İmamoğlu: Sözcülük makamını kaldırdım, Murat Bey de diğer işlerine devam ediyor

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İBB Sözcülük makamını kaldırdığını yineleyerek "Şu anda böyle bir makam yok. Murat Bey de diğer işlerine devam ediyor" dedi.

İmamoğlu: Sözcülük makamını kaldırdım, Murat Bey de diğer işlerine devam ediyor

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Atatürk Havalimanı'ndaki yıkıma ilişkin, “Sözleşme olmadan oraya dalan müteahhidi görüyor musunuz? Yani bir ülkede sözleşme yapılmadan ihaleye alacağını bilen bir müteahhit varsa el kaldırsın. O kıkır kıkır gülen bakanlara sesleniyorum. Böyle bir ihaleyi nasıl verirsiniz? Hepinizin hakkında suç duyurusunda bulunacağım” dedi. "İstanbul'da hiç kimse, bu ihanetlere sessiz kalınacak bir dönem olduğunu asla düşünmesin" diyen İmamoğlu, "İstanbul; o geçmişte ‘bir kişi ne derse o olur, bir kişinin kanaati neyse o olur’ dönemi bitti. Bay bay, bitti o. İstanbul'da bitti, yarın Türkiye'de de bitecek. Onun için bundan kimse şüphe duymasın. En sıkı şekilde takip edeceğiz” diye konuştu.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, bugün Florya Atatürk Kent Ormanı'nda yaptığı incelemenin ardından gazetecilere gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. İçinde bulundukları Florya Atatürk Kent Ormanı’nın Atatürk’ün emaneti bir yeşil alan olduğunu hatırlatan İmamoğlu, “Atatürk'ün, aslında bir liderin, yaşadığı ve bulunduğu alana kattığı değerin bugünkü izdüşümünü yaşıyoruz. Yani 80-90 yıl önce gelip kaldığı köşkün yanı başında böylesi bir alan hayal ediyor. Burayı ağaçlandırıyor ve bir park ortaya koyuyor. Ve bu park, bugün gelinen noktada doğallığıyla, özgün ve aynı zamanda çağdaş fırsatlar sunan tasarımıyla bambaşka bir pozisyonda bizlere hizmet ediyor” dedi.

Göreve geldikleri dönemde, 641 bin metrekarelik alanın yalnızca 200 bin metrekaresinin halkın kullanımına açık olduğu tespitini yaptıklarını kaydeden İmamoğlu, yaklaşık 90 bin metrekarelik alanın da İBB Başkanı ile bazı ilçe belediye başkanlarının konut alanı olarak ayrıldığı bilgisini paylaştı. Belediye başkanlarına hizmet eden 90 bin metrekarelik protokol alanını, İstanbul’un geleceğini planlaması amacıyla kurdukları İstanbul Planlama Ajansı’na dönüştürdüklerini belirten İmamoğlu, kalan bölümün tamamını da vatandaşların kullanımına açtıklarını söyledi.

Atatürk Havalimanı'nda başlayan yıkım çalışmalarına da değinen Ekrem İmamoğlu, satır başlarıyla şunları söyledi:

“ON MİLYARLARCA EUROYU ÇÖPE ATMANIN NE ANLAMI VAR? KİME KAZANCI VAR: Bugünün güncel konusu, Atatürk Havalimanı. Hemen yanı başımızda, açıklamaları izliyorum. Ülkemizin değerli bakanları ne diyor? 'İşi başaramamış insanlar bizim yaptığımız işleri engellemeye çalışıyorlar, zaten hayır dediler. Bir otobüsü bile işletemeyenler' diyen bakanları gerçekten şaşırarak, kraldan daha fazla kral olmaya gayret eden bir dili kullanarak insanları üzen, kıran, büken bir anlayışla bir süreç yönetiyorlar. Acı olan şu; İstanbul Havalimanı var, bu bir realite. Bunu kimse inkâr etmiyor. Başlangıcından bugüne yapılan yanlışlar çokça konuşuldu. Ama bugün, onun zemini değil. Biz, bununla ilgili çalıştay yaptık. 3 gün süren İstanbul Ulaşım Çalıştayı’nın bir bölümünü sadece havalimanı meselesine ayırdık. Burada ortaya çıkan bir gerçeklik var ki milyarlarca euroluk bugün ülkemiz, dünyanın en pahalı borçlanan ülkesi. Riskli bir ülke ve riskli puanı en yüksek ülkelerden birisi. Bu yönüyle bu ihraca girerse yeterli talebi göremeyebiliriz diye buna cesaret edemeyen ülkede kamu kurumları var, özel kuruşlar var. Bu bir gerçeklik. Türkiye'nin bu durumunda on milyarlarca euroyu çöpe atmanın ne anlamı var? Kime kazancı var?

İSTANBUL HAVALİMANI'NIN ŞUURSUZCA TAŞINMASININ BEDELLERİ: İstanbul Havalimanı'nın fütursuzca ve şuursuzca taşınmasının bu şehre birkaç bedelinden bahsetmek isterim. Daha düne kadar bu bölgenin havalimanı etkisi altında turizm alanı ve özellikle ticari alanlar merkezi, iş alanları gibi tariflerle planlanan noktalarda insanlar milyarlarca liralık yatırımlar yaptılar. Şu anda havalimanının yakın bölgesinde 50’nin üzerinde beş yıldızlı ve ona yakın dört yıldızlı diyebileceğim büyük binalar, yapılar, oteller ne yazık ki boş. Ve ne yazık ki yeterince etkin kullanılamıyor, yüzde 35 seviyelerinde dolulukla hayatlarını sürdürmeye gayret ediyorlar.

BUNUN ANLAMI HEPİMİZİN CEBİNDEN 10 MİLYAR EURONUN GİTMİŞ OLMASI: Daha düne kadar bu havalimanına göre gardını aldılar bu insanlar ve bu yatırımları. Dünden bahsettiğim, 15 yıl önce. Bir anda bir karar veriliyor ve bir havalimanı yapılıyor. Bu havalimanına hala toplu taşımayla gidemiyoruz. Ve iki metro hattı yapılıyor, bu metro hatlarının yeniden yapılmasının bile bu şehre bedeli milyarlarca euro. Günün sonunda bu yapıldı. Biz göreve gelmeden önce bize de bu soru soruldu. ‘Yeni havalimanı yapıldı. Atatürk Havalimanı ile ilgili ne düşünüyorsunuz?’ ‘Elbette boşluğa düşecek bir alan var ise bunun uzmanlarıyla görüşülmesi şartıyla ki bunu televizyonlarda uzmanlarıyla, havalimanı uzmanlarıyla konuşmak kaydıyla diyerek elbette insanın gönlünden geçen bu iş, bu tür alanların yeşil alana, ortak kullanım alanlarına, rekreasyon alanlarına, yapılarının da yine toplumsal kazanımlara uygun şekle getirilmeleri önceliğimizdir’ diye tariflerde bulunduk. Sonrasında ortak aklı hâkim kıldığımız bu toplantılarda ortaya çıkan bir gerçeklik var, o da şu: Şu anda bizim elde ettiğimiz rakamlara göre İstanbul Havalimanı'nın yapacağı ek imalat beş milyar euronun üzerinde. Atatürk Havalimanı'nın mevcut değeriyse yani beş, oradaki pistlerinden, efendim teçhizatından yapılarına varıncaya kadar, bunun da değeri dört milyar euronun üzerinde. Deniliyor ki ‘Biz burayı kullanmayacağız ve oraya beş milyar euro daha yatırım yapacağız ve tek bir havalimanına bunu taşıyacağız’. Bunun anlamı, aslında hepimizin cebinden 10 milyar euronun gitmiş olması. Beş milyar euro yatırım yapacaksınız. Burada var olan beş milyar euroyu da çöpe atacaksınız. Bir milyar euroyu bile bulmakta borçlanmakta ve borçlanırken de dünyanın en pahalı biçimiyle borçlanan ülkesi olduğunuz durumda böylesi tariflemeler, böylesi adımlar atmak akılcı değildir.

BAŞKA ÇIKARINIZ YOKSA, BİRİLERİNE SÖZ VERMEMİŞSENİZ BU ŞEHRİN 3 HAVALİMANI DA OLABİLİR: Eğer başka bir çıkarınız yok ise -altını çiziyorum- başka çıkarınız yok ise örnek, -yine tahminle konuşuyorum, kimseyi de zan altında bırakmak istemiyorum- İstanbul Havalimanı'nı bir bütüncül proje olarak birilerine söz vermemişseniz, satmamış, satmayı düşünmüyorsanız ya da onunla ilgili birtakım arka plan sözleşmeleriniz yok ise gerçekten bu şehrin ve bu ülkenin 10 eurosunu daha çöpe atmanın bir anlamı yok. Bakın, bu şehrin üç havalimanı da olabilir. Dünyada dört, beş havalimanı olan kentler de var.

KÖTÜ NİYETLE PİST KIRILARAK ORAYA HASTANE YAPILDI: Yani basitçe verilen kararları örnek; hatırlayınız, şu anda Atatürk Havalimanı’nın içerisinde yapılan bir hastane var, acil durum hastanesi. O günlere dair, çok kolay unutuyoruz. Buraya biz hastane yapıyoruz. Çünkü çok özel bir hastane olacak bu. Özel uçaklarıyla insanlar yurt dışından gelecekler. Burada havalimanına uçaklarıyla inecekler. Bu hastanede tedavi olacaklar. Ve bu aynı zamanda sağlık sistemimizin iyiliği üzerinden ciddi paraların da kazanılacağı bir merkez olacak gibi açıklamaları devletimizin en üst yetkili ağızlarından duyduk. Yüz milyonlarca liralık diyorum, milyarı da geçen maliyeti olduğunu biliyorum. Oraya yapılan hastane şu anda bomboş. Hiç kimse yok hastanede. O zaman onlarca önerilerde bulunduk. Bir sahra hastanesi nasıl yapılır? Bulaşıcı hastalıkla mücadele esnasında bir hastane nasıl inşa edilebilir? Nereleri kullanılabilir? Geçici olarak fuar alanları kullanılabilir. Hemen, biliyorsunuz havalimanın altında İstanbul Dünya Ticaret Merkezi'nin orada fuar alanları var. Burada hızlıca bu sistem kurulabilir ve bulaşıcı hastalıkla mücadele edilebilir dememize rağmen orada pist kırılarak kötü niyetle, bakın kötü niyetle pist kırılarak oraya hastane yapıldı. Ve nasıl yapıldı? Yine hatırlayınız, ben şahitliğini yaptım. Bir gün geçiyordum, yolun havalimanı kısmında değil, batısında bir kazı işlemi başlamış. Onlarca eskavatörler, onlarca hatta belki daha fazla, yüzlerce diyebileceğimiz sayıda hafriyat kamyonları birikmiş, yolun doğu-batısında Florya tarafında kazılara başlanmıştı. Ya ne yapıyorsunuz buraya? Kimdir bunlar? Araştırdık, dediler ki ‘Buraya bir acil durum hastanesi yapacağız’. Burası doğru yer değil, yazıktır, günahtır diye tepkiler gösterdik. Bu çalışma 3-4 gün sonra pat diye durdu bu tepkilerden sonra.

O HASTANE ÇÖP GİBİ ORADA NİÇİN DURUYOR? Bir günde buradaki eskavatör, onlarca eskavatörler, yüzlerce kamyonlar, o sahil yolunun üstünden tıkır tıkır tıkır havalimanının tarafına geçtiler, pisti kırmaya başladılar ve pistin üstüne hastane yaptılar. Üç gün önce bu tarafta hastane, üç gün sonra bu tarafa geçti, milyarlarca lira. Bu devletin aklı böyle olabilir mi? Dün böyle, yarın böyle; bugün başka, yarın başka. Ya da dün söylediklerinin hesabını kim soruyor? ‘O hastane çöp gibi orada niçin duruyor? Bu kadar parayı niçin harcadınız oraya diye’ kim soruyor?

BU MİLLETİN AKLINI, BU MİLLETİN VİCDANINI HESABA KATMIYORSUNUZ: Yani yukarıya bakıp kendini yarandırma çabasında olan sayın bakanlar, biraz aklı selim oturup bir düşünün. Bu nasıl oldu? Bugünkü manzara ortada, ihale yok. Kamuya açık hiçbir bildirim yok ve bir bakıyoruz; bu milleti kışkırtmak, bu milleti tahrik etmek, sinir uçlarını kaşımak adına oraya yahu cahilce, acemice, yani bakın, meslek iş yaşamındaki sınıfı kötülemek adına değil ama yani beceriksiz bir müteahhit sıfatınız olsa ancak böyle olur. Bir yere 5-6 tane eskavatör, 20-30 tane hafriyat kamyonu… Bir de görgüsüzce, bakın, utanmaz bir şekilde araçların üstüne de pervasızca firmanın ismi yazıyor. Şimdi demeyecek misiniz ya arkadaş, ortada ihale yokken siz buraya kamyonları soktunuz. Üç gün sonra da bu firmanın adını, bu ihaleyi alan firma diye açıkladığınızda, ki ortada 2,5 milyar liranın üzerinde bir ihaleden bahsediliyor. Demeyecek misiniz ya? Bu nasıl bir görgüsüzlük? Bu nasıl bir görmemişlik, bu nasıl bir cesaret? Daha ihale ortada yokken siz oraya kamyonlarınızı sokuyorsunuz. Milletin gözüne soka soka firmanın ismini de yazıyorsunuz. Ve bu firma orada takır takır takır takır pisti kırmaya başlıyor. Yani üç tane eskavatörle, kırıcıyla, oraya kamyon sokarak milleti tahrik etmeye çalışıyorsunuz ama bu milletin aklını, bu milletin vicdanını hesaba katmıyorsunuz. Aynen 6 Mayıs'ta seçimi iptal ederken, 23 Haziran'da 806 bin farkı size çatır çatır sandıkta oy atarken o farkın nasıl açılacağını tahmin edemediğiniz gibi şimdi edemiyorsunuz. Ve orada milletin gözü önünde, insanların gözü önünde 100 yılı aşkın, neredeyse 110 yaşını aşkın bir havalimanının pistlerini kırmayı, yıkmayı keyifle anlatıyorsunuz.

BU KÖTÜ YÖNETİLEN SÜRECİN SÖZCÜLÜĞÜNÜ YAPAN BAKANLARA SESLENİYORUM: Başta sözcülüğünü yapan, bu kötü sürecin, bu kötü yönetilen sürecin sözcülüğünü yapan bakanlara sesleniyorum. 10 dönüm bahçen olsa, içine bir şey yapacak olsan babana sorarsın, annene sorarsın, çoluğuna çocuğuna sorarsın. Hatta biraz aklın varsa gider komşunla tartışırsın, buraya yapacağın evi. Bunun usulleri var. Gider ruhsatını alırsın, gider onunla ilgili işlemlerini başlatırsın, tabelanı asarsın. Ya bu milletin malına, bakın, planlarda hala havalimanı diye geçen, plan değişikliği yapılmamış. Yani burası park alanı diye ilan edilmemiş. Yangından mal kaçırırcasına, ‘aman yahu seçimi zaten kaybedeceğiz, seçimden sonra bu yeni yaptığımız havalimanı’, birilerine de burayı satmayı planlıyorsanız, ‘yakın zamanda bunun başına bir şey gelebilir. Hemen burayı yıkalım, ortadan kaldıralım’. Neye benzetiyorum bunu biliyor musunuz? 23 Haziran'da seçimi kazanan milletimizin ki o seçimi milletimiz kazandı. Seçimi kazanacağını düşünemeyen o bir avuç insanın, seçimi iptal ettikten sonra, seçime beş altı gün kala, seçimi kazanamayacaklarını anladıklarında, tarihinde hiç olmamış bir şekilde belediyenin kasasına 1 Temmuz'da yatması gereken parayı 15 Haziran’da yatırıp bir milyar 600 milyon parayı kendilerinin kullanma harareti gibi. Yani seçime altı gün kala parayı, Hazine’den, Maliye'den gelmesi gereken parayı hesaba yatırıp, ‘1 Temmuz'da Ekrem İmamoğlu seçilir, O parayı vermeyelim. Biz, gelsin, bunu hemen istediğimiz yerlere dağıtalım, yandaşlarımıza dağıtalım. Parasını ödeyemediğimiz birilerinin avukatlarına yüklü yüklü paralar ödeyelim’ diye ortaya koydukları o gayret gibi. Bu, seçimi kazanamayacağını anlayan insanların ortaya koyacağı bir hamle. Çok kötü, pervasızca.

ŞEHRİN PLANLANMASI, ALLAH AŞKINA BİR AVUÇ İNSANIN İRADESİYLE Mİ OLACAK: Bir ikinci husus, yeşil alan meselesi. Bak, 640 bin metrekarelik yeşil alanda, düne kadar 200 bin metre kullanılıyordu, bugün 640 bin metre kullanılıyor. Bakın, gözlerinin önünde insanların öldüğü, boğularak öldüğü Ayamama Deresi’nde şu anda yakında birkaç ay içerisinde bitirip vatandaşlara sunacağımız yeşil alan miktarı bir milyon metrekare. Ayamama Deresi'nde, Marmara Denizi'nden, Ataköy'ün oradan başlayıp E5'e kadar olan kısmından bahsediyorum, bir milyon metrekare. Bakın, bir milyon metrekare, 600 yüz bin metrekare, bir milyon 600 bin metrekare. Daha devamını söyleyeyim mi? Havalimanının hemen altında şu anda bir metro yapımının deposu olarak kullanılan yerde Orman Bakanlığı'na ait yaklaşık 450-500 bin metrekare var, orası da yeşil alan. Bir kentin planlanması, şehrin planlanması, Allah aşkına bir avuç insanın iradesiyle mi olacak? Yahu 10 bin metre arsası olan ister Karadenizli olsun ister Egeli olsun ister Doğu, Güneydoğulu ister Trakyalı ister İç Anadolulu olsun, hiç bir kültür de fark etmez, annesine, babasına, dedesine, amcasına, halasına sorar.

