Ekrem İmamoğlu: Soruşturma açmak istiyorsanız, Ekrem İmamoğlu burada
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu, corona virüsü salgına ilişkin İstanbul'da sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi gerektiği önerisini tekrarladı.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, TV100 kanalında gazeteci Ahu Özyurt’un konuğu oldu. İmamoğlu, Özyurt’un, bağış kampanyalarıyla ilgili sorusuna, “İBB Meclisi ve TBMM’de grubu bulunan bütün siyasi partileri, Yenikapı’da kurduğumuz Koordinasyon ve Yardımlaşma Merkezi’ne davet ettik. Sadece bir parti temsilci vermedi. Onlara ulaşan, bize ulaşamayan insanlar vardır. Onların listelerini alıyoruz. Onlarla süreci yönetiyoruz. Dayanışma içinde, uzlaşma içinde süreci yönetme çabası içindeyiz. Buna kimse engel olamaz. O zaman güven duyulan bir kurum olursunuz. Biz, iletişime açığız. Bizi, bağış yapmak isteyen vatandaşlarımız her zaman arayabilir. İnsanlarımızın vicdanını, yardımlaşma duygusunu en şeffaf yönetecek kurum, İstanbul’da, İBB’dir. Nokta” yanıtını verdi.
İSTANBUL
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, TV100 kanalında canlı yayınlanan, gazeteci Ahu Özyurt’un sunduğu “10’dan 12’ye” programına konuk oldu. İmamoğlu, Özyurt ile birlikte programın diğer katılımcıları Prof. Dr. Osman Erk ve Prof. Dr. Emre Alkin’in sorularını yanıtladı. İmamoğlu’na sorulan bazı sorular ve İBB Başkanı’nın verdiği yanıtlar, özetle şöyle oldu:
“İSTANBUL’UN İLÇE İLÇE KARANTİNAYLA ÇÖZÜME KAVUŞMASI MÜMKÜN DEĞİL”
“En riskli ilçeleri açıkladınız. İlçe bazlı karantina sizce gerekli midir? Yoksa gerçekten bu işi şehir genelinde mi yapmamız gerekecek?”
- İstanbul’un, öyle ilçe ilçe karantinayla çözüme kavuşması mümkün değil. İstanbul’un mutlak, ben adına karantina demeyeyim, sokağa çıkma yasağı diyeyim. Sıkı bir tecrit diyeyim. Sürekli dinlediğimiz Bilim Kurulu var İBB’de. İlin, valilik düzeyinde yaptığı Pandemi Kurulu’nda da genel kanaat, İstanbul’a derhal en az 2-3 hafta karantina, sokağa çıkma yasağı ya da bir tecrit sürecinin yaşatılması yönünde. Bunu yaşatmak şart. Dünya genelinde de bizim çağımızdaki kentlere baktığımızda, hatta daha küçük ölçekteki kentlere baktığımızda, konuştuğumuz herkes bu feryadı söylüyor. “Keşke daha önce sıkı tedbirler alsaydık” yönünde de bizi uyarıyorlar.
“SON 5+5 YILI KÖTÜ YÖNETİLMİŞ BİR İBB DEVRALDIK”
“Belediyeye taahhüt işleri yapan kuruluşlar var. Şöyle bir şayia var. Diyorlar ki, ‘Sayın İmamoğlu’nun göreve gelmesinden önceki işlerin parası ödenmiyor, sonraki ödeniyor.’ Direkt birebir size sormak istedim. Taahhüt işlerini yapan kişilere ödemeyle ilgili bir sıkıntı var mı?
- Biz, görevi aldığımızdan itibaren, şehrin yönetimi olan İBB’nin ekonomik durumunu, olabildiğince şeffaf bir biçimde duyurmaya çalıştık. Gerçekleri gizleyerek, saklayarak ya da insanları aldatma üzerine bir süreç yönetiminin kaos yaratacağı ortada. Tümüyle şeffaf davranmak, aslında sizin güvenilirliğinizi artıracak bir unsur. Benim, başından beri ortaya koyduğum felsefe de bu doğrultuda. Son 5+5 yılı kötü yönetilmiş bir İstanbul devraldık. Özellikle son 5 yılı, ekonomik anlamda bir tasarım olmaksızın, yatırımlara dair yapılan yanlış hamleler, girişilen birçok iş, taahhüt… Bütün bunlar aslında kentin ekonomisine sıkıntı yarattı. Basit bir örnek vereyim. “Başakşehir’de hastanenin yolunu Büyükşehir yapamıyor, Bakanlık olarak biz yapıyoruz; yaşasın!” Sanki belediye, Patagonya’nın belediyesi, merkezi hükümet de başka bir ülkenin merkezi hükümeti! Böyle bir tavır olabilir mi? Kaldı ki; gelen Sayın Bakan, İBB’den giden bir bürokrat. Acı olanı hatırlatayım: 2017’nin Mart ayında ihaleyi yapan kendileri. 2017’nin Kasım’ın da -metroya geçtim şimdi- Başakşehir metro hattını durduran kendileri. Geldiğimizde, durmuş bir metro hattı devralan biziz. Hastane yoluna baktığımızda; başlatan kendileri, 2018’de durduran kendileri. Oradaki firmayı, “Hadi bakalım sen Dolmabahçe’deki tüneli başlat” diye oraya aktaran kendileri. İki sene de yapamadıklarını, “4-5 ayda Ekrem İmamoğlu niye bitirmedi!” Böyle; ekonomiyle, para yönetimiyle, ihale süreçleriyle ters orantılı tarifler üzerinden, suçlama psikolojisi üzerinden süreç yönetimi çabası.
