Şirin Payzın'dan Feminist Ekonomistler Konferansından İzlenimler: Popülist Liderler Kadınları Niçin Hedef Alıyor?

Şirin Payzın, İtalya'nın başkenti Roma'da düzenlenen ve feminist ekonomistlerin katıldığı, güncel küresel durumun kadınlara olan etkisinin tartışıldığı konferansa katıldı. Payzın, konferanstaki tartışma konularını yazısına taşıdı. Payzın, "Mor ekonomi yeşil ekonomi kadar önemli. Yani çevreci ekonomi yetmez, mor ekonomi ile tamamlamak lazım" dedi.

Şirin Payzın'dan Feminist Ekonomistler Konferansından İzlenimler: Popülist Liderler Kadınları Niçin Hedef Alıyor?

Deneyimli gazeteci Şirin Payzın, feminist ekonomistlerin Roma'da düzenlediği konferansa katıldı. Dünya genelinde ekonomik durumun kadınlara etkisini tartışıldığı toplantıya dair görüşlerini aktaran Şirin Payzin, yazısında konferansın başkanı Prof. Dr. İpek İlkkaracan'ın da görüşlerini aktardı.

Şirin Payzın'ın Gazete Oksijen'deki yazısı şöyle:

"85 ülkeden gelen 800’den fazla kadın ve feminist ekonomist bir araya gelirlerse ne konuşur, neyi tartışır?

Bunu merak ettiğim için Uluslararası Feminist Ekonomistler Birliği’nin (IAFFE) Roma’daki toplantısına gittim. Konferans dünyanın en eski üniversitelerinden Sapienza’daydı. 1303’te kurulmuş, Papalık himayesinde gelişmiş, 1870’te Vatikan’ın yönetiminden çıkıp Roma’nın sembolü olmuş. 2008’de ise Vatikan’la bağları kopmuş. Çünkü bazı akademisyenler ve öğrenciler okula konuşma yapmaya gelecek Papa 16. Benedict’i, 1633’te kilisenin Galileo’yu engellemesine destek verdiğini söyleyerek protesto etmiş. Üniversite tarihindeki profesörlerin toplam 10 Nobel ödülü var. Dünyaca ünlü akademik çalışmaları da barındırıyor, istediği fikri savunan ve sorgulayan öğrencileri de.

Toplantıya dönersek… Resmi başlığı “Dijital devrimle demokrasi krizi arasına sıkışmak: Feminist ekonomistlerin çözüm önerileri ve geleceğe bakış”. Sade versiyonu ise şöyle: Dijitalleşme ve yapay zeka hemen her şeyi hızla değiştiriyor. Bu değişimden kadınlar yeteri kadar pay almıyor, olumsuz etkileniyor.

'NE YAPAR BU FEMİNİST EKONOMİSTLER?'

İnsan “Feminist ekonomistler” lafını duyunca bir duruyor. Ne yapar bu Feminist ekonomistler? Aslında bütün iktisatçılar ne yapıyorsa onu yapıyorlar. Rakamlar, modellemeler, veriler, araştırmalarla çalışıyorlar ama bir farkla: Feminist bakış açısıyla. Yani cinsiyet eşitliğini savunarak, kadın hakları için mücadele vererek, sosyal meselelere farklı açılardan bakarak, din, dil, etnik, cinsel kimlik farkı gözetmeksizin ve en önemlisi toplumun, siyasetin mağdur ettiği kesimleri koruyarak.

'TÜRKİYE’DE SÜREKLİ AYNI KONULARI KONUŞUP DURUYORUZ'

Toplantının bir diğer konusu ise “Yükselen aşırı sağ ve otoriter rejimler”di. En sevdiğim konu. Global demokrasi krizi aşırı sağı ve otoriter rejimleri güçlendirdi. Bu kutuplaşma kadınların işgücüne katılımını ve cinsiyet eşitliğini nasıl etkiledi? Malum, Türkiye’de sürekli aynı konuları konuşup duruyoruz.

Konferansın başkanı İTÜ İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İpek İlkkaracan’ı kadın istihdamı, cinsiyet eşitliği gibi konularda akademide ve sivil toplum örgütlerinde yaptığı çalışmalarla tanıdım, yayınlarıma konuk oldu. Böyle büyük bir konferansı Sapienza Üniversitesi ile birlikte hazırlayıp başkanlığını yapması ayrıca gurur verici.