ANKARA'DA OTURMUŞLAR ŞEHRİ PLANLIYORLAR: Ona göre iş yaparken sen oturuyorsun Ankara'da ve millet tepki gösterince iki gün kala bir şey yolluyorsun. Böyle bir üstü yeşille boyanmış, şöyle yollar, şöyle arada yaya yolları; ‘Yeşil alan yapıyoruz’. Ya Allah aşkına ya. Ve biz çok yeşili seviyoruz bak, bunlar sevmiyor. Hani yeşili seviyorlardı diye tiyatral bir biçimde bunu anlatıyorsunuz utanmaz bir şekilde ve üzüntüyle takip ediyorum. Bakın, bu şehrin resmi süreçleri tamamlanmadan, planlaması yapılmadan, vatandaşa sorulmadan… Ya biz, bir Mecidiyeköy meydanını bile, on bin metrelik meydanı bile insanlara sorduk. Bu şehirde yedi, sekiz meydanı insanların beğenisine sunduk. Yarışmalar yaptık. Yüz binlerce, yüz binlerce insan oy kullandı. ‘Burası Atatürk Havalimanı, kardeşim burayı tartışalım, buraya ne yapalım? Ey uzmanlar, gelin konuşalım.’ ‘Hayır, biz konuştuk. Buradan uçak inemez, buradan uçak kalkamaz, üçüncü havalimanına biz de dinledik bilim insanlarını. Böyle bir engeli yok’ deniyor. ‘Ne kuzey aksında engeli var ne doğu-batı aksında engeli var.’ Uzmanları dinledik. Bu uzmanlarla olan muhabbetimize sizi davet ettik. Daha ilerisini söyleyeyim mi? Yakın zamanda, bakanlarla buluştuğumuz her ortamda şunu söyledim. ‘Ey bakanlar, lütfen Kanal konusunda, havalimanı konusunda bizim de dinlediğimiz bilim insanlarıyla, Marmara Denizi konusunda, sizin de dinlediğiniz bilim insanlarını bir araya getirelim. Onlar tartışsınlar, biz de şöyle geriye çekilip bir izleyelim. Ne oluyor, ne konuşuyorlar diye anlayalım.’ Hiçbir adım yok. Ankara'da oturmuşlar, şehri planlıyorlar. Ankara'da oturmuşlar, ‘Atatürk Havalimanı'nı gidelim, eskavatörlerle kıralım’. Çocukça, aklı tutulmuş veya işte böyle yaramaz çocuk olur ya gelir senin oyuncağını kırar, gelir senin işte bir şeyine zarar verir. O durumdaki bir devlet yönetimini düşünün. Çocuk oyunu olsa es geçeriz, ama öyle değil. Ve ne yazık ki böyle pervasızca bir sürece giriştiler, halkın haberi yok. Halkın bu konudan hiçbir bilgisi yok. ‘Yeşil alan’ diyen insanlar, bu şehirde hemen yanı başında.

MUTLAK BİR ÇIKAR PLANI VE BİR ÇIKAR HARİTASI VARDIR: Yeni havalimanında, hemen dibinde 136 milyon metrekarelik orman ve tarım alanını, konut yapacaklar. Ya hani yeşil alan hastalığınız? Buradaki yeşil alan mevzusuyla İstanbul'un bir alakası yok şu anda. Bu tartışılması gereken bir konu ama siz tartışmadan hukuka aykırı bir biçimde, hukukun da yavaş işletilmesini fırsat bilerek 136 milyon metrekarelik bir alanda, yani sözüm ona Kanal dedikleri projenin sağında, solunda iki milyonluk bir nüfusun var olacağı bir kenti inşa ediyorsunuz. Bakın, size şunu söyleyeyim. Bu tamamen bir çıkar meselesidir. Havalimanında vatandaşa sorulmadan, imar planı yapılmadan, hukuksuz, ihalesiz keyiflerince yıktıkları bu süreçte mutlak bir çıkar planı ve bir çıkar haritası vardır. Çıkar yolculuğu vardır. Bunun adı nedir bilemem. Bunun adı Ortadoğu'dur, bunun adı işte bilmem ne sermayesidir, şudur budur, bilemem. Ama bunun içinde bir çıkar yolculuğu vardır. Her zaman oldukları gibi. O bakımdan ne yazık ki bu ülkenin çıkarlarının önünde, şehrin çıkarlarının önünde, 16 milyon vatandaşımızın çıkarlarının ve düşüncelerinin önünde kendi düşüncelerini koyup, çok affedersiniz kıkırdayarak, gülerek, sırıtarak tarifler yaparak bu şehrin canını, ciğerini, malını, mülkünü heba edemezsiniz.

