'İstanbul'a ihanet ettik' diyenler durmak bilmiyor; Zeytinburnu'ndan Süleymaniye'ye tarihi kentin silüeti yavaş yavaş yok ediliyor
Politik çekişmelerin arasında kalan İstanbul, son günlerde yeniden silüetiyle gündeme geldi.
MELİKE ÇAPAN / GERÇEK GÜNDEM
Süleymaniye’de yapılan İlim Yayma Cemiyeti’nin tarihi yarımadanın silüetini bozduğu gerekçesiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından mühürlendi. 2013 yılında Zeytinburnu’ndaki gökdelenler nedeniyle aynı tartışma gündeme gelmiş, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, “traşlansın” demişti. Aradan geçen birkaç sene sonra bu kez Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Erdoğan, “Biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum” demişti. Yıl 2017’ydi, yer Esenler Şehir ve STK Zirvesi idi.
Erdoğan’ın “ihanet ettik” sözünün üzerinden tam 5 yıl geçti. Zeytinburnu’ndaki yapı İstanbul’un tarihi silüetinin orta yerinde hala dururken bugün bir yenisi daha eklenerek ihanete devam edildi.
Dünyanın en gözde kentlerinden biri olan İstanbul’da artan nüfusu her gün yeni bir yapılaşmanın önünü açtı. Tarihi kent adeta şantiye alanına dönerken, imparatorluklardan miras kalan silüeti ise bozulma tehlikesi altına girdi.
Duayen Mimar, yüksek mühendis Doğan Hasol, “Dünya tek bir devlet olsaydı başkenti İstanbul olur” diyerek Napolyon’un sözünü hatırlatıyor ve “Bunca uğraşa rağmen hala bozulamadı” diyerek röportaja başlıyor ve Kent planlaması, tarihi silüetine dair dünden bugüne İstanbul’u anlatıyor.
'İSTANBUL’UN EN BÜYÜK SORUNU PLANSIZLIK'
Hasol, İstanbul’un en büyük sorununun aşırı nüfus olduğunu söylüyor. Geçmişteki nüfus sayımlarını hatırlatan Hasol, “1927’de 680 bin, 1950’ye gelindiğinde 1 milyon civarında, 1970 yılında 2 milyon, şu anki kabule göre ise yaklaşık 16 milyon…” diyerek nüfusun artışındaki dengesizliğe dikkat çekiyor.
Hasol, “Bir şehir için çok anormal bir durum. Yaklaşık 50 yıllık bir sürede nüfus kaç defa katlanmış. Nüfus demek yapılaşma demek. İlk gelenler gecekonduları inşa etti. Daha sonra bu gecekondulara politik olarak tapu verildi. Bununla birlikte kat çıkma hakkı da verildi. Denetimsiz aşırı nüfus da çarpık yapılaşmayı getirir. Nüfusun da böyle artması plansızlığın sonucudur” diyor.
Şehirlerin bir plana göre geliştiğinin altını çizen Hasol, “Biz planlama işini iyi beceremiyoruz. Bu konuda büyük bir eksikliğimiz var. 1930’lu yıllarda Henry Prost Fransa’dan getirildi. Prost’un planında bazı iyi ilkeler vardır. O plan sayesinde eski İstanbul biraz korunabilmiştir. Bu planda 40 rakıma göre 4 kattan fazla yapı yapılamaz. Ancak bunu ilk delen İstanbul Belediye Sarayı olmuştur” diye anlatıyor.
