Sokağa çıkma yasağı çağrısı yapan İmamoğlu’ndan Erdoğan’a 'fırsat' yanıtı: Bu süreçte siyasi fayda düşünmek bizim tarzımız değil
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul'da 2 ya da 3 haftalık bir sokağa çıkma yasağı uygulanmasını önerdi. İmamoğlu uygulanacak yasakla birçok hayatın kurtulabileceğini belirtti.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, dün akşam Tele 1 canlı yayınına çıktı ve Uğur Dündar’la Merdan Yanardağ’ın sorularını yanıtladı. İmamoğlu, “Sayın Cumhurbaşkanı, AK Partili belediye başkanlarıyla bir toplantı yaptı ve dedi ki, ‘Bu dönem bir fırsata çevrilebilir. Milletimizin gönül kapılarını açabiliriz.’ Merkezi hükümet ile koronavirüsle mücadelede yeterli koordinasyona sahip olduğunuzu düşünüyor musunuz” sorusuna, “Şu an birinci mesele dünyada; insanlık, insan, insanın yaşamı, insanın var olma mücadelesi. Böyle bir ortamda, böyle bir atmosferde benim partim az kazanacakmış, çok kazanacakmış; hiç umurumda değil. Parti neymiş Allah aşkına? Makam neymiş şu anda? İnsan ayrıştırmak, bu süreçte siyasi fayda düşünmek bizim tarzımız değil” yanıtını verdi.
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, usta gazeteci Uğur Dündar’ın Tele 1 televizyonunda dün akşam yayınlanan “Demokrasi Arenası” programına katıldı. Canlı yayınlanan programın moderatörlüğünü gazeteci Merdan Yanardağ gerçekleştirdi. İmamoğlu, Dündar ve Yanardağ’ın sorularına, birbirinden çarpıcı yanıtlar verdi. Dündar ve Yanardağ’ın bazı soruları ile İmamoğlu’nun bu sorulara verdiği yanıtlar şunlar oldu:
“HER ALINAN TEDBİRİN FAYDASI VAR”
Dündar: “Cumhurbaşkanı Erdoğan, 30 büyük kente araç giriş-çıkışlarının yasaklandığını ve 65 üstüne ilaveten, 20 yaş altındaki gençlerin de sokağa çıkmalarının yasaklandığını, Pazar yerleri ve marketlerde de herkesin maske takma zorunluğunun olduğunu ifade etti. Bu kararları nasıl değerlendiriyorsunuz?”
- Her alınan tedbirin faydası var. Buna, ‘Yok’ diyemeyiz. Bu akşam alınan ek kararın da faydası vardır. Ancak, şu an yaşadığımız pandemi süreci, kademeli tedbir almayı, çok da mantıklı kabul etmeyen bir sürece benziyor. Dünyada, bizden önce bu süreçkeri yaşayan şehirlerde ve ülkelerde, örnekleri çok net olarak var. Katı tedbirlerin, bu sürecin daha sağlıklı atlatılmasına, daha kolay atlatılmasına ve ne yazık ki, daha az can kaybına sebep olduğu ortada. Ben, bunun çok mantıklı bir süreç olduğunu düşünmüyorum. Çünkü, 1 kişinin 16 kişiye İstanbul’da hastalığı bulaştırdığı yönünde bir tespit var. Aslında Bakan’ımız mesajları net veriyor. Sağlık Bakanı, ‘Kişisel karantinanızı ilan edin’ diyor. Vefat sayısı, Türkiye’de yüzde 80 artmış 1 günde. Bu, ürkütücü bir artış. Bütün bu rakamlara, bütün bu verilere baktığımızda, bu kademeli geçişin çok sağlıklı olduğu düşünmüyorum.