ZAMANINIZ BİTTİ, GİDİYORSUNUZ: Yani zamanınız bitti, gidiyorsunuz. Bırakın, bu milletin iradesine saygı gösterin. Bakın, son seçimde bu millet, tarihinin en yüksek oyuyla bir belediye başkanı seçti. Ve dedi ki 'Ben, sizin o kendi aklınızı kullandığınız duygunuzu kabul etmiyorum. Ben, bu arkadaşın temsil ettiği ortak aklı, demokrat aklı kabul ediyorum ve ona oy veriyorum' dedi. Saygı gösterin. Aynen bir dahaki seçimde iktidardan düştükten sonra saygı göstermek zorunda kalacağınız gibi. O bakımdan bu, gerçekten iktidar partileriyle, muhalefet partileri arasında bir mesele değildir. Bu, başka bir meseledir. Bu, ihanetçilikle emanetçilik arasında bir meseledir. Bu, iyilikle kötülük arasında bir meseledir. Biz, şu anda kötülükle mücadele ediyoruz. Kötülükle mücadele ediyoruz, daha önce ettiğimiz gibi ne yazık ki. Biz, bu şehri bize emanet eden insanların ve bu şehri bugüne getiren… Bakın, yarın 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’mız. Yani bu şehrin yeniden ayağa dirilişinin ve bir kuruluş mücadelesinin başladığı an. 29 Mayıs, İstanbul'un fethi. Ya 19 Mayıs'ta başlayan süreçte beş yıl esaret altında kalan İstanbul, 1923’te düşman işgalinden kurtuldu. Yine bu 29 Mayıs'ta, 1453’te bir çağ açarak, bir çağı da kapatarak Fatih Sultan Mehmet bu şehri bize emanet etti. Biz, özenle, bu şehrin kutsallığına özenle riayet ediyoruz ve bu süreci korumaya devam ediyoruz. Biz, her zaman söylüyorum, vatandaşın ne tarafta olacağını görüyoruz. Vatandaşımız kötülüğün ve ihanetin değil, iyiliğin ve emanete saygı gösteren, özen gösteren insanların yanında olacağına yüzde yüz inanıyorum.

MİLLETİMİZ ASLA KÖTÜLÜĞÜN VE İHANETİN YANINDA OLMAYACAK: Millet Bahçesi'ne dönüşmesi vesaire gibi hususlar gerçekten tümüyle aldatmaca. Hani inanın, bugün ortaya koyulan bütün uygulamaların da Atatürk Havalimanı'nda bahsettikleri yeşil alanların onlarca katını katlettiklerini, sadece Kanal İstanbul çevresinde kuracakları şehirden yaşıyoruz, görüyoruz, açık ve net. Onun için bizler, bugün İstanbul'da yeşil alanı artıran, her yıl daha da yukarıya taşıyan, kısa bir zaman diliminde 5,5-6 milyon metrekareye yakın yeşil alanı İstanbulluların hizmetine sunmuş ve yaklaşık 10 milyon metrekarelik daha yeşil alanı geliştirici çalışmaları sürdüren bir yönetim olarak diyoruz ki ‘Biz, İstanbul’da yeşil alan yapıyoruz. Yeşil alan görünümlü rant parkları üretmiyoruz.’ O bakımdan biz, İstanbul'u yönetmeyi öncelikle emanete sahip çıkmak ve geleceğe gerçekten yaşanabilir bir İstanbul'u var etmek konusunda üstün bir emeği, üstün bir gayreti ortaya koymaya devam edeceğiz. Ki milletimiz asla ihanetin ve kötülüğün yanında olmayacak.

KÖTÜLÜĞE KARŞI İYİLİK KAZANACAK: Günün sonunda görecekler. Aynen 2019 İstanbul seçimlerinde olduğu gibi 2023’teki seçimde kötülüğe karşı iyilik kazanacak. Biz, iyiliği temsil etmeye devam ediyoruz ve bir avuç insanın yaptığı İstanbul'a dair kendi itiraflarıyla geçmişte ihanet ettikleri gibi hala ihanet etme konusundaki ısrarlarını da kınıyorum. Hukuki mücadelemiz devam ediyor. Bakanlığa bütün bu süreçlerin yanlış olduğunu ve ilgili bakanlıklara bütün bu süreçlerin yanlış olduğunu, planlara aykırı olduğunu, uyarı yazılarımızı yaptık, hukuki süreçleri başlattık ve yapacağımız ilave adımlarımız var. Bunun içerisinde suç duyurusundan orada yapılan ihalenin biçimine varıncaya kadar vatandaşla paylaşılmaması hususunda ortaya bütün hukuki mücadelemizi koyacağımızı ifade ediyorum. Ve vatandaşımızın da milletimizin de hukuki yöntemlerle demokrasinin ve kanunun öngördüğü yöntem, bu sürece karşı duruşun en üst seviyede göstereceğine inanıyorum. Sabırla o bir yıllık süreçten sonra… Böyle insanları köşeye sıkıştıran, kalbini sıkıştıran, ruhunu sıkıştıran, baskı altında tutan, böyle aşağı doğru bastıran en çok çocuklarımızı ve gençlerimizi etkiliyor bu. Ya beş yaşındaki çocuk bile böyle duruyor. ‘Bana fikrimi niye sormuyorsun’ diyor bana. Bana soruyor bunu.

