Avukatlardan Silivri'de Can Atalay'ı ziyaret: "Cezaevinde olmasını kabullenemiyoruz"
Avukatlar, Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) Hatay Milletvekili seçilmesine karşın tahliye edilmeyen Gezi Parkı davası tutuklusu Can Atalay’ı İstanbul Silivri’deki Marmara Cezaevi’nde ziyaret etti.
Geçen 14 Mayıs’ta yapılan genel seçimlerde TİP’ten Hatay Milletvekili seçilmesine karşın cezaevinden tahliye edilmeyen Gezi Parkı davası tutuklusu avukat Can Atalay’ı bugün meslektaşları ziyaret etti. İstanbul’un Silivri ilçesinde bulunan Marmara Cezaevi’ndeki ziyaret sonrasında avukatlar açıklama yaptı. “Can Atalay Meclis’e” yazılı pankartın taşındığı açıklamada, hazırlanan ortak metni okuyan Halis Yıldırım, görüşmede; tutukluluk sürecine dair karşılıklı görüş alışverişinde bulunduklarını söyledi.
Yıldırım, şöyle konuştu:
“HUKUKUN TERSYÜZ EDİLMESİNİ İÇİMİZE SİNDİREMEYİZ
Yargıtay 3. ve 4. Ceza Dairelerinin, Anayasa Mahkemesi’nin aynı konudaki yerleşik kararlarına karşın Can Atalay’ın milletvekili seçilmesini, serbest bırakılması için yeterli bir hukuki neden olarak görmemesini, Anayasa’nın açık ve emredici hükmünü görmezden gelerek ancak kendisinin hukuka uygun bulduğu Anayasa Mahkemesi kararlarına uyacağı, kendisinin uygun görmediği Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayacağı anlamına gelen gerekçesini hayretle okuduk. Anayasa’nın 153. maddesinde, Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu ve yargı organlarının da bu kararlara uymak zorunda olduğu açık ve net olarak yazılmıştır. Hukukun ve Anayasa’nın öngördüğü bariz bir kuralın bu şekilde tersyüz edilmesini avukatlar olarak içimize sindirmemiz mümkün değildir. Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili Can Atalay, aynı haksızlığa ve mağduriyete maruz kalmış diğer milletvekilleri gibi bireysel başvuru hakkını kullanarak konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürmüştür. Emsalleri ortada, diğer milletvekilleri gibi arkadaşımız ve meslektaşımız Can Atalay bakımından da pek muhtemel aynı süreç yaşanacak, aynı sonuç çıkacaktır.
YARGITAY’IN KARARLARI ANAYASA İHLALİDİR
Anayasa Mahkemesi, bu durumdaki milletvekillerine ilişkin içtihadında, ikirciksiz olarak şunu söylemektedir: ‘Bir milletvekili hakkında, seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olsa dahi hakkındaki suç isnadı Anayasa’nın 14. maddesindeki durumlar kapsamındadır’ denilerek yargılamaya devam edilemez, tutuklanamaz. Anayasa’nın 14. maddesindeki durumların kapsamına hangi suçların girip girmediği belirsizdir ve bu belirsizlik yargı organları tarafından giderilemez. Anayasa Mahkemesi’nin bu açık içtihadına karşın Can Atalay’ın tutukluluğunu ve yargılamasını devam ettiren Yargıtay ilgili ceza dairesi kararları açık bir Anayasa ihlalidir. Bir hukuk devletinde, yargı makamları dahil herhangi bir kurum ve kişi, beğenmediği ya da uygun görmediği bir Anayasa ya da yasa hükmünü yanlış bulduğunu söyleyebilir, eleştirebilir ama ‘Ben buna uymuyorum’ diyemez. Böylesi bir karara imza atan Yargıtay ilgili ceza dairesi üyelerinin yaptığı budur.
ANAYASA’NIN GEREĞİNİ YERİNE GETİRİNİZ
Sonuç şimdiden bellidir. Öyleyse Can Atalay’ı Anayasa Mahkemesi kararına kadar geçecek bir süre kadar daha hapiste tutup milletvekilliği görevini yapmasını fiilen engellemeye dönük bu tutumun esas maksadı nedir? Böyle bir hukuksuz süreç işletilerek Can Atalay üzerinden parlamentoya, parlamento üyelerine ve topluma verilmek istenen mesajın farkındayız elbette ama bu mesajı hukukçu sorumluluğumuz ve vicdanımız gereği reddediyoruz. Buradan Anayasa Mahkemesi’ne de bir çağrıyla sözlerimizi bitirmek istiyoruz. Beklentimiz ve talebimiz, daha önce tüm yönleriyle görüşüp sonuca bağladığınız bir konuda daha fazla gecikmeye fırsat vermeden karar vererek halkın siyasi iradesinin, TBMM’nin, yasama fonksiyonunun ve hukukun itibarının her geçen gün daha fazla hırpalanmasına, çiğnenmesine engel olunuz; Anayasa’nın ve hukukun gereğini yerine getiriniz, yargının, bizzat yargı mensuplarınca hukuk kılıfı arkasına gizlenilip siyasi amaçlar uğrunda örselenmesi ve kullanılmasına izin vermeyiniz.”
EGEMEN GÜRCÜN: CEZAEVİNDE OLMASINI KABULLENEMİYORUZ
Tekirdağ Baro Başkanı Egemen Gürcün de şunları söyledi:
“Can’ın pratik avukatlığının aslında Türkiye’deki avukatlık anlayışıyla çok iyi bir temsil sağladığını ve avukatlara örnek bir kişilik olarak, mesleği yürüten bir şahıs olarak bugün cezaevinde olmasını biz kabullenemiyoruz. Belirtilen hukuk maddeleri karşısında ve yargı pratiği ve içtihatlar karşısında şu anda Can’ın dışarıda ve Meclis’te olması gerekirken hâlen burada olmasını esefle kınıyoruz. Çünkü bu hukuk tanımamazlık, bu hukukun üstünlüğünü tanımamazlık. Gerçekten ciddi bir boyuta ulaştı ülkemizde. Bizim Can’la yollarımız Çorlu tren kazası davasında kesişti. Kendisi hak arayan ailelerin yanında durarak bu davanın öncüsü ve bu davanın Türkiye kamuoyuna duyurulması ve yargının da işleyişine etkisi bakımından çok önemli hizmetleri olan bir meslektaşımızdı. Biz Çorlu’daki müvekkillerinin yargılamalarına tutukluyken de katılmasını talep etmiştik ancak mahkeme o zaman da bunu kabul etmemişti. Aslında buradaki mesele Can’ın avukatlık pratiğinin de sorgulatılması gerektiği noktasında toplanıyor. Bence burada aslında bizim tekrardan bir araya gelip hukuk sistemimizi nasıl işler hâle getirmemiz gerektiğini konuşmamız lazım. Bunu şeffaf bir şekilde konuşmamız lazım. Yanlışlarımızı ortaya koyarak daha ileri gidecek hamleleri ve değişimleri yargı reformlarıyla bunların sağlanmasını, gerçi sağlandı ama uygulamada pratiğe geçilmesini sağlamak zorundayız.”
Kaynak: ANKA