Musa Ağacık: AKP Pera ruhunu yok etti
Gazeteci Musa Ağacık mevcut şehircilik ve belediyecilik anlayışına ilişkin, “YAKP Beyoğlu’nu öldürdü. İnsanlar Beşiktaş’a kaçıyor. Kültür ve sanat olmadan bir şehir gelişemez” yorumunu yaptı.
Gazeteci Musa Ağacık’ın kaleme aldığı Musa’dan Beri kitabının yeni baskısı raflardaki yerini aldı. Demirbaş Yayıncılık etiketiyle yayımlanan kitapta Ağacık, gazete-dergilerdeki yazı ve röportajlarından bir araya getirerek gözlemlerini paylaşıyor. Birgün gazetesinden Burak Atabay'a konuşan Ağacık, şehircilik, kültür-sanat politikaları ve medya üzerine gözlemlerini anlattı.
►Yerel seçim için vakit işliyor, kent ve sorunları üzerine vaatler duyuyoruz. Şehircilik efsanelerine dair gözlemin nedir? Bugünün belediyecilik anlayışı sizin algınızla nasıl örtüşüyor?
Şehir, sokaklarıyla yaşayan bir organizmadır. Her şehrin bir efsanesi olduğu gibi her sokağın da ruhu var. Mevcut partilerin seçtiği belediye başkan adayları bu ruhu algılayabilecek yetenekte değiller. Ne bu efsaneleri algılayabilecek yaklaşımları var ne de böyle bir dertleri var. Onlar şehri yönetmek yerine tahakküm kurarak şehrin rantsal değerleri ne olabilir, nasıl köşe dönebiliriz diye düşünüyor. Şehirde yaşayan insanların perspektifleri doğrultusunda değil onlara oraları nasıl dar edebiliriz zihniyetiyle yaklaşıyorlar. Bundan dolayı belediyeler rantsal düzenlemeler peşinde. Ben yaptım oldu mantığı bu. Bugünkü toplumsal yapımızda da bunu irdeleyecek bir irade yok. Mesela şu an Beşiktaş’tayız. Beşiktaş, İstanbul kültürünün baş noktalarından birisidir. AKP, Beyoğlu’nu öldürdü, Pera ruhunu yok etti. İnsanlar kültürel anlamda soluklanabilmek için Beşiktaş’a ya da Kadıköy’e gidiyorlar. Buradaki sokakların ruhunu bu insanların yoğunlaşması noktasında modernleştirerek, kültür ve sanata önem vererek ruhu korumak gerekir. Kültür ve sanat olmadan bir şehir gelişemez.
►Tam da dokunduğunuz yerden sorayım, hükümetin kültür-sanat politikalarına nasıl bakıyorsunuz?
Hükümeti oluşturan kadrolar, İslamcı kadrolardır. İslamcı kadrolarda kültür-sanat bir biat kültürü üzerine gelişir. Biat kültüründe yaratıcılık söz konusu değildir, tahakküm ağır basar. Tahakkümün olduğu yerde ise özgür sanatın, özgür bireyin oluşma şansı yoktur. Onun için onlar ne yaparlarsa yapsınlar, devletin polis, asker ve parasal gücünü eline alırlarsa alsınlar, özgür kültür gibi bir dertleri olamaz. Avantacı bakarlar olaya. Muhtaçlık üzerinden özgürleşme mümkün değildir. Solun parasal anlamda bütün güçsüzlüğüne rağmen iktidar, solun kültürel ve sanatsal gücüne gıpta ediyor. Başarmaları sağlamaları ise mümkün değil. Orada itaatkârlık var. Empoze edilen şeyi papağan gibi tekrarlama huyları vardır. Papağanlardan da özür diliyorum. Onları rencide etmek için söylemiyorum. ‘İslam dini akil dini değil, nakil dinidir’ diye çocukluğumdan beri duyarım. Sürekli aynı şeyleri tekrarlayandır nakletmek. İmam-hatipli çocuklara soruyorum, ‘Bakara ya da Nisa ne demektir?’ diye. Anlamını bilmiyor, “Sadece ezberliyoruz” diyor. Din dediğin şey korku kültürüdür. Korku toplumlarında vicdan gelişmez. Vicdansız da özgür kültür ve sanat olmaz. O yüzden onların binaları da çirkindir, şehir hatları vapurları da çirkindir. Bu şehrin 2000 yıllık geçmişi var. Adamın, İstanbul’un; Roma’nın, Bizans’ın ve Osmanlı’nın başkenti olduğundan haberi yok. En çok da bunların iktidarları döneminde bozuldu şehir.
►Bunları yazan ve yazamayan basın. Havuz medyası ve diğerleri…
Adı üstünde, havuz. Havuzun çerçevesi sınırlı. Oraya akan su belli. Havuzun kendisi bakımsız olduğunda da kokar. Akmayan şey kokar. Yosun tutar, her türlü mikrobu üretir. Yandaş basının her türlü mikrobu üretmesi de bundan. Mikroplar çeşit çeşittir. Canlıların gelişmesi için zemin oluşturur. Ama bunlarınki özgürlükleri, güzellikleri ve toplumu boğan bir yapıdır. Doğal bataklıkla bunlarınki farklıdır. Yapay bataklıktan güzellikler çıkmaz. Burada yeni hayatlar fışkırmıyor, hayatlar söndürülüyor. Kötünün egemen olduğu yerde iyiye güzele yer kalmıyor. Bu insanlar akıllı olsa muhaliflerini yok etmezler. Onlardan faydalanırlar. Eski dönek solcularımız bunlara toplumu daha fazla cendereye nasıl alırlar yönünde akıl veriyor. Hasan Cemal’dir, Cengiz Çandar’dır, Murat Belge’dir, Oral Çalışlar’dır, Altan Kardeşler’dir. Onlar gidip kendilerini satmakla kalmadılar. Geleceklerini de sattılar. Çocuklarının geleceğini de sattılar. Onun için Türkiye çıkmazda. Onun için insan akıllı düşmana ihtiyaç duyar. Aptal bir insandan ne öğrenirsiniz?
►Kitabın üçüncü baskısını yaptınız…
Evet. İlk baskı 2003’te çıktı. O zaman Çınar Yayınları’ndan çıktı. Nisan ayında çıkmıştı. Haziran ayında da ikinci baskısını yaptı. Ben bu kitabın kapağında yer alan antik giysilerle İstiklal Caddesi’nde gezdim. Ve kitabı orada tanıttım.