BİR KİŞİNİN KANAATİ NEYSE O OLUR DÖNEMİ BİTTİ, BAY BAY: Ben, bunu 8 yıllık kamu hizmetinde hep yaşadım. Siz, 16 milyon insana bunu nasıl sormazsınız? Siz, 85 milyon vatandaşımıza burada ne yapacağınızı nasıl sormazsınız? Kimsiniz siz? Günün sonunda bir avuç insansınız. Biz, size 85 milyondan bahsediyoruz. Biz, size 16 milyon insanımızdan bahsediyoruz. Biz, hala o 6 Mayıs gecesi ceketimizi çıkardığımız, kollarımızı sıvadığımız yerdeyiz. İstanbul'da hiç kimse, bu ihanetlere sessiz kalınacak bir dönem olduğunu asla düşünmesin. İstanbul, o geçmişte ‘bir kişi ne derse o olur, bir kişinin kanaati neyse o olur’ dönemi bitti. Bay bay, bitti o. İstanbul'da bitti, yarın Türkiye'de de bitecek. Onun için bundan kimse şüphe duymasın. En sıkı şekilde takip edeceğiz.”

"DOĞRU BİR KARAR ALINMASINA İNANMAK İSTİYORUM"

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, açıklamalarının ardından soruları da yanıtladı. İmamoğlu'na yöneltilen soru ve cevaplar şöyle:

SORU: Kaftancıoğlu'na siyasi yasak ve hapis cezası onandı. Ve sizin de yaklaşan bir davanız var. Benzer bir sonuç düşünüyor musunuz sizin için?

İmamoğlu: Ben, hukuka güvenmek, hukuka inanmak istiyorum. Memleketin adalet sistemine, her şeye rağmen alınan birtakım ne yazık ki hukuksuz kararlara rağmen, doğru bir kararın alınmasına inanmak istiyorum. Yani uydurma bir süreçle aynen işte bu tavır, yani havalimanını o kıran tavır, hukukta katır kutur kıran, yok eden tavrın sona ermesini istiyorum. Temennim bu, göreceğiz. Ama yani bunların hepsi artık ülkemizde doğal hale geldi. Ama mücadelemizi en üstün bir biçimde devam ettireceğiz.

"SÖZCÜLÜK MAKAMINI KALDIRDIM"

SORU: İBB Sözcülüğü birimin de kapatıldığı yöndeki iddialarla ilgili bir açıklamanız olacak mı?

İmamoğlu: Yani şu konuştuğumuz konuların arasında inanır mısınız, yani çok küçük bir konu. Murat Ongun, benim çok değerli bir yol arkadaşımdır. Başka görevleri vardır. Benim kararımla bir sözcülük makamı kurmayı uygun görmüştüm. Ama şu an gördüğüm ortamda, sözcülük makamının birtakım verdiği sonuçlardan dolayı ve toplumun da buna gösterdiği ve bazen de ne yazık ki siyasi rakiplerimizin de bu alanda bir dezenformasyon oluşturma çabasından dolayı ben sözcülük makamını kaldırdım. Şu anda böyle bir makam yok. Murat Bey de diğer işlerine devam ediyor.

"BUNU İLK ÖNCE BENİM BİLMEM GEREKMEZ Mİ? İDDİA EDİYORUM İSTANBUL'UN VALİSİ BİLMİYORDUR"

SORU: Az önce değindiğiniz ilgili bakanlar ardı ardına açıklama yaptı. Bir pistin acil durum için açık kalacağı söylendi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir de kuzey iki pistin kırılmasıyla ilgili önce 8 milyon metrekare dendi, sonra 5 milyona düştü. Ulaştırma Bakanı 2 milyon metrekare yeşil alan dedi. Nasıl değerlendiriyorsunuz açıklamayı?

İmamoğlu: Zaten bahsettiğim mesele bu. Bunu ilk önce benim bilmem gerekmez mi? Allah aşkına, bir İstanbul'un meydanında, bir İstanbul'un köşesindeki işten bahsediliyor. İstanbul'un seçilmiş 39 ilçe belediye başkanı, İstanbul’un seçilmiş büyükşehir belediye başkanı var. Ya iddiayla söylüyorum, İstanbul'un valisi bilmiyordur. Ben bilmiyorum zaten. Böyle bir şey mümkün mü? Onun için bir bakanın 6 demesi, bir bakanın 8 demesi, bir bakanın 2 demesi normal. Çünkü onlar bile bazen o bir avuç insanın içine giremiyor. O bilenlerin arasına onlar bile bazen katılamıyor. Onlar bile bir gün sonra haberdar oluyor. Bazen hatta bakanlar, dönünce müteahhitlerin, haberi oluyor. Belki bazen bazı bakanların bilmediği anda müteahhitler oraya girip takır tukur kırmaya başlıyor. Bakın, ülkenin durumu bu. O bakımdan bu hataların hepsi mümkün.

