Anıtkabir'in hikayesi: Yeri seçilirken hangi tartışmalar yaşandı, son haline nasıl karar verildi?
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk, Anıtkabir'deki ebedi istirahatgâhına ölümünden 15 yıl sonra, 10 Kasım 1953'te defnedildi. Anıtkabir'in inşasına giden süreçte yer tespitinden mimari unsurlara kadar birçok tartışma yaşandı.
Rasattepe, bugün bilinen adıyla Anıttepe, 70 yıldır Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün ebedi istirahatgâhı Anıtkabir'e ev sahipliği yapıyor. Cumhuriyet mimarlık tarihinin en önemli projelerinden biri olan Anıtkabir, her 10 Kasım'da milyonlarca kişiyi ağırlıyor.
Ankara’nın hakim tepelerinden birine yapılmış mozoleye Atatürk, ölümünden 15 yıl sonra getirilebildi. Gazi’nin Türk milleti için ifade ettiği anlam göz önünde bulundurulduğunda, anıt mezarın yeri, mimari özellikleri gibi unsurların ince işlenmesi gerekiyordu.
Kendisi için nasıl bir kabir arzu ettiğine dair yazılı bir vasiyet bırakmayan Atatürk, aslında sağlığında bazı ipuçları vermişti. Ata'nın ölümünden yıllar sonra manevi kızı Prof. Dr. Afet İnan, şunları anlatmıştı:
"(...) Kabri için, sağlığında benim bildiğim, iki yer bahsedilmişti. Biri Büyük Millet Meclisi'nden istasyona inen cadde üzerindeki yuvarlak yer. Diğeri Çankaya'daki yeni köşkün mermer havuzu. Bir akşam Atatürk’ün etrafında toplananlar arasında, onun fâni oluşu üzerinde durulmuş ve bilhassa kendisi 1926 suikast teşebbüsünden sonra söylediği cümleyi tekrar etmişti. 'Benim nâçiz vücudum bir gün elbette toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır' dedikten sonra, 'milletim beni istediği yerde yatırsın, yeter ki beni unutmasın' demişti. Meclis'in altındaki yuvarlak yeri ortaya atan zat’a ise, 'iyi ve kalabalık bir yer, fakat ben böyle bir arzumu milletime vasiyet edemem' yanıtını vermişti."
Dönemin hükümeti, inşaatın yapılacağı yerin tespiti için özel bir komisyon kurdu ve ilk toplantı, 6 Aralık 1938’de yapıldı.
Ankara’nın imar planını hazırlamış ünlü şehircilik uzmanı Prof. Hermann Jansen, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) yeni binasının mimarı Prof. Clemens Holzmeister, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi binasının mimarı Prof. Bruno Taut ve Güzel Sanatlar Akademisi'nden Prof. Rudolf Belling'e de başvuruldu.
HANGİ YERLER İNCELENDİ, NEDEN KABUL GÖRMEDİLER?
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) arşivine göre bu komisyon, ikinci toplantısını 16 Aralık 1938'de yaptı. Anıtkabir için şu yerlerin uygun olabileceği tespit edildi:
Kabatepe: Yeni Meclis’in arkasında kalan bu yeri önerenlerin başında Prof. Holzmeister vardı. Ancak komisyonca benimsenmedi.
Ankara Kalesi: Anıtkabir'in burada yapılmasını isteyenler özet olarak şu fikirleri ileri sürüyorlardı; "Ankara Kalesi bu bölgenin yüksek yerlerinden birisi olması nedeniyle, buraya yapılacak anıt çok uzaklardan görülebilir. Kale başkentin sembolü, aynı zamanda ünlü bir anıtıdır. Atatürk'ü bu tarih hazinesine yatırmak, onun yüce kişiliğine çok uygun düşer."
Fakat birçok bilim adamı ve sanatçı şu karşı görüşleri ileri sürdüler; "Ankara Kalesi, bütün özellikleriyle geçmişi temsil eder. Bu kale Bizanslılar tarafından yapılmış, Selçuklular tarafından genişletilmiştir. Türk Ulusu'nun kurtarıcısı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk, yeni bir çağ açmıştır. O, Türk Ulusunun geçmişten çok geleceğini temsil eder. Bundan ötürü Atatürk'ü, görevini tamamlamış tarihi, eski bir anıtın içine nakletmek doğru değildir. O tek başına bir değerdir. Başka bir tarihi desteğe ihtiyacı yoktur."
Bu fikirler komisyonca da uygun bulunarak, Anıtkabir'in Ankara Kalesi'nde yapılmasından vazgeçildi.
Bakanlıklar: O zamanlar Milli Eğitim Bakanlığı'nın şimdi bulunduğu arsa boştu. Ancak şehrin ortasında ve günlük hayatın en işlek bir alanı olduğu için uygun görülmedi.
Eski Ziraat Mektebi: Burayı ileri sürenler çok önemli bir anıya dayanıyorlardı. Atatürk, Sivas'tan Temsil Heyeti’yle birlikte Ankara'ya geldiği zaman (27 Aralık 1919) Ziraat Mektebine yerleşmişti.
(Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü, Ziraat Mektebi'nde, 1920 Kaynak: Anadolu Ajansı Arşivi)
Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nın en kritik günlerinde burada ikamet etmiş, çok önemli kararları burada vermişti. Anıtkabir’in burada yapılmasının, başlangıç ile sonu birleştirmesi bakımından büyük bir anlamı vardı. Ancak, bir anıt mezar yapılmasına elverişli değildi. Şehir merkezine uzak olması nedeniyle Anıtkabir'in burada yapılması uygun görülmedi.
Gençlik Parkı: Prof. Jansen'in yaptığı Ankara imar planında bu saha park olarak değerlendirilmişti. Anıtkabir bu bölgede inşa edilirse, halk bir eğlence yerinden yoksun kalacaktı. Aynca bu bölge şehrin en çukur yeri olması nedeniyle istenilen ululuk etkisini de göstermeyecekti. Bu teklif de komisyonca uygun görülmedi.
Altındağ: Teklifi yapanların başlıca gerekçesi, Altındağ'ın Ankara’daki en yüksek tepe olup, şehrin her yanından kolayca görülebilmesiydi. Çok dik bir tepe olması, bu dik yamaçlara halkın çıkmasının zor olması nedenleriyle Altındağ teklifi rağbet görmedi.
Gazi Orman Çiftliği: Anıtkabir için Gazi Orman Çiftliği'ni ileri sürenler, en çok bu yerin yeşilliğini, gezi yeri oluşunu ve Atatürk' ün kendisi tarafından kurulan bölgeye gömülürse, yaşadığı zamana ait anılarının içinde mutlu olacağını savunuyorlardı.
(Mustafa Kemal Atatürk, Gazi Orman Çiftliği'nin kuruluş çalışmalarında, 1929 Kaynak: Türk Tarih Kurumu Arşivi)
Buna karşı olanlar ise; Gazi Orman Çiftliği'nin, gazinoları, bahçeleri ve türlü eğlence yerleri ile Ankara halkının belli başlı bir gezi yeri olduğunu, Atatürk'ün buraya defnedilmesinin bölgede oluşan neşeli hayatı söndürebileceğini ileri sürüyorlardı.
Çankaya: Teklif edilen yerlerin arasında en çok benimsenen yerdi. Öneriyi getirenlerin düşüncüleri özetle şöyleydi; “Atatürk uzun yıllar Çankaya' da oturdu. Çankaya onun anılarıyla doludur. Ata, Çankaya'yı çok severdi. O, ‘Benim hatıralarımın yaşayacağı yer Çankaya’ demiştir. Bu sözler bir vasiyet sayılmalıdır.”
Bu öneri, birçok bilim adamı ve yazarca destekleniyordu. Anıtkabir’in Çankaya'da yapılmasına karar verilmek üzereydi.
Kesin yer tespiti için Meclis'te 15 milletvekilinden oluşan bir üst komisyon kuruldu. Bu komisyon Falih Rıfkı Atay, Rasih Kaplan, Mazhar Germen, Süreyya Örgeevren, Refet Canıtez, İsmet Eker, Münir Çağıl, Mazhar Müfit Kansu, Necip Ali Küçüka, Nafi Atıf Kansu, Saim Ali Dilemre, Salah Cimcoz, Ferit Celal Güven, Tevfik Tarhan ve Mithat Aydın'dan oluşuyordu.
Yüksek Mühendis Mithat Aydın, Etlik, Keçiören, Cebeci, Altındağ'ı gezerek Anıtkabir için en uygun yeri aradı. Son olarak, o zamanlar üzerinde birkaç küçük yapı bulunan Rasattepe'ye çıktı.
Tepe, şehrin ortasındaydı ve çevresi boştu. Burada yapılacak Anıtkabir çok uzaklardan görülebilirdi.
(Rasattepe'den şehrin görünümü. Kaynak: Arkitekt)
Mithat Aydın, komisyonun 17 Ocak 1939 tarihli son toplantısında Rasattepe’yi gündeme getirdi. Tepenin özelliklerini anlattı. Ancak daha önce Çankaya üzerinde görüş birliğine varmış olan üyeler kararlarından dönmüyorlardı.
‘YARIN ‘BEN BİR YER GÖSTERDİM, GİDİP BAKMADILAR BİLE’ DERSE NE KARŞILIK VERİRSİNİZ?’
Bu arada Rasih Kaplan söz alarak "Arkadaşlar, yurdumuzda birçok eserler ortaya koymuş olan bir mühendis arkadaşımız bize yeni bir yer gösteriyor. Biz bu yeri görmeden nasıl reddedebiliriz? Yarın Mithat Aydın, Genel Kurul'da söz alır ve ‘Ben bir yer gösterdim, gidip bakmadılar bile’ derse ne karşılık verirsiniz?" dedi.
Kaplan'ın bu sözleri üzerine komisyonda tartışmalar oldu. Üyelerin çoğu, Rasattepe'yi görmek istedi. Milletvekilleri Rasattepe'ye çıkarak tepeyi değişik yönlerinden incelediler.
Aynı gün yapılan ikinci toplantıda, birçok üye söz alarak Rasattepe'nin Anıtkabir için uygun olduğu görüşünü bildirdiler. Fakat Çankaya üzerinde kararlı olanlar, vazgeçmiyorlardı.
'BİR HİLALİN TAM ORTASINDA, BİR YILDIZ GİBİ'
En son Süreyya Örgeevren, Rasattepe'nin Anıtkabir için çok elverişli olduğunu şu sözlerle anlattı:
"Rasattepe'nin bunlardan başka bir özelliği daha vardır ki, hayali genişce olan her kişiyi derin bir şekilde ilgilendirir sanırım. Rasattepe bugünkü ve yarınki Ankara'nın genel görünüşüne göre, bir ucu Dikmen'de öteki ucu Etlik'te olan bir hilalin tam ortasında, bir yıldız gibidir. Ankara hilalin gövdesidir. Anıtkabir'in burada yapılması kabul edilirse, şöyle bir durum ortaya çıkacaktır; Türkiye'nin başkenti olan Ankara şehri, kollarını açmış Atatürk'ü kucaklamış olacaktır. Atatürk'ü böylece bayrağımızdaki yarım ayın yıldızının ortasına yatırmış olacağız. Atatürk, bayrağımızla sembolik olarak birleşmiş olacaktır."
Sonuç olarak Anıtkabir’in Rasattepe'de yapılması büyük çoğunlukla kararlaştırıldı. Kamulaştırma çalışmalarına 7 Temmuz 1939'da başlandı. Ve adı, ‘Anıttepe’ oldu.
Yer tespitinin ardından yeni gündem maddesi, Atatürk’ün mozolesi için uygun bir tasarımın seçilmesi oldu. 1 Mart 1941’de uluslararası bir mimarlık yarışması duyuruldu. Bildiride, "Büyük Türk Ulusunun kalbinde yaşayan Büyük Adam’ın eserlerini ebediyete mal edecek olan Anıtkabir, aşağıdaki esaslara göre hazırlanmalıdır” denerek bazı maddeler sıralandı.
(Kaynak: Arkitekt)
TÜRK MİMARLAR YARIŞMAYA SONRADAN DAHİL EDİLDİ, 49 PROJE KATILDI
Jüride o dönem Avrupa'nın ünlü sanatçılarından Alman Prof. Paul Bonatz, İsviçreli Prof. İvar Tengbom ve Macar Prof. Karoly Wichinger ile ünlü Türk sanatçıları Prof. Arif Hikmet Holtay, Bayındırlık Bakanlığı Yapı ve İmar İşleri Reisi Yüksek Mimar Muammer Çavuşoğlu ve Ankara İmar Müdürü Yüksek Mimar Muhlis Sertel vardı.
İlk başta, Türk mimarlar yarışmaya dahil edilmemişti. Ancak Türk Yüksek Mimarlar Birliği protestoları, Türkiye’deki mimarlık yayınları ve basının Bakanlar Kurulu’na baskı yapmasından sonra söz konusu kısıtlama kaldırıldı.
İkinci Dünya Savaşı’na rağmen yarışmaya, Türkiye, Almanya, İtalya, Avusturya, İsviçre, Fransa ve Çekoslovakya'dan toplam 49 proje katıldı.
(Sırasıyla Prof. Johannes Kruger, Prof. Arnaldo Foschini ve Prof. Emin Onat ile Doç. Orhan Arda'nın projeleri. Kaynak: Arkitekt)
Jüri bu 49 eserden 3 tanesini 'ödül verilmeye değer' buldu. Bunlar, ünlü Tannenberg Anıtını yapan Alman Prof. Johannes Kruger'in, İtalyan Prof. Arnaldo Foschini’nin ve Prof. Emin Onat ile Doç. Orhan Arda'nın eserleriydi.
Jüri, yarışmanın şartları arasında yer alan madde gereği son seçimi Meclis'e bıraktı. 1942'de Onat ve Arda'nın tasarımının kazandığı açıklandı.
(Anıtkabir projesinde anıt mezar ve Şeref Holü'nün ilk halleri. Kaynak: Arkitekt)
1943'te Başbakanlık, jürinin eleştirileri doğrultusunda Onat ve Arda'ya yeni bir proje yapmalarını tebliğ etti. İki isim, bu kapsamda projelerinde bazı değişiklikler yaptı.
(Emin Onat, Clemens Holzmeister, Friedrich Hess ve Paul Bonatz, İTÜ Gümüşsuyu'nda öğrenci projelerine tashih verirken, 1948. Kaynak: Salt Araştırma / Harika Kemali Söylemezoğlu Arşivi)
ANITKABİR’İN SON HALİ: SEMBOLLERİN ANLAMLARI
Anıtkabir'e Anadolu Meydanı tarafından girildiğinde ziyaretçileri kadın ve erkek heykel grupları karşılıyor. İstiklal Kulesi'nin önündeki ulusal kıyafetler giymiş üç kadın heykeli ile Hürriyet Kulesi önündeki üç erkek heykeli ayrı anlamlar taşıyor.
Anıtkabir'de simetrik olarak yerleştirilen on kule, yapı bakımından aynı özellikleri barındırıyor. Üzeri piramit şeklinde çatılarla örtülü kulelerde Türk çadırlarında görülen tunç mızrak ucu bulunuyor. Tavanlarında Türk kilim desenlerinden alınan geometrik süslemeler, iç duvarlarında kulenin adıyla ilgili bir kompozisyon ve Atatürk'ün sözleri bulunuyor.
ASLANLI YOL NEDEN ASİMETRİK TAŞLARLA DÖŞENDİ?
Ziyaretçiler Atatürk'ün mozolesine çıkmadan önce 262 metre uzunluğundaki Aslanlı Yol'dan geçiyor.
Yol, aralarında 5'er santimetre boşluk bulunan asimetrik döşenmiş taşlardan oluşuyor. Asimetrik taşlarla döşenmesinin amacı ziyaretçilerin yere bakarak yürümesini ve Atatürk'ün mozolesine başları önde eğik, saygıyla çıkmalarını sağlamak olarak belirtiliyor.
Yolun iki tarafına dikilen Virginia ardıçları ise şehrin görüntüsünü kapatıp gelenleri ziyarete hazırlıyor. Yoldaki 24 aslan, 24 Türk Oğuz boyunu simgeliyor. Türk tarihinde güç ve temsili simgeleyen aslanların oturur durumda tasvir edilmesi ise Türk milletinin barışa verdiği önemi gösteriyor.
BAYRAK DİREĞİ, ABD’DE YAŞAYAN TÜRK VATANDAŞININ HEDİYESİ
Ziyaretçileri Aslanlı Yol'un sonunda 15 bin kişi kapasiteli tören meydanı karşılıyor. Zeminde 373 halı ve kilim motif süsü bulunuyor. Anıtkabir'in Çankaya girişinde ise 33 metre 53 santim uzunluğunda bayrak direği bulunuyor. Direk 1946'da ABD'de yaşanan Türk vatandaşı Nazmi Cemal tarafından hediye edildi.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı kayıtlarında ABD'den Anıtkabir için bayrak direği gönderen Nazmi Cemal'in mektupları da yer alıyor:
"Atatürk'e karşı pek derin bir sevgi ve saygıyla bağlı bulunduğumdan yapılmasına başlanılan Atamızın mübarek kabrine rekz edilmesi için üstat ve mahir mühendislerim tarafından imalathanemde hususi bir surette yaptırdığım sancak direğini hiçbir maksat beklemeksizin sırf bir hizmet iştiyakı ile bir hediye olmak üzere bütün masarifatı ve sigortası tarafımdan verilmek şartıyla anavatana göndermek azmindeyim. Bütün teferruatıyla bu sancak direğinin emsali Avrupa'nın bilaistisna hiçbir tarafında mevcut değildir. Büyük Atamızın şerefine dünyadaki ulu şöhretine layık bir tarzda ve tensip ettiğiniz vech üzere imal edilmektedir. Hediyemin kabulünden dolayı hissettiğim sevincimi tariften acizim.”
ODTÜ tarafından hazırlanan raporda, aradan geçen yılların ardından meteorolojik nedenlerle direğin yıprandığı belirtildi. Bunun üzerine direk orijinaline göre hazırlanan yenisiyle 2013 yılında düzenlenen törenle değiştirildi.
Atatürk'ün mozolesine ise 42 basamaklı merdivenlerden çıkarak ulaşılıyor. Merdivenlerin ortasında Hitabet Kürsüsü bulunurken mozolenin girişinde Şeref Holü yer alıyor. Holün zemini Adana ve Hatay'dan, duvarlar ise Afyon ve Bilecik'ten getirilen mermerlerle kaplı.
27 kirişten oluşan tavanda ise halı ve kilim desenlerinden oluşan altın yaldızlı mozaik süsler dikkati çekiyor. Holün sonunda Atatürk'ün sembolik lahdi bulunuyor. Buradaki lahit taşı 40 ton ağırlığında Osmaniye'den getirilen tek parça mermerden oluşuyor.