Çölaşan: Bu sadece tek bir somut örnek, İstanbul iki kesime peşkeş çekildi
Sözcü yazarı Emin Çölaşan, iktidar döneminde İstanbul'un birçok bölümlerinin yabancılara satılmasını Kanal İstanbul üzerinden eleştirdi. Çölaşan, Erdoğan'ın İBB başkanlığı yaptığı dönemdeki sözlerini de hatırlattı.
Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan, bugünkü köşesinde, Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu 1995'te belediyenin yayınladığı bir kitabı hatırlattı.
Kitabın önsözünde yer verilen Erdoğan'a sözleri hatırlatan Çölaşan, iki farklı dönemin iki farklı detaylarına değindi.
Kanal İstanbul'un çevresinde yer satın alan Katarlıları hatırlatan Çölaşan, "
Bırakın Kanal İstanbul'u ve büyük kentlerimizi de bir yana, İstanbul'un önemli bir bölümü A'dan Z'ye iki kesime peşkeş çekildi: Yandaşlara… Yabancılara…" dedi.
Çölaşan, yazısında şunları kaydetti:
Sevgili okurlarım, geçtiğimiz mayıs ayında burada yazdığım yazının başlığı “Allah'ın gazabına uğrasınlar” idi.
Recep Bey 1995 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı. Başında olduğu belediye bir kitap yayınlıyor. Adı “İstanbul Risaleleri.”
Kitabın önsözünü yazan Recep Bey, yıllar önce İstanbul'a göç eden kitleleri suçluyor, eleştiriyor ve özetle şöyle diyor:
“Tarihi şehirlerimiz giderek asıl kimliklerinden uzaklaşıyor. Yaşanan iç göç yüzünden başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde yerli nüfus azınlığa düşmüş, yeni sakinler ise şehrin kültürünü, tarihi ve tabii dokusunu korumak konusunda yeterli hassasiyeti göstermemiştir.
İstanbul bu anlamda en çok zarar gören şehirlerin başında gelmektedir. Bu güzel şehir korkunç bir yağmaya uğramıştır…”
(Parantez açıyorum. Kimler yaptı o yağmaları? Geçmişte yağmacılıkla suçladığı kitlelerin oyları ile belediye başkanı seçilmişti. Daha sonra yine onların oylarıyla başbakan oldu, cumhurbaşkanı oldu! Parantezi kapıyorum.)
★★★
Kitabın sonraki bölümlerinde ise bir efsaneye yer veriliyor. Fatih İstanbul'u aldığı gün Ayasofya önünde bir keşişle konuşuyor. İmparator Konstantin güya keşişten remil atmasını (bir çeşit fal bakmasını) istiyor. Keşiş İstanbul'u Türklerin alacağını söyleyince işkenceye tabi tutuluyor.
Keşişi işkenceden kurtaran Fatih diyor ki “Şimdi bir remil daha at bakalım. Doğru çıkarsa ödül alacaksın!”
Keşiş gerekeni yapıyor ve şöyle diyor:
“İstanbul Türklerin elinden harp ve darp ile çıkmayacak. Ancak öyle bir zaman gelecek ki, elinizdeki emlâk ve arazi azalacak. Bu suretle İstanbul Türk malı olmaktan çıkacak.”
Bu falda çıkan sonuçtan üzülen Fatih ellerini göğe kaldırıp şöyle yakarıyor:
“İstanbul'da edindiği yerleri yabancılara satanlar Allah'ın gazabına uğrasınlar.”
★★★
Dün bizim gazetenin başlığında İsmail Şahin'in dokuz sütunluk manşet haberi yer almıştı:
“İstanbul'da aldığı tarla turizm ve ticaret alanı ilan edildi.
Katar Emiri'nin annesine Kanal İstanbul piyangosu vurdu!
44 dönümlük tarlanın değeri yeni imar planıyla en az beş kat artacak.”
(Yine parantez açıyorum, adına Katar denilen hırsızlar ülkesini yönetenlerin en büyük gelir kaynağı petrolle birlikte avanta, komisyon ve rüşvettir.
Ayrıca bu herifler bazı yabancı ülkelerin hırsız kralları, cumhurbaşkanları, başbakanları ile aile bireyleri için dünyanın her yerinde özel ve gizli fonlar yaratır ve onların olağanüstü servetlerini başarıyla saklar! Parantezi kapıyorum.)
★★★
Şimdi bir düşünelim!..
Adına Katar Emiri denilen ve bizimkilerle arasından su sızmayan şahsın annesi, Kanal İstanbul yöresinden büyük araziler alıp kulağının üzerine yatıyor, beklemeye geçiyor…
Ve günün birinde beklentisi gerçekleşiyor.
Peki kim söyledi o kadın gibilere İstanbul'un belli yerlerinden, örneğin Kanal İstanbul çevresinden arazi satın almasını?
Kim önerdi bunu?
★★★
Sevgili okurlarım…
Bu sadece bir tek somut örnek.
Bırakın Kanal İstanbul'u ve büyük kentlerimizi de bir yana, İstanbul'un önemli bir bölümü A'dan Z'ye iki kesime peşkeş çekildi:
-Yandaşlara…
-Yabancılara…
İstanbul'da bunlara satılmayan, hibe edilmeyen ya da peşkeşe tabi olmayan değerli mülk neredeyse kalmadı…
Ve bu peşkeşlerin büyük bir bölümü ne yazık ki AKP iktidarı döneminde gerçekleşti.
Düşünün ki, Katar Emiri olan şahsın anası bile bu furyaya, bu yağmaya katılıyor ve vurgundan payına düşeni alıyor.
Daha kimler var, neler var da, bizler çoğunu bilemiyoruz.
★★★
Belediye Başkanı olduğu dönemde Fatih'in sözlerini, kendi imzasıyla bastırdığı kitapta kullanıyor:
“İstanbul'da edindiği yerleri yabancılara satanlar Allah'ın gazabına uğrasın!..”
Sonra parti kurdu, başbakan ve cumhurbaşkanı oldu…
Türkiye'nin bütün arazileri, yapıları, tesisleri, baraj ve fabrikaları, kısaca her şeyin kaderi, günümüzde onun iki dudağı arasından çıkacak sözleri bekler duruma geldi:
“Biz pazarlamacıyız.”
Fatih bugün yaşıyor ve olanları görüyor olsaydı acaba şöyle der miydi:
“Evlatlarım, ben o sözü İstanbul'u aldığım zaman söylemiştim. Dediklerim halen ve aynen şimdi de geçerlidir. Hem memleketi ve hem de İstanbul'u satanlar ve satılmasına göz yumanlar da Allah'ın gazabına uğrasın.”