‘Rock, hayat tarzıdır muhalif olman lazım’
Rock tarihinin köklü topluluklarından Kurtalan Ekspres’in yeni albümü ‘Sessiz Çığlık’çıktı.
Yarım asra yakın geçmişiyle Türk rock tarihinin en köklü topluluklarından Kurtalan Ekspres’in yeni albümü “Sessiz Çığlık” yayımlandı.
Aynı zamanda iki özel düetin de yer aldığı albümde kadın cinayetleri ve hayatları çalınmış kız çocuklarına ithafen yazılan “Sessiz Çığlık”ı Şevval Sam; tüm canlıların özgürlüğünü savunan bir beste olan “Özgürlük” şarkısını ise Özge Fışkın seslendirdi. Albümün bir diğer sürprizi ise, 2009 yılında hayatını kaybeden Kurtalan Ekspres’in unutulmaz gitaristi Bahadır Akkuzu ile birlikte besteledikleri ve bugüne dek hiçbir yerde yayımlanmayan “Uyanma” şarkısı, küresel ısınmanın dünyamıza getirebileceği felaketlere karşı gençleri uyarmak maksadıyla yapıldı.
Kurtalan Ekspres’in yeni albümünü müzik yaşamı 50 yıla ulaşan grubun lideri Ahmet Güvenç ve klavyecisi Bülent Güven ile konuştuk. İki isim de albümü özetleyen şarkı olarak “Mabera”yı gösteriyor. Güvenç, şarkının anlamını “Biz dünyayı ayrıştırmaya gelmedik, biz dünyayı birleştirmeye geldik” şeklinde açıklıyor ve “Vermek istediğimiz mesaj, sanatın herkes için olduğudur” diye konuşuyor.
‘Utanç duyuyoruz’
Başarılı müzisyenlere “Sessiz Çığlık” şarkısının değindiği konuyu sorduk. Ahmet Güvenç, “Haberlerde kadın cinayetinin olmadığı, çocuk istismarının, şiddetin olmadığı gün yok. Utanç duyuyoruz. Dur demek lazım” diye yanıtladı. Güvenç, albümü “Bizde aşk besteleri yok, toplumsal konulara değinen besteler var. İçimize sinen bir albüm oldu. ‘Sessiz Çığlık’ şarkısı da ses getirecektir” sözleriyle anlatıyor ve “2-3 tane otantik parça var. Bir tane çok güzel Karadeniz parçası var. Parça Pink Floyd şarkısı gibi başlıyor, ‘Ne oluyor’ diyorsun, sonra birdenbire tulum ve kemençe giriyor, önünde Karadeniz dağlarında vadiler açılıyor. Benim çok hoşuma gitti o parça. Karadeniz müziği sempatik gelir bana her zaman zaten” diye ekliyor.
‘Atatürkçü adamlarız’
İki isim de toplumsal konulara değinmenin dünden bugüne sorumluluk olduğunu söylüyor. Güvenç, “‘Arkadaşım Eşek’in sözlerinde bile sorumluluk vardı. O zaman öyle söyleyince anlaşılan şeyleri, şimdi direkt söylemek gerekiyor” derken, Güven ise “İnsanlar sanatçının toplumu bir yerden bir yere taşıyabileceğini unuttu artık. Şaka gibi bir durum. Müzik kanallarına bakalım, size mesaj verebilecek bir tane şarkı bulamayız” şeklinde konuşuyor. Güven sözlerini şöyle sürdürüyor: “Eğer rock’çıyım diyorsanız, dışarıdaki ağacın bir dalı kırılsa, sizin buna karşı bir sorumluluğunuz olduğunu bilmeniz lazım. Bu bir hayat tarzı, muhalif olmanız lazım. Bu, kendi oy verdiğiniz kişiye muhalefet etmenizle başlar.” Bu noktada muhalefet etmenin getirdiği riskleri sorduk. Örneğin, konser verememe düşüncesinin insanları etkiliyor olabileceğiyle ilgili olarak Güvenç, “Biz ona katılmıyoruz. Gazdan Adam Festivali’ne katılmıştık biz (Gezi Direnişi sırasında polisin göstericilere müdahalesini protesto etmek için Kadıköy’de yapılan festival). Çıktıktan sonra bizim 6 ay boyunca bütün konserlerimizi iptal ettiler. Orada direndik, şimdi ayda 10 konser veriyoruz” dedi.
Yoğun konser temposu hakkında Ahmet Güvenç, “Göğe Selam 1’den bu yana 1300’e yakın konser verdik. İlgi hiç azalmıyor. İlgi azalmadığı gibi konserlerin sonundaki Atatürk’le ilgili konuşmalarımız seneler geçtikçe daha fazla ilgi görmeye başladı. Bizim misyonumuzun bir kısmı da o. Biz Atatürkçü adamlarız” dedi. Bu ilgi artışının nedeni için ise “Artık insanların akılları başlarına gelmeye başladı” yorumunu yapan Güvenç, “Başka Türkiye yok. Kim bu işi doğru yapacaksa onun gelmesi lazım. Başka çaresi yok Türkiye’nin. Birbirini ayrıştırmanın da bir hayrı yok” diye ekledi.
‘Barış ölünce sudan çıkmış balığa döndük’
Ahmet Güvenç, uzun yıllar birlikte çalıştığı Barış Manço’yu ise şu sözlerle anlatıyor: “Barış’la beraber 25 sene çalıştık. Bir de Bahadır vardı yanımda. Bir süre sonra onu da ne yazık ki kaybettik, kardeşim gibiydi. Devamlı birlikte üretildi. Derken bir gün Barış Manço öldü. Sudan çıkmış balık gibi olduk. Ne halkla nasıl konuşulur, ne mikrofona nasıl konuşulur, kendimizi nasıl anlatırız hiçbirini bilmiyorduk. O zamandan bu zamana kadar mecburen nasıl konuşulması gerektiğini öğrendik. Bizim adımıza hepsini mükemmel yapıyordu. ‘Barış Manço’yu arıyor musunuz’ diye soruyorlar; Barış Manço benim için her zaman sahnenin bir köşesinde duruyor. Bir tarafta Cem Karaca, diğer tarafta Bahadır duruyor. Onların orada durduğunu bilmesem benim zaten sahnede işim yok. Öyle bir misyon bu.”(Cumhuriyet)