'Yenidoğan Çetesi' Davasında 8. Gün: Hem Hastaneden Hem Fırat Sarı'dan Maaş Alıyordum
Haksız kazanç sağlamak amacıyla bebeklerin ölümüne neden oldukları için yargılanan "Yenidoğan Çetesi" davasının ilk duruşmasının 8. celsesi bugün görülecek. Duruşma bugün kimlik tespitlerinin ardından tutuksuz sanıkların savunmasının alınmasıyla başladı.
'Yenidoğan Çetesi'nde 47 sanığın yargılandığı davanın ilk duruşmanın 7. celsesi dün tamamlandı. İlk 7 celsede çete lideri olmakla suçlanan Fırat Sarı da dahil olmak üzere 22 tutuklu sanık ile, 7 tutuksuz sanığın ifadeleri alındı.
Duruşma bugün tutuksuz 18 sanığın ifadelerinin alınmasıyla devam ediyor. Gazeteciler Emrullah Erdinç ve Nagehan Yılkın bildiriyor.
Mahkeme Başkanı: Ekleyeceğin bir şey var mı?
Ahmet Atilla Yılmaz: Teşekkür etmek isterim. Avukat bulmakta zorlandık. Sanık avukatlarına çok teşekkür etmek isterim. Hiçbir hastaya AİDS oldu diye o oldu diye hiçbir hastayı reddetmedim. O yüzden teşekkür etmek isterim.
Mahkeme Başkanı: Opera bebek var. Sizin hastaneden Birinci’ye sevk olmuş.
Ahmet Atilla Yılmaz: Sevkler kendi mecrasında hekimlerin yürüttüğü bir süreçtir. O bebek bizim hastanemizde 14 Ocak’ta geldi. Gece 1’de gereği üzerine 112 üzerinden çocuk yoğun bakımı ihtiyacı doğdu. Çocuk yoğun bakımımız olmadığından sevki oldu ama elimizi üzerinden çekmediler. Hekimler takip etti.
Yenidoğan yoğun bakımına almak zorunda kalındı. Burada da yine takip edildi. Benim de bazen sevk ettiğim zaman 112’den yeterli sürede cevap gelmeyince yakınlarımızı eşimizi dostumuzu ararız. 112 dışında hekimler, çalışanlar sağlık birimleri konuşurlar. Ancak nihayetinde 112’den sevk yapabilir talimatı gelince yapılır.
Mahkeme Başkanı: Hasta sevkleriyle ilgili bilgin var mı?
Ahmet Atilla Yılmaz: Bizim kendi hastalarımızın yoğun bakıma geldiğini gördüm. Dışardan çok sevk geldiğini görmedim. Biz de dışarıya kolay kolay sevk etmeyiz.
Mahkeme Başkanı: Danışmanlık şirketiyle anlaşmanın içeriğini biliyor musunuz?
Ahmet Atilla Yılmaz: Resmi bir anlaşmamızın olmadığını biliyorum. Çalışanlarımıza ödemeler bizim bilgimiz dahilinde değil. Mesai ücretleri de hastaneden ödenirdi.
Mahkeme Başkanı: Beylikdüzü Medilife ve Bağcılar Medilife arasındaki fark nedir?
Ahmet Atilla Yılmaz: Yönetimleri, işletmeleri farklı. Herhangi bir organik bağımız yoktur. Yönetim devri olduktan sonra isimleri öyle kaldı ama yönetim kurumları çok farklı.
Ahmet Atilla Yılmaz: Suçlamaları kabul etmem mümkün değil. Emekli olduktan sonra SGK’dan emekli maaşı alan bir cerrahım. Bir başhekimin hastanenin cirosunu artırma gibi bir kaygısı olmaz. Çok şükür ki bu iddianamede bebeklerin vefatı üzerinden sorgulanmıyorum. Dört kız çocuğu babası olarak böyle bir suçlama bana yöneltilmediği için minnettarım. Ancak en çok üzüldüğüm şey, sağlık çalışanlarının içinde bulunduğu durum ve onlara yönelik bakış açısıdır.