Açılış konuşmasında kullandığı görsel ilginç ve sembolikti: Feminist yazar Margaret Atwood’un ünlü romanı (aynı adlı dizisi de çok izlendi) “The Handmaid’s Tale” ve pop kültürün en tanınmış, peşinden milyonları sürükleyen bilimkurgu dizisi “Star Trek”. Bu iki eserin bugün dünyada yaşanan ekonomik, siyasi ve sosyal krizi sembolize ettiğini düşünüyor.

POPÜLİST LİDERLER KADINLARI BOŞ YERE HEDEF ALMIYOR

İlkkaracan açılış konuşmasında vurguladığı gibi güçlenen ve yayılan otoriterliğin, aşırı sağın ya da popülist rejimlerin kadınların işgücüne katılımını aile yapısına tehdit olarak gördüğünü iddia ediyor. Uygulamaya çalıştıkları politika “Kadının yeri evidir, işi de çocuk doğurmaktır” olarak özetlenebilir. Onun toplantıda sık sık gündeme gelen ve diğer iktisatçılar tarafından da referans alınan çalışmasının sonuçları bize kadınların boşu boşuna hedef alınmadığını gösteriyor. İtalya, İspanya ve Türkiye’de yapılan araştırmalar ev işlerine hapsedilmiş, bütün hayatını ev işlerine adamış, emeği karşılığında hiçbir ücret alamayan kadınların otoriter siyasetçilere, muhafazakar politikalara, aşırı sağa oy verme oranının çok yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Buna karşılık çalışan, işgücüne katılan kadınlarda bu oran düşüyor.

'BENİM ÖNERİM 'BAKIM EKONOMİSİ'…'

Bu siyasi dertlerle uğraşırken üstüne yapay zeka, dijital devrim, hızla ilerleyen ama bir taraftan da kontrolsüz gelişen teknoloji var artık. Meslekler değişiyor, gençler için gelecek belirsiz, işsizlik artıyor… Peki kadınların dijital devrime yenik düşmemesi için ne yapabiliriz? Konferansta sunum yapan 4 feminist iktisatçının sunumlarından başlıkları toparladım. Demokrasi erozyonu yapay zekanın yükselişiyle bağlantılı

Bütün dünyada işsizlik artıyor. Bazıları bunu ekonominin finansallaşmasına bağlıyor. Yani gelirlerin önemli bir kısmı rant üzerinden sağlanıyor. Reel yatırım, sanayi yatırımları azaldığı için istihdam talebi de azaldı. Global işsizlik sorunumuz var. Gelecekte insanlar nasıl iş bulacak? Benim önerim “bakım ekonomisi”…

Feminist iktisadın son dönemde güncel politikalara yaptığı en önemli katkı alanlarından biri bakım ekonomisi. Tanımlamak gerekirse… Dünyada herkesin bakıma ihtiyacı var. Çocuklar, yaşlılar, hastalar, engelli bireyler, en önemlisi öz bakımımız… Hepsi için gıda tedariki, eğitim, günlük faaliyetler gibi ihtiyaçlar ortaya çıkıyor. Bu hizmetlerin önemli bir kısmı ev içinde üretiliyor ve ücretsiz. Ücretsiz olduğu kadar da görünmez. İşte biz bu alanı görünür hale getirmeye çalışıyoruz.

Prof. Dr. İpek İlkkaracan

‘BAKIM HİZMETİ KARBON SALIMI EN DÜŞÜK İŞLERDEN BİRİ’

Mor ekonomi yeşil ekonomi kadar önemli. Yani çevreci ekonomi yetmez, mor ekonomi ile tamamlamak lazım. Yeşil dönüşümle karbon ayak izini azaltabiliriz. Aşırı refahın olduğu ülkelerde, yani kuzey ülkelerinde bu azaltmayı daralarak, ekonomik küçülme ile yapmaya çalışıyorlar. Ama küresel güneyde daha fazla büyümeye ve geliri artırmaya, eşitlikçi bir dağılıma ihtiyacımız var. İşte formül burada. Mor ekonomiyle, yani bakım hizmetleriyle yeşil ekonomiyi örtüştürebiliriz. Bu dönüşümle karbon ayak izini de azaltmak mümkün çünkü bakım ekonomisi karbon salımı en düşük işlerden oluşuyor. Anaokulundaki öğretmen, mahalledeki sağlık kliniği görevlileri, hemşireler, sosyal hizmet uzmanları, engelli bireylere danışmanlık verenler, yaşlı bakım evleri doktorları, medikal personel, özel eğitmenler gibi. Bu işlerin emisyonları ve atık oranı çok düşük. Yani mor işler aynı zamanda yeşil, çevreci işler. Yeşil ve mor yatırımlar üzerinden yaratılacak iş, istihdam ve gelir yeni kalkınma modelidir.

