Fetihtepe’li sakin: Bunlar fakirden alıp zengine veriyor
Kentsel dönüşümün yaşandığı Fetihtepe’de bir mahalleli “Bunlar fakirden alıp zengine veriyor” diyor. Başka bir mahalleli ise çaresizliğini “Su, elektrik, doğalgaz yok. Yaşlıları akrabalarımızın yanına, Tuzla’ya gönderdim" sözleriyle anlatıyor.
GERÇEK GÜNDEM - FİLİZ GAZİ
Fetihtepe Mahalle’si sakin bir günündeyken, aheste aheste yürüyorum mahalleye. Yokuşlu sokaktan aşağı kendinizi bıraktığınızda ilk günlerdeki gibi bir dolu çevik kuvvet, evlerinin önünde beklerken yüzleri öfkeden ve sıcaktan kızaran insanlar, keşmekeş ortasında oynayan çocuklar, arada onlara “uzaklaşma” diye bağıran anneler yok. Bu sessizlik fırtına öncesi sessizlik gibi. Bir dalga vurmuş; bazı evlerin kapıları, camları sökülmüş ve her binada mutlaka bir boş daire var. Uğursuz bir şeyler kendini peyderpey göstermeye başlamış.
Serin bahçelerinde kahvaltı yapan iki kadın çaya davet edince oturuyorum, kaldı ki davet edilmek üzere yanaştığım besbelli. Karşımızdaki bina yıkılmaya başlanmış, bir arka sokaklarında bitişik nizam olan bina da… Masada domates sosu, zeytin, reçel, yumurta; çatal elimde, muazzam yaz sofrasından tırtıklarken bir taraftan konuşuyoruz.
BİR SABAH KALKTIK, MAHALLEYİ POLİS SARMIŞ
Lalazer Tavuz, 20 senelik mahalleli. “Gelin geldim buraya” diyor. Önümüzdeki ay Alibeyköy’e taşınacağını söylüyor. “Buraya dönebilir miyim daha bilmem” derken “Çayın soğuk değil dimi?” diye soruyor. Bitişikteki komşuları 7 ay önce gitmiş. Hemen dibimizde yıkılan binadan da yeni çıkmışlar. Parça parça yıkıma başlandığı için enkaza dönmüş binaya bakarak anlatıyor:
“Diyelim dediler ki, siz kalın evinizde. Ben bu vaziyette nasıl oturayım? Binaların kapıları, çerçeveleri indirilmeye başlandı. Boş bina bunlar. Geceleri kim girer çıkar belli değil. Artık güvenilir değil. Akşamları burada eylemler yapılıyor. Parti işine döndü olay. O yüzden artık bir an önce gitmek istiyorum. Ben bunlara oy verdim ama pişmanım. AK Parti’den hiç kimse gelmedi. Ben isterdim herkesin evine gelmelerini, tek tek anlatmalarını… Ne bileyim yani kandırmasını beklerdim. Senelerce kandırmış. Gözümün açılmasına neden oldu.”
Üzgün anlatırken gülüyor, gülüyoruz.
Şermin Tavuz, epilepsi hastası. Lalazer Hanım yengesi oluyor. “İçerde yatan annem, hava yatağına bağlı, sol tarafı hiç tutmuyor” diyor. Açık pencereden gördüğüm ihtiyarca kadının dediklerini anlamıyorum. Şermin Hanım’la yer değiştiriyoruz. “Annem beni görsün. Onun dilinden ben anlarım” diyor. Arada dönüp, annesinin sorularına yanıt veriyor.
