Fatih Polat: Ciddi bir mali kuşatmayla karşı karşıyayız
Basın İlan Kurumu’nun ilan ve reklam cezasıyla karşı karşıya kalan Evrensel Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, yaşadıkları mali kuşatmayı anlattı.
İktidarın ve Basın İlan Kurumunun siyasi ve mali kuşatması altında 25. yılını kutlayan Evrensel Gazetesi, yayın hayatının en zor günlerini yaşıyor. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, süreci anlattı.
Ezilen, yok sayılan toplumsal kesimlerin sesini duyurmaya çalışan Türkiye basının önemli gazetelerinden Evrensel, 25 yılına ağır koşullar altına girdi.
Bir yandan iktidarın açtığı ceza ve tazminat davalarıyla mücadele etmeye çalışan gazete, diğer tarafta Basın İlan Kurumu’nun (BİK) ilan ve reklam cezasıyla mali bir kuşatmaya alındı.
Dünyayı sadece yorumlama değil, değiştirme hedefiyle 5N1K ilkesinden vazgeçmeden yayın yapan Evrensel’e dönük bu mali kuşatma operasyonu için “25 yıldır böylesini ilk kez yaşıyoruz” ifadelerini kullanan Gazete’nin Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat’a göre bu baskının arkasında BİK’teki son yönetim değişikliğinin payı var.
Haberlerine dava açılmamasına rağmen ilan ve reklam cezası kesildiğine dikkat çeken Polat’ın “BİK görevlileri, istihbarat görevlisi gibi, örneğin bir okur parasıyla 10 tane gazete almışsa, o bayiye giderek sorular soruyor ve bayiye tutanak tutturmaya çalışıyor” sözleriyle anlattığı örnek BİK baskısının geldiği noktayı da gösteriyor.
Polat, bu kuşatmayı aşacak deneyime ve birikime sahip olduklarını dile getirerek “Evrensel’in yayın politikası damatların, eniştelerin ve reislerin baskısıyla değiştirilemez, susturulamaz” dedi. Polat’ın okurlarına da çağrısı var: Bayiden gazetenizi alın.
BİK’in ilan ve reklam cezası ve iktidarın baskılarıyla mücadele ederek 25 yılına giren Evrensel’in Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat Artı Gerçek’ten Rıfat Doğan'ın sorularını yanıtladı.
‘AĞIR KOŞULLAR ALTINDA YAYIN YAPMAYA ZORLANIYORUZ’
İşte Polat’la Doğan'ın söyleşisi:
7 Haziran 1995 yılında yayın hayatına başlayan Evrensel Gazetesi çeyrek yüzyılı devirdi. Basın dünyasında emek haberleriyle öne çıkan öneml bir gazete. Geriye dönüp baktığınızda bu çeyrek yüzyıl sizin için ne ifade ediyor?
Türkiye gibi siyaseten ağırlıklı olarak kuşatıldığı bir ülkede mağdur ve ezilenlerin sesi olmaya çalışan yayın organlarının, bu sadece bizim açımızdan değil, bizim gibi gazeteler, internet siteleri ve televizyonlar açısından hayat çok daha zor hale geliyor. Bir yandan açılan siyasi davalarla uğraşıyorsunuz, diğer yