Samandağ Çöğürlü Mahallesi'nde 25 yıldır işletilen taş ocağına vatandaş tepkisi
Hatay Samandağ İlçesi Çöğürlü Mahallesi sakinleri 25 yıldır faaliyette bulunan Gür-Kal İnşaat'ın taş ocağının; bölgedeki insan hayatına, ekosisteme ve tarım faaliyetlerine, su varlıkları ile biyoçeşitliliğe verdiği tahribat nedeniyle kapatılmasını istiyor.
Yaşanan 6 Şubat depremi ve binlerce can kaybına rağmen Hatay-Samandağ Çöğürlü Mahallesi’nde GÜR-KAL İnşaat’ın işlettiği taş ocağının, çalışmalarına aralıksız devam etmesi bölgede yaşayan yurttaşların tepkisine neden oluyor. Mahalle halkı bölgedeki insan hayatına, ekosisteme ve tarım faaliyetlerine, su varlıkları ile biyoçeşitliliği tahrip ettiği gerekçesiyle Gür-Kal İnşaatın taş ocağının kapatılmasını istiyor.
Çöğürlü Mahallesi’nin bulunduğu konum itibariyle; Asi Nehri, ormanlık ve tarım alanları, tarihi değeri olan sit alanlarına rağmen Hatay Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nden alınan “ÇED gerekli değildir” kararı ile çalışmalarını 25 yıldır devam ettiren GÜR-KAL İnşaatına karşı mahalle halkı tepki göstermeye devam ediyor.
“EZİLECEKLER DİYE ÇOCUKLARIMIZI YOLA BİLE SALAMIYORUZ”
Çöğürlü Mahallesi’nde eşi Süleyman Bakır’ı 7 Ekim 2011’de tarlada çalışırken, Gür-Kal İnşaat’ın taş ocağı için kurduğu elektrik iletim direklerinden dolayı kaybettiğini söyleyen 73 yaşındaki Hasibe Bakır, yaşadığı köyü ve köyünde devam eden yaşamla ilgili süreci şu sözlerle anlattı:
“Taş ocağının kapanmasını çok isteriz. Keşke kapansa çünkü insanlarımız sadece ölmekle kalmıyor çevreye de çok zarar veriyor. Tekebaşı’na gittim oranın muhtarı da karşı çıktı, Gözene Muhtarı karşı çıktı. Eskiden çok rahattık şimdiki gibi değildi. Ezilecekler diye çocuklarımızı yola bile salamıyoruz. Devlet hiçbir şey yapmadığı için işimiz Allah’a kaldı. El açıp dua etmekten başka çaremiz kalmadı. Köyümüz dar ve sıkışmış durumda. Yediden yetmişe herkes taş ocağının köyden çıkarılmasını istiyor. Tarlada çalışırken eşim akıma kapılarak öldü. Eşim Süleyman Bakır saat yedide akıma kapıldı görevliler ise saat 11’de geldi. Akıma kapıldıktan sonra ve mahkemeye taşındıktan sonra elektrik akımı olan tel gerilerek iki üç metre daha yukarıya alındı. Eşim akıma kapıldığı zaman elektrik telinin yüksekliği 12 metreydi.”
“DİREK MESAFELERİNİ UZUN YAPTILAR, TELLER 14 METREDEN 12 METREYE DÜŞTÜ"
Mahalle sakinlerinden Kıymet Doğru da amcasının vefatını şöyle anlattı:
“Taş ocağına enerji ileten nakil hatları bunlar. Bizim tarlalarımız pancar motoruyla sulanıyor bizim elektriğe ihtiyacımız yok. Tarlalarımızın elektriğe hiçbir şekilde ihtiyacı yok. Elektrik tellerinin yükseklik standartlarına göre yerden yüksekliği 14 metre olmalıydı ancak ölüm yaşandığı zaman yükseklik 12 metreydi. Biz ağaç yapraklarını hayvan yemi olarak kullanıyoruz. Amcam Süleyman Bakır ağaç dallarını keserken elinde metal orak var muhtemelen ve sarkan elektrik telleri iki metre aşağıda olduğu için akıma kapılmış. Ağaca çıkar çıkmaz çığlığı duyulmuş. 12 metre olmasının nedeni ise direkler birbirine yakın olmalıymış ki teller gergin kalsın ve yüksek olsun. Bu arkadaşlar direk masrafından kısmak için direkleri seyreltmişler, iki direk arasındaki mesafe uzak olunca ister istemez teller sarkmış ve 12 metre mesafeye düşmüş ardından amcamızın elektrik akımına kapılması kuşku götürmez bir gerçek olarak taş ocağına elektrik ileten nakil hatlarından olmuş.”