“GEÇ KALDIKTAN SONRA SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI İLAN ETSENİZ DE GEREĞİ KALMAYACAK”
- Şunun altını çizmek istiyorum: İllerde kurulmasına karar verilen Pandemi Kurulu’na, ilk defa geçen cumartesi davet edildim. Benimle birlikte bazı bilim insanları da sokağa çıkma yasağında ısrar ettiler ve geç kalınmaması noktasında da uyardılar. Ancak, bu karar çıkmadı. Muhtemelen, bu akşamki (dün) açıklamadan sonra, tahmin ediyorum şehirlerin pandemi kurulları tekrar toplanır. Umut ederim toplanırız. Çünkü, veriler de gösteriyor ki; Türkiye’de İstanbul’u kontrol altına aldığımız taktirde, diğer şehirlerde de gerçekten sıkı bir tecrit uygulandığı taktirde biz, bu salgınla çok iyi bir mücadele verebiliriz. ‘Sokağa çıkmayın’ şeklindeki uyarıların bence son günlerini yaşıyoruz. Çünkü, bir süre sonra artık yaygınlaşan hastalık ortamından sonra, bunu ilan etseniz de gereği kalmayacak. Açıklanan her tedbiri anlamlı buluyorum ama bir yanıyla da yetersiz buluyorum. İstanbul şehri adına bu söylediklerim.
“CİDDİ, KATI, NET ADIMLAR ATMAMIZ LAZIM”
- Dün itibariyle (Çarşamba), 898 bin yolcu, İstanbul’da toplu ulaşımı kullandı. Muhtemelen bugün (Perşembe) fazla. Bugün Kartal’a denetime gittim. Oradaki yardım hazırlıklarımızı denetledim. Daha sonra Yenikapı, ardından Florya’da çalışmalarımı devam ettirdim. E-5, TEM; beni çok üzecek şekilde yoğundu. Her ne kadar mobilizasyon yüzde 15’lere inmiş olsa da bizim yüde 15’imiz demek, 2-2,5 milyon insan demek sahada. 2-2,5 milyon insan demek, Avrupa’nın en büyük 10 şehrinden biri olmak demek. Bizim gerçekten bu konuda ciddi, katı, net adımlar atmamız lazım.
“BİRÇOK HUKUKSUZ İŞLEMLE KARŞI KARŞIYA KALDIK”
Dündar: “Sayın Cumhurbaşkanı, ‘Biz, böyle bir zamanda bir arada olmazsak, ne zaman olacağız’ şeklindeki ifadesinde bulundu. Kendisinin açtığı yardım kampanyasına doğal olarak yurttaşlarımız katkıda bulunurken, sizin büyükşehir belediyelerinizin açmış olduğu bağış kampanyalarına izin verilmedi. Siz, bu yaklaşımın ‘Biz, böyle bir zamanda bir arada olmazsak, ne zaman olacağız’ mantığıyla bağdaştığını düşünüyor musunuz?”
- Bu konu, çok fazla bu hafta gündemi meşgul etti. Açıkçası şahsen üzüntü duyuyorum. İnsanların masum davranışı, insanların belediyelere olan irtibatıyla beraber; olan insanın olmayan insana ulaştırmak istediği yardım elinde, en değerli kurumların başında gelen, her şehrin belediyesine olan bu irtibatının kesilmesi çok üzücü. Biz, bu konuda açıklama yaptık. Polemiği sürdürmek istemiyorum. Zira, birçok hukuksuz işlemle karşı karşıya kaldık bu hafta. Hem bu bağış sürecinin kesintiye uğraması hem hesaplara bloke konması ve bağış yapılmasının önünün kesilmesi çok gereksiz, zamanı boşa harcayan, insanların vicdanını yaralayan bir sürece dönüştü. Çok üzülüyorum. Bu polemiğin bir parçası olmak istemiyoruz.
