Binler can verdi, istifa gelmedi: 'Müteahhitlere atıp kurtulma derdindeler'
Kahramanmaraş merkezli depremlerin yıkımı büyük oldu. Binler enkazda can verdi, yüz binlerce insan evsiz kaldı. Siyaset Bilimci Onur Alp Yılmaz, "İstifa olmamasının sebebi Türkiye’de demokrasinin de geldiği yer açısından önemli" dedi.
Türkiye’yi yıkan, 30 binin üzerinde insanın ölümüne, binlerce insanın evsiz kalmasına yol açan depremin üzerinden bir hafta geçmesine karşın henüz hiçbir sorumlu istifa etmedi.
Deprem faciasında şu ana kadar yalnızca müteahhitler tutuklanırken, yıkılan binaların yapımını onaylayan sorumlular ise hâlâ serbest veya görevlerine devam ediyor.
MÜTEAHHİTİN SORUMLULUĞU EN FAZLA
Cumhuriyet'ten Şevval Aydoğan'ın haberine göre, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç, bir binanın yapımında ve denetiminde sorumlu olan kişilerin müteahhit, proje müellifi, şantiye şefi, yapıyı denetleyen, o projeyi denetleyen kamu görevlisi olduğunu söyledi.
Yüzgeç, “Bu kişiler hukuki olarak altına imza attıkları binadan kusur oranlarına göre sorumludur. Esas yapının yapılmasını organize eden müteahhitin sorumluluğu bu kişilerin arasında daha fazladır. Yapının neden dolayı yıkıldığının da tespit edilmesi gerekir. Örneğin yapı ruhsatsız ise sorumlu müteahhittir. Ayrıca bugünün ve geçmişin siyasi ev sahipleri de büyük sorumluluk taşıyor. Bir yapıya imar affından ruhsat verilmesi ve kullanımının devamına izin verilmesi politik bir karardır. Burada da sorumlu doğrudan bu kararı alanlardır. Bugünkü tutuklamalar umarım gerçek faillerin gizlenmesine vesile olmaz. Politik sorumluluk sahiplerini göz ardı etmemek lazım” diye konuştu.
"İMAR POLİTİKALARI DEĞİŞTİRİLMELİDİR"
TMMOB Başkanı Makine Mühendisi Emin Koramaz ise var olan yapı denetim sistemlerinin değiştirilmesi gerektiğini vurgulayarak, “Yapı alanındaki tek sorun kaçak ve riskli yapıların ruhsatlandırılması değil, yeni yapıların da gerekli mühendislik hizmeti almadan yapılmasıdır. Kamusal anlayışla yürütülmesi gereken yapı denetimi sisteminin tümüyle ticarileştirilmesi ve odalarımızın mesleki yeterlilik, eğitim, belgelendirme ve denetleme gerekliliklerinin yapı denetim süreçlerinden dışlanması, yeni binaların yapı güvenliği konusunda da riskler doğurmaktadır. Ülkemizdeki yapı denetim sistemi, afetle mücadele planları, imar-kentleşme politikaları baştan aşağı değiştirilmelidir” ifadelerini kullandı.
"MUHATAP YOKMUŞ GİBİ"
Siyaset Bilimci Onur Alp Yılmaz ise tek adam rejimin karar üretme sürecini imkansız hale getirdiğini belirterek, “Rejim öyle bir hale geldi ki deprem anında bürokratlar inisiyatif alamıyor, hepsi tek bir yere bakıyor. Bu işin siyasi bir muhatabı yokmuş gibi davranılıyor. Bu binaların yapımına izin veren, imar affını icraatmış gibi topluma satan iktidarın inisiyatif alıp bedel ödemesi gerekmektedir. Demokrasilerde denetlenemez yetki yoktur, bu yetkiyi kullanıyorsanız krize sebep olduğunda bunun hesabını vermekle mükellefsiniz. İstifa olmamasının sebebi Türkiye’de demokrasinin de geldiği yer açısından önemli. Demokratik rejimlerde şu ana kadar çoktan bu iş siyasilere uzanmış ve bu işin altında imzası olan herkesin hakkında işlem yapılmaya başlanmıştı. Demokrasinin ilk kuralı hesap verilebilirlik ve şeffaflıktır” ifadelerini kullandı.
HER BİNADAN DELİL ALINMALI
Avukat Cihan Arık ise durumun hukuki boyutunu değerlendirdi. Enkazlarda delil tespitleri yapılması ve yurttaşların müteahhitleri ihbar etmesi gerektiğini belirten Arık, “Enkazlardan uzmanlar eşliğinde her bir binadan karot örnekleri alınarak delil niteliğinde saklanmalıdır. Bu deliller göre de failler cezalandırılır. Ayrıca yurttaşların da gerekli yerlere başvurarak binalarını yapan müteahhitleri ihbar etmesi gerekir. İhbarlar üzerine söz konusu müteahhitler hakkında savcılık tarafından gözaltı veya yurtdışı çıkış yasağı koyabilirler” diye konuştu.
RESMİ MAKAMLAR GÖZ YUMDUĞU İÇİN BÖYLE!
İstanbul Üniversitesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer şunları söyledi:
"Depremde yıkılan binalardan, meydana gelen ölüm ve yaralanmalardan dolayı hem ceza hukuku, hem özel hukuk hem de idare hukuku sorumluluğu doğar. Ceza hukuku bakımından, genel güvenliği tehlikeye sokma suçu ile öldürme ve yaralama suçları gündeme gelecektir. Özel hukuk ve idare hukuku açısından, esas olarak özel kişilerin ve idarenin tazminat sorumluluğu vardır. Her hukuk alanı bakımından geçerli olan ilke, kimin hangi kurala aykırı davrandığını gösteren delillerin varlığıdır.
Bir binanın yapılmasında çok sayıda kişinin işlem ve fiilleri var. Ruhsat ve iskan işlemlerini yapanlar, bina yapımını denetleyenler;zemin etüdü, mimari, statik ve teknik proje müellifleri, şantiye şefi, teknik uygulama sorumluları,yapı sahipleri ve müteahhitler.. Bu kişilerden kim veya kimler sorumlu tutulacak bunun tespiti için öncelikle, binanın ilgili imar kanunlarında uygun yapılıp yapılmadığının tespiti şart. Şehircilik bakanlığı, belediyeler, kolluk,savcılıklar, kaçak yapılaşmaları bilmelerine ve görmelerine rağmen, kaçak yapılaşmayla ilgili kanunları uygulamadılar. Bu bakımdan görevinin gereklerini yapmayan,öncelikle ilgili bakanların, belediye yetkililerinin,mühendislik hizmeti verenlerin sorumluluğu var. Ama şimdi de muhtemelen, Marmara depreminde olduğu gibi birkaç Veli Göçer bulup onları günah keçisi ilan edecekler. Türkiye'de Resmi makamlar göz yummadan, bu ölçüde kaçak yapılaşma olamaz.
İstanbul Barosu, depremde yıkılan binaların müteahhitleri, yapımında görev almış kişiler, binalara yapı veya iskan ruhsatı veren, ihmali bulunan kamu görevlilerinin tespit edilmesi için suç duyurusunda bulunuldu.
On binlerce binanın yıkılmasında en kilit faktörlerden bir tanesi olarak gösterilen İmar Affı’nın çıkmasının ardından 2018’de TMMOB tarafından rapor paylaşılmış, raporda “İmar affı bir halk sağlığı, can güvenliği ve demokrasi sorunudur” ifadeleri yer almıştı.