“MEVCUT PLANDA BURASI HAVALİMANI"

Bırakalım bu detayları. Şuna odaklanalım. Bu şehrin göbeğinde 10 milyon metrekare alanımız var. Mevcutta, planda burası havalimanı ve askeri alan ve biri geliyor diyor ki ‘Ben burayı park yapacağım’. Birisi, bak, bir kişi. Ya bu işin şehir plancıları var, bu işin havacıları var, ulaşımcıları var, bu işin yeşil alan uzmanları var, bu işin başka uzmanları var. İşin başka bir türlü de İstanbul'un geleceğine bir bakış var. İstanbul'a bir bütün bakmak var. Yani siz ‘burada bunu yapacağım, şurada şunu yapacağım’... 136 milyon metrekare, yani bu dediğimizin on beş katı yere de iki milyonluk şehir, ya kimsiniz siz? Allah aşkına siz kimsiniz? Bir avuç insansınız. Yani ve bu şehirde 16 milyon insan şaşkın bir biçimde sizi izliyor. Ve bunun altında bir başka atmaca daha var. Bakın, bunda önemli tarafı, az önce ekonomiden biraz bahsettim. Şu anda işte yüzde 50’ye yakın çay zammını unutturmak. Efendim ekmeğin 4,5 lira olduğunu unutturmak. İnsanların geçinemediğini unutturmak, çocuklarımızın iyi eğitim alamadığını unutturmak, gençlerimizin liyakatiyle bir işe giremediğini unutturmak, öğretmenlerin atanamadığını unutturmak, birçok sorunu unutturmak için bir gün gel Atatürk Havalimanı'nı katır kutur kır. Bir başka gün Ekrem İmamoğlu'na terörist de bir başka gün bilmem hangi belediyeye operasyon yap, 250 kişi. Bana şöyle saçma sapan bir dünyada gündemler yarat. Ama bu milletin gerçek acılarını, gerçek ihtiyaçlarını başta hukuk, adalet olmak üzere, ekonomi olmak üzere, eğitim olmak üzere bunları unutturmaya gayret et. Dış politikadaki zafiyetleri, dış politikadaki sıkıntıları, sorunları anlatmıyorum bile. Bu sorunların içerisinde tabii ki bir bakan iki milyon diyecek, beş milyon diyecek, altı milyon diyecek. Yani bakanlara sorun, niye o hastane bomboş, hani vızır vızır uçaklar inecekti, kalkacaktı orada, yurt dışından insanlar gelecekti. Çok komik durumlara düşüyoruz. Ben bunlara üzülüyorum. Keşke kaliteli bir hükümet olsa da biz de Türkiye yönetimindeki muhalefet grubu olarak, o altılı masa olarak kaliteli hükümet de kaliteli şeyler konuşabilsek. Bir ara hani muhalefetten şikayetçi bir iktidar ve çevresi vardı ya. Ben şu anda hükümetten şikayetçiyim. O kadar kaliteyi aşağı çektiler ki bir an önce milletimizin onlardan kurtulması lazım.”

“HEPİNİZİN HAKKINDA SUÇ DUYURUSANDA BULUNACAĞIM”

Bu arada İBB Genel Sekreter Yardımcısı Gürkan Alpay, gazetecilerin sorularını yanıtlayan İmamoğlu’na, Atatürk Havalimanı’ndaki yıkım işlemleriyle ilgili ihale belgesini ulaştırdı. Belgeyi hemen gazetecilerle paylaşan İmamoğlu, “Arkadaşlarım şimdi ilettiler. Şimdi ilanı yapılıyor ihalenin. 2 gün önce sözleşme imzalanıyor; 16 Mayıs. Yani oraya kamyonlar girdikten sonra. 16 Mayıs işin başlangıcı. Sözleşmenin tarihi 16 Mayıs yazıyor burada. Bugün ayın 18’i. Bu kamyonlar hafta sonu girdi oraya. Rakam; 2 milyar 174 milyon. Yapı&Yapı İnşaat. Yani orada tabelası olan, kamyonlarda ismi yazan… Sözleşme olmadan oraya dalan müteahhidi görüyor musunuz? Yani bir ülkede sözleşme yapılmadan ihaleye alacağını bilen bir müteahhit varsa el kaldırsın. O kıkır kıkır gülen bakanlara sesleniyorum. Böyle bir ihaleyi nasıl verirsiniz? Hepinizin hakkında suç duyurusunda bulunacağım” dedi.

Etiketler
Ekrem İmamoğlu