“BAĞIŞ YAPMAK İSTEYEN VATANDAŞLARIMIZLA, BİR VESİLEYLE BULUŞURUZ”
- Biz, elbette farklı modeller buluruz. Bağış yapmak isteyen vatandaşlarımızla, bir vesileyle buluşuruz. Bize bağış yapmak isteyen insanlar hala var. Bizi arıyorlar ve biz, onlarla ayni yardım üstünden ya da farklı modellerle, İstanbulluya ulaştırmak istedikleri bağışlarına, mutlak bir yöntem buluyoruz. Belediyeler ne ilk defa bağış alacak ne de son. Bu, önüne hiçbir kanunun geçemeyeceği şekilde, belediye başkanlarının şartsız bağış kabul etme yetkileri net. Hele hele şu anda bankaların yapmış olduğu bloke işlemi, çok anlamsız bir işlem. İnsanların paralarını iade etme gibi işlemler de başlatılmış. O insanlar, bir şekilde o bağışlarını bize zaten ulaştırırlar. Biz, insanların bu zor gününde yanında olma çabası içindeydik. Biz, belediyeler olarak kampanyamızı, daha önce başlattık. Yaptığımız şey de vatandaşımızın o sıcacık elini, yine bir diğer vatandaşımızın sıcak eliyle buluşturmak. O güzel inancımızın maneviyatıyla; veren elin, alan eli görmediği bir uygulama yapmak.
“YETER Kİ VATANDAŞIMIZ ÇARE BULSUN”
- ‘Efendim devletimiz de kampanya başlatmış.’ Tamam. Bizden sonra başlattı. Kampanyamız daha sonra başlasaydı, başımız üstüne, bu iş yanlış bir iş olurdu. Ama biz, bir yola çıktık. Yani bunu, bu şekle getirmenin hiçbir anlamı yoktu. Güzel güzel giderdi. Biz, devletimizin kampanyasına da destek veriyoruz. Ne demek yani? Yeter ki insanlarımız çare bulsun. Ha, kampanya mı öncelikli yapmalı; birtakım ekonomik paketleri daha güçlü açıklayarak kati çözümleri mi oluşturmalı? O, işin bir başka boyutu. Onu siyasiler tartışsın. Şu dönemde işini kaybedecek milyonlarca insanın, en az 3 ay nasıl geçineceğine dair çözümler üretmeye dair paketler mi açıklamalı? O işin siyasi boyutu; benim işim değil. Ama yapsın kampanyasını. Saygı duyuyoruz. Başımızın üstünde yeri var. Vatandaşımız yeter ki çare bulsun. Neticede tarihe bir not düşüldü. Biz, doğruları yapmaya gayret edeceğiz. Hiçbir şekilde vatandaşımıza, sosyal yardım elimizi uzatmamıza kimse engel olamaz. Maksimum bütçelerimizi kullanma konusunda kararlıyız.
“BÖYLE BİR ORTAMDA KARALAMA POLİTİKALARI ÜZÜCÜ”
- Gündemde, Ekrem İmamoğlu’nun ya da başka belediye başkanı arkadaşlarımızın ‘Kaşı var, gözü var’ diye bahaneler üstüne bahaneler üreterek, alakasız konular üzerinden polemik yaratarak, böyle acılar yaşadığımız bir ortamda, karalama, siyasallaştırma, ötekileştirme, kutuplaştırma politikaları üzücü. Böyle bir ortamda, ben sokağa çıkma yasağı istedim diye, kendisine gazeteci diyen, Sayın Cumhurbaşkanı’nın gezilerine katılıp, masanın en önünde poz veren insanlar, benimle ilgili komplo teorisi üretip, bir sürü safsata üretiyorlar. Bu ülkenin ismini taşıyan gazetenin köşesinde yazı yazan bir insan, bu tür safsatalarla gündeme kendini taşıma çabasında. Derinden üzülüyorum. Çok acı.
