Uğur Mumcu suikastının üzerinden 30 yıl geçti
24 Ocak 1993’te Ankara Karlı Sokak’ta patlatılan bomba ile aramızdan ayrılan gazeteci Uğur Mumcu'nun ölümü faili meçhul olarak kaldı.
Cumhuriyet gazetesi yazarıyken aracına konulan bomba ile öldürülen gazeteci Uğur Mumcu’nun katledilişinin üzerinden 30 yıl geçti ancak ne suikast ne de arkasındaki güçler aydınlatıldı.
Organize suç örgütü lideri olmak suçlamasından hakkında arama kararı bulunan Sedat Peker'in 23 Mayıs 2021'de konuyu tekrar gündeme getirmesinin ardından Mumcu'nun eşi, eski TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu, konuyla ilgili bilgi sahibi herkesin konuşması ve suikastın aydınlatılması için sonuna kadar gidilmesi çağrısını yinelemişti. Mumcu, "Çekin tuğlaları yıkılsın duvar, altında kim kalırsa kalsın" demişti.
Mumcu`nun 30 yıl önce evinin önünde uğradığı bombalı saldırıyla yaşamını yitirdiği otomobili 7 yıldır Eskişehir'de Uğur Mumcu Parkı'nda sergileniyor. Her yıl 24 Ocak Uğur Mumcu'nun ölüm yıldönümünde Uğur Mumcu Parkı'nda, Mumcu'nun saldırıya uğradığı otomobilinin önünde anma törenleri düzenleniyor.
UĞUR MUMCU'YA DAİR
AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, 22 Ağustos 1942'de, Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi ile Nadire Mumcu'nun dört çocuğundan biri olarak Kırşehir'de dünyaya gelen Uğur Mumcu, ailesinin Ankara'ya taşınması üzerine ilk ve orta öğrenimini burada tamamladı.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1965'te mezun olan Mumcu, öğrencilik yıllarında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan "Türk Sosyalizmi" makalesiyle "Yunus Nadi Ödülü"nü aldı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Kürsüsü Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanlığını yapan Mumcu, Milliyet gazetesinde incelemeler kaleme aldı.
Mumcu, 12 Mart 1971 dönemindeki bir yazısında kullandığı "ordu uyanık olmalı" sözleriyle, "orduya hakaret etmek" ve "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçunu işlediği iddiasıyla gözaltına alındı.
Mamak Askeri Cezaevi'nde birçok aydınla bir yıla yakın tutuklu kalan, yargılandığı davada 7 yıl hapse mahkum edilen Mumcu, kararın Yargıtay tarafından bozulması üzerine tahliye edildi. Serbest bırakılmasının ardından askere alınan Mumcu, askerliğini "yedek subay" olarak yapması gerekirken, kendi tabiriyle "sakıncalı piyade" olarak tamamladı.
Tuzla Piyade Okulu'nda eğitim gören Mumcu, 1973'te okul yönetimi tarafından "kötü hal ve düşünce sahibi" suçlamasıyla "er" çıkarıldı ve Ağrı Patnos'a yollandı. Askerlikten sonra üniversitedeki görevinden ayrılan Mumcu, profesyonel gazeteciliğe 25 Şubat 1974'te Yeni Ortam gazetesinde "Anarşist!.." başlıklı yazısıyla başladı.
Köşe yazılarında hem sorunları dile getiren hem de hukuka aykırı ve yasa dışı uygulamaların üstüne giden Mumcu, yazdığı kitaplarla da ses getirdi.
"Sakıncalı Piyade tiyatroya uyarlandı"
Güldal Homan ile 19 Temmuz 1976'da evlenen Mumcu'nun bir oğlu (Özgür) ve bir kızı (Özge) oldu.
Usta gazetecinin 1977'de yayımlanan "Sakıncalı Piyade" kitabı tiyatroya uyarlandı ve Ankara Sanat Tiyatrosu'nda yüzlerce kez sahnelendi.
Mumcu, terörün silah kaçakçılığıyla ilişkisini ortaya koymak ve bu yönde kamuoyu oluşturmak için 1981'de "Silah Kaçakçılığı ve Terör" kitabını okurlarıyla buluşturdu.
Papa 2. Jean Paul'e düzenlediği silahlı saldırıya ilişkin Mehmet Ali Ağca ve bağlantıları hakkında araştırma yapan Mumcu'nun, "Rabıta" ve "12 Eylül" kitapları 1987'de, önemli araştırmalarından kabul edilen "Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925" eseri ise 1991'de yayımlandı.
"Cinayetlerin ardındaki sır ortaya çıkmadı"
Uğur Mumcu, Yazar Musa Anter'in öldürülmesinden sonra 27 Eylül 1992'de Cumhuriyet gazetesinde kaleme aldığı "Dipsiz Kuyu" başlıklı yazısında, "Orta Doğu, emperyalizmin kol gezdiği, terör örgütleri ile çeşitli istihbarat örgütlerinin kanlı ve kirli oyunlar oynadığı karanlık dipsiz bir kuyudur. Bu karanlık ve dipsiz kuyuda cinayetler birbirini izler. Halk deyişi ile Orta Doğu'da 'kimin eli kimin cebindedir' bilinmez. Kim, kimi, neden öldürüyor? Bu soruların yanıtlarını anında bulmanın olanağı yoktur. Olaylar yıllar sonra aydınlanır. O da bir kısmı!" ifadelerini kullandı.
Mumcu, 24 Ocak 1993'te arabasına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetti. Suikastı, İBDA-C ve Hizbullah gibi örgütler üstlense de aradan geçen 30 yıla rağmen cinayetin üzerindeki sis perdesi aralanamadı.
Türkiye'yi sarsan suikasta ilişkin ilk yargılamalar, Mumcu'nun ölümünden 7 yıl sonra başladı. Mumcu suikastı ile Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Dr. Muammer Aksoy ve Doç. Dr. Bahriye Üçok cinayetlerini de kapsayan davanın adı "Umut" oldu.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava, cinayetlerin ardındaki sırrı tam olarak ortadan kaldıramadı.
Ceza alanlar oldu
İlk dereceli mahkemenin kararının Yargıtay tarafından bozulmasının ardından yeniden görülen davada, 3 sanık "yasa dışı Tevhid-Selam ve Kudüs Ordusu örgütünü kurmak ve yönetmek" suçundan, 5 sanık ise aynı örgüte üyelikten çeşitli sürelerde hapis cezalarına mahkum edildi.
Bu kapsamda sanıklardan Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç ve Ekrem Baytap, "silahlı suç örgütü kurma ve yönetme" eylemlerinden 12 yıl 6'şar ay hapisle cezalandırıldı.
Sanıklar Abdulhamit Çelik, Fatih Aydın, Yusuf Karakuş, Mehmet Şahin ve Recep Aydın'a ise "silahlı suç örgütü üyesi olmak"tan 6 yıl 3'er ay hapis cezası verildi.
Anayasa Mahkemesi, gözaltında tutuldukları tarihlerdeki mevzuatın, gözaltı süresinde avukata erişim imkanı tanımadığı gerekçesiyle, sanıklar Recep Aydın, Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç, Mehmet Şahin ve Yusuf Karakuş'un yeniden yargılanmasına karar verdi.