Soma Davası avukatlarından Evren İşler: İşçi canı maliyet hesabı halinde değerlendiriliyor!
Bartın'daki maden faciası hakkında konuşan Soma Davası avukatlarından Evren İşler, “İş güvenliği, işçi sağlığı önlemleri bu memlekette her zaman bir problem oldu. Çünkü, maliyet hesabı halinde değerlendiriliyor işçi canı" ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin Manisa ilinin Soma ilçesinde 13 Mayıs 2014 tarihinde kömür madeninde çıkan yangın nedeniyle hayatını kaybeden 301 madenci ailelerinin avukatlarından ve Sosyal Haklar Derneği üyesi Evren İşler; dün akşam saatlerinde Bartın’ın Amasra ilçesinde yaşanan maden faciasına ilişkin ANKA Haber Ajansı’na konuştu.
İşler; Soma davası sürecini, yaşananları anımsatarak maden ocaklarında yaşanan katliamlara ilişkin şu açıklamayı yaptı:
“BİR İŞÇİNİN, İKİ İŞÇİNİN HAYATINI KAYBETMESİ BİR TAZMİNAT HESABINDAN İBARET GÖRÜLÜYOR”
“Soma maden katliamının acıları ve etkileri henüz unutmamışken bir katliamla daha karşı karşıya kaldık maalesef. Bartın’da yaşanan grizu patlaması sayısında an itibariyle 40 işçinin hayatını kaybettiğini öğrendik. Hiçbir şey değişmedi demek zorundayız maalesef. Hiçbir şey değişmedi; çünkü, yapılması gereken önlemler Soma öncesinde belliydi, halen belli. Bu önlemler ısrarla alınmıyor ve ısrarla işçi canı en ucuz maliyet kalemi olarak görülmeye devam ediliyor. İş güvenliği, işçi sağlığı önlemleri bu memlekette her zaman bir problem oldu. Çünkü, maliyet hesabı halinde değerlendiriliyor işçi canı. Bir işçinin, iki işçinin hayatını kaybetmesi bir tazminat hesabından ibaret görülüyor. Bu insanların hayatlarına dair hiçbir şey dikkate alınmıyor maalesef. Ne yazık ki sosyal hak ihlalleri sonucu meydana gelen ölümler, sosyal cinayetler açısından baktığımızda bir cezasızlık pratiği ile de karşı karşıyayız. Gerçek sorumluların yargıdan kaçırılmaya çalışılması ve sonuç itibariyle de verilen cezaların sonuçlara kıyasla çok hafif olması nedeniyle aslında bir pervasızlık hali devam ediyor. Burada şunu söylemek lazım. Soma dosyasının bize gösterdiği temel şey eğer aileler mücadele ederse, eğer toplum bu sosyal cinayetlerden gözünü çekmezse bir yere kadar gelinebildiğini aslında görüyoruz.
“HİÇBİR İŞİN FITRATINDA ÖLÜM YOKTUR. İŞ CİNAYETLERİNİN TAMAMI ÖNLENEBİLİR CİNAYETLERDİR. BUNLAR KAZA DEĞİL; BUNLAR BİRER KATLİAM”
Soma sonrasından yasal düzenlemeler yapıldı; mevzuatta değişiklikler yapıldı ama bunların hem uygulanması geciktirildi hem de bu yasal düzenlemelerin sadece ekonomik kısmı uygulamaya konuldu. O sebeple de Soma’nın üstünden geçen dokuz yılda Soma’da hayatını kaybeden işçiden çok daha fazlası madenlerde hayatını kaybetti. Burada şunu söylemek gerekir, bu durum aslında memleketteki maden ve enerji politikalarının örgütlenme şeklinden kaynaklanıyor. Eğer, bütün bu örgütlenmeyi hızlı ve ucuz üretim üzerinden kurgularsanız ve bunu yaparken de devletin sorumluluğunu azaltmaya çalışıp rödovans sözleşmeleriyle bu sektörü özel sektörün insafına bırakırsanız meydana gelen şey ölüm oluyor, kaçınılmaz olarak. Bu kaçınılmaz lafı ‘fıtrat’ olarak bağlanmasın. Bu bir fıtrat değildir; hiçbir işin fıtratında ölüm yoktur. İş cinayetlerinin tamamı önlenebilir cinayetlerdir. Bunlar kaza değil; bunlar birer katliam. Ne yapıldığında bu olayların yaşanmayacağı o kadar belli ki… Bunu yapmayan, bunu yapmamaya göze alan sorumlular, yine bile isteye ölüme götürüyorlar ve bunun hesabını vermekten kaçıyorlar, kaçırıyorlar.
