Onur Yaser Can dosyası: “Ben bütün ailemi yitirdikten sonra verilecek karar en ağır karar olsa bile adalet yerini hiçbir zaman bulamayacak”
'Bütün ailemi yitirdikten sonra verilecek karar en ağır olsa bile adalet yerini hiçbir zaman bulamayacak.” 13 yıl önce karakolda maruz bırakıldığı işkencenin ardından intihara sürüklenen Onur Yaser Can’ın kardeşi Ezgi Sevgi Can, karar çıkması beklenen duruşmaya dair hissettiklerini böyle anlatıyor.
GERÇEK GÜNDEM - ELİF AKGÜL/
28 yaşında bir mimar olan Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010’da Beyoğlu’nda esrar satın alırken polis ekiplerince “yakalandı”, karakolda işkence, cinsel taciz ve aşağılamalara maruz kaldıktan sonra serbest bırakıldı.
Ertesi gün bir savcılık kararı olmadan “ifadesinde bazı düzeltmeler için” yeniden karakola çağrılan Onur Yaser Can’a 11 belge imzalatıldı, daha sonra bu belgelerin işkencenin kanıtlarını gizlemeye yönelik “üretilen” belgeler olduğu ortaya çıktı. Tanık ifadeleri gösterdi ki, Onur Yaser Can, loş bir odada, avukatsız bir halde imzaladığı belgelerde kendisine ait olmayan ifadeler olduğunu görmüştü. Tehditler üzerine iş yerine gitmelerinden, “satıcılık” suçlamasından, arkadaşlarının başına bir şey gelmesinden korkuyordu. İki defa işkence ve kötü muamele ile ifadesi alınan Onur Yaser Can, üçüncü defa karakola çağrıldıktan sonra yaşadıklarının etkisiyle 24 Haziran 2010’da hayatına son verdi.
İŞKENCEYE TAKİPSİZLİK KARARI MUAMMER AKKAŞ İMZALI
Onur Yaser Can’ı ölüme götüren işkence ve kötü muameleye ilişkin ailesinin sorumlu polisler hakkındaki şikayeti, daha sonra “FETÖ” davasından hakkında yakalama kararı çıkacak olan ve hala firari olan eski savcı Muammer Akkaş tarafından takipsizlikle sonuçlandırıldı.
İlk dava 2011’de “resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme” ve “kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği” suçlamalarıyla İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açıldı. Dosyada suçlananlar İstanbul Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde ekip amiri olan Soner Gündoğdu ile polis memuru Salih Bahar’dı.
DAVALARIN DAYANAĞI OLAN BİLİRKİŞİ RAPORU
“Evrakta sahtecilik” suçlaması bilirkişi Zafer Kökdemir’in hazırladığı rapora dayanıyordu. Baba Mevlüt Can’ın mahkemede aktaracağı üzere “cesur bir savcı Narkotik Şube’yi basarak bilgisayarların imajlarının alınmasını sağlamıştı”. İmajları alan bilirkişi Zafer Kökdemir, Onur Yaser Can’a ilişkin dosyaların bir kısmında sonradan değişiklik yapıldığına dair rapor hazırlamış, bir kopyasını savcı Halil Çalık’a, diğer kopyasını ise Narkotik Şube’ye teslim etmişti. Ne var ki, Kökdemir raporu hazırladığı imajları içeren CD’yi akabinde imha etmişti.
Sanık Soner Gündoğdu ilk yargılamada “ilk alınan ifadede maddi hata olduğunu, düzeltmek için Onur Yaser Can’ı çağırdıklarını” söyledi. Gündoğdu daha sonra mahkemede avukatların “böyle bir kararı tek başına alıp alamayacağı” sorusu üzerine Onur Yaser Can’ı “sıralı amirlerinin bilgisi” ile tekrar ifadeye çağırdıklarını söyledi.