“TAŞ OCAĞINDA KONTROLSÜZ PATLAMA HAMİLE GELİNİN ÖLÜMÜNE SEBEP OLDU”
Kıymet Doğru yaşanan diğer olayları şu şekilde anlattı:
“Kamuoyunun bilgisi olsun daha önce basından gizlendi ve duyulması engellendi. 18 Mayıs 2004 tarihinde ailesiyle birlikte buğday hasadına gelen Çiğdem Arslan isminde hamile bir gelinimiz vardı, buradaki taş ocağında patlatma yapılacağı haberi geldi. O sırada traktör içinde bulunanlarla birlikte taş ocağının 500 metre uzaklığında durduruldu. Patlatma kontrolsüz ve büyüktü. Patlatma esnasında traktörün üstünü örten brandayı parçalayan taş ne yazık ki gelinin beynine isabet etti. Ve o anda gelinin muhtemelen beyin ölümü gerçekleşti. Samandağ Devlet Hastanesi’nde hiçbir müdahale yapılamadı. Adana Balcalı Hastanesi’ne ulaşım sağlandı, aynı zamanda sekiz buçuk aylık hamile olan gelinimizin bebeği sezaryenle alındı ve bir hafta yoğun bakımda bırakıldı. Olaydan bir hafta sonra kadın vefat etti. Yaralı kadını ambulansla götürürsek basın ve kamuoyu bunu duyar diye, kadını taş ocağı işletme sahibinin bagajına sokarak götürdüler. 2004 yılından bu yana 19 sene geçti, şimdi o çocuk 19 yaşında. Annesiz büyüdü, anne sütü almadı ve bu olayın sorumluları hiçbir şekilde bedel ödemedi. Çocuğun banka hesabına ufak miktarda bir para yatırıldı ve olayın üstü bu şekilde örtüldü.
“BÖLGEDE MAĞARALARIN DA OLDUĞU BİNLERCE YIL ÖNCESİNİN TARİHİNİ TAŞIYAN KÜLTÜREL KALINTILAR VAR”
Bu bölge kültürel mirası koruma kanunları kapsamında korunma altına alınması gereken bir bölge. Çünkü burası mağaraların da olduğu binlerce yıl öncesinin tarihini taşıyan kültürel kalıntılar var. Bu gizli veya ihbar edilmemiş bir durum da değil müze müdürlüğünün bilgisinde taş ocağı faaliyetleri sürdürülüyor. Burada bir çukur açılması, çivi çakılması dahi yasakken taş ocağı açılmasına nasıl müsaade edilmiş yöre halkı olarak merak ediyoruz. Bu izinler nasıl verilmiş? Bölgeye denetime gelinmiş mi? Türkiye’de ‘Ben yapmak istedim yaptım’ şeklinde mi oluyor bu işler? Kanunun nizamın uygulanmadığı zamanlarda mı yaşıyoruz?”
“ASİ YATAĞI GASP EDİLİP ALAN AÇILMIŞ”
Burası Asi Nehri’ne bağlı bir alan ama görüldüğü gibi malzemeyle kaplanmış. Asi Nehri taştığı zaman fabrika alanlarına zarar vermesin diye burada bir taşkın alanı var. Bu taşkın alanı kıyı kenar çizgisi koruma kapsamında olması gereken bir yer. Beş metreden daha fazla Asi Nehri doldurulup, Asi yatağı gasp edilip alan açılmış. Muhtemelen burası işetmenin otoparkı olarak kullanılacak. Ama burası aslında Asi Nehri’nin yatağı olmalı. Nehir taşınca çok coşkun ve deli akıyor sonra tarım alanlarına zarar veriyor. Görüldüğü gibi Asi Nehri’nin yatağı daraltılıyor. Ve kanunlara rağmen hiçbir yetkili müdahale etmiyor. Buranın taciz ve talan edildiğinin ispatına bile gerek yok çünkü ispatlanmış. Buranın beş metre kadarı Asi Nehri’ne ait diğer tarafı ise tarım alanlarına ait arazi. Coğrafi işaret alması gereken erkenci can eriği yetişiyor burada.
“ASİ NEHRİMİZ DE YOK OLDU BİZİM ELİMİZDE KALAN TEK ŞEY ARTIK BRONŞİT RAPORLARI”
Tarım ürünümüz de para etmiyor artık, Asi Nehrimiz de yok oldu bizim elimizde kalan tek şey artık bronşit raporları oldu. Bütün halkımız hasta oldu, tarım arazilerimiz yok oldu, doğal güzelliklerimiz yok oldu. Bu görünen yerin hepsi sit alanı. Müze Müdürlüğünün bilgisi dahilinde binlerce yıllık tarihi olan bir alan. Defalarca şikâyet etmemize rağmen burada hiçbir işlem yapılmadı. Bu işletmenin faaliyetinin durdurulması için onlarca sebep var. Birinci olarak Asi Havzası’nın verimli topraklarına zarar veriyor. İkinci olarak Kıyı Çizgisinin Koruma Kanunu’nu ihlal ediyor. Üçüncü olarak arkeolojik alana yakın yerlerde taş ocağı işletmesi yapılamaz.
