Ümit Boyner: Hem hayal kırıklığı duyuyorum hem kırgınım

İş insanı Ümit Boyner, Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesini "Hem hayal kırıklığı duyuyorum hem kırgınım" dedi ve arka planda 'başka şeylerin döndüğü' görüşünü dile getirdi. Boyner, bir dönem başkanlığını yürüttüğü TÜSİAD'ın bugünkü tavrıyla ilgili de açıklamalarda bulundu.

Ümit Boyner: Hem hayal kırıklığı duyuyorum hem kırgınım

TÜSİAD Başkanlığı yaptığı 2010-2013 döneminde geniş kitlelerce tanınan, şimdilerde de Boyner Grup'ta yönetim kurulu üyesi olarak görev üstlenen iş insanı Ümit Boyner, T24 yazarı Cansu Çamlıbel'e açıklamalarda bulundu.

O günkü konjonktürde TÜSİAD, AKP hükümetinin pek çok politikasına destek vermekle beraber, karşı çıktığı konulardaki demeçleriyle de gündeme geliyordu.

Türkiye'nin kadınları, çocukları ve ayrımcılığa uğrayan diğer grupları koruyan bir yasal çerçeve olan İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmasıyla ilgili olarak yöneltilen "AKP hükümetinin bu adımı size göre ne anlama geliyor?" sorusunu yanıtlayan Boyner, şunları söyledi:

'HEM HAYAL KIRIKLIĞI DUYUYORUM HEM KIRGINIM'

"Ben açıkçası kadın hareketi içinde olmuş biri olarak, cinsiyet eşitliği için çalışmış biri olarak kırgınım öyle söyleyeyim. Hem hayal kırıklığı duyuyorum hem kırgınım. İstanbul Sözleşmesi'nden ne için vazgeçildi? Ben onu tam olarak da anlayabilmiş değilim. Benim bunu ne insan hakkı perspektifinden ne de şiddet perspektifinden değerlendirmem çok zor. Orada başka bir şeyler orada döndü.

İstanbul Sözleşmesi adı altında deyince öyle acayip tartışmalar yaşandı ki. İş kadınların nafaka hakkına falan kadar gitti. Cezasızlık ortada olduğu sürece suç işleyenin tekrar suç işlemesi içinde gayet uygun bir ortam oluşmuş oluyor. Son 4 günde 9 kadın öldürülmüş. Televizyon dizilerine bakıyorsun, zaten tamamıyla bu şiddet, kadının aile içindeki yeri ve erkeklerin onun üzerine baskısı işleniyor. Şu dikkatimi çekiyor; eskiden gazetelerin ilk sayfalarının sağ üst köşesine konulan ‘günün güzeli’nin yerini televizyon dizilerindeki kadınlar aldı.

'BU, ŞİDDETİN TOPLUMDA İÇSELLEŞTİRİLMESİDİR'

Sanki gerçek bir şeymiş gibi dizi haberleri veriliyor. İşte efendim 'Ayşe yakında Mahmut ile evlenecek' gibi haberler. Sonuçta gazetedeki diğer habere, yani 'Son 4 günde 9 kadın öldürülmüş' diyen habere bakıp geçiyoruz. Hiçbir şey olmamış gibi hayat devam ediyor. Bu, şiddetin toplumda içselleştirilmesidir. Bu diziler adeta toplumun bu gerçeklerle yaşamak zorunda olduğunun kabul edilmesi gerektiğini anlatıyor gibi."

Söyleşinin devamında öne çıkan sorular ve yanıtlar şöyle:

- TÜSİAD başkanlığı dönemize dönmek istiyorum biraz. Hep o şapkanızla hatırlanıyor olmanızın sebebi hükümetin bazı politikalarına karşı çok güçlü çıkışlar yapıyor olmanızdı. Siz koltuğu 2013’te bıraktınız. Aradan geçen 10 sene içinde TÜSİAD sanki eskisi kadar etkin bir topluluk olmaktan çıktı. TÜSİAD yönetimleri siyasi ve toplumsal konularda eskisi kadar kuvvetli pozisyonlar almıyor. Sizin döneminizde TÜSİAD, hükümetin çözüm sürecine destek verdi ama bazı konularda da resmen çatıştınız. Hatta herkesin hatırında olan bir eğitimde 4 + 4 + 4 tartışmanız vardır.