“KAMUSAL DENETİMİNİN YAPILAMAMASI BU KATLİAMLARIN ÖNÜNÜ AÇMAKTADIR”
Soma kıyaslaması ile baktığımızda; Soma dosyasında evet patron bu memleket tarihine göre en yüksek cezalardan birisini aldı. Burada birkaç şeyi söylemek lazım. Soma dosyasında kamu görevlileri yargıdan kaçırıldı, kamusal sorumluluk yok sayıldı. Bu çok büyük bir eksikliktir ve kamusal denetiminin yapılmaması bu katliamların önünü açmaktadır. Dolayısıyla bu eksikliğin giderilmesi, kamunun devletin memurlarını korumaktan vazgeçip sorumlu şekilde hareket etmeye başlaması gerekir. Aksi takdirde bütün bu ölümlerin sorumlusu kamusal denetim mekanizmaları ve kamu görevlileridir. Bizce bu tartışmasız. Biz bütün sosyal cinayet davalarında, Sosyal Haklar Derneği olarak takip etmeye çalıştığımız sosyal cinayet davalarında aslında kamunun sorumluluğunun ne denli açık olduğunu görüyoruz.
“YARGI ELİYLE YAPILAN MÜDAHALELER SORUMSUZLUK HALİNİ PEKİŞTİRDİĞİ İÇİN ÖNLEM ALMAYI NEREDEYSE İMKÂNSIZ HALE GETİRİYOR”
Bartın’da da önce trafo patlaması açıklaması yapılması çok basit bir ‘sehven’ ile açıklanabilecek bir durum değildir. İnsanların hayatını kaybettiği bir maden patlamasında AFAD’ın ‘sehven’ gibi bir açıklama yapmak gibi lüksü yok. Biz bunları biliyoruz; gördük, yaşadık. Soma’da da aynı şeyi söylediler. Madenden örnek vermeyelim sadece Çorlu tren katliamında da başlangıçta aynı şeyleri söylediler. Uzun yıllar süren mücadeleler sonucunda gerçek sorunlar ve olayın gerçek niteliği ortaya çıkabildi. Burada iki şeyi daha vurgulamak isterim; Soma dosyasında bir Yargıtay kararı vardı, bu dosyada olası kasttan insan öldürüldüğüne dair. Olası kast şu demek: Meydana gelen sonucu öngördünüz ve bu sonucu göze aldınız, umursamadınız demek. Yargıtay’ın bu kararından sonra dört ay yerel mahkemeye gönderilmedi ve sonrasında üyeler değiştirilerek, heyet tamamen değiştirilerek beş iş günü içinde bu karar kaldırıldı. Yargı eliyle yapılan müdahaleler sorumsuzluk halini pekiştirdiği için önlem almayı neredeyse imkânsız hale getiriyor. Önlem almayı ihtiyaç duymayan patronlar, önlem almaya ihtiyaç duymayan kamu görevlileri ile karşı karşıya kalıyoruz.
