Ekrem İmamoğlu: İstanbul’da koronavirüs vakaları, Ankara’nın 5 katına çıktı
Ekrem İmamoğlu vedriği röportajda İstanbul'daki deprem gündemi ve koronavirüs vakaları hakkında değerlendirmelerde bulundu.
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Marmara depremi riskine karşı tüm kamu kurumları ve sivil toplum örgütlerine çağrıda bulunarak, “Başta İstanbul olmak üzere tüm Türkiye’de depremle mücadele konusunda işbirliği şart. Bunun için yeni bir model oluşturmalıyız. Bu süreçte yerelden yönetilmeli. Mevcut sistemle depreme tedbir almaya kalkarsak ancak 110 yıl sonra Türkiye’deki evleri depreme dayanıklı hale getiririz. Onun için bir deprem konseyi kurulmalı ve ortak çalışma yürütülmeli” dedi.
Cumhuriyet Gazetesi'nden İlayda Kaya'nın sorularını yanıtlayan İmamoğlu şunları söyledi:
Türkiye’nin en önemli gerçeğinin deprem olduğuna dikkat çekiyorsunuz. Peki İstanbuldaki olası bir depreme karşı neler yapılmalı?
Başta İstanbul olmak üzere tüm Türkiye’de depremle mücadele konusunda işbirliği şart. Yeni bir model oluşturulmalı ve bu süreç yerelden yönetilmeli. Bütünlükçü kavramla depremin, bir konsey şeklinde ele alındığı bir sisteme oturtulmalı. Tüm paydaşlar, işin içinde olmalı. Yurttaşların karşısına ortak akılla çıkmalıyız. Depremden önce yapılaşma sorunu çözülmeli, çürük binaları kuvvetlendirilmeli, dönüşüm ortaya konulmalı. Bunlar yapılırken birde işin finans ayağı var. Finans ayağının olmadığı bir ortamda bu söylenenler ancak suya yazı yazılır. Zaten geçenlerde Cumhurbaşkanımız, TOKİ ile 18 yılda 975 bin konut yapıldığını söyledi. Türkiye’de dönüştürülmesi gereken daha 6 milyon 750 bin bina olduğu bilgisini de ekledi. Yani mevcut sistemle bu işe devam edersek Türkiye, 110 yılda depreme dayanıklı konutları olan bir ülke haline gelecek. Dolayısıyla bu mesele siyaset üstü olarak ele alınmalı ve kurumlar bir an önce bir araya gelmeli. Bir deprem konseyi kurulmalı. Biz, bunu daha önce de Şehircilik Bakanımızla konuşmuştuk. Buna ilgi gösterdi. Heyetimiz Ankara’ya gitti, bunun sunumunu yaptı. Şimdi bu yönde bir adım atılmasını bekliyoruz. Biz, hazırız.
Hasarlı binalardan bahsediyorsunuz. Bunlar nasıl tespit ediliyor?
İstanbul’un risk haritasını çıkarmak ve depremde ağır hasar alması muhtemel yapıları tespit ederek müdahale haritasını oluşturmak üzere, 2000 yılı öncesinde yapılmış tüm yapı stoğunu, hızlı tarama yöntemleriyle taramaya başladık. Kentsel Dönüşüm faaliyetlerimizi, yapılan taramalar uyarınca afet odaklı riskleri azaltmak üzere, yeniden düzenledik.
