Sanatçı Suavi’den ‘müzik yasağı’ tepkisi: Onlar gibi yaşamadığımızı iddia ettikleri için tuhaf bir ayrımla karşı karşıyayız
İçişleri Bakanlığı’nın müzik yasağını 1 saat ileri alma kararını ‘mesleki bir saldırı’ olarak niteleyen Sanatçı Suavi, “Ekonomi, hayat, estetik üreten insanların sırf başkalarına benzemeyen hayatları yüzünden cezalandırıldıklarını düşünüyorum.” dedi.
İki yıldan uzun süren pandeminin ekonomik olarak en çok zorladığı meslek gruplarının başında müzisyenler geliyor. Geçtiğimiz yıl alınan ‘müzik yasağı’ kararı ile birlikte müzisyenlerin iş saatlerine sınırlama getirildi. Pandemi gerekçe gösterilerek alınan bu karar, tüm pandemi yasakları kaldırılmasına rağmen sürüyor. Binlerce sanatçı, müzik yasağının kaldırılmasını ve eğlence sektörünün hareketli günlerine dönmesini beklerken, İçişleri Bakanlığı, dün yaptığı açıklama ile müzik yasağının bir saat ileri alındığını duyurdu. Karar hem müzisyenlerin hem de müzikseverlerin tepkisini çekti.
Konuyla ilgili Gerçek Gündem’e konuşan sanatçı Suavi, “Hiç kimsenin müziği, bir üretim ilişkisini, bir sektörü belirli disiplinlerle denetlemeye, saatlerle sınırlamaya, oraya bu anlamda müdahale edip, oradaki özgürlük alanını kendi inisiyatifine almaya hakkı olduğunu düşünmüyorum.” dedi.
'Tartışmalı' müzik yasağına ilişkin 'tartışmalı' karar: 1 saat ileri alındı
İktidarın müzik yasağı uygulamasını kaldırmamasına tepki gösteren Suavi, “Özgürlüğe vurulan hamlelerin tamamını ‘despotluk’ diye tanımlayabiliriz. Despotluğun olduğu hiçbir yerde de demokrasinin inşa edildiğinden, hak, hukuk ve adaletten bahsetmeniz mümkün değildir. Böyle bakıldığında, ben tüm sektöre ve bu sektörün aktif meslekçilerine yapılmış mesleki bir saldırı olarak düşünüyor ve burada ekonomi üreten, hayat üreten, estetik üreten insanların sırf başkalarına benzemeyen hayatları yüzünden cezalandırıldıklarını düşünüyorum.” diye konuştu.
İktidarın ‘ses kirliliği’ gerekçesi ile müzik yapılacak saatlere kısıtlama getirmesinin kabul edilemez olduğunu kaydeden Suavi, şunları söyledi:
“Dünyanın her yerinde çevre kirliliği kavramı altında sesin yaratmış olduğu kirlilik dikkate alınmalıdır. Biz bunu yaşamını sesle üreten insanlar olarak da, bu dünyada yaşayan bireyler olarak da ciddiye alıyoruz. Ancak ‘ses kirliliği nedir, sesin yarattığı rahatsızlık nedir’ gibi kendimize birçok soru sormamız lazım. Örneğin bir hastanenin acil servisinde gürültülü konuşmak, klakson çalmak ses kirliliğidir. Bir okulun, yurdun, yaşlı merkezinin önünde sessizliğe özen göstermek lazım. O halde şöyle soralım, sokaktaki korna kirliliği, insanların adeta kornalarla konuşuyor olması kabul edilebilir mi? Sokaktaki klakson kirliliği kabul edilebilir mi? Ve bu klaksonlar çalarken ne okul, ne hastane, ne yaşlı yurdu, hiçbir şey dikkate alınmaksızın uluorta yapılan bir kirlilik. Araçların sadece keyifleri için egzozlarını sökerek, motor ya da dört tekerli otomobilleri bağırttıra bağırttıra geceleri mahalle aralarında denetimsiz geziyor olmaları acaba ses kirliliği açısından kabul edilebilir mi? Bütün camilerin neredeyse evlerin içerisine kadar soktukları hoparlörlerdeki desibel artışı ve hoparlör sayılarındaki artış acaba kirlilik kabul edilebilir mi? Bütün bunların denetimsiz olduğu, asla buralarda ses desibellerinin ölçülmediği, insan yaşamının dikkate alınmadığı, denetimsizlikler içerisinde sadece müziğin ‘geceyi sabote eden bir ses kirliliği’ olarak kabul ediliyor olması benim tarafımdan da, diğer müzisyenler tarafından da, müzikle ilgisi olsun olmasın sanata ilgisi ve saygısı olan tüm insanlar tarafından asla kabul edilemez.”