“İBB’NİN SON 1 AYDAKİ GELİR KAYBI 1 MİLYAR LİRA”
- Bunu niye anlattım? Şundan: Gerçekten borçlu bir ekonomisi var İBB’nin. Ama ona rağmen bir bütçe dengesi, bir ödeme dengesi ürettiğimizi düşünüyorum. Haksızlığı, hukuksuzluğu ortadan kaldıran, eşitlikçi bir biçimde, insanlara ödeme yapma hususunda da adımlar atan bir yapımız var. Ama şu gerçekliği söyleyelim: Türkiye’nin ve dünyanın ekonomik süreçleri ve parametrelerinin yeniden yorumlanacağı bir döneme gireceğimizi ben öngörüyorum. Bu kadar sıkışık bir döneme girerken de reel bir ortamı söyleyeyim size. İBB’nin, iştirakleri ve kendi bütçesiyle beraber, şu geçtiğimiz 1 ay içindeki gelir kaybı, 1 milyarı aştı. Bu gelir kaybında, Hazine’nin bize ayırdığı paydan bahsetmiyorum. O paydaki kaybımız ne olacak; onu da göreceğiz. Niye kaybımız var? Çünkü metromuz, otobüslerimi, sosyal tesislerimiz çalışmıyor; bize yatacak olan birtakım vergiler, şunlar, bunlar yatmıyor; yatmayacak. Su faturası toplayamıyoruz. Toplayamayız da muhtemelen bir süre daha. Geçen ayki faturalar yüzde 35 azaldı. Nisan’da, yüzde 55-60’a varan azalmalar yaşayacak diye öngörüyoruz. Buna rağmen, süreci yönetme çabası içindeyiz.
“SOSYAL YARDIM BAŞVURUSU DÜN 360 BİNDİ, BUGÜN 415 BİN OLDU”
- “Ekonomik olarak ne öngörüyorsunuz” diye Bakanlık bize yazdı. Devletimizin, en uçtaki insanlara her an dokunan kurumu olan belediyelere ek ödenek sağlanması, bütçeler sağlanması şarttır. İlk paketteki, belediyelerle ilgili, “Kesintilerinizi yapmayacağız” açıklaması, çok cüzi bir iştir. Bunlar, her belediye için çok basit rakamlardır. Mesela İBB’nin, ana kurum için söylüyorum, SGK borcu yok. Dolayısıyla kesintisi de olmayacak. O bakımdan, bizim için bir şey ifade etmiyor. Bütüncül ele aldığımızda; biz hala, şehrin ekonomisini, bahsettiğiniz ödemeleri, belli bir dengede -tabii ki öngörülerimizi de yaparak- gerçekleştireceğiz. Dün de katıldığım bir TV yayınında söylemiştim. 6 günlük sosyal yardım başvurusunun 360 bin olduğunu açıkladım. Şimdi sizin programınıza girerken güncel rakamı aldım: 415 bin başvuru. Böyle bir şehirde yaşıyorsunuz ve sosyal yardım bütçenizi de buna göre öncelikli olarak ayarlamak durumundasınız.
“BAKANLIKTAN YANIT BEKLİYORUZ”
- Bütçemizi, etkin bir şekilde, kriz dönemine dönük yorumluyoruz ve buna göre bir planlamayla hem günü yönetmek hem bahsettiğiniz firmalara bir can suyu da olsa katkı sunabilmek hem de şehrin ihtiyaçlı olan insanlarına katkı sunabilme ölçeğinde bir denge kurmaya çalışıyoruz. Merkezi hükümete de yazılı ilettik. Bir aşama oluşmadığı için, “Bu hafta tekrar iletelim” dedim. Bu yazıyı da bizden bakanlığımız istedi. Yani bizim talebimizle yazılmış değil. Sonuç bekliyoruz. Bu, Türkiye’nin bütün belediyeleri için geçerli bir taleptir.