Avcılar Denizköşkler Mahallesi ve Silivri Piri Mehmet Paşa Mahallelerinde genişletilmiş bir pilot çalışma yapıyoruz. Bu iki ilçede, pilot alanda toplam, 500 binanın tespiti tamamlanmıştır. Pilot çalışma sonrası yeniden değerlendirip nihai halini verdiğimiz yöntem ile buralarda, 32.000 yapının taranmasını 2020 yılı sonunda tamamlayıp diğer ilçelere geçeceğiz. 39 ilçemizde taramaların 2023 yılında bitirilmesi hedefliyoruz. Silivri’deki tespit çalışmalarında yapıların yüzde 32.2’sinde, Avcılar’da ise yüzde 12.7’sinde, bina maliklerinin tespit yaptırmak istememesi, deprem yönetmeliğine göre analiz yapılmış olması, binada kimsenin bulunmaması gibi sebeplerden bu çalışma gerçekleştirilemedi. İlk sonuçlara göre, yapıların ortalama beton dayanımı 9.8 Mpa’dır. Dprem yönetmeliğine göre bu değerin, 25 MPa’ın altında olmaması gerekir. Kolon bölgelerinde de yine teknik sorunlar olduğunu söylemeliyim. Ama sonuçta görünen o ki ve de ne yazık ki, yapıların yapıların 68.7’si, deprem kuvvetinin ancak 1/3’ünden azını karşılayacak seviyededir. Bu tespitler doğrultusunda Avcılar ve Silivri’den başlayarak tahliyeleri yapıp, riskli binaları güçlendirme ya da yeniden yapma sürecine başlanmasını teşvik edeceğiz, süreci de İstanbullular için kolaylaştıracağız. Binalarını boşaltan İstanbullular için, gereğinde mevcut stoklarımızı ya da satılamayan konutları kullanarak, kira yardımı yoluyla hemşehrilerimizin canını korumak istiyoruz.
İktidarın deprem konusunda size destek olmadığını söylüyorsunuz. Peki İBB’nin depremle ilgili ayırdığı bir bütçesi var mı?
Biz sürece iktidar ya da yerel yönetimler olarak ayrı bakmıyoruz. Bu topyekün bir seferberlik hali ilan etmemiz gereken bir süreç; ne iktidar ne de biz tek başımıza bu işin altından kalkabiliriz. Hep beraber bu yükü sırtlanırsak başarılı olabiliriz. Çevre Bakanımıza da bu konuyu anlattım; tüm paydaşların bir arada olacağı bir Deprem Konseyini kendilerinin yürütücülüğünde kurmamız gerektiğini söyledim. Ayrıca Kentsel dönüşüme bakışımız, hem kamu, hem de kentlilerimiz açısından değişmelidir. Kentsel dönüşüm rant odaklı bir çerçeveden, sağlıklı konutlarda yaşam hakkını savunan bir çizgiye gelmelidir. Bu toplumsal bir seferberliği gerektirir. Toplum olarak, yaşam hakkımızı savunarak konutlarımızın sağlıklı hale getirilmesi için topyekün bir mücadeleye girişmeliyiz. Binaları ya da binalardan elde edilecek geliri değil, canlarımızı ve yaşama hakkımızı savunmalıyız. Bu bakış açısına sahip olmayan yaklaşımların bugüne kadar başarılı olmadığı ortadadır, yeni bir süreç tasarlamamız yaşam hakkını ön plana çıkarmamız gerekmektedir.
İBB olarak bu süreçte ilk öncelerimizin deprem olduğunu bir çok kez ifade ettik. Bu nedenle maddi ve manevi tüm imkanlarımızı deprem çalışmalarına ayırmak konusunda kararlıyız.
Toplanma alanları yeterli mi, artırılması için neler yapılmalı ya da yapıyorsunuz?
Etkin bir çalışma ile deprem sonrasına yönelik toplanma ve geçici barınma alanlarını belirledik. Bu alanların altyapı problemlerini çözerek hayata geçiriyoruz. “Kentsel Dayanıklılık İndeksi Belirlenmesi” çalışması kapsamında, 39 ilçe için toplam 32 milyon m² büyüklüğünde, 21 milyon kişi kapasiteli 859 adet toplanma alanı, 1.017 adet açık geçici barınma alanı ve 2.662 adet kapalı geçici barınma alanı belirlenmiştir. Deprem Seferberlik Planı içeriğinde yer alan “Afet sonrası toplanma / Barınma alanları” başlığı kapsamında belirlenen toplanma ve geçici barınma alanları İstanbul Şehir Haritaları (https://sehirharitasi.ibb. gov.tr/) internet sayfamız üzerinden 28 Ocak 2020 tarihinde tüm vatandaşlarla paylaşıldı. Çalışmada güncellemeler devam ediyor; bitince veri tabanı da güncellenecek.
İstanbul İmar Yönetmeliği’nde çatılarla ilgili yapılacak değişiklik önerisi AKP ve MHP’li meclis üyelerinin oylarıyla reddedildi. Bu teklif neden kabul edilmedi?