“Buralar yıkılacak belli. Annem hasta diye bizim elektriğimizi kesmediler. 10 gün müddet verdiler. Bir akrabamız kalp krizi geçirdi. Doğduğumuz büyüdüğümüz yerden bizi edecekler. Hiç buradan ayrılmadık. Doğduk buradayız, burada ölemeyeceğiz herhalde. Bu binayı tırnaklarımızla yaptık ama bir sabah kalktık, tüm mahalleyi polis sarmış” diye anlatıyor, bu birkaç günde olanları…
‘BAŞINA DİKKAT ET, YIKIM VAR’
Çayım bittikten sonra, hemen iki ev arasındaki daracık yerden yan mahalleye çıkayım diyorum. “Dikkat et, yıkılan binadan kafana bir şey düşmesin” diye uyarıyorlar. Sola sapıp, aradan geçerken yukarda inşaatta çalışan işçi uyarıyor: “Çabuk abla, çabuk…”
Çoluk çocuğun her daim sokakta olduğu bir mahallede, güvenlik önlemi alınmadan yıkımlara bir hışım girişilmiş.
Kısa yoldan geçtiğim yan mahallede merdiven başı, kapı önünde kaynana, gelin oturan kadınlarla oturuyorum. İskemle hemen veriliyor.
Şermin Terki, önce “Nasıl yazacaksın? Ne yapıyorlar burada” diye soruyor. Tarafımı öğrenmek üzere yaptığı sınavdan geçtikten sonra sohbet ediyoruz. Anlatıyor, uzun uzun.
“20 yıldır burada oturuyorum. Bütçeme göre kira bulamıyorum. 2 bin 500 TL emekli maaşı alıyorum. Nasıl kira ödeyeyim? Dairemi yeni almıştım ki kentsel dönüşüm geldi. Daha evin borcunu ödüyorum. Bak şimdi, burada bize hainlik yaptılar. Savaşanlar da gittiler. Şu sokakta başla gözle savaşan iki üç aile var. Şu dairedeki dul kadın, eşinden kalan emekli maaşıyla geçiniyordu. O da 20 yıldır burada oturuyordu. İyi kötü geçiniyordu, herkesin de iyi komşusuydu. Bursa’da yeni evlenen kızının yanına kiraya gitti. Evim yıkılacağına, ben öleyim daha iyidir dedi. Ağlaya ağlaya gitti, o kadının ahını devlet nasıl ödeyecek?”
Şermin Hanım, “Bir sinir geldi, attım eşyalarımı” diyor. Şaka sanıyorum. Hemen aşağımızdaki çöp kutusunu gösterince… “Bak poşetlere, çöpün yanında. Sinir geldi. Eşyayı nereye götüreceğiz? Ev yok, yer yok!”
Mahalleye yıkım gelecek diye önce sevinenler olmuş. Hande Terki, Şermin Hanım’ın gelini anlatıyor: “Elektriği kesilince ağlamaya başladılar. Burada yıkıma hayır dediler, bir duyduk imzaları atmışlar. 10 aylık çocuğum var benim. Yaz sıcağı, çocuklar sokakta oynuyor. Yıkamak için getir götür yapıyorum. Yeni yetme polisleri, daha ilk senesi belli, onları buraya diziyorlar. Elçiye zeval olmaz, sen gel karşıma! Haydar Ali’nin eşi bize fidan hediye getirmişti. (AKP’li Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız’dan bahsediyor.) ‘Çocuklarınız adına fidan diktik’ diyorlardı. Saçma saçma! Diktiğin fidanı sen yıkıyorsun. Şimdi piyasada yoklar. Burada millet muhatap arıyor, bir kişi yok. Bir de çıkıp, diyorki ‘Her şey usülüne uygun.’ E biz niye bu durumdayız? Gel bizle bir konuş, yapacaklarını, yapamayacaklarını söyle.”
Gidenler nereye gitti deyince yine Hande Hanım yanıtlıyor. Mahalleye gelmeden önce Tarlabaşı’nda oturduğunu, “kentsel dönüşümü, kapitalizmi” bildiğini belirtiyor.
