AKP'nin diplomaside 20 yılı: U dönüşleri ve bitmeyen yalnızlık
Erdoğan'ın "Türkiye Yüzyılı" vizyonunu tartışılırken, AKP'nin 20 yıllık iktidarında ülkenin dış politikası şöyle özetleniyor: AKP'nin diplomaside 20 yılı: U dönüşleri ve bitmeyen yalnızlık!
GERÇEK GÜNDEM - AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Yüzyılı programı çerçevesinde Vizyon Belgesi'ni açıkladı. AKP'nin seçim kampanyasının startı olarak da görülen programda Erdoğan, dış politikaya dair mesajlar da verdi.
Erdoğan konuşmasında, "Dış politikamıza şahsiyet kazandırarak milletimizin itibarını yücelttik" ifadelerini kullandı.
'Değişim' beklentisi boş çıktı, AKP'nin yeni yüzyıl vizyonu: Dilek ve temenniler
Oysa ki AKP'nin 20 yıllık iktidarı boyunca Türk dış politikası U dönüşleriyle anılır hale geldi. Müttefikleri birkaç yılda bir değişen bir dış politika anlayışı yaratan Erdoğan iktidarı, birçok alanda olduğu gibi diplomaside de günü kurtarma strateji uyguladı.
AKP'nin ekonomide son 20 yılı: Yoksullaştık
AKP'nin adalette son 20 yılı: Hukuk garabetleri, siyasi tutsaklar, tutulmayan sözler
AB ÜYELİĞİ HEDEFİ RAFA KALKTI
AKP iktidarının ilk yıllarında ana hedef olarak belirlediği Avrupa Birliği üyeliği hedefi de yıllar içerisinde rafa kalktı.
2005 yılında tam üyelik müzakerelerinin resmen başladığının ilan edilmesinin ardından Ankara'da gündüz vakti havai fişekli kutlama yapılmış, kısa süre içerisinde üyelik sürecinin tamamlanacağı beklentisi oluşmuştu.
Ancak içeride giderek artan şekilde otoriterleşen AKP aynı süreçte AB ile de mesafeleri artırmayı tercih etti. AB politikası, karşılık krizlerden faydalanma üzerine kurulurken, Türkiye özellikle 2015 sonrası süreçte Avrupa'nın Ortadoğu'dan gelen göçmenler için tampon bölgesine dönüştü.
KARDEŞİM ESAD'DAN KATİL ESED'E
AKP iktidarının 9. yılında başlayan ve halen devam eden Suriye İç Savaşı, Türk dış politikasının en çetin sınavlarından biri oldu.
2008'de Esad ailesiyle birlikte Bodrum'da tatil yapan Erdoğan, 2011'de Ortadoğu'yu etkisine alan Arap Baharı'nın ardından bir U dönüşüne imza atarak Esad'ın devrilmesini isteyen kampın önemli aktörlerinden biri oldu. Aynı süreçte daha önce cumhurbaşkanının 'kardeşim Esad' olarak andığı Beşar Esad, iktidara yakın medya ve Erdoğan tarafından 'Esed' olarak anılmaya başladı.
2012'de Müslüman Kardeşler'in Mısır'da iktidara gelmesiyle birlikte Ankara'nın bölgede karşı karşıya geldiği ülkelerin sayısı da arttı. İhvan hareketini varlık tehdidi olarak gören Suudi Arabistan ve BAE ile uzun süre verilen mücadele, Türkiye'de yaşanan ekonomik krizin ardından rafa kalktı. Bu iki ülkenin liderleri Ankara'da sazlı sözlü resepsiyonlarla ağırlandı.
Benzer bir durum da İsrail'le ilişkilerde yaşandı. İki ülke arasındaki ilişkiler 20 yılda sayısız krizden geçti. 2009'de 'one minute' diye yükselen ses, 2010'da Mavi Marmara saldırısının ardından pek de çıkmadı. Üzerine ilişkiler bir kez daha düzeldi ve yeniden koptu. Şimdi ise Ankara-Tel Aviv hattında yeni bir 'normalleşme' süreci var.
ABD İLE İLİŞKİLER UÇURUMUN KENARINDA, YENİ MÜTTEFİK RUSYA
AKP iktidarının 20 yıllık döneminde Türk dış politikasının en ciddi savrulması ABD ile ilişkiler oldu. Suriye'de Esad rejimini birlikte devirmeye çalışan iki 'ortağın' arası Rusya'nın bölgede etkili olmasıyla birlikte açılmaya başladı.
Suriye'nin kuzeyinde ABD'nin YPG'ye verdiği destek iki ülke ilişkilerinin mevcut durumun ortaya koyan en ciddi fotoğraflardan biri oldu. AKP iktidarının hemen öncesinde PKK lideri Öcalan'ın Kenya'da yakalandığı operasyona CIA tarafından destek verilmiş, Amerikan yönetimi bu süreçte siyasi desteğini de pek esirgememişti.
Ancak AKP'li yıllarda ilişkiler öyle bir noktaya geldi ki, operasyondan 20 yıl sonra ABD Başkanı Donald Trump, YPG lideri Mazlum Kobani ile görüşüp teşekkür ediyordu. Aynı Trump, Suriye'ye operasyon hazırlığında olan Erdoğan'ı yazdığı mektupta 'Aptal olma' diye uyarıyor, Rahip Brunson'ın tutukluluğu sürecinde ise Türk ekonomisini 'yok etmekle' tehdit ediyordu.
ABD ile ilişkiler bozulurken, Ankara'da 'dostum Putin' dönemi başladı. Ancak Rusya ile kurulan yeni ortaklığın yolları da krizlerle doluydu. 2015'te Suriye'de Rus savaş uçağının düşürülmesinin ardından Ankara'nın baş düşmanı Moskova'ydı ve aksi bir ses çıkması hoş karşılanmıyordu.
İlişkileri ısıtan ise Moskova'dan alınan S-400 hava savunma sistemleri ve Akkuyu Nükleer Güç Santrali için verilen tavizler oldu.
Avrupa'yla ilişkileri 'göçmen tehditleri' üzerinden yürüten Erdoğan'ın 'şahsiyetli dış politikası' Rusya ile kurduğu yeni ortaklığı ise enerji ve savunma alanlarında verilen tavizler üzerine inşa ediyordu. Bu tavizlerin arasında 27 Şubat 2020'de İdlib'de gerçekleştirilen ve 36 askerin şehit olduğu hava saldırısına ses çıkarmamak da vardı.
İÇERDE SEÇİM, DIŞARDA KRİZ
AKP iktidarına damga vuran gerçeklerden biri de seçim dönemleri yaklaşırken, yaratılan dış politika krizleri oldu.
Erdoğan, Davos'ta olay yaratan 'one minute' çıkışını yaparken Türkiye'de seçimlere 2 ay vardı. Benzer şekilde 2017 anayasa referandumu öncesinde de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya Hollanda ile ciddi bir diplomatik krize neden olmuş, takip eden süreçte referandum kampanyasına Batı karşıtı rüzgarlar damga vurmuştu.
Suriye'ye yapılan askeri operasyonlar da Türkiye'de gerçekleşen seçimlerin öncesinde yapıldı. Fırat Kalkanı Harekatı'nda hedeflere ulaşıldığı ilan edildiğinde başkanlık sistemi referandumuna 15 gün vardı. Zeytin Dalı Harekatı sona erdiğinde ise 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine sadece 2 ay kalmıştı.
Türkiye, 2023 seçimlerine doğru giderken şimdi de Yunanistan'la Ege'de ve Kıbrıs'ta tırmanan kriz her iki ülkenin de gündeminde...