Daha sonraki yıllarda yapıların giderek yükseldiğini söyleyen Hasol gökdelenlerin silüete etkilerini şöyle anlatıyor:
“Gökdelenler ortaya çıkmaya başladı. Gökdelen yapılmaz demiyorum ancak yapılacağı yer vardır. Her yere yapılmaz. Yüksek yapılar silüeti çok kötü şekilde etkiler. Zeytinburnu ve Göztepe gökdelenleri gösterilecek örnektir”
'İSTANBUL’UN AKCİĞERİ KUZEYDEDİR'
Çağlara göre ihtiyaç ve olanakların dengesinin iyi kurulması gerektiğini ifade eden Hasol, plansızlığın ciddi bir sorun olduğunu vurguluyor:
“İstanbul Metropolitan Dairesi diye bir daire kurulmuştu. Çok eski değil. 300 kadar uzmanın çalıştığı bir daireydi ancak kapatıldı. Onların hazırladığı 1/100 bin ölçekli bir plan vardı. O plana göre 3 havalimanı söz konusuydu. Biri Sabiha Gökçen, biri Atatürk’tü. Üçüncüsü de Silivri’de yapılacaktı. Plan yapılmak üzere kurgulanır keyfi bir şekilde değiştirilemez ve plan onaylandıysa yasa hükmündedir. Öyle olmasına karşın üçüncü köprünün yerine helikopterle bakılıp karar verildi. O köprülerin beslenmesi lazım. Ne yapıldı? Üçüncü havalimanını kuzeye yaptılar. Oysa bize şehircilik derslerinde öğretilen şudur: İstanbul kuzeye kaymamalıdır. İstanbul’un akciğerleri kuzeydedir. Şimdi kuzeye kaydık, Atatürk’ü de kapattık ama son kar yağışında İstanbul Havalimanı’na inemedi uçaklar ve Yeşilköy’e muhtaç olduk. Orası dünyanın sayılı havalimanlarındandır, yazık oldu. İşte plan ya vardır ya yoktur. Varsa da uygulayacaksınız”
Hasol, son günlerde gündemden düşmeyen Süleymaniye’ye ilişkin olaraksa “Süleymaniye bizim için çok değerlidir. Mimar Sinan’ın ustalık yapıtıdır. Dünya mirasıdır. Tarihi mimari mirası korumak insanlık görevimizdir. Keyfi bir şekilde bunların bozulmasına olanak sağlamamalıyız” diye konuştu.
Bu eserin korunmasının da iyi bir plana dayandığını söyleyen Hasol, Süleymaniye’nin silüetinin bozulmaması gerektiğini ve çok büyük bir hassasiyetle yaklaşılması gerektiğini dile getiriyor.
Daha önce Zeytinburnu ve Göztepe gökdelenleriyle kentin silüetine zarar verildiğini söyleyen Hasol, “Eskiden beyaz yakalıları tek bir binada toplamak için gökdelenlere ihtiyaç duyuluyordu. Bugün artık bilgisayar sayesinde geçersiz hale geldi. Hala bizim insanlarımız gökdelen yapma peşinde. Yanlış bu. Arsa çok değerli diyecekler ancak hantal binalar oluştu” diye anlatıyor.
'HERKES ÇİRKİNLEŞTİRMEYE UĞRAŞTI AMA OLMADI'
Peki bir kentin silüeti neden önemlidir? Duayen mimar Hasol yanıtlıyor:
“Silüet nedir? Şehrin görünümü. İstanbul o kadar çok yerden görünüyor ki bunun cazibesi çok önemli. Sizin bunu yapmaya hakkınız yok. Yapıyorsanız da mimari açıdan iyi değerlendirilmesi lazım... Spekülasyon için plan yapılıyorsa o başka. Göztepe’de o gökdelenler yapıldığı zaman baştan biliniyordu zaten. Kentsel tasarım sayesinde onu bilirsiniz. Ancak planlara riayet etmeyip keyfi bir şekilde karar verirseniz bu kabul edilemez. Her şeyden önce kentsel tasarım diye bir şey var. İstanbul çok değerli bir şehir. Herkes çirkinleştirmeye uğraştı ama olmadı. İçinden deniz geçen başka bir şehir var mı? Bu yüzden gözümüz gibi bakmak zorundayız.”
Hasol, giderek gri betonlara boğulan kentin son dönemdeki mimari üslubunu ise, “artık üslup yok” diye değerlendiriyor:
“Artık tarz yok, zorlama var. Kamuda bile dayatma var. ‘Selçuklu-Osmanlı tarzı bina yapın’ diyorlar. Olmaz. Selçuklu-Osmanlı tarım çağının mimarisiydi. O zamanın olanaklarıyla o yapılar yapılabiliyordu ve o dönemin şaheserleri yaratılmıştır. Bugünkü malzemeyle Osmanlı-Selçuklu tarzında yapı olmaz. Çağın olanaklara ve ihtiyaçlarına göre bugünün malzemesiyle yapılar yapılması lazım."