birbirinden kopuk şeyler değil. Onlar birbirinin tamamlayıcısıdır ülke yönetiminde. Birbirinin rakibi değildir” diyerek olması gerekeni anlatıyor Hasol.
Ancak ne yazık ki mevcut hükümetin, muhalif belediyelere karşı tutumunda İstanbullunun “kaderi” siyasi çekişmelere kurban edilecek gibi görünüyor.
GELENEKSEL YAPILARA DÖNÜLMELİ Mİ?
Şu ana kadar kimliği belirlenebilmiş 31 bin 643 can kaybına mal olan deprem felaketi yeni bir tartışmanın da kapısını açtı. Kimine göre geleneksel yapılardan uzaklaşmak, ahşap yerine betonu tercih etmek can kayıplarındaki bilançonun artmasında, deprem felaketinin daha yıkıcı olmasında büyük bir etken.
Hasol, şöyle anlatıyor:
“Çağlar değişiyor, malzeme olanakları da değişiyor. Bizde bir dayatma var. Osmanlı, Selçuklu tarzı yapı yapın. Bunlar tarım çağının yapıları. Tarım çağının ihtiyaç ve imkanlarına göre belirlenmiş koşullardır. Tarım çağından sonra araya sanayi çağı girdi. Sanayi çağında gökdelenler yapıldı. Beton biliniyordu. Çelik takviye ederek betonarmeler meydana geldi. Böylelikle yüksek yapı kavramı ortaya çıktı. Bunlar sanayi çağının yapılarıdır.
Bugün biz bilişim çağını yaşıyoruz. Bilgi ve iletişim çağını yaşıyoruz. Her şey artık bilgisayar ortamında. Eskiden beyaz yakalılar bir binada toplamak akıllıca olduğu söylenirdi. Bugün bilişim çağında buna ihtiyaç yok. Microsoft’un binaları 3-4 katlı binalar. Bir kampüs içindeler, gökdelende değiller. İhtiyaca göre ve günün olanaklarına göre yapı yapılması gerekir.”