Burada biz İstanbul’da çatı katlarında sorunu olan binlerce binanın kentsel dönüşüme uğramasının önündeki engeli ortadan kaldırmak istedik. Evet, İstanbul’da bir çatı katı sorunu var. Bunu çözersek depreme dayanıklı binalar konusunda avantajlı duruma geçeriz. Dediğim gibi, binlerce binanın yenilenmesi mümkün olacaktı. Ancak, Meclisimizdeki çoğunluğun böyle bir derdi olmadığı için getirdiğimiz öneriye karşı çıktılar. Bunun akılla mantıkla izahı yoktur. Oysa bu önerimiz kabul edilseydi, bu binaların yenilenme maliyetinin önemli bir kısmı bu şekilde karşılanacaktı. Mevcut uygulamanın ekonomik değeri de yok, kentsel dönüşüm açısından yararı da. Peki, bunları dahi reddeceklerse, sırf biz getirdik diye onaylamayacaklarsa, bu kentin insanları depreme dayanıksız yapılarını yenimekte zorluk çekmeyecek mi? Daha açık söyleyeyim; biz bu insanların hayatını riske sokmuyor muyuz, bu tutumla. Allah, akıl, izan versin diyorum. Ve yine sesleniyorum; gelin bu konuları siyaset üstü görelim, siyasi yararı bir kenara koyalım, halkın can ve mal güvenliğini sağlayalım. Bütün bunları da elbirliği içinde yapalım. Böyle yapılmadı; üstelik, peşinen bir reddetme yaşadık!! Ya Allah aşkına, gelin konuşun, gelin tartışalım. Bizi ikna edin, bakalım ne zararı var, bu önerinin. Ya da siz bizi dinleyin. Emin olun, ikna olacaksınız. Ama sanırım, hala derin bir siyasi kaygının içinden çıkamıyorlar; ne yapar ederler de Ekrem İmamoğlu’na zarar veririz diye bakıyorlar. Keşke zarar verdiğiniz ben olsam, ya millete zarar veriyorsunuz ve bunu görmekten de uzaksınız. Çünkü siyasi bakıyorsunuz. Tekrar söylüyorum, Allah akıl izan versin.
Sizin uzmanlarla bir çalışmanız var mı? Size ne sunuyorlar?
İBB olarak, tüm çalışmalarımızda özellikle deprem ve kentsel dönüşüme ilişkin projelendirme çalışmalarında bilim kurullarımızla birlikte hareket ediyoruz. Örneğin; İstanbul’un 2000 öncesi yapılmış tüm yapı stoğunu hızlı tarama yöntemleri ile taramaya bilim kurulumuz ile gerçekleştirdiğimiz sıkı işbirliği ile başladık. Önerileri ile bu çalışmayı tamamlayarak uygulama aşamasına geçtik. Ayrıca, bir sonraki aşamayı, binalarımızı nasıl güçlendireceğimizi de kendileriyle görüşüyor ve önerileri ile çalışmalarımızı şekillendiriyoruz.
Öte yandan, Deprem Konseyi bünyesinde kurulan diğer bir bilim kurulunda yer bilimci hocalarımız ile İstanbul’un depremselliği ve yapılması gerekenler hakkında görüşmeler yapıyor, önerilerini alarak projelendiriyoruz. Hepimizin önceliği deprem ve İstanbul’u depreme karşı dayanıklı bir kent haline getirmek, bu konuda bize destek veren tüm hocalarımıza bir kez daha teşekkür ederim.
“DEPREM, SADECE İZMİR YA DA İSTANBUL’UN SORUNU DEĞİL”
İzmir’de büyük bir deprem yaşandı. Depremin ardından İBB ekipleri de destek olmak üzere İzmir’e gitti. Oradaki süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle yaşamını yitiren 114 yurttaşımıza Allah’tan rahmet yakınlarına başsağlığı diliyorum. Tedavisi süren vatandaşlarımıza acil şifalar dilerim. İzmir Büyükşehir Belediyesi, depremin hemen ardından tüm olanaklarıyla yurttaşlarımızın yarımına koştu. Biz de İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak bu konudaki tecrübemiz ve ilgili ekiplerimizle, depremin ilk saatlerinden itibaren İzmir’in yanındaydık. İtfaiyelerimizle, aşçılarımızla, hasar tespit elemanlarımızla İzmirlilerin yardımına koştuk. 267 personel 64 aracımızla... Aynı zamanda günde 4 bin kişiye 10 gün boyunca yemek sağlayacak bir sistem de kurduk. Ardından hasar tespit elemanlarımız yola çıktı. Toplam 20 kişilik bir ekip vakit kaybetmeden bölgede çalışmalara başladı. Ben de o süreçte hastanede olmama rağmen Tunç Soyer Başkanımızla sürekli irtibat halinde kaldım. Çalışmalar, uyum içinde yürütüldü. Oldukça başarılı bir dayanışma örneği sergilendi.