En büyük azarı işittiğim konudur. “Ey TÜSİAD” demişti.

'TÜSİAD BUGÜN GERİDE DURUYOR ÇÜNKÜ YERİ HATIRLATILIYOR'

- Onu diyen Tayyip Erdoğan, o dönem başbakandı. Erdoğan hükümeti 4+4+4 kademeli eğitim teklifini meclise sunduktan sonra siz “Kademeli eğitimi desteklememiz mümkün değil, bu kız çocuklarının eğitime katılımında sorun yaratır” demiştiniz. Sonrasında Erdoğan’dan sert açıklamalar gelmişti. İş o yılın 8 Mart’ın Mardin’de Erdoğan katılacağı programda sizin de konuşacağınız panel iptal edilmesine kadar gitmişti. Geçen zaman zarfında ne oldu da TÜSİAD, hükümetin karşı çıktığı politikaları konusunda sizin döneminizdeki gibi yüksek sesle konuşmaktan vazgeçti? Bugün TÜSİAD’ın “Biz sesimizi çıkarmayalım, işimize bakalım” der gibi bir hali var. Hatta bugün Türkiye'nin en büyük sorunu olan ve kendisini birebir ilgilendiren derin ekonomik kriz konusunda bile son derece temkinli ve cılız açıklamalar yapıyor. TÜSİAD buraya nasıl geldi?

Her dönemin şartları farklı tabii. Bunu değerlendirirken jenerasyon farkından da bahsetmek lazım. Ben ve benim yaşdaşlarım, bizlerin iş hayatına başladığı 1980’lerde Türkiye dışarı açılma sürecindeydi. Özal döneminde malum ekonomide serbestiyet başlamıştı. Bir yandan da “Yavaş yavaş daha açık ve daha demokratik bir toplum olma yoluna girelim” gibi bir yaklaşım vardı. Tabii ki sonra 90’larda çok zor günler yaşandı. Ama sonuçta biz 80’lerde başlayan o vizyonla devam ettik. Batıya dönük ve daha açık bir topluma dönüşecek bir Türkiye hayal ettik. Benim de hayalim öyle bir toplumun inşasına bir iş insanı olarak katkıda bulunmaktı. Devletle, sivil toplum örgütleriyle ele ele çalışalım, iş birliği yapalım ki toplumun o dönüşümü hızlansın diye bir anlayış vardı. Bu aynı zamanda bir sorumluluk almaktır.

TÜSİAD sonuçta sivil ve hâlâ bağımsız kalabilmiş, gönüllülük esasıyla ayakta duran bir kurum. Türkiye'nin gittiği yolda katkı verebilecek, hatta o yol için ortaklık içinde çalışabilecek bir kurum. Zaten tam da bu anlayışla yola çıkmış. Ben de başkanken sorumluluklarım neyse o ölçüde hareket ettim. Ne fazlasını yaptım ne eksiğini yaptım. Ne gerekiyorsa onu yaptım. Bugün de olsa aynı şekilde hareket ederdim diye düşünüyorum. Fakat şöyle bir şey oldu. Dalga dalga bu olur, geçmişte de olmuştu. Bazen hükümetlerle çok iyi bir diyalog içinde olursunuz, diyalog içinde bir şeyler çözülür, bazen de o diyalog olmaz kopar, hatta tam tersine döner ve söyledikleriniz aleyhinize kullanılır.

Diyalog ortamından uzaklaştı Türkiye bugün. Bir iş örgütüne, bir sivil toplum kuruluşuna olması gerektiği yer hatırlatılıyor. Böyle bir şeyle etkileşimle karşı karşıya kaldığınız zaman biraz geri duruyorsunuz. Yeriniz hatırlatılıyor çünkü.

Söyleşinin tamamı.