Dijitalleşme ve yapay zekanın hızla hayatımızı kaplamasıyla demokrasi erozyonu arasında bağlantı var. Kaliteli istihdam politikaları güçlü demokrasi ve eşitlikçi politikalar için çok önemli.

Yunan meslektaşım, Syriza döneminde çalışma bakanı olarak da görev yapan Rania Antonopoulo 2009-2010’da bir çalışma yaptı. Güney Afrika ve ABD odaklı çalışmasında şu soruyu sordu: İktidar vergi gelirlerinin bir kısmını altyapıya, yollara-köprülere, inşaat sektörüne değil de bakım ekonomisine aktarsaydı yaratılacak istihdam ne olurdu? Bulguları şunu gösterdi: Bütçeden aynı miktarda yatırım sosyal hizmetlere aktarıldığında inşaat sektörünün üç katı istihdam yaratıyor.

Kolombiya’nın başkenti Bogota’nın ilk kadın belediye başkanı Claudia Lopez Hernandez, ki herkes kendisine bir sonraki cumhurbaşkanı olarak bakıyor, “bakım blokları” (care blocks) diye bir proje üretti. Ülkenin dört bir yanında düşük gelirli mahallelerde bakım blokları açtılar. Bence İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu modeli incelemeli.

'AŞIRI SAĞ POPÜLİZMİ BURADAN BESLENİYOR'

Sosyal medya, Instagram’a konulan neşeli hayatlar, herkes mutlu, zengin, güzel… Gerçekten öyle mi? Aşırı sağ ve dijital ekonomi üzerine çalışan Brezilyalı antropolog Rosana PInheIro-Machado “Öyle değil” diyor. Tüm gelişmekte olan ekonomilerde olduğu gibi Brezilya’da da yoksulluk sınırının biraz üzerinde yaşayan, sabit işi ve geliri olmayanlar nüfus piramidinin en geniş bölümünü oluşturuyor. Bunlara “yeni orta direk” deniliyor. Oysa sürekli borçlanarak yaşıyorlar. Ekonomik şoklara dayanıksızlar.

İş güvencesinin olmaması, sendikaların yetersizliği, acımasız rekabet ve kamu kurumlarının yok olması siyasi tercihlerde tepkisel duyguları beraberinde getiriyor. Aşırı sağ popülizmi buradan besleniyor.

Brezilya’da Liberal Parti lideri Bolsonaro’nun zaferinden ve dijital devrim başlamadan kısa süre önceki duruma bakalım. Neoliberalizmin yükselişi, acımasız rekabet, sömürü düzeni; buna karşın kooperatiflerin, meslek odalarının ve birliklerin ölümüyle işbirliğinin ortadan kalkması.

Bolsonaro işte bu ortamda kayıtdışı işçileri, düşük gelirli esnafı, sokak satıcılarını, günübirlik çalışanları, düzensiz işçileri hedef seçti. 2022’de Brezilya’daki darbe girişimine en güçlü desteği verenler de kayıtdışı çalışan beyaz erkeklerdi.

Derin ekonomik kriz sırasında ‘favela’larda (gecekondu gettoları) yaşayan, işini kaybetmiş, düşük gelirli, ailesini geçindirmekte zorlanan erkekler arasında Uber şoförlüğü hızla yayıldı. Çoğu kısa sürede Bolsonaro hayranı ve seçmeni haline geldiler.

Brezilya’da siyah kadınlar nüfusun yüzde 28.5’ini oluşturuyor ama toplam gelirden aldıkları pay sadece yüzde 10. Devlet bu kadınlara düzgün iş olanağı sağlayamadığı için Instagram’ı önemli bir gelir kaynağı olarak görmeye başladılar. Dijital dünyanın egemenleri influencer’lar da bu kadınları hedef alarak “fakir kalmak zorunda değilsin, meşhur ve zengin olabilirsin” mesajını veriyorlar. Ancak Brezilya’da sosyal medyada aşırı sağ çok etkin ve yaygın. Dijital pazarı ellerinde tutuyorlar. Aşırı bireysel serbest pazar ekonomisini savunuyorlar, takipçilerine milyoner olacakları hayalini satıyorlar ve en önemlisi geleneksel işgücüne, kurallara ve çalışan haklarına karşı kampanya yürütme sözü veriyorlar.