“YATIRIMLARIN YAPILMADIĞINI, ÖMRÜ TAMAMLAMIŞ MAKİNE VE TEÇHİZATLARIN DEĞİŞTİRİLMEDİĞİNİ GÖRÜYORUZ”
Şunu tekrar ve ısrarla söylüyoruz: Tüm bu cinayetler önlenebilir cinayetlerdir. Hiçbir işin fıtratında ölüm yoktur, katliamın üzerinden henüz 24 saat geçmemişken konuşuyoruz. Bu kadar kısa süre içinde bile ortaya çıkan belgeler, aslında Bartın’da da bu katliamın göz göre göre geldiğini gösteriyor. Sayıştay raporu örneği var; her ne kadar TTK bu Sayıştay raporunu ‘böyle demek istemediğini’ ima etse de çok açık Sayıştay bunun gelecek olduğunu görmüş. Basına yansıyan haberlerde şunu görüyoruz, TTK’ya taahhüt edilen yatırımlar için ödenek verilmediğini görüyoruz. Yatırımların yapılmadığını, ömrü tamamlamış makine ve teçhizatların değiştirilmediğini görüyoruz.
“BU MADEN KATLİAMLARI SİYASİ İKTİDARIN ENERJİ POLİTİKALARINDAN KAYNAKLANMAKTA”
Grizu patlaması denilen şey, metan gazının drenajı 2022 yılındaki teknolojik imkanlar ile mümkündür. Bu drenajı yapmadığınız için bu madenlerde metan birikip patlamalara sebep oluyor. Bunu yapmadığınız için Zonguldak Havzası’nda patlama ile Soma Havzası’nda yangın ile karşılaşıyorsunuz. Bunların hepsi önlenebilir işlerdir. Önlemediğiniz için, bunun için yatırım yapmak yerine ölen işçinin ailesine tazminat ödemeyi tercih ettiğiniz için bu katliamlar gerçekleşiyor. Burada kesinlikle bütün bu maden katliamları siyasi iktidarın enerji politikalarından kaynaklanmakta. Bu politikaları insan hayatından önceleyen, işçi hayatını önceleyen şekilde örgütlemedikleri için her gün madenlerde işçiler hayatlarını kaybediyor.
“KATLİAMLARA KARŞI BİR SESSİZLİK DUVARI KURULMAYA ÇALIŞILIYOR”
Geçen hafta gündeme oturan ‘sansür yasası’nda ilk uygulamasını Bartın ile birlikte gördük. İşçilere konuşma yasağının getirilmesi, İçişleri Bakanlığı tarafından sosyal medyada yapılan paylaşımlara soruşturma başlatılması aslında bir bütün olarak bu katliamlara karşı bir sessizlik duvarı kurulmaya çalışıldığını da gösteriyor. Çünkü, biliyoruz ki susulduğu sürece aileler ve kamuoyu tarafından takip edilmediği sürece hızlıca üzeri kapatılan olaylar halinde kalıyor bunlar.
“SOMA’DA ‘UNUTURSAK KALBİMİZ KURUSUN’ DEMİŞTİ HERKES AMA YARGILANMANIN SON GÜNLERİNDE NE DENLİ UNUTULDUĞUNU HEP BİRLİKTE YAŞADIK”
Biz bütün sosyal cinayetler kapsamında elimizden geldiği kadar bütün aileler ile birlikte, bu konuda mücadele eden herkesle birlikte gerçek sorumluların tespit edilmesi ve yargılanması konusunda çaba harcıyoruz. Bartın’da bu anlamda bizim açımızdan farklı değil. Şu anda bir heyet yolda; Bartın’da aileler ile işçiler ile dayanışma sergilemek istiyoruz. Bunun sebebi şudur: Kamuoyunun gözünün önünde olmayan bütün katliamlar maalesef kapatılıyor, unutuluyor; alt düzey sorumlulara göstermelik cezalar verilerek, bu işlerin üstü kapatılıyor ve her üstü kapatılan katliam bir sonraki katliamın sebebi haline geliyor. Dolayısıyla burada Soma dosyasından yine bir kıyas yaparsak; Soma’da ‘Unutursak kalbimiz kurusun’ demişti herkes ama yargılanmanın son günlerinde, ne denli unutulduğunu hep birlikte yaşadık. Sosyal cinayetleri unutmamak, sosyal adaleti tesis etmek hepimizin ortak sorumluluğu, ortak görevi. Bugün acılar çok taze, bu taze acılar üzerine konuşmak elbette ki çok zor. Bütün ailelere ve işçilere baş sağlığı diliyoruz.”