İzmir ziyaretinizde enkaz altında çıkarılan çocukları hastanede ziyaret ettiniz. Çocuklar nasıldı? 91 saat annesinin oluşturduğu yaşam üçgeninde hayatta kalmayı başaran Ayda bebek köfte istediği için seferber olunurken hastaneden tek başına çıktı. Sizce süreç çabuk mu unutuldu?
Ziyaretlerim sırasında hem aileler hem de çocuklarla yakından ilgilenmeye çalıştım. Elimden geldiğince üzerlerindeki yükü hafifletmek istedim. Tunç Başkanımız da zaten üzerlerine titriyor. Onları yalnız bırakmıyor. Ekiplerimizin özverili çalışmalarıyla Elif kızımızı kurtardı. Başka kahraman arkadaşlar da Ayda bebeği kurtardı. Ama Ayda bebek, annesiyle girdiği enkazın altından, kendisine yaşamda en çok kol kanat geren sıcacık bir yüreği bırakıp çıktı. Anne sevgisi yerine yenisi konulabilir mi? Giden malın yenisini getirirsiniz, ya giden canın? Hele de bir annenin...
Şimdi hastaneden çıkarken “Tek başına taburcu oldu” kısmı işin biraz magazini. Ayda bebeğin süreci çabuk mu unutuldu diyorsunuz ya binlerce cana mal olan 1999 depremi o bile unutuldu. Ama unutan milletimiz değil. Bunu unutan, rant peşinde koşan belli bir kesim. Yoksa deprem gerçeği toplumun hafızasından hiç çıkmıyor.
İzmir’e tekrar bir ziyaretiniz olacak mı? Depremle ilgili CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanlarıyla bir toplantı gerçekleştirdiniz mi?
CHP’li 11 belediye başkanı olarak son seçimlerin ardından sürekli irtibat halindeyiz. Yerel yönetimlerin sorunlarını, bulduğumuz çözümleri, ortak akılla değerlendirip kamuoyuyla paylaşıyoruz. Deprem zaten gündem maddelerimizden biriydi. İzmir’de meydana gelen afetten sonra hep birlikte bu konuya daha da yakından eğiliyoruz. Deprem, sadece İzmir ya da İstanbul’un sorunu değil. Türkiye’de altından fay hattı geçen tüm kentlerin sorunu. Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu da bu konuda son derece duyarlı. Şu an İzmir’e dönüşümlü olarak ziyaretlerde bulunuyoruz. Öte yandan hem İBB hem de iştirak şirketlerimiz kira kampanyasına destek olacak.
İzmir’deki arama kurtarma çalışmalarına katılan bir itfaiye personelinin koronavirüs testi pozitif çıktı. Son durumu nasıl?
Arkadaşlarımız, orada gece gündüz demeden büyük bir özveriyle çalıştılar. Ancak tüm koruyucu önlemlere rağmen maalesef koronavirüs onları da buldu. O ekipte 8 arkadaşımızın testi pozitif çıktı. Şu an hepsi evlerinde dinleniyor. İBB Başkanı olarak onların durumlarını yakından izliyorum.
“VAKALAR ANKARA’NIN 5 KATINA ÇIKTI”
Koronavirüse yakalandınız. 10 günlük tedavinin ardından taburcu oldunuz. Sürecinizden bahseder misiniz?