“DEVLETİN, ŞEHİRLERDEKİ EN GÜÇLÜ KOLUYUZ”
- Biz şu anda toplumun, insanların sağlığı için uğraşıyoruz. İstanbul’a büyük emek veren bir kurumun içindeyiz. 39 ilçe belediyesi ile birlikte İstanbul’a hizmet üretiyoruz. Biz, neyi isteyebiliriz ki? Bu ülkenin insanının sağlığını isteyebiliriz. ‘Devlet içinde devlet’ cümlesine değinmek istiyorum. Anayasa’ya kim bakarsa baksın, belediyelerin has bir devlet yapısı olduğunu herkes orada görür. Ya biz devletiz, devletiz. Devletin, şehirlerdeki en güçlü kollarıyız. İlçelerdeki en güçlü kollarıyız. Biz, devlet adına hizmet ediyoruz. Yaptığımız bütün sosyal yardımları valiliğe, bakanlığa bildiriyoruz mükerrer olmasın diye. Biz; bu kadar ulvi, hassas ve kutsal görev yapan kurumlarız. Bugün Ekrem başında, yarın bir başkası olabilir. Yani bundan 20-25 sene önce Sayın Cumhurbaşkanı’mızın İstanbul’un başında olduğu gibi.
“İNSANLIK TARİHİ YENİDEN YAZILIYOR”
Yanardağ: “Sayın Cumhurbaşkanı, AK Partili belediye başkanlarıyla bir toplantı yaptı ve dedi ki, ‘Bu dönem bir fırsata çevrilebilir. Milletimizin gönül kapılarını açabiliriz.’ Merkezi hükümet ile koronavirüsle mücadelede yeterli koordinasyona sahip olduğunuzu düşünüyor musunuz?”
- Bana ne partiden! Şu aşamadan sonra partinin kıymeti ne Allah aşkına! Partinin fayda sağlaması diye bir kavram düşünülebilir mi? Bu nasıl bir akıl tutulması olabilir ki; ben partim üzerinden bir nemalanma peşinde koşayım. İnsanlık tarihi yeniden yazılıyor. Bence insanlık tarihi, bir dönem değişimini yaşayacak. En az 3 aylık bir süreç, İstanbul’da; sağlıkla, pandemiyle, yoğun bir mücadeleyle bittikten sonra, biz kendimizi sokağa attıktan itibaren zannediyor muyuz ki her şey eskisi gibi olacak? Ekonominin kuralları yeniden yazılacak. Sosyolojinin kuralları yeniden tartışılacak. İdareciliğin, idarenin, ülke yönetmenin, dünyadaki sınırların ne anlama geldiğinin alt yapısı yeniden organize edilmek zorunda kalacak.
“ÜLKEMİN İNSANI SAĞ KALSIN”
- Gözle görülmeyen bir virüs, dünyayı esir aldı. Böyle kavramların olduğu yerde, parti konuşulur mu Allah aşkına? Şu an birinci mesele dünyada; insanlık, insan, insanın yaşamı, insanın var olma mücadelesi. Böyle bir ortamda, böyle bir atmosferde benim partim az kazanacakmış, çok kazanacakmış; hiç umurumda değil. Benim şu an ülkem kazansın. Ülkemin insanı sağ kalsın. Sağ kalsın ki; sağlık vücuduyla, dinamik yapısıyla yeniden yeni bir başlangıcın dünyadaki en önemli mimarı olsun bu ülkenin güzel insanları. Ben onu dilerim. Parti neymiş Allah aşkına? Makam neymiş şu anda? İnsan ayrıştırmak, bu süreçte siyasi fayda düşünmek bizim tarzımız değil.
“ALLAH, KALBİMİZİ BİLİYOR”
- Çok boş işlerle uğraşıyoruz. Birileri kurumsal fetva vermeye kalkıyor bu ülkede. Diyanet üzerinden, ‘Şu kurumlara yardım yapılabilir’ fetvası veriliyor. Bu boş işlerle uğraşmıyorum. Ben de diyorum ki; Allah, kalbimizi biliyor. Devletimizin biz sahadaki en kuvvetli eliyiz. İnsanlara en sağlıklı yardımı ulaştırabilecek şehirlerdeki, ilçelerdeki devlet kurumları belediyelerdir. Onun için, fetvaya ihtiyacımız yok. Bütün inancımızla bunu net olarak söylüyorum. O fetvaları kendilerine kalsın.
