Ağaoğlu'nun itirafları yeniden gündemde: "İstanbul'da deprem olursa ordu bile giremez, ölen şanslıdır"
11 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş depremlerinin ardından, yaptığı büyük inşaat projeleri ile tanınan Ali Ağaoğlu'nun, 17 Ağustos depreminin 10. yıldönümünde yaptığı açıklamalar yeniden gündem oldu.
Türkiye, merkez üssü Kahramanmaraş olan 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerle sarsıldı. 11 ili vuran depremlerde can kaybı sayısı 38 bini aştı.
Bölgede 3 ay süreyle OHAL ilan edilirken; bazı bölgelerde enkaz kaldırma çalışmaları da başladı.
AKP iktidarının 'asrın felaketi' diyerek sorumluluktan kaçmaya çalıştığı depremlerin ardından; beklenen Marmara depremi dolayısıyla, özellikle İstanbul'daki yapıların 'dayanıklılığı' da tartışmaya açıldı.
Kahramanmaraş merkezli depremlerde, yurttaşlara 'ölüm evi' satan müteahhitlere ilişkin ülke genelinde soruşturma başlatılırken; son olarak, Türkiye'nin en zengin insanlarından Ağaoğlu'nun Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ağaoğlu'nun yıllar önceki itirafları da gündeme geldi.
17 Ağustos depreminin 10. yıldönümü ertesinde İstanbul konut yapısına ilişkin, Referans Gazetesi'ne açıklamalar yapan Ali Ağaoğlu, olası bir depremde uzmanların açıkladığı 50 bin binadan çok daha fazlasının yıkılacağını, can kaybının ise milyonları bulabileceğini belirtmişti.
Ağaoğlu, "Avazım çıktığı kadar bağırıyorum. İstanbul konut inşaat sektörünü en iyi bilen isimlerden biri olarak söylüyorum ki; mevcut yapı stokunun yüzde 70'i deprem açısından güvenli değil. 1970'li yıllarda İstanbul'un Anadolu yakasında yapılan yapıların büyük bir kısmına inşaat malzemesini ben sattım. Kumları Marmara Denizi'nden demirleri hurdadan çektik. O zamanın şartlarında en iyi malzeme buydu. Sadece biz değil tüm firmalar aynı şeyi yapıyordu. Deprem olursa İstanbul'a ordu bile giremez, ölen şanslıdır" itirafında bulunmuştu.
O dönem Anadolu yakasında Bağdat Caddesi dahil olmak üzere çok sayıda inşaat yaptıklarını belirten Ağaoğlu, malzeme ve işçiliğin kaliteli olmadığına dikkat çekmişti.
Ağaoğlu, şöyle devam etmişti:
En lüks semtlerdeki o süslü püslü binalar için konuşuyorum; çoğu sadece tuğla üstünde duruyor, içleri gitmiş. 1970'li yıllar, sanayağ ve benzinin karneyle alındığı zamanlardı. İbrahim Tatlıses'in dediği gibi, Urfa'da Oxford vardı da okumadık mı?
Yani o dönemde en iyi malzeme onlardı. Teknoloji yoktu, betonlar kürekle karıştırıldı. Sağdan sola en az beş kere karıştırılması gerekirdi. Beton işleri de Doğulu ekiplerin elindeydi. İşçilere laf da anlatamazdık. Bir kere çevirip bırakırlardı.
Yani kısaca kum kötü, malzeme kötü, işçilik kötü. Tüm firmalar böyle çalışıyordu. Belki karamsar bir tablo çiziyorum ama ilkokuldan bu yana işin içindeyim. İşin mutfağında yetişen biri olarak söylüyorum ki; mevcut yapı stokunun yüzde 70'i deprem açısından güvenli değil. Binalar resmen iman kuvveti ile ayakta duruyor. Binaların 17 Ağustos'ta nasıl karton gibi yıkıldığını unutmamak lazım.