23 Ekim Cuma gecesi, yüksek ateşle Amerikan Hastanesi’ne geldim. Burada yaptırdığım koronavirüs testi pozitif çıkınca yatmak zorunda kaldım. On gün boyunca çok tedavi gördüm. Testimin pozitif çıkmasından sonra, tedavi sürecimi burada gayet iyi bir şekilde geçirdiğimi ifade edebilirim. Ateşim 4 gün civarında sürdü. Yüksek ateşle gelmiştim ve o yüksek ateşi 4 gün boyunca yaşadım. Sonra yüksek ateş, yerini normal ateşe bıraktı ama tedavi sürecimiz devam etti. Her şey kontrol altındaydı, ateşin dışında başka bir sıkıntı, semptom yaşamadım. Tüm sağlık ekibine sizin vesilenizle yeniden teşekkür ediyorum. Bu süreçte 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına sadece hastaneden katılabilmiş olmak içimi burktu açıkçası. Ben de yurttaşlarımla birlikte bayram coşkusunu yaşamayı çok arzuluyordum. Ayrıca 28 Ekim’de 6 milyonluk bir nüfusu kent merkezine bağlayan Mecidiyeköy-Mahmutbey Metro Hattı’nın hizmete alımında da yoktum, buna da üzüldüm. Töreni de o nedenle erteledik. Ama hemşehrilerimin ulaşım olanağını bir nebze rahatlattıysak, ki günde elli bini aşkın vatandaş kullanımı var ve kısa sürede bu rakam çok daha yükselecek olması gösteriyor ki bir rahatlama söz konusu. Bu da üzüldüğüm hadiselerden biri oldu; ama hizmete girmesi daha büyük mutluluk.
Koronavirüs İstanbul’da artış gösteriyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, koronavirüs için “Evde bulaş oranı daha yüksek” dedi. Sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz. İstanbul’un son verileri nedir?
İstanbul’da koronavirüs vakaları, Ankara’nın 5 katına çıktı. Şu an Türkiye genelinde de çok vahim bir durum var. Resmi rakamlara göre ağır hasta sayısı 3 bine yaklaştı. Sayın Bakan, “Evde bulaş oranı daha yüksek” diyerek misafirliklerin askıya alınması konusunda bir uyarı yaptı. Bence de yerinde bir uyarıydı. Kapalı ortamlarda olabildiğince az kişinin bulunması, hastalığın yayılmasını yavaşlatacaktır. Ama yeterli mi? Değil. Çünkü, yeni normal adı altında denetimsiz bir şekilde toplum sokağa çıktı. Sosyal mesafe kalmadı. Temmuz ayına geldiğimizde, marta göre toplu ulaşımdaki doluluk yüzde 250 arttı. Tüm kısıtlamalar kalktı. Virüs de alabildiğine yayılmaya başladı. Biz, sürecin daha başında söylemiştik. “İki, üç haftalık bir sokağa çıkma yasağı ilan edelim. Salgının yayılmasına radikal bir darbe vuralım” dedik. Ama olmadı. Şimdi bakıyoruz, Avrupa’da ikinci dalgaya karşı yeniden sert önlemler alınmaya başladı. Fransa, en az Kasım boyunca ikinci bir ulusal kısıtlamaya gitti. Almanya çok daha sert önlemleri yürürlüğe soktu. Hükümet sadece 65 yaş üstü yurttaşlarımıza kısıtlamalar getirdi. Yani yüz yıl sonra tarihçiler diyecek ki, 2020’de bir pandemi oldu. Virüs dünyada genç- yaşlı demeden herkesin yaşamını tehdit etti ama Türkiye’de sadece 65 yaş üstündekilere ve ulusal bayram kutlamalarına katılanlara bulaşma özelliğine sahipti. Evet, alınan önlemlerin bir ekonomik maliyeti var. Bu doğru. Ama insanımızın canının hiç kıymeti yok mu? Biz, bilim kurulumuzun kararları doğrultusunda adım atacağız. Ama kuşkusuz genel önlemler bakımından yetki Ankara’nın.
Geçtiğimiz haftalarda Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın İstanbul’da düzenlediği toplantıya çağırılmadınız. Koca ile bu konu üzerine bir görüşmeniz oldu mu?
En hafif ifadeyle bir garip olduk. Türkiye'de, neredeyse iki pandemi vakasından birisi İstanbul'da. İstanbul'da siz, pandemi için bir toplantı yapacaksınız, işin tam da göbeğinde olan bir kurumunu, İBB’yi davet etmeyeceksiniz. Anlaşılır gibi değil. Sayın Koca ile bu konuyu görüşmedik. O günlerde koronavirüs olunca sağolsun bakan bey geçmiş olsun telefonu açtı o zaman kısa bir görüşme yaptık. bu konunun gündeme geleceği yer değildi o konuşma, konuşmadık.