“Her yere göçtüler. Köyüne giden var. Ev bulamayıp akrabasının yanına giden var. Suriyeliler gibi düşün. Boş yer nereyi buldularsa… Ben Ömer Hayyam’da büyüdüm, Tarlabaşı’nda. Şu an mal sahipleri oturuyor mu orada? Bir gidip bakar mısınız? Hangi kentsel dönüşümde mal sahibi tekrar evine girebildi? Robin Hood zenginden alıp fakire verirdi, bunlar fakirden alıp zengine veriyor. Kapitalizm işte! Ben ister miyim 50—60 yıllık evde oturmayı? Bana gelip, çoluk çocuğun var, deprem olursa vebali senin boynuna diyor. O zaman devletsin, beni düşün.”
‘SON ZULAYI VURACAĞIZ DİYE BUNLAR YAPILIYOR’
Gizliden gizliye anlaşan, imza atan mahalleli olduğu iddia ediliyor. İster istemez husumet başlamış. Hoş kalanlar da “er geç biz de gideceğiz” diyorlar.
Bir beyefendi katılıyor bize. Yazma ismimi, anlatayım diyor. “Gizliden anlaşan ama benle beraber yuhalayanlar var. Son kişi kalana kadar buradayım. Benim tuzum kuru, giderim. Bin 500 TL kira yardımı verecek, o para arabanın mazotuna yetmiyor. 240 bin TL benden para istediler. Peşin vereyim dedim, kabul etmediler. Çünkü faiz alamayacak. Ben yıllarca bunlara oy verdim. Kentsel dönüşümden önce benim fikrim değişti. Bugünkü olan şeyler değil, ben bunların içlerindeydim. Yapılanları gördüm. Bak Tozkoparan’da, Güngören’de başladılar. Tokatköy’e TOMA girdi. Buraya bin tane çevik kuvvetle geldiler. Bunlar ‘son zulayı nerden vuracağız’ diye bunları yapıyorlar.”
Mahalleden bir delikanlı geçiyor. En iyi “savaşan” olduğu söyleniyor. Selahattin Baylar’a soru sormadan anlatmaya başlıyor. Mahalle günlerdir gelen gazetecilere çoktan alışmış.
“Burada imza atanlar nasıl attı? Her 6 ayda bir ekonomiye endeksli bir şeye nasıl imza atıyorsun? 100 milyara imza attım diyor. (Eski para birimi ile ifade ediyor) 20 yılda geri ödemesini hesapla diyorum, 700- 800 milyarı geçiyor diyorum. Nasıl yani diyor. İki yılda bitecek diyorlar, bitmez de hadi bitti diyelim. Benim her ay cebimden 3 bin kiraya gittiğinde, iki senede kiram için 60- 70 bin daha ayrıca para ödeyeceğim. Burada yaşayan halk, insan olduğunun hatırlanmasını istiyor. Ben bu ülkede vatan haini oldum, çapulcu oldum. Burada yaşayan 70 yaşındaki amcalarımızı, teyzelerimizi marjinal yaptılar. Niye? Sadece hakkını arıyor!”
‘KAYNANAMI, KAYNATAMI TUZLA’YA GÖNDERDİM’
Sokaktan geçen bir kadın için “Bunla da konuş, yaşlılarını Tuzla’ya gönderdi” deniliyor. Vildan Sevinç, 45’li yaşlarında bir kadın.
“Kaynanam, kaynatam evden çok dışarı çıkamıyorlardı. Suya, temizliğe ihtiyaçları var. Su, elektrik, doğalgaz kesilmiş. İkisi de yaşlı, hastalıkları var. Ben dayansam, onlar dayanamaz. Akrabamızın yanına Tuzla’ya götürdük bıraktık. Her gün üç otobüs onlara gidiyorum. 15 gün önce kızımı evlendirdim. Ne olacak halimiz diye ağlaya ağlaya düğün yaptım. Oğlum, asker, o oradan soruyor, ne yaptınız evleri diye, uyku uyumuyor. Doğma büyüme buralıyız. Aylardır ev arıyorum. Bugün ev bulduk, 5 bin 500 TL kira istedi. İki aylık da peşin istiyor. Bin 500 TL de emlakçı komisyon istiyor. Eve giren para 4 bin 500 TL. Veremem… Doğal gazım yok, dün küçük tüpe yemek koydum. Başında ağladım.”