Hibrit eğitimin faturası da kadınlara çıktı; “Üniversite benim için nefes almak demek”

Üniversitelerde yüz yüze eğitim şartı aranmadığı için dindar aileleri tarafından okullarına yollanmayan genç kadınlar anlattı: "Sadece üniversiteye gittiğimde başörtümü çıkarabiliyorum, üniversite benim için nefes almak demek"

Hibrit eğitimin faturası da kadınlara çıktı; “Üniversite benim için nefes almak demek”

GERÇEK GÜNDEM - SEMA KIZILARSLAN

6 Şubat’ta yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından üniversitelerde yüz yüze eğitime ara verdi. Alınan bu ani karara hem eğitimciler hem de öğrenciler tepki göstermişti. Birçok öğrenci bu kararın ardından apar topar Kredi Yurtlar Kurumu (KYK) yurtlarından çıkarıldı.

YÖK Başkanı Erol Özvar, 3 Nisan itibariyle öğrencilere, devam şartı aranmaksızın, sınıflarda yüz yüze eğitim verileceğini duyurdu.

Ramazan ayını ailelerinin yanında geçiren, aileleriyle aynı yaşam tarzını ve inancı paylaşmayan kadınlar bu süreçte neler yaşadıklarını anlattı.

22 yaşında, Trakya Üniversitesi’nde öğretmenlik okuyan Ayşe*, YÖK’ün deprem sonrası aldığı karardan dolayı kaldığı yurttan ayrıldı ve ailesinin evine geri döndü. “Üniversite birinci sınıfı online eğitime feda ettim. Hiç bilmiyordum özgürlüğü, geçen yıl tattım ilk kez’’ diyen genç kadın, babasının “Yüz yüze eğitime devam etmene gerek yok" dediğini ve bu yüzden okuduğu şehre geri dönemeyeceğini anlattı:

“OKULLARIN KAPANMASI BENİ ÇOK KÖTÜ ETKİLEDİ. İLK ZAMANLAR HER GECE AĞLIYORDUM"

"22 yaşındayım, Trakya’da öğretmenlik okuyorum ve Bursalıyım. Bizim ailede genelde babamın kararları uygulanır. Annem her konuda çok pasiftir. Bir cemaate bağlı değiller ama hacca gittikleri için dindarlar. Çevremizde çok fazla cemaate bağlı insan var ama neyse ki ailem böyle bir hata yapmamış. Muhtemelen bağış yapmaları gerekeceği içindir. Babam bize dahi parasını harcamayı sevmez…

Birçok konuda onlardan farklı düşündüğümü biliyorlar. Düşüncelerimi belirttiğim zaman “İyi ki üniversiteye gittin, her şeyi biliyorsun” gibi cevaplar veriyorlar. Son zamanlarda ‘Z Kuşağı’ olduğumu vurgulayarak laf çarpıtıp, aslında hiçbir şey bilmediğimi söylüyorlar.

İlk defa lise son sınıfta başörtümü çıkarmak istediğimi söylemem ile başlıyor bu süreç. O gün kabus gibiydi. Saçım açık dışarı çıkmamam için odama kilitlenmiştim. İlerleyen süreçte sözlü münakaşalar devam etti. Kuran’da bir noktanın aklımı karıştırdığını söylediğimde dinsiz ilan edildim. Bu sıralarda da özellikle siyaset yüzünden çok çatışıyoruz.

Hibrit eğitimin faturası da kadınlara çıktı; “Üniversite benim için nefes almak demek” - Resim : 1

Üniversiteye gittiğim ilk gün saçımı açtım. Üniversite benim için nefes almak demek. Aile evinde hava kararmadan önce eve gelmek zorundayım.

Okuduğum şehirde ise kütüphanede sabahlayabiliyorum. O kadar güzel bir his ki…

Çalışmaktan yorulmuşken sabaha karşı otomattan kahve alıp bahçede içmek, gün doğumunu izlemek… Ya da yılbaşını dışarıda geçirmek. Başka şehirdeki bir arkadaşımı görmeye gidip onunla kalmak, o şehri gezmek. Ve biriktirdiğin tüm parayla hatta yurt dışına çıkmak.