Aynı dosyanın soruşturma evresinde tanık sıfatıyla ifade veren kişilerden biri de o “sıralı amirlerden” olan Narkotik Şube Kısım Amiri Hakan Aydın’dı. Hakan Aydın daha sonra Urfa’daki “FETÖ/PDY” davasında yargılanarak ceza alacak ve meslekten men edilecekti. Hakan Aydıni, Metin Topuz iddianamesinde de adının sıkça geçmesinden anlaşıldığı üzere, Fethullah Gülen örgütünün o donemki emniyet yapılanması icinde en çok önem verdiği teknik takip kısım amirliğinin başına koyacağı derecede kilit bir konumdaydı. Zaten olayın yaşandığı 2010 yılı hala Fethullah Gülen örgütünün Emniyet içinde çok güçlü olduğu bir dönemdi.
HAKAN AYDIN İŞKENCEYİ DOĞRULADI
Aydın, 12 Ağustos 2010 tarihli ifadesinde "Onur Yaser Can'ın kimsenin olmadığı bir odada ince/çıplak aramasının yapıldığını, herhangi bir suç unsurunun olmadığının anlaşılması üzerine aramaya son verildiğini, kendisinin arama işleminde bulunmadığını, genel prosedürün bu olduğunu" söylemişti. Hakan Aydın işkenceyi doğrulayan bu tanık sıfatıyla verdiği ifadesini, sanık olarak yargılanacağı İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki beyanında kabul etmeyecekti.
İlk yargılama 2012’de karara çıktı ve sanıklara alt sınırdan ve “iyi hal indirimi” de uygulanarak 2 yıl 6’şar ay hapis cezası verildi. Yargıtay’ın kararı bozmasının ardından yerel mahkeme 25 Ekim 2019’da 6 yıl 5 ay 15’er gün hapis cezasına hükmetti.
Mahkeme ayrıca, olay tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde görev yapan ve sahte resmi belge düzenlemek ile resmi belgelerin yok edilmesinde kusur ve kasıtları bulunan kamu görevlileri ile bilirkişi raporunu hazırlayan Zafer Kökdemir hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Böylece Hakan Aydın’ın başında olduğu ekibin de yargılanabilmesi için ilk kapı açılmış oldu.
DAVA ANCAK 3 YIL SONRA AÇILABİLDİ
Ama Hakan Aydın başta olmak üzere kamu görevlilerini hakim karşısına çıkarmak yine kolay olmayacaktı.
Savcılığın soruşturma izni için İstanbul Valiliği’ne yaptığı başvuru sonrası, polis başmüfettişi 2011 tarihindeki ifadelere dayanarak soruşturma izni verilmemesine ilişkin rapor düzenledi. Rapora itiraz üzerine İdare Mahkemesi polislerin yeniden dinlenmesi yönünde kararı bozdu. Yeniden ifadelerin alınmasının ardından İstanbul Valiliği 19 Mart 2020’de tekrar soruşturma izni verilmemesi kararı aldı. Nihayetinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Birinci İdari Dava Dairesi kararı kaldırdı.
İstanbul Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Kısım Amiri Hakan Aydın, İstanbul Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde görevli polis memurları Muhammet Ongun, Yunus Başay, Onur Ülker ile bilirkişi Zafer Kökdemir hakkındaki dava ancak böyle başlayabildi.
12 YIL SONRA BAŞLAYAN İKİNCİ DAVA
İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan “ikinci” yargılamada da suçlamalar “kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği" ve "resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek" maddeleriydi.
Yargılamanın başında ve ilk davada verdiği ifadede Hakan Aydın “yakalamada” olmadığını, Onur Yaser Can’ın Vatan Emniyet’e Soner Gündoğdu ve ekibi tarafından getirildiğini söylüyordu. İlk ifadelerine göre Hakan Aydın ve ekibi sonradan Vatan Emniyet’e gelmişti. İddiasına göre ifadeyi alan ve üst aramasını yapan Soner Gündoğdu’nun ekibiydi. Ne varki daha sonra dosyaya giren video görüntüleri bunun tam tersini gösteriyordu.
Onur Yaser Can’ın çıplak arama işkencesine maruz bırakıldığı odanın görüntüleri “kayıptı”. Buna karşın Vatan Emniyet’e giriş çıkış ve koridor görüntüleri ortaya çıktı. Bu görüntülere göre Onur Yaser Can’ı getirenler Hakan Aydın ve Onur Ülker’di. Soner Gündoğdu ise saat 19.00’da Narkotik Şube Amirliğini terk etmiş ve bir daha gelmemişti.