“BİZE FARKLI YÖNTEMLERLE AYNİ BAĞIŞLAR AKIYOR”
“Sayın Cumhurbaşkanı’nın belediye başkanlığı döneminde kurduğu İstanbul Vakfı aracılığıyla valiliğe bağış kampanyası için başvurduğunuzu söylediniz. Bağış meselesinde ne görüyorsunuz önümüzdeki süreçte?”
- Vatandaşın bağış kanallarında, devletimizin eliyle süreç yönetimini alkışlamak lazım. Geçmişte özellikle, ne olduğunu bilmediğimiz ya da bağışları farklı amaçlarla kullanan birçok kurumun, vakfın, derneğin insanları nasıl aldattığını bildiğimiz noktada, keşke belediyeler aktif davranabilse. Biz, bu konuda kararlıyız onu söyleyeyim. Biz bugün, vatandaşımızdan bağış almıyoruz mu zannediliyor? Alıyoruz tabii ki; duyurularımız da var. Biz zaten, bağış alması yasayla tanımlı bir kurumuz. Bunu, kimse engelleyemez. Vakıfbank ve birkaç banka daha, bu konuda usulsüz işlem yapmıştır. Hukuka başvurumuzu yaptık. Siz, vatandaşın bize şartsız bağış kanallarını tıkamaya çalışıyorsunuz. Oradaki paramızı bize iade edin kardeşim. Soruşturma açmak istiyorsanız, Ekrem İmamoğlu burada. Yanlış yaptığını düşünüyorsanız; açın soruşturmayı, hesap versin. Kaldı ki; bize farklı yöntemlerle ayni bağışlar akıyor.
“2 SAATTE ONAY ALAN VAKIFLAR VAR”
- Vakıfla alakalı da şunu söyleyeyim: “Sayın Cumhurbaşkanı’mızın belediye başkanı olduğu dönemde kurduğu bir İstanbul Vakfı var. Bu vakfın başkanı, kuruluş tüzüğüne göre, İBB Başkanı. İstanbul Ticaret Odası, Sanayi Odası dahil üye verdiği bir vakıf. Dolayısıyla, belediyenin kontrolünde, İstanbul halkına ait bir vakıf olma pozisyonunda. Bu vakfı, etkin hale getirmek istiyoruz. Valiliğe başvurumuzu yaptık hafta sonu. Her gün bir evrak istiyorlar, belge istiyorlar. Arkadaşlar yolluyor. Geçen hafta, bildiğim kadarıyla yarım saatte, 2 saatte onay alan vakıflar da var. İsimlerini şimdi açıklamayayım. Ama bekliyoruz sabırla. Vali Bey’in imzasını bekliyoruz. İnşallah çok yavaş hareket etmezler. Tabi hiç kimse bizim bu yardımlaşma hızımızı kesemez. Biz, dün, 500 bin koli alımı ihalesini naklen yayında yaptık. İyi de bir fiyata toparladık. Pazartesi’den bugüne kadar, 3 günde yaklaşık 10 bin insana ulaştık. Her gün binlerce aileye dağıtım yapıyoruz. Bu bazen kart oluyor, bazen koli oluyor. Aynı zamanda bizim rutin 230 bin insana sosyal yardım yaptığımız kartlarımız var. Onları etkin bir şekilde insanlarımızla paylaşıyoruz.
“UZLAŞMA VE DAYANIŞMA ÇABASI İÇİNDEYİZ”
- Şu anda sosyal yardım işi önemli. İBB Meclisi ve TBMM’de grubu bulunan bütün siyasi partileri, Yenikapı’da kurduğumuz Koordinasyon ve Yardımlaşma Merkezi’ne davet ettik. Onlara ulaşan, bize ulaşamayan insanlar vardır. Onların listelerini alıyoruz. Onlarla süreci yönetiyoruz. Sadece bir parti temsilci vermedi. Dayanışma içinde, uzlaşma içinde süreci yönetme çabası içindeyiz. Buna kimse engel olamaz. O zaman güven duyulan bir kurum olursunuz. Biz, iletişime açığız. Bizi, bağış yapmak isteyen vatandaşlarımız her zaman arayabilir. İnsanlarımızın vicdanını, yardımlaşma duygusunu en şeffaf yönetecek kurum, İstanbul’da, İBB’dir. Nokta.