“MÜZİĞİ ÇEVRE KİRLİLİĞİ GİBİ GÖSTERMEK BU MESLEĞE YAPILAN BİR HAKARETTİR”
“Bir bütün olarak ses kirliliği karşısında bir seferberlik yaratılacaksa, ve bu ayrımsız, sonuna kadar uygulanacaksa ben bu eylemi müzik yasağı dışında desteklemeye hazırım. Ama müziği bir çevre kirliliği gibi göstermek, buraya indirgemek öncelikle bu mesleğe yapılan bir hakarettir.” ifadelerini kullanan Suavi, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hiç kimsenin müziği, bir üretim ilişkisini, bir sektörü belirli disiplinlerle denetlemeye, saatlerle sınırlamaya, oraya bu anlamda müdahale edip, oradaki özgürlük alanını kendi inisiyatifine almaya hakkı olduğunu düşünmüyorum. 2021’den itibaren koskoca bir sektörün uğradığı bu tahribatın, çevre kirliliği ve duyarlılıklar üzerine inşa edilmiş olmasını son derece katakulli ile ilişkili bir davranış olarak niteliyorum. Samimiyetsiz buluyorum. Bu tamamen gece aleminin, Eskişehir’deki festival iptaline kadar indirgediğinizde, bu parça parça fotoğrafları yan yana koyduğunuzda asıl hedefin ne olduğunu yakalamakta hiç zorlanmazsınız.
“BÜTÜN KİRLİLİKLER KARŞIMIZDA DURURKEN SANAT YASAĞINI KABUL ETMİYORUM”
Bütün mesele kızlı erkekli insanların birilerine benzemeyen yaşam biçimleri üzerine döndürülmüş durumda. Onlar gibi yaşamadığımızı iddia ettikleri için; onların içki içmediği yerde kimilerinin alkol tükettiği için; onların dans edip sevgilileriyle, eşleriyle, arkadaşlarıyla eğlenmediği yerlerde eğlenen insanlar için; onların el ele tutuşup gezmediği yerlerde el ele tutuşup kahkahalarla gülen insanlar için tuhaf bir ayrımla karşı karşıyayız. Çünkü bu insanların tamamı sanatla flört ediyor, yan yana yaşıyor. Bütün bunları söylerken, bir başkasının yaşamını sabote etmek, o yaşamı taciz etmek gibi bir keyfiyet içermiyor bu söylediklerim. Zaten bunu, ahlaki ve kültürel olarak büyük bir nezaketsizlik olarak algılarım; yapmam, yaptırmam da. Ama bütün kirlilikler karşımızda dururken, her şey bangır bangır bağırırken, hiçbir şey denetlenmezken salt müzik üzerinden bir sanat yasağını ne samimiyetle, ne kültürel seferberlikle ne de çevre duyarlılığıyla ilişkili kabul etmeyeceğimi paylaşmak istiyorum. Sanata ve sanatın yaratmış olduğu sektörün diğer kollarına topyekûn bir kısıtlamadır.
“ÖZGÜRLÜĞE VURULAN BU HAMLELER DESPOTLUK”
Özgürlüğe vurulan bu hamlelerin tamamını ‘despotluk’ diye tanımlayabiliriz. Despotluğun olduğu hiçbir yerde de demokrasinin inşa edildiğinden, hak, hukuk ve adaletten bahsetmeniz mümkün değildir. Böyle bakıldığında, ben tüm sektöre ve bu sektörün aktif meslekçilerine yapılmış mesleki bir saldırı olarak düşünüyor ve burada ekonomi üreten, hayat üreten, estetik üreten insanların sırf başkalarına benzemeyen hayatları yüzünden cezalandırıldıklarını düşünüyorum.
“BU KARAR BENİ BAĞLAMIYOR”
O nedenle ne 1 saat öncesi ne 1 saat sonrası… Burası ilkokul değildir. Sınıf denetimi değildir. Neredeyse bize ‘1,5 saat çalın 10 dakika sonra teneffüs yapın’ dercesine, kulislerimize dahi müdahale eden bu yaptırımı hiçbir zaman ülkedeki ses kirliliğini kontrol eden bir mekanizma samimiyetiyle çalıştığına inanmıyorum. Bu karar kendi adıma beni bağlamıyor. Bu ve benzeri kararların sektör tarafından da reddedileceğini düşünüyorum. Böyle düşünen insanlarla yan yana olduğumu paylaşmak istiyorum.”