Ve şu an ise akşam ezanı okunmadan önce koşarak eve gelmeye çalışıyorum.

Ben üniversite birinci sınıfımı online eğitime feda ettim. Hiç bilmiyordum özgürlüğü, geçen yıl tattım ilk kez.

Onda da ailem giriş çıkış saatlerimi kontrol etmek için özel yurda yazdırdılar. Ben hep devlet yurdu istemiştim, rahatlığından ötürü. Bütün yıl ‘kötü’ bir şey yapmamam ve yurt ücretlerinin artmasıyla bu yıl ikna oldular. Yani daha önceden şu anki gibi kesilmemişti özgürlüğüm. Sadece sabahtan akşama kadar onları görüyordum ve online olduğu için ‘Evde yatıyorsun bir şey yaptığın yok’ diyorlardı hep. Belli kurallar vardı ve sabitti; akşam ezanından sonra girememek gibi mesela

Ailemle açıkça konuştum ve başkalarının dolduruşuna geldiğimi düşündüler, hiçbir zaman anlamaya çalışmadılar. Böylece her anlamda onlarla olan bağlarım kopmuş oldu.

Kendimi olduğu gibi anlatırsam maddi anlamda zarara uğratırlar, eğitim hayatıma zarar verirler, muhtemelen haklarını helal etmezler, uzun süre konuşmazlar.

Ramazan ayında ailemin yanındayken oruç tutmamak gibi bir seçeneğim olduğunu sanmıyorum. Tutmasaydım eğer bana ucube gözüyle bakarlardı ama arkadaşlarımla dışarı çıktığımda veya sınavım olduğunda genelde tutmuyorum. Tuttuğum günler hep evde olduğum günler oluyor.

Yüz yüze eğitim kararının zorunluluğu olmadığını duyduğunda babam, ‘O zaman gitmene gerek yok. Seni göndermeyeceğim’ dedi.

Okulların kapanması beni çok kötü etkiledi. İlk zamanlar her gece ağlıyordum. Bir sürü gezi planım ve rezervasyonum vardı, bazılarında param yandı.

Seküler bir aileye sahipseniz şanslısınız… Sizi muhtemelen her koşulda sevecekler. Bizi de sadece onlar gibi olursak sevecekler.

Depremlerden sonra yurtta kalamadığımız için ailemin evine döndüm. Üniversitemin olduğu şehirde birer nöbetçi yurt var. Dolunca başka yurtlara geçileceği söylendi. Onlar da belli kişilere verildi. Yurtlarda depremzede olmadığını da gidip görmedim tabii ki ama Edirne'de yaşayan arkadaşlarım, yurtlarda kalan bazı öğrencilerden duydum.

Benim çektiğim sıkıntıları çeken insanlara tek önerim; kendi ayaklarınızın üzerinde durabileceğiniz şekilde kendinizi eğitin. Günün birinde okul bitince eve dönmek zorunda kalmayın. Ben 4 yıldır bunun hayalini kuruyorum. Seneye son senem, ev bakmaya başladım, kafamda çoğu şeyi oturttum.’’

“BEN İKTİDARIN BU KARARLARI SIRF BİZİ İYİCE BASKILAMAK İÇİN ALDIĞINI DÜŞÜNÜYORUM”

23 yaşındaki Ebru* ise İzmir’de psikoloji okuyor. Ailesinin yanında başörtüsü takan genç kadın, üniversite okuduğu şehre gittiğinde başörtüsünü çıkarttığını söylüyor. Depremden sonra birçok öğrenci gibi aile evine dönen genç kadın, yüz yüze eğitim zorunlu olmadığı için ailesinin kendisini İzmir’e göndermeyeceğini anlatıyor:

"Ergenliğe girdiğimden beri ailemle başörtüsü konusunda kavgalar veriyorum. Liseyi onların istediği gibi imam hatip’te okuduğum için ve başarılı bir öğrenci olduğum için şehir dışında bir üniversiteye gitmeme izin verdiler.

