Altın Ayı ödülüyle İran’a politik mesaj: Altın Ayı sahibinin koltuğu yine boştu!
İranlı yönetmen Muhammed Resulof’un “Sheytan Vojud Nadarad” (Şeytan Diye Bir Şey Yoktur) adlı filmi, 70. Berlin Film Festivali’nde en iyi filme verilen Altın Ayı ödülünü kazandı.
Beş yıl önce “Taksi” ile bu büyük ödülü kazanan memleketlisi Cafer Panahi’nin yokluğunda olduğu gibi yine boş bırakılmış bir koltuk vardı ve Resulof da “hükümet karşıtı eylemleri” nedeniyle yurtdışına çıkma yasağı dolayısıyla festivale katılamadı.
Yarışmada gösterilen son filmi olarak önceki gün düzenlenen gala öncesi açıklama yapan 48 yaşındaki yönetmen “Çok üzgünüm ama festivale gelip gelmemek maalesef benim elimde değil. Bu tür yasaklamalar İran hükümetinin ne denli hoşgörüsüz ve despot olduğunu açıkça gösteriyor” demişti. Ödülü, filmde rol da alan kızı Baran Resulof “Keşke babam da özgür olarak burada olsaydı” sözleriyle aldı ve yapımcısı Kaveh Farnam “Hayal gücümüzü durdurabilecek hiçbir duvar yoktur” dedi. Yaşamlarını tehlikeye atarak bu filmde rol aldığı belirtilen oyuncular da ayakta alkışlandı.
Cafer Pahani ve Asgar Farhadi gibi İran’ın tanınmış yönetmenleri arasında yer alan Resulof’un filmi özellikle muhalifleri hedef alan idam cezasına dair cesur eleştirisiyle öne çıksa da hikayeler ve oyunculuklar arası bazı uyumsuzluklarla yer yer zayıf düşüyor.
“Kolay olmayan bir karar süreciydi, bayağı yıprandık, birbirimizi zorladık” mealinde konuşan jüri başkanı İngiliz aktör Jeremy Irons’tan da anlaşılacağı üzere Altın Ayı ödülü biraz da jürinin “ortayı bulma” ve politik bir mesaj verme kaygısına denk düşüyor.
TARTIŞMALI FİLME MAKUL ÖDÜL ARAYIŞI
Olağanüstü Sanatsal Katkı ödülü ise yarışmanın gereksizce kışkırtıcı ve duygu sömürücü filmi “Dau: Natasha”nın Türkiye’deki çalışmalarıyla da tanınan şahane görüntü yönetmeni 80 yaşındaki Jürgen Jürges’e verilen ödülle görülmüş oldu. İkincilik manasına gelen Jüri Büyük Ödülü ise yarışmanın favorilerinden olan “Never, Rarely, Sometimes, Always” (Asla, Çok Nadir, Bazen, Daima) adlı filme verildi. Amerikalı kadın yönetmen Eliza Hittman’ın hamile olduğunu öğrenen lise öğrencisi bir genç kız ve kuzeninin yaşadığı maddi manevi sıkışıklık halini incelikle anlatan filmi doğrusu ödülü fazlasıyla hak ediyor.
Gelgelelim bir başka Amerikalı bağımsız kadın sinemacı Kelly Reinhart’ın “First Cow” (İlk Inek) ve Brezilya’dan köleliğin günümüze uzanan varlığını gösteren “All the Dead Ones” tamamen ihmal edilmiş oldu. Yıllardır aynı zariflikle ama benzer öyküleri aynı üslupla anlatan Güney Koreli Hong Sang-soo’nun “Women Who Run” adlı filmini sevsek de en iyi yönetmen ödülüyle takdir edilmesi şaşırttı. Ama gerçek kırıklık 70. Yıl Özel Ödülü’nün “Delete History” adlı “zamane komedisine” verilmesi oldu. Alman sinemacı Christian Petzold’un Uluslararası Film Eleştirmenleri (FİPRESCI) ödülünü kazanan “Undine” adlı filmindeki başrolüyle Paula Beer’in iyi kadın oyuncu ödülünü kazanması sevindiriciydi.
Yine memleketindeki katliamları durmaksızın hatırlatan Kamboçyalı Rithy Panh’ın “Irradiated” filmi En İyi Belgesel ödülüyle onurlandırıldı.