Serpil Öztürk'ten yeni kitap
Yazar Serpil Öztürk ''İslamın kadına eşitlik arayışı'', ''Sevdalı soluk'' kitaplarının ardından yeni kitabı ''Zelife'' okuyucularıyla buluştu.
YURT / Serpil Öztürk hayatın birçok alanında olan; yazar, siyasetçi, şair ruhlu bir kadın. Kitaplarında romantizm de var, hayatın gerçekleri de… Çıkmış kitaplarına baktığınızda, ''İslamın kadına eşitlik arayışı'' gibi araştırma kitabı da var, ''Sevdalı soluk'' gibi şiir kitabı da… Son kitabı ise bir roman… Karadeniz’de geçen, gerçek yaşamdan esinlenilmiş; Zelife… Roman Cumhuriyet’in kurulduğu yılları anlatıyor, yazar Öztürk kitabın ana kahramını Zelife’nin dedesinin annesi olduğunu bizimle paylaşıyor. Zelife kitaba ismini de veriyor.
İşte yazar Serpil Öztürk ile gerçekleştirdiğimiz kısa söyleşi:
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Eczayım. Çocukluğumdan beri sanatın her dalına ve edebiyata ilgi duyuyorum. Ankara Üniversitesi’nde Kadın Çalışmaları yüksek lisansı yaptım. Aktif siyaset yapıyorum. Kadın meselesi ve insan hakları öncelikli benim için.
Son kitabınız Zelife’den bahseder misiniz? Neyi anlattınız kitabınızda, okuyucu neyle karşılaşacak?
Benim ailemden bir kadın Zelife dedemin annesi... Bir dönem romanı. 1923 ten sonra, Trabzon'da bir köyde geçiyor. Savaş'ın bütün yıkımına rağmen, günlük hayatın telaşı, dullar, yetimler ve her şeye rağmen devam eden hayat. Trabzon'un çok kültürlü yapısı, mübadeleye rağmen topraklarını bırakmayan, dinini değiştiren, ismini değiştiren ama günlük yaşamda her iki kültürü de yaşatan insanlar var romanımda. Rumca tekerlemeler, yaraları iyileştiren Rumca dualar, yıllarca bir Hafızın alzheimera yenik düşmüş hafızasında bile kalan "ermenas" duası gibi nesiller boyu aktarılan gelenekler var. Ve bir aşk öyküsü aynı zamanda.Yaşanmış, onca trajediye rağmen bir nesli yetiştirme kudretini bulduran ölümsüz bir aşkı anlatıyor.
İlk kitabınız ''İslam’ın kadına eşitlik arayışı''nı yazdıktan sonra hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu?
Aslında uzun süredir biriktirdiğim şeyleri yazma fırsatım oldu. Kadının konumuna dinlerin etkisi bana çok etkileyici geliyordu. Bunun sosyolojik alt yapısını ve sonuçlarını inceledim.
Edebiyat ile ilk kez ne zaman tanıştınız? Ne zaman yazmaya başladığınızı hatırlıyor musunuz?
Yazmayı öğrendiğim günden beri yazıyorum. İlkokulda şiir ve kompozisyon yarışmalarında ödüller aldım. Sanat ve edebiyat hep hayatımda oldu. Çocukken yakın arkadaşıma bile mektup yazardım duygularımı ifade etmek için. Anı defterlerine yazarken kişiye özel şiirler yazardım. Başkalarının sözcüklerini değil kendi sözcüklerimi kullanmaya özen gösterdim yaşamım boyunca, sözcükler benim karakterim olmalıydı.
“Edebiyat” sizin için ne anlama geliyor?
Edebiyat, insanın içindeki en insan, en kırılgan, en çaresiz ve en umutlu yanlarını yazın dalında ifade biçimidir bence.
Peki ya yazmak?
Yazmak bazı insanlar için vazgeçilmez ve içten gelen bir duygudur. Yazmak istemeseniz bile, kendinizi ifade edeceğiniz en iyi yoldur çoğu zaman. Sözcüklerin mabedidir.
Kitap yazmadan önce, yazın serüveninize dair çalışmalarınız oldu mu?
Her zaman oldu. Birçok sanat ve edebiyat dergisinde şiirlerim ve yazılarım yayınlandı.
Bundan sonraki kitaplarınız aynı tarzda mı devam edecek, yoksa başka tür projeler gerçekleştirmeyi düşünüyor musunuz?
İkinci kitabım bir şiir kitabıydı zaten, ''Sevdalı soluk''... Şiir serüvenim çok daha eski. Çocukluğumdan beri şiir yazan biri olarak, üniversite yıllarımda ve sonrasında da hiç bırakmadım yazmayı. Şiir hep oldu. Diğer yazılar da şiirin ifadesi gibi girdi yaşamıma.
Kendinizi tam anlamıyla bir yazar, bir edebiyatçı olarak görüyor musunuz?
Yazar kendini nerede görürse görsün esas olan okuyucudur. Yayımlamak bunun ilk aşamasıdır. Bundan sonra artık sizin olan, sizi yazar yapacak yeni bir dünyaya geçmiş olur.
Bir sanatçı olmadan da sanata hizmet edilebilir mi?
Sanata hizmetse sorduğunuz, illaki sanatçı olmaya gerek yok. Okuyucu, dinleyici, kısacası bütün sanatseverler de sanata hizmet eden, sanatı var eden insanlardır.
Kitaplarınızı ne kadar sürede yazıyorsunuz? Başka bir deyişle bir romanın ortaya çıkması ne kadar sürüyor?
Yazdığınız şeye göre değişiyor. Mesela öncesinde bütün yazıların bir araştırma süreci oluyor. İster akademik bir çalışma olsun, ister bir roman, hep arka planında araştırma ve okuma vardır. Bir konu ile ilgili yıllarca okuyup birikim yaparsınız. Sonra hazır olduğunuzda başına geçip yine uzun ve meşakkatli bir süreçte yazıya dökersiniz. İnsanın kendi yazdıklarını defalarca okumaya ihtiyacı vardır. Böyle olduğu hâlde bile, metne biraz soğuduğunuzda, başka eksiklerinizi görürsünüz. Değil sadece kitap, her cümle bir yapıttır esasen.
Sizi en çok etkileyen yazarlar ve şairler kimlerdir?
Yaşamım boyunca birçok eser okudum. Yazarı etkileyen sadece edebiyat alanı da değildir aslında. Bir müzik, doğada gördüğünüz bir ses, bir resim ve en çok da yaşadıklarınız ve gözlemlediklerinizdir sizin zenginliğiniz. Özellikle söyleyeceğim bir yazar yok ama, dünya edebiyatından da Türk edebiyatından da çok keyifle okuduğum, zenginliğim diyebileceğim birçok yazar oldu. Şiir tabii benim için ayrıca önemli. Beni zenginleştiren, keyif aldığım farklı tarzda birçok yazar olmakla beraber Türk şiirinden, Nazım Hikmet ve Ahmet Arif’i kendime yakın bulurum. Her ikisi de dünya edebiyatında büyük ustalardır.
Son olarak, edebî dünyada geleceğe dair başka planlarınız nelerdir?
Bir şeyi yazarken başka bir fikir ile farklı kapılar açıyorsunuz. Yaşamın kendisi zengin bir kaynak aslında. Biriktirdiğiniz her şey bir gün sarı sayfalar arasında yerini alıyor. Görmeyi ve hissetmeyi bildiğiniz sürece. Her şeye rağmen duyumsamaya, görülmeyeni görmeye, günlük yaşamın üstünde bir duyarlığı diri tutmaya ihtiyaç var sadece.