Mahkeme Başkanı: Danışmanlıkla ilgili görüşmeleri kim yapmıştı?
Ahmet Atilla Yılmaz: Ben de yaparım gerekli olduğunda bu süreçte yenidoğan uzmanı konusunda bizim bilgili bir hekime ihtiyacımız olduğunu, danışmanlık almamız gerektiğini yönetime söylemiştim. Yönetim kurulu başkanımız doktor Osman Deniz yapmıştır.
Mahkeme Başkanı: Sanıklardan tanıdığınız var mı?
Ahmet Atilla Yılmaz: Doktor Fırat Sarı ve Doktor İlker Gönen’i tanıyorum. Ayrıca 20 yıldır aynı bölgede çalışıyorum, bazen tanıdığım kişiler oluyor ancak nereden tanıdığımı hatırlayamıyorum.
Mahkeme Başkanı: Danışmanlık ile ilgili Fırat Sarı veya İlker Gönen ile hiç görüşmeniz oldu mu?
Ahmet Atilla Yılmaz: Doktor İlker Gönen ile hasta güvenliği hakkında konuşurduk. İlker Bey ile yaptığımız bir görüşmeyi hatırlıyorum; yenidoğanın çok önemli olduğunu söylemişimdir.
'Yenidoğan Çetesi' soruşturmasında adının geçmesinin ardından CHP'den istifa eden İBB Meclis üyesi, Medilife Beylikdüzü Hastanesi'nin başhekimi Ahmet Atilla Yılmaz sanık kürsüsüne geldi.
Avukat: Başhemşirelikten uyarı aldın mı?
Ceren Hatice Kırım: Yeteri kadar dosyayı denetlemediği için uyarı almışımdır. Zaten hastaya dokunmayı daha çok sevdiğim için sorumlu hemşireliği bıraktım.
Avukat: Medisense şirketiyle ilgili para dağıtırken bu talimatı kimden aldınız?
Ceren Hatice Kırım: Bu talimat değildir ricadır. Kendisinin asistanı yoktu geçici bir süreliğine yaptığım bir şeydi.
Ben de bundan memnun değildim. Telefon kayıtlarım incelendiğinde de görülecektir. Kıdemli hemşire olarak görev yapmıştım. Aldıysam da bunun için almışımdır başka bir şey yok.
Fırat Sarı’nın avukatı: Hasan Basri senden ilaç isterken kendi adına mı istiyordu, Fırat Sarı merkezde toplayacak diye mi istiyordu?
Ceren Hatice Kırım: Ben hiç genel merkez diye bir şey duymadım ama Fırat Sarı adına istiyordu.
Savcı Kadir Kocakaya: Hasan Basri’ye ilaçlarla ilgili ‘Ondan bir 6 tane vereyim’ diyorsun. Bayağı konuşma var. Ama burada ‘yapmadım’ diyorsun. Yapmadığın bir şeyin konuşmasını neden ayrıntılı şekilde yazıyorsun?
Ceren Hatice Kırım: Hasan Basri o konuda biraz diretti. Daha sonra doktorlarla görüştüm ve kendisini oyaladım.
Savcı Kadir Kocakaya: Niye oyalama ihtiyacı duyuyorsun? Hayatın olağan akışına aykırı. Biri bana ‘Bu bilgisayarı ver’ dese, ‘ne diyorsun ya sen bu devlet malı’ derim.
Ceren Hatice Kırım: Belki acil bir durum için istiyor diye uzatmışımdır. Bir çocuğun ihtiyacı olabilir diye düşündüm. Konuşmalarda da sormuşum zaten.
Mahkeme Başkanı, Fırat Sarı ile yapılan tapeyi okudu.
Ceren Hatice Kırım: Konuşmada iğneleyici şekilde konuşuyorum. Orada kendisine bilgi verme sebebim alanda fazla hasta sayısı olması nedeniyle. 27 hasta vardı, 23 olması gerekiyordu.
Mahkeme Başkanı, elimdeki dosyadan Hemşire Ceren Hatice Kırım’a soru sormaya başladı.
Mahkeme Başkanı: Maaşını nereden alıyordun?
Ceren Hatice Kırım: Medilife Beylikdüzü Hastanesi’nden alıyordum.
Mahkeme Başkanı: Başka bir yerden maaş alıyor muydun?
Ceren Hatice Kırım: Medisense’den de alıyordum.
Mahkeme Başkanı: Fırat Sarı’nın şirketi…
Ceren Hatice Kırım: Kaynağını sorgulamadım, mesai ücreti olarak alıyordum.
Mahkeme Başkanı: Neden hastane değil de Medisense ödüyor?
Ceren Hatice Kırım: Medisense, ayrıyeten kıdem ücreti olarak veriyordu. Çok tecrübeli olduğum için.
Bazı tutuksuz sanıklar ve taraf avukatları salonda hazır edilirken, bazı tutuksuz sanıklar da bulundukları şehirlerdeki adliyelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı. Duruşma saat 10.15’te kimlik tespitinin ardından tutuksuz sanık Ceren Hatice Kırım’ın savunmasıyla başladı.
NE OLMUŞTU?
İstanbul'da özel hastanedeki yoğun bakım ünitesine yatırılan 12 bebeğin ihmalden öldüğü iddiasına ilişkin olarak Büyükçekmece Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatılmış, soruşturmayı yürüten savcı Y.E. ise makamında tehdit edilmişti. Olayın ortaya çıkması kamuoyunda infial yaratırken, 22'si tutuklu, 47 şüpheli hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianame hazırlanmıştı.
İDDİANAMEDE NELER VAR?
İddianamede şüpheliler için "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 589 yıl 9 aya kadar hapis cezası istendi.
İddianamede, ölen 10 bebeğin "maktul", 5 kişinin "müşteki", Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) İstanbul İl Müdürlüğünün "suçtan zarar gören", 19 hastane ve sağlık şirketi "malen sorumlu", 47 kişi de "şüpheli" olarak yer aldı.
Doktor Fırat Sarı'nın lideri olduğu iddia edilen suç örgütünün sevk ve idaresini Doktor İlker Gönen ile 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir'in yaptığı belirtilen iddianamede, suç örgütünün esas amacının işletmesini devir aldıkları yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf ederek doluluğunu sağlamak, hastaların basamaklarıyla oynama yaparak SGK'den üst sınırdan ödeme almak olduğu aktarıldı.
Sağlık Bakanlığı Müfettişliğince hazırlanan uzman görüşü raporunda, yenidoğan ünitelerindeki 10 bebeğin hayatını kaybetmesine neden olan tıbbı eksikliklere yer verildi. Buna göre, fezlekede maktul olarak yer alan bebek A.K'nin ölümüne ilişkin değerlendirmede, solunum sıkıntısı artan bebeğe devre olmadığı için entübasyonun gecikerek yapıldığı belirtildi. Tekrarlayan resusitasyonlar (solunumu veya kan dolaşımı durmuş bir kişiye dışarıdan yapılan destekleyici müdahale) ile hastanın ertesi güne kadar yaşatıldığı belirtilen raporda, o sırada hastanede bulunması gereken Dr. D.E'nin görevinin başında olmadığı ifade edildi.
Raporda, ayrıca hasta yönetiminin hemşireye bırakıldığı da kaydedilerek, bebeğin ölümünden Dr. D.E, ile Dr. İ.G. ve hastane yönetiminin sorumlu olduğu belirtildi. Bebek M.N.O'nun ölümüne ilişkin değerlendirmede de 6 aylık bebeğin çocuk yoğun bakımı yerine, doktoru olmayan yenidoğan yoğun bakımına sevk edildiği, burada da doktorun haberi olmadan hemşirenin müdahalede bulunduğu anlatıldı. Bebek H.K. ile ilgili tespitte ise, hastaya kalp masajı yapıldığı esnada Dr. D.E'nin orada olmaması nedeniyle Dr. İ.G. tarafından olayın örtbas edilmesi için ölüm saati değiştirilerek, epikriz yazdırıldığı aktarıldı.
Raporda, bebek Ö.H'ye kalp masajını hemşirelerin yaptığı belirtilerek, bu esnada kullanılan en önemli ilacın adrenalin olduğu, ancak Dr. İ.G'nin hemşirelere "adrenalini kapat" talimatını vererek, yanlış yönlendirme yaptığı vurgulandı.
Raporda ayrıca, bebek M.S'nin, yenidoğan temel bakımının gereklerinin yerine getirilmemesi, ameliyat edilebileceği bir merkeze sevk edilmemesi ve hastayı hayatta tutan "prostavazin" isimli ilaç tedavisinin kesilmesiyle ihmallere bağlı olarak hayatını kaybettiği kaydedildi.
Fezlekede maktul olarak yer alan diğer bebeklere ilişkin değerlendirmede de ihmallere yer verildi.
İddianamede, şüpheliler arasında geçen telefon konuşmalarına da yer verildi. Şüpheli doktor Fırat Sarı ve özel hastanede çalışan acil tıp teknisyeni şüpheli Hakan Doğukan Taşçı arasında hasta sevkleri ve denetim hakkında yapılan görüşmede, Taşçı'nın Sarı'ya "Erişkin yoğun bakıma denetime gelinmesi halinde, ruhsatın ve kuvözlerin değişmesi gerektiğini, panelin fazla olduğunu, monitörün bulunmadığını, yoğun bakım içerisinde bir çok eksiklik ve usulsüz işlemin olduğunu" söylediği iddianamede yer aldı.
Reyap Hastanesindeki bebek hastaların takibini yürüten şüpheli hemşire Mehtap Sayar'ın şüpheli Hasan Basri Gök'le yaptığı telefon konuşmasında bebek hastanın tedavisinin uygun olmayan koşullarda gerçekleştirildiği anlatılan iddianamede, konuşma içeriğinde şüpheli Gök'ün "Mehtap çocuğu öldür elli satürasyonlu çocuk mu olur" dediği, Sayar'ın ise "Öldüreceğim de öldürsem de bir dert biliyorsun yani" dediği aktarıldı. İddianamede, tedavi yöntemlerinin usulüne uygun değil örgüt faaliyetine hizmet edecek şekilde yapıldığı değerlendirildi.
Şüpheli doktor Şeyhmus Çelik'in hastanede olması gerekirken gitmediği, denetim olması ihtimaline karşı özellikle sabah hastanede bulunması gerektiğinin söylendiği anlatılan iddianamede, şüpheli Gıyasettin Mert Özdemir'in şehir hastanesinden kabulünü yaptığı bebeği, maddi menfaat karşılığında anlaşmış olduğu Fırat Sarı'nın hastanelerine yönlendirdiği kaydedildi.
NE KADAR CEZA İSTENİYOR?
İddianamede, şüpheliler Fırat Sarı ve İlker Gönen'in 10 kez "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve 11 kez uygulanmak üzere "resmi belgede sahtecilik" suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapisle cezalandırılmaları talep edildi.
Şüpheli Gıyasettin Mert Özdemir hakkında ise "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapis istendi.
Diğer şüpheliler hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülen iddianamede, ayrıca, malen sorumlu olarak belirtilen hastaneler ve hastanelerin bağlı olduğu şirketler lehine "dolandırıcılık" suçu işlenerek maddi menfaat temin edildiğinden, tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, hastanelerin ve şirketlerin kapatılıp mal varlıklarına el konulmasına karar verilmesi talep edildi.
İddianame, gönderildiği Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince değerlendiriliyor.
Kaynak: Gerçek Gündem