Okula başlamadan önce de bazen gizli gizli başörtümü çıkarıyordum. Annemin bir arkadaşı beni dışarıda başörtüsüz görüp anneme haber verdiği için bir sene boyunca eve kapatıldım. Elimden telefonum alındı. Bir senenin sonunda bir daha başörtümü çıkarmayacağıma onları ikna ettim.

Bir cemaate bağlı değiller ama iktidar yanlısılar. Benim hakkımda alınan kararlar babamı mutlu etmek için alınıyor sanki. Evde olduğum için, onun kontrolünde olduğum için o kadar mutlu ki. O ne kadar mutluysa ben o kadar mutsuzum. Ama bir şekilde buradan kurtulacağım…

Farklı bir şehirde üniversiteye gitmek benim gibi ailesi olan kadınlar için tek kurtuluş. Benim gibi olan bütün arkadaşlarım bu yolla özgürlüğüne kavuşabildi.

Ben iktidarın bu kararları sırf bizi iyice baskılamak için aldığını düşünüyorum.

Kaç senedir online eğitim yüzünden zaten doğru düzgün, istediğim gibi yaşayamadım. Şimdi ailemin evinde oruç tutuyorum. Derslerime çalışamıyorum. İzmir’de olsaydım oruç tutmazdım kesinlikle.

Yüz yüze eğitim zorunlu olmadığı sürece benim babam asla beni göndermez. Bir arkadaşımı hocammış gibi aratıp babamı ikna etmeyi düşünüyorum.’’

Türkiye’de, özellikle dindar aile çocuklarının da içinde yer aldığı bir dönüşüm, kırılma yaşanıyor

KONDA’nın 2008-2018 yılları arasını kapsayan Hayat Tarzları Araştırması, "dindar muhafazakâr" yaşam tarzına sahip olduğunu söyleyenlerin oranının 10 yılda yüzde 28’den yüzde 15’e gerilediğini ortaya koydu. Dünyanın pek çok yerinde gençlerin; ailelerinin gelenekselleşmiş inançlarından ziyade kendi inançlarını inşa etmeye ve yanı sıra bireyselleşmeye olan eğilimleri yükselişte. Son dönemde Türkiye’de, özellikle dindar aile çocuklarının da içinde yer aldığı bir dönüşüm, kırılma yaşanıyor.

İlahiyatçı Mustafa Öztürk de bu değişimin sebebini şöyle anlatıyor:

“Artık kendi sosyolojik küvözlerimizde, gettolarımızda yaşasak da çocuklarımızın başka dünyalarla buluşmasına engel olamıyoruz. Biz genellikle dini düşünceyi, inancı, ahlakı, dikte ederek öğretmeye çalışıyoruz. Tevdi marifetiyle oluyor. Temsil yoluyla olsa belki bu krizi biraz daha azaltabilirdik. Dikte ederek anlattıklarımızla yaptığımız örtüşmüyor. İçeriden muhafazakâr kodları tercih ediyoruz.

Dışarıya çıktığımızda modernizmin kodlarına ‘lebbeyk’ diyen bir hayat felsefesinin içinde yuvarlanıp gidiyoruz. İnandığımız değerleri hayatımıza taşımadığımız için çocuklarımız bu çelişkiyi fark ediyor. ‘Babam bana arkaik bir dini öğreti sunuyor fakat kendisi bu sunduğu öğreti ile mutabakat noktası olmayan bir hayat yaşıyor’ diyor. Bu çocuklarımızda bir sorgulamaya yol açıyor.”

*Röportaj yaptığımız kişilerin isimleri güvenlik gerekçesiyle değiştirilmiştir.

Kaynak: Haber Merkezi

Etiketler
Üniversite Okul