Bunun üzerine Hakan Aydın, ifadesini "Onur Yaser Can'ın fiziki takibinde yer aldığı ancak yakalama yapmadığı, yakalamayı Muhammet Ongun ile Onur Ülker’in yaptığı" şeklinde değiştirdi.
ONUR YASER CAN'IN ÖLÜMÜ SONRASI NARKOTİKTE PANİK HAVASI
İşkence şüphelerini teyit eden bir ifade de avukat Candan Kaplan’ın 2 Aralık 2022’de mahkemede tanık sıfatıyla verdiği ifadesi oldu.
Kaplan, Onur Yaser Can’ın ifadesini almak için Narkotik Şube’ye gittiğinde önce kendisine dosyada gizlilik olduğunun söylendiğini, itiraz edince kendisine “Muhammet beyin dosyayı yanında götürdüğü” şeklinde cevap verildiğini aktardı. Bunun üzerine Şube Müdürü’nün yanına çıkınca ifadenin kendisine verildiğini söyledi.
Onur Yaser Can’ın vefat ettiği gün Muhammet Ongun tarafından 3 defa arandığını aktaran Kaplan ilkinde müvekkilinin ölüm haberini Ongun’a ilettiğini, daha sonra Ongun’ın kendisini yeniden arayarak “Biz arkadaşlarla çok üzüldük. Acaba psikolojik sorunları mı vardı, sizin müvekkiliniz ne için intihar etti” diye sorduğunu anlattı. Kaplan, bunun üzerine üçüncü defa Ongun tarafından aranarak kendisinden intiharla ilgili adli sicil numarasının istendiğini aktardı.
Muhammet Ongun ile görüşmelerinin ardından Milliyet gazetesinden olduğunu söyleyen bir kişi tarafından aranarak, henüz işkence iddiası yokken kendisine “İşkence iddiasıyla ilgili bilgi almak istiyoruz” diye sorulduğunu aktaran Candan Kaplan, geri aradığı numaranın Milliyet gazetesine ait olmadığını ifade etti.
Bugüne gelindiğinde duruşma savcısı esas hakkındaki mütalaasında Aydın, Ongun, Ülker ve Başay’ın iştirak halinde ve zincirleme bir şekilde 'resmi belgede sahtecilik' ve 'resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek' suçlarından cezalandırılmalarını, Kökdemir’in ise beraatını talep etti.
SİS ARALANDI AMA DAĞILMADI
13 yıla geri dönüp, iki yargılamadaki sanık ve tanık ifadeleri bize şunu gösteriyor:
2 Haziran’da Onur Yaser Can’ı Narkotik Şube’ye getiren Hakan Aydın ve ekibi. Yakalama tutanağında Hakan Aydın, Muhammet Ongun, Onur Ülker ve Yunus Başay’ın imzaları var.
Hem Muhammet Ongun hem de Onur Ülker ifadelerinde üst araması yaptıklarını söylüyor. Hakan Aydın da 2010’da tanık olarak verdiği ifadede “ince arama” yapıldığını kabul ediyor. Saatler süren işkence ve kötü muamelenin ardından Onur Yaser Can serbest bırakılıyor. Ertesi gün Hakan Aydın’ın talimatı doğrultusunda ve ekibinin de bilgisi dahilinde Soner Gündoğdu tarafından aranarak yeniden Narkotik Şubeye çağrılıyor. İlk belgelerdeki değişiklik Hakan Aydın ve ekibinin yeniden sahte olarak düzenlediği belgelerin Soner Gündoğdu ve Salih Bahar tarafından Onur Yaser Can’a zorla imzalatılmasıyla yapılıyor.
Üçüncü defa bu sefer Muhammet Ongun tarafından ek ifade için Şubeye çağrılıyor. İntiharının ardından avukatı Candan Kaplan’ı üç defa arayan da Muhammet Ongun.
Şube Onur Yaser Can’ın ölümünü öğrendikten sonra Hakan Aydın’ın ekibindeki Onur Ülker ve emri altındaki polislerden Şükrü Velioğlu’nun birlikte imzaladıklari 24 Haziran 2010 tarihli tutanakla, vefatı avukat Candan Kaplan’dan öğrendiklerini kayıt altına alıyor.
Devamında, öldüğü bilinmesine rağmen, Onur Yaser Can hakkında uyuşturucu kullanmak suçundan fezleke düzenleniyor, bu fezleke dönemin Narkotik Şube Müdürü Cengiz Malbeleği imzasıyla savcılığa gönderiliyor ve dava açılıyor.
KORUNAN KAMU GÖREVLİLERİ
2010’da hazırlanan bilirkişi raporuyla ilk ifade tutanaklarının bir kısmının değiştirildiği, bazı belgelerin silindiği ortaya çıkıyor.
Soner Gündoğdu’nun evraklarda yaptığı değişiklikten haberi olan “sıralı amirleri” arasında Narkotik Şube Müdürü Cengiz Malbeleği, Narkotik Şube Müdür Yardımcısı Serdar Şahin de var. Ne Cengiz Malbeleği ne de Serdar Şahin soruşturuldu.
Zafer Kökdemir’in yok ettiği imaj kayıtlarını yeniden almak için mahkeme birçok defa Narkotik Şube’ye yazı yazdı. İmajları, sorgu odası kayıtlarını mahkemeye göndermekte direnen sonraki Narkotik Şube Müdürü Mahir Çakallı’ydı. Mahir Çakallı da soruşturulmadı.
Onur Yaser Can’ın fiziki takibini yapan ve Hakan Aydın’ın ifadelerine göre Aydın’dan emir alan Narkotik Şube polis ekibi amiri Şükrü Velioğlu da soruşturulmadı.
13 yıllık adalet mücadelesinde hiçbir şey neticelenmedi. İlk dava hala Yargıtay sürecinde. Sorumluların hiçbiri işkence ve intihara sürükleme suçlarından yargılanmadı. Aradan geçen sürede Hatice Can, 2014 yılında oğlunun başvurduğu yöntemle yaşama veda etti. Baba Mevlüt Can da 2019’da bu sürecin sağlığını yoğun şekilde yıpratması sonucu hayatını kaybetti.
Pazartesi günkü duruşmada karar çıkması bekleniyor. Mahkeme işkenceyle ilgili suç duyurusunda bulunup bulunmama yönündeki kararını hükümle beraber açıklayacak.
"13 YILDIR ADALET VE HAYATTA KALMA MÜCADELESİ VERİYORUM"
Aileden geriye kalan ve hukuk mücadelesini sürdüren Ezgi Sevgi Can “Umarım mahkeme adil ve cesur bir karar alarak tüm sorumlular hakkında asıl suçları olan işkence, eziyet ve intihara sürükleme suçlarından da resen suc duyurusunda bulunur” diyerek şöyle devam ediyor:
“Ben aslında 13 yıldır bu adalet mücadelesinin yani sıra bir tür hayatta kalma mücadelesi de veriyorum. Bu kadar acıyla bu kadar kayıpla bu kadar haksızlıkla nasıl başa çıkarım, nasıl yaşama tutunurum, nasıl devam ederim? Sürekli bu soruların yanıtlarını aradığım, bazen bulduğum bazen bulamadığım bir süreç yaşadım, yaşıyorum. Bu süreç ancak dostlarıma, sevdiklerime, ailemin anısına ve mücadelesine benimle birlikte sahip çıkan güzel insanlara tutunarak, elimden geldiğince Türkiye'de süregiden hak mücadelelerine destek olarak ve de müziğe sarılarak anlam kazanabildi.
“Bu ülkede çok fazla insan haksızlığa uğradı, benim payıma da böyle tarifi zor büyük bir acı düştü. Öyle görünüyor ki bu haksızlıklar, ayrımcılık, polis şiddeti artarak devam edecek. Yapabileceğimiz en anlamlı şey birbirimize tutunmak ve zor da olsa umutsuzluğa kapılmadan yüzümüzü güneşe çevirip yürümeye devam etmek.”
Kaynak: Haber Merkezi