“CENNETİMİZİ CEHENNEM EYLEDİLER”
Çevre mevzuatı gereğince bir işletme kurulduğu bölgedeki rezervin yüzde12’sini alabilir. Bu dağın oyuğuna bakılırsa burası 25 yıl boyunca madenin yüzde12’si değil de yüzde 60’ının alındığı zaten bariz bir şekilde ortada. Burada kullanılan araçların bizim ruh sağlığımıza verdiği zararları anlatmamıza bile gerek yok. Devletten tek isteğim bir kere bile olsa Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) toplantısı yapılsın. Bir kereliğine bütün halkı toplayarak bizlere sorsun ‘Rahat mısınız, memnun musunuz, kaybınız nedir?’ diyerek. Çocukluğumda görüp de şimdi çocuklarıma gösteremediğim onlarca çeşit bitki vardı buralarda. Bildiğiniz cennetimizi cehennem eylediler.
05.11.2021 tarihinde taş ocağına denetim yapılıyor, faaliyetin mevzuata uygun gerçekleştiği tespit ediliyor. Biz buna itiraz ediyoruz, 21.07.2022 tarihinde yaptığımız itiraz sonucu uygunsuzluk tespit ediliyor ve işlem yapılıyor. Daha sonra bu yıllar içinde tutulan tutanaklara itibaren firma tarafından tanıtım dosyasında taahhüt edilen basamakların oluşturulmaması gerekçesiyle idari yaptırım uygulanıyor. 2000 yılında kurulan işletme 2019-20 yıllarında taahhüt ettiği şeyleri gerçekleştiremediği için ceza yiyor. Nasıl bir denetim mekanizmasıdır bu? Devlette böyle bir şey nasıl olabilir?”
FİRMA ÇALIŞANLARI ÇEKİM YAPILMASINI ENGELLEDİ
Şirket çalışanları ise vatandaşın mahallede çekim yapmasını tehditlerle engellemek istedi. Ardından kamerayı zor kullanarak almaya çalıştı. Kadınlar bu duruma tepki gösterdi o anlar kameralara yansıdı. Kadınlar “Bu kavga edenler taş ocağı işletmesinin enişteleri, onlara para veriyorlar bu tür sabotajları gerçekleştirmeleri için. Biz kime başvuracağız artık” sözleriyle saldırıya tepki gösterdi.
“HALKI KİMSE SATIN ALAMAZ”
Bir diğer yurttaş ise şu şekilde konuştu:
“Bu insanlar burada mağdursa satılan birkaç tane çakal karşımıza dikilip de bir konuyu dile getiremez. Biz hakkımızı sonuna kadar savunacağız. Kimseden de korkumuz yok. Bu taş ocağından gelen araçlar, depremden büyük zarar alan binaların yanından geçiyor, her geçtiklerinde deprem etkisi yaratıyor. Çocukları ürkütüyor, bizi kocaman insanları korkutuyor. Birkaç kişiye para saçıp da bizi korkutamaz.
Tarım berbat durumda, hiçbir şekilde tarım yapamıyoruz, tahsil edemiyoruz. Biz imza topladık yetkililere ilettik. Yetkililer bile paradan yana oldular. Vali Yardımcısı topladığımız imzaları getirip ocağa astırıyorsa biz kime derdimizi anlatacağız. Nereye şikâyet edeceğiz? Bizim kişisel verilerimizi, topladığımız imzalarımızı valiliğe teslim ettik, şu anda taş ocağında asılı duruyor. Buradaki Ali denen insan bizi tehdit ediyor. Siz imza topluyorsunuz imzalarınız benim elimde diyor.”
HDP’Lİ ÇEPNİ TBMM SORU ÖNERGESİ VERMİŞTİ
HDP İzmir Milletvekili Murat Çepni, mahallenin sorununu daha önce şu soru önergesi ile TBMM gündemine taşımıştı:
“Hatay Samandağ İlçesi Çöğürlü Mahallesi’nde faaliyet gösteren taş ocağının çevresel etkileri konusu Bakanlığınızın bilgisi dahilinde midir? Söz konusu taş ocağının denetimi yapılmakta mıdır? En son hangi tarihte denetimi yapılmıştır? Yöre halkının paylaştığı videolarda tesisin tozları ve kamyonların gürültüsü açıkça ortadadır. Halkın iddia ettiği olumsuzluklara karşın taş ocağı hakkında bulgu olmamasının gerekçesi nedir? Yıllar içerisinde kapasitesini sürekli arttıran taş ocağının ‘ÇED gerekli değildir’ kararının gerekçesi nedir? Taş ocağının büyüklüğü dikkate alındığında ÇED kararının tekrar değerlendirilmesi gerektiğini düşünmüyor musunuz? Taş ocağının bölgede ürün kayıplarına yol açtığı iddiaları konusunda Tarım ve Orman Bakanlığı ile iş birliğiniz var mıdır? Bölge halkının iddia ettiği taş ocağı kapasitesinin sürekli arttırıldığı iddiaları hakkında Bakanlığınız açıklama yapacak mıdır? Taş ocağı faaliyete başladığı tarihten itibaren kaç kez kapasite artışına gitmiştir? Söz konusu taş ocağından çıkan atıkların ve tozun çevreye, insan sağlığına verdiği zararların önlenmesi için bakanlığınızın bir çalışması var mıdır? Mahalle halkının mağduriyetleri nasıl giderilecektir?”