“BELEDİYESİZ ORGANİZASYON MÜMKÜN MÜ ALLAH AŞKINA”
Dündar: “Kızılay’ın eski başkanlarından Tekin Küçükali, ‘Böylesine kriz dönemlerinde, kriz masası 4 ayaklı olarak kurulur. Bu 4 ayağın en önemlisini belediyeler oluşturur. Belediyelerin olmadığı bir kriz masasının, başarıya ulaşması mümkün değildir’ diyor. Siz, bu görüşe nasıl bir yanıt veriyorsunuz?”
- Sayın Küçükali’yi çok yakinen tanırım. Bu tür organizasyonlardaki başarısını da yakından takip eden birisiyim. Kızılay’la ilgili sürecinde de uzaktan da olsa ilişkili olduğumuz birtakım faaliyetlerine katkı sunma ya da yanında olabilme fırsatına eriştim projelerinde. Bu konulardaki deneyimine güvenirim. Size bahsettiği konunun benim aklımdaki tanımı şöyle bir şey: 2+2: 4. Bu kadar net. Belediyesiz, bir şehirde organizasyon mümkün mü Allah aşkına. Bir belediye başkanı, bir kaymakam, bir vali ya da o şehrin dinamik yapısı bir araya gelmeden sağlıklı bir karar alabilir misiniz? Ya da sağlıklı bir sistem yönetebilir misiniz? Bir de size demezler mi; kimin malını kimden kaçırıyorsunuz?
“HER AKILLI YÖNETİCİ FAYDALANMAK İSTER”
- Belediye bizim, kaymakamlık bizim, valilik bizim… Belediye başkanı bizim adamımız, bizim insanımız, vali bizim insanımız, kaymakam bizim insanımız, muhtar bizim insanımız. Yahu seçilmişse seçilmiş, görüşü kırmızıymış, siyahmış, beyazmış, maviymiş… Allah aşkına… Bu akıl tutulması. O masa, bütün kurulur. O masada uzlaşılır, tartışılır, doğru kararlar verilir; ortak bir şekilde uygulanır. Başarı, oradan gelir. İnsanlar; farklılıklarıyla, oradaki temsiliyet kabiliyetleriyle süreci zenginleştirir. Eğer bir yöneticisi varsa o masanın, o yöneticinin de hata yapmasını minimuma indirir. Bundan, her akıllı yönetici faydalanmak ister.
“SON 1 AYDA İBB’NİN GELİR KAYBI 700 MİLYON LİRAYI AŞTI”
Yanardağ: “Siz bu mücadelede, kaynakların iyi ve yeterince kullanıldığını düşünüyor musunuz?”
- İspanya hükümeti, işsiz kalan yurttaşlarının 2 yıl boyunca maaş almaları konusunda teminat verdi. İspanya, Avrupa’da ekonomik olarak çok da ön sıradaki bir ülke değil. Dünyanın farklı ülkelerinin de sosyal devlet kavramıyla, bu tür ilanları yaptığı ortada. Şöyle basit bir örnek vereyim size. Şu anda, 1 ayın içerisinde sadece İBB’nin gelir kaybı, 700 milyon lirayı aştı. Gerçekten bütün kurumlarımız zor durumda. Türkiye’nin büyük bir ekonomik tedbire muhtaç olduğu ortadadır. Hem öz kaynaklarını kullanmak hem de bu tür kötü günler için biriktirdiği fonlarını, kamuya, topluma açmak durumundadır. Enerjiye dönük, işsizliğe dönük desteklerinde olsun… Ki, bunu yaptığınız zaman hem insanlar yoksulluğa esir olmayacak hem de piyasanın belli bir oranda canlanmasına ekonomik olarak vesile olacak.
