İstanbul’un kent gazetesi İstanbul Telgraf okuyucu ile buluşuyor
Genel Yayın Yönetmeni Şengün Kılıç’ın yapacağı ve 40’ı aşkın deneyimli gazeteciyi bünyesinde barındıran yeni bir gazete geliyor: İstanbul Telgraf. Projeyi Şengün Kılıç ve Cengiz Erdinç ile konuştuk.
Kasım ayının ikinci yarısından itibaren okuyucuyla buluşacak olan ve “kent gazetesi” olma amacıyla yola çıkan gazete birçok deneyimli gazeteciyi bünyesinde bulunduruyor.
Bianet'ten Hikmet Adal'ın haberine göre derginin kadrosunda Necmiye Alpay, Murat Sevinç, Yıldırım Türker, Ali Dağlar, Esin Gedik, Mustafa Hoş, Fahri Alakent, Vercihan Ziflioğlu, Hüseyin Irmak, Faruk Eren, Sadık Güleç, Canan Coşkun, Nazmi Belge, Çağla Öztek, Hakkı Özdal, Bahadır Özgür, Hacer Foggo, Semra Somersan, Turgay Tuna, Tayfun Kara, Cansu Kılıçarslan, Fuat Çelik gibi isimler var.
Gazetenin grafik tasarımını da Uğur Güç üstlenmiş.
Şengün Kılıç gazetede birlikte çalıştıkları kişileri sayarken "Bu isimlerin dışında da çok isim var" diye ekliyor. Patronsuz gazete anlayışıyla yola çıkan İstanbul Telgraf ayrıca bir "kooperatif" örneği de.
Söyleşi şöyle;
Bir kent gazetesi çıkarma fikri nasıl doğdu?
Cengiz Erdinç: Daha önce başka projelerde bir araya gelmiştik ve bir kooperatif düşüncemiz vardı. İlk olarak bütün işsiz gazetecileri, sistemin dışına itilen gazetecileri toplayıp üretilen işleri yurtdışına satacak ya da çevirecek bir ajans işleyişi düşünmüştük.
Bir dönem Şengün’ün çıkardığı Cihangir Postası diye de bir gazete vardı. Geçtiğimiz yerel seçimlerde insanlardan “Tekrar yapsanıza” şeklinde talep ve destek gelince bunu önce bir haftalık yayına ve daha sonra bir kent gazetesine evirdik.
Bu fikir de seçim döneminde yaşananları bir kent ayaklanması olarak görmemiz üzerine çıktı. İstanbul’da her fikirden, her gruptan insan var ve esas gündemleri kentle ilgili meseleler.
Odağımıza kentle ilgili meseleleri oturtarak, İstanbul’u bir nevi kozmos olarak gören gazete fikrini böylece hayata geçirdik.
"Yaşadığınız kenti üç başlıkta görmek..."
Kent gazeteciliğinden ne anlamamız gerekiyor. Diğer haber kanallarından ne gibi bir farkı var?
Şengül Kılıç: Dünya değişiyor ve kent ölçekli haberler asıl yapılması gereken haberler haline geldi. Artık yaşanabilir kent tartışması yapılıyor. Bizim yaşadığımız şehir de İstanbul olduğunu için hepimizin bu konuda söz söyleme hakkı var diye düşünüyorum.
Mesela geçtiğimiz gün Fatih'te dört kardeş intihar etti. Bu haber üçüncü sayfa haberi olarak görüldü. Oysa bunun içinde yoksulluk var, dışlanmışlık var, her şey var.
Bu tam da yaşadığımız kentin haberi. Artık ulusala bakıp yaşadığınız kenti üç başlıkta gören habercilikten uzaklaşmak gerekiyor.
Çünkü yaşadığınız kent ulusal medyada sadece sermayedarların haberleriyle, magazin haberleriyle, bir de suç yani üçüncü sayfa haberleriyle görülüyor. Oysa yaşanılan İstanbul sadece bu üç başlıkta görülen bir şey mi?
Burada soylulaştırma hareketleri var, kentsel dönüşüm hikayesi var ki milyonlarca insan etkileniyor bundan. Derin bir yoksulluk yaşanıyor. Ama bu ulusal medyanın hiçbir kanalında gözükmediği için görünmüz kılınıyor, yanından geçip gidiyorsunuz.
Ya da bizler modayı sadece Nişantaşı merkezli üretilen bir şey olarak mı yaşıyoruz? Oysa bu kentin kendi modası var, kendi kültürü var. Onlar da küçük atölyelerde üretiliyor.
Benim kendime ilk soruduğumuz şey şu: Ben nasıl bir kentte yaşamak istiyorum? Ben bu kentle ilgili neleri bilmek istiyorum? Benim için bu iki taraflı bir mesele.
Haberci olarak ben bu haberleri yapmak istiyorum çünkü hiç görülmeyen bir alan, vatandaş olarak, bu kentte yaşan bir birey olarak "Ben bunları öğrenmek istiyorum" diyorum.
Ben bunları öğrenerek aktaracak kişiyim. Ben bana dayatılan şeyi olduğu gibi kabul etmek istemiyorum. Yaşadığım kenti bilmek istiyorum. Kent "Bizim için bu" demek istiyorum.
Bu kentte en büyük problemi yolsuzluk. İkincisi kent hakkı. Kentlilerin çevre, gürültü ve yeşil alan gibi problemleri var.
"Basılı yayının bittiğini söylemek en büyük darbe"
Dijitalleşen çağda basılı bir gazete çıkartıyorsunuz...
CE: Hepimiz 90'lı yıllardan beri daha doğrusu 'browser' öncesinden beri bu mesleği yapıyoruz. Dolayısıyla dijitali de çok iyi biliyoruz. Ama New York Times geçen yıl gelirinin yüzde 60'ını basılı materyallerden, yüzde 40'ını ise dijitalden elde etti.
"Kağıt gazete devri artık bitti" gibi fütürist öngörüler o nedenle çok fazla bir gerçekliği yansıtmıyor.
ŞK: Dijitalde yurttaş gazeteciliği ya da anlık enformasyon haberle karıştırılıyor. Yanlış, yalan ya da çarpıtılmış bilginin dolaşımı web üzerinden çok daha yaygın bir şekilde yapılıyor.
Türkiye'de şu an birkaç gazeteyi dışarıda bırakırsak, basılı yayınların kalitesi ortada. Ama bunu hakkıyla yaptığınız zaman haberleriniz referans kabul edilecek ve dijitalden devam ettirilecek.
"Basılı gazete satışları 2-3 bine düşmüş, koskoca Hürriyet 40 bine inmiş" gibi söylemler üzerinden basılı yayının bittiğini düşünmek bence müthiş bir hayalcilik ve haberciliğe vurulacak en büyük darbe.
"İnternette bir şey bedavaysa ürün sizsinizdir"
Dijitalde haberin değeri kalmadı mı?
ŞK: Web ile basılı yayınlar, ikisi birbirine alternatif değil, tam tersine birbirini tamamlayan şeyler. Bugün basılı yayında yeni çıkan bir kitabın, bir filimin anında internette tanıtımı yapılıyor. Bu bilgileri iki üç gün sonra paket edip basmak, servis etmek son derece manasız. Ama bunlarla ilgili manalı bir yorumu gazetenizde basabilirsiniz.
Zaten haber ve aneliz olacak işlerin kağıt üzerinde okuyucuya sunulması ve bunların geriye dönük olarak referans bilgi olarak kalması son derece önemli.
CE: Haber son derece pahalı bir iştir ve ‘İnternette bir şey bedavaysa ürün sizsinizdir’ diye bir söz var. Bu habercilik için de geçerli. Tek yanlı ücretsiz yayıncılık yapan birçok örnek var günümüzde.
Ama bizin eleştirel bir bakışımız var bizim. Çok kaynaklı gazeteciliği, karşıt görüşü olan, belli haber değeri kıstaslarına uyan gazeteciliği tekrar canlandıracağımızı düşünüyoruz.
"Tembellikten kurtulup muhabir eksenli haberciliğe döneceğiz"
Peki gelir kalemleri...
CE: İnsanlar sevdiği, saygı duyduğu şeye para ödüyor. Dünya üzerinde dijital haberi paraya çeviren ve okurundan gelir elde eden örnekler var. Ama bizde henüz yok.
Çünkü Türkiye'de dijitale kayıt olmak ve para ödemek ayrı bir sorun. Kredi kartı sorunundan ve onu kullanma alışkanlığından söz etmiyorum. Hükümetin fişleme ihtimalinden bahsediyorum. İnsanlar bundan korkuyor. Bunu aşacak formüller bulmak gerekiyor.
O nedenle biz ikili bir yapı düşünüyoruz. Ücretli bir basılı gazetede ve basılı gazeteyi tamamlayan bir dijital yayın. İleride dijitali de yapacağız.
Çünkü haber gerçekten pahalı bir iştir. Gazetecilik pahalı ve maliyeti yüksek bir iştir. Ama kamu adına yapıldığı için biz bunu paralı yapılmalıdır diye rahatlıkla söyleyebiliyoruz.
ŞK: Şunu eklemek istiyorum. Biz kişisel zenginleşme peşinde değiliz. Bizim derdimiz buradan bir servet elde etmek değil. Hepiniz 40 yaşının üzerinde insanlarız. Bizim derdimiz kaliteli haber yapmak, haberi yeniden canlandırmak. Buranın bir patronu yok ve ürettiği karı tekrar gazeteciliğe yatıracağız.
Biz ruhuna tembellik sızmışlıktan kurtulup muhabir eksenli haberciliğe döneceğiz.
Dağıtım tekeli ve kağıt masrafı...
Patronsuz yönetilmek nasıl bir şey?
ŞK: Bir kişi tarafından konulan sermaye çerçevesinde örgütlenmenin olmadığı bir yapı.
Ticari olarak yayın yapabilmek için bir şirkete ihtiyacınız var ama şirket de partnerlerimizden biri ve onun yönetimde herhangi bir söz hakkı yok, tamamlayıcı bir kişi olarak yanımızda.
Bu bir sözleşmeyle resmileştirildi. Yazı işlerinin ve haberi üretenlerin yapılan iş üzerinde söz söyleme hakkı var.
Bu dönemde gazete çıkarmanın zorlukları neler?
CE: Bu soruyu dağıtım tekeli ve kağıt masrafı olarak cevaplayabilirim. Bizim daha önce de benzer deneyimlerimiz var ama hiç ummadığımız bir oranda kağıt pahalılaşmış.
Kağıt çok pahalı ve kısıtlı maalesef. Çünkü artık Türkiye'de kağıt üretilmiyor. İthalata dayalı ve piyasayı da belli kişiler ellerinde tutuyor.
Dağıtım tekeli de ciddi bir sorun. Ama bütün bunları aşacak bir model bizimki. Çünkü basit düşünüyoruz. En maliyetsiz kağıda en az maliyetle baskı yapıp en yoğun içeriği ve haberi ulaştırma amacı güdüyoruz.