Eski AİHM yargıcı Türmen: İktidar değişikliği durumunda ilk olarak bütün siyasi tutuklular serbest bırakılmalı
Eski AİHM yargıcı Rıza Türmen, iktidar değişikliği durumunda atılması gereken ilk adımın, tüm siyasi tutukluların serbest bırakılması olduğunu söyledi.
Uluslararası hukuk uzmanı ve eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıcı Rıza Türmen, Türkiye hükümetinin eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve iş insanı Osman Kavala hakkında verilen kararları uygulamadığını belirterek muhalefete çağrıda bulundu.
"Her iki davada da Türkiye'nin ısrarla savunduğu görüş, Kavala ve Demirtaş'ın mevcut tutukluluk hallerinin AİHM kararındaki tutuklamadan farklı nedenlere dayandığı, dolayısıyla AİHM kararlarının mevcut tutukluluk hallerine ilişkin olmadığı ve tutukluların serbest bırakılmasını gerektirmediği yolunda" diyen Türmen, şöyle devam etti:
"Hükümetin bu görüşleri, Kavala davasında AİHM tarafından incelendi. AİHM, 2022 yılındaki ikinci kararında, Kavala'yı TCK md.312'den yani 'cebir ve şiddet kullanarak T.C. Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya teşebbüs' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm eden mahkeme kararıyla, 2020 yılındaki ilk kararının aynı Gezi olaylarına ilişkin olduğunu, AİHM'in Gezi olaylarına ilişkin olarak verdiği kararın bu olaylarla ilgili başka kararları hükümsüz kıldığını belirtti.
Gerçekten de AİHM'in 2020 kararı ile Kavala'yı müebbet hapse mahkûm eden 13. Ağır Ceza Mahkemesi kararı aynı olgulara dayanmakta. AİHM, bu olguların, tutuklanmayı haklı kılacak makul bir kuşku için bile yetersiz olduğu, Kavala'nın faaliyetlerinin normal Sözleşme'deki hakların kullanılması niteliğinde olduğu sonucuna varmışken, 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin aynı olgulara dayanarak Kavala'yı müebbet hapse mahkûm etmesindeki garabet ortada.
Benzer bir durum Demirtaş davası için de söz konusu. Demirtaş'ın ilk tutukluluğu 2019 yılında sona ermişti. Ancak hemen arkasından Kobane olayları nedeniyle, suçun niteliği değiştirilerek yeniden tutuklandı. Oysa Kobane olayları birinci tutukluluğa yol açan davanın bir parçasıydı. Hükümet'in savı, AİHM'deki davanın konusunun birinci tutuklama olduğu, ikinci tutuklamanın AİHM'in incelemesi kapsamına girmediği, dolayısıyla AİHM kararındaki 5. Madde (özgürlük hakkı) ihlalinin Demirtaş'ın serbest bırakılmasını gerektirmediği yolundaydı.
Bu görüş önce AİHM Büyük Dairesi'nin kararında reddedildi. AİHM, daha önce incelenen ve tutuklamayı hukuka aykırı bulan kararındaki olguların, suçun niteliği değiştirilerek başka bir suçla ilgili tutuklamaya dayanak oluşturamayacağını söyledi. AİHM bir şey daha söyledi: Demirtaş'ın tutuklanmasında amaç, suç işlenip işlenmediğini ortaya çıkarmak değil, kendisini cezaevinde tutmak, özgürlüğünden yoksun bırakmak.
Hükümet'in savı Bakanlar Komitesi'nin kararlarında da reddedildi. Bütün bu kararlarda Demirtaş'ın derhal serbest bırakılması öngörüldü. Ancak ne AİHM Büyük Daire Kararı, ne de Bakanlar Komitesi kararları bir şey değiştirmedi.
Demirtaş hâlâ cezaevinde.
Bakanlar Komitesi'nin geçen hafta 7-9 Mart 2023 tarihlerinde yaptığı toplantıda, Kavala ve Demirtaş ile ilgili yeni kararlar kabul edildi.
Kavala ile ilgili kararın uygulanmamasıyla ilgili olarak Bakanlar Komitesi şaşırmış durumda. Bu kararın geldiği nokta, (ihlal prosedürünün uygulanması, AİHM'in yeni bir karar vermesi, kararın yeniden Bakanlar Komitesi'ne gelmesi, Türkiye'nin hala kararı uygulamamakta ısrar etmesi) bir ilk. Bakanlar Komitesi'nin şimdiye dek yaptığı şey bir temas grubu kurmak. Bu temas grubunun Türkiye'ye gelip yetkililerde görüşme yapması bekleniyor. Ancak bunun ne zaman gerçekleşeceği belli değil. Bakanlar Komitesi, kararında bu temas grubuna değiniyor. Bir kere daha Osman Kavala'nın serbest bırakılmasını ve eski hale iadesini talep ediyor. Öyle görünüyor ki, Bakanlar Komitesi sorunun çözümü için Türkiye'deki seçimleri bekliyor.
Kararda 'genel önlemler' başlığı altında belirtilen hususlar daha ilgi çekici. Bu bölümde Bakanlar Komitesi şunları söylüyor:
a. AİHM'in Kavala davasında 18. Maddenin ihlaline karar vermesi, Türkiye'de hukuk devleti bakımından önemli sorunlar olduğunu gösteriyor. (18. Maddenin ihlali, Kavala'nın siyasal nedenlerle tutuklandığı anlamına geliyor. O zaman tutuklama kararını veren Mahkeme de siyasal iradenin talimatıyla hareket etmiş oluyor.) Yargıcın bağımsızlığını siyasal baskıya karşı korumak için ek güvencelere gereksinim var.
b. Bakanlar Komitesi, HSK'nın yapısının Avrupa Konseyi standartlarına uygun bir hale getirmek için yasal ve başka önlemlere gereksinim olduğunun kabul edilmesi yolunda bir siyasal iradenin mevcut olmamasını üzüntüyle karşılıyor.
c. Yetkili makamlara, yargıyı yürütmenin etkisinden koruyacak özellikle HSK'nın bağımsızlığını sağlayacak önlemler almaya davet ediyor ve bu konuda Eylül 2023'deki Bakanlar Komitesi toplantısına bilgi verilmesini talep ediyor.
Özetle, Türkiye'deki yargının bağımsız olmadığı ve HSK'nın bunda önemli bir rol oynadığı Avrupa Konseyi'nin belgelerine geçmiş durumda. Bu kararların etkisi olur mu ve yoksa iktidar sessiz kalıp bildiğini okumaya devam eder mi?
Yargı bağımsızlığı konusunda yurtdışında duyulan bu endişenin Türkiye'de karşılığı bulunmaması, toplumda yargının bağımsız olmadığının adeta kanıksanması biraz tuhaf değil mi?
Demirtaş kararında ise Hükümet'in kararı uygulamama gerekçesi bir kez daha reddediliyor. Hükümet'in Demirtaş davası dosyasına, AİHM'in incelemediği yeni kanıtlar eklendiği iddiası var. Kararda, bu iddiaya gönderme yapılıyor. Ancak bir yargı organı olmayan Bakanlar Komitesi'nin bu iddiayla ilgili karar verme yetkisi yok. O nedenle, Anayasa Mahkemesi'nin (AYM), Demirtaş'ın başvurusuyla ilgili olarak bir an önce karar vermesini istiyor. AYM karar verene dek, Demirtaş'ın şartlı tahliye, ev hapsi gibi başka bir adli kontrol önlemleri alınarak serbest bırakılmasını öngörüyor.
Selahattin Demirtaş'ın şimdiye dek neden adli kontrol tedbirleri alınarak serbest bırakılmadığı belli değil. Ancak Bakanlar Komitesi'nin son kararına uyarak bir siyasal partinin eski başkanı ve siyaset sahnesinde önemli bir figür olan Demirtaş'ın seçim ortamında serbest bırakılması, toplumun boğazını giderek sıkan düğümde bir gevşeme meydana getirecek.
Kavala ve Demirtaş davaları yurt içinde ve dışında Türkiye'deki hukuksuzluğun simgesine dönüştü. Bir iktidar değişikliğinde ilk yapılması gereken, Kavala ve Demirtaş ile diğer Gezi tutuklularının, Mücella Yapıcı, Can Atalay, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Tayfun Kahraman, Yiğit Ekmekçi'nin ve bütün siyasi tutukluların derhal serbest bırakılması olmalı. Bu yeni iktidarın hukuk devletini inşa etme konusundaki kararlılığının ilk ve önemli bir göstergesi olacak."