“ÇOK ZOR GÜNLER BİZİ BEKLİYOR”
- Açıklanması gereken paketin, 4’te 1, 5’te 1, 6’da 1’i olduğunu söyleyen otoriteler var. O bakımdan, bizim beklentilerimiz var. Bu ortamda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bize yazı yazdı. Dedi ki; ‘Öngörüleriniz neler, talepleriniz neler?’ Biz, yaklaşık 3 sayfalık özetimizi bakanlığa bildirdik. Hangi konularda biz ihtiyaç duyarız, bunların toplam bütçesi nedir, kısa, orta ve uzun vadeli şekliyle tanımımızı yaptık. Dolayısıyla, eğer paketin tamamı buysa, çok zor günler bizi bekliyor. Ama daha büyük hazırlıklarımız varsa, bunların açıklanmasını biz bekliyoruz, istiyoruz. Sadece vatandaşımız değil, İBB olarak bizler dahi, şu anda merkezi bütçeye bağımlı kurumlarız. O bakımdan, topyekun mücadele etme açısından devletimizin, hükümetimizin bütçesini, net olarak bu anlamda bize açıklamasını dört gözle bekliyoruz. Hem vatandaşımız açısından bekliyoruz hem kurumlarımız adına bekliyoruz. Tahmin ediyorum ki bu tamamı değildir. İlave paketleri her birimiz, her kurumumuz bekliyor.
“BU NASIL BİR HIRS?”
- Biz neyle uğraşıyoruz? Haydarpaşa’yla uğraşıyoruz. Allah aşkına ya; bu nasıl bir hırs? Günün gündemi midir? Bir yanlışı düzeltmek bu kadar zor mu? Ya da bir eksiği kapatmak bu kadar zor mu? Biri yanlış yapmış olabilir; bunun önü kesilsin. Yahu biz doğru yapıyoruz da bizim önümüz kesiliyor. Yanlış yapanın da önünü kesin ya. Kim olduğunu bilmediğimiz, ihaleye birkaç yıl kala 10 bin TL sermayeyle kurulmuş bir tane kuruma vereceğiz, bunun da hukuki alt yapısını saçma sapan gerekçelerle sıkıntılı hale sokarak, hukuku zedeleyerek teslim edeceğiz. Hem de ne zaman? Pandemiyle can mücadelesi verdiğimiz bir tarihte. Biz, yüzümüzü nereye dönelim? Akla dönelim, bilime dönelim ve o süreçlere bakalım. Ama ben bu süreçleri şöyle görüyorum: Her bir geçtiğimiz zorlu tünel, bizim bambaşka, ışıl ışıl bir ışıkla buluşmamıza bir işarettir diye düşünüyorum. Belki biz, bugünlerde elde ettiğimiz deneyimlerle, halkla, milletimizle muazzam işler başaracağız. Ben, o umutla bakıyorum önümüze.
“LÜTFEN SOKAĞA ÇIKMAYIN, BİZİM MASKEMİZE İHTİYAÇ DUYMAYIN””
- 50 bine yakın maske hazırladık. Yarın insanların maskeli gezmesi konusunda koşullar var. Bunun duyurusunu yaptık. Sayın Vali’mizle konuşup, bazı konularda kararlar almamız lazım. Maske konusunda, ‘Yeterli olmaz’ diye ben mesaj atmıştım. Sizin vasıtanızla duyurayım. 100 bine çıkarttık yarınki maske sayımızı. Ama temennim şu: Lütfen sokağa çıkmayın. Bizim maskemize ihtiyaç duymayın.
“ZİHNİMİZDE KANAL MANAL YOK”
Dündar: “Koronavirüs sürecinde ve sonrasında, Kanal İstanbul projesinin devam etmesini mümkün görüyor musunuz?”
- Böyle bir şey yapana; bütün dünya güler, insanlık güler. Zaten toplumsal mutabakatın olmadığı, yüzde 70’in, yüzde 80’in ‘hayır’ dediği… Biz neyi düşünüyoruz biliyor musunuz? Çocukları düşünüyoruz. Zihnimizde kanal, manal yok. Zihnimizde, zeki çocukların geleceği var. Allah, onları korusun. Allah, onlara zihin açıklığı versin. Onlara güzel gelecek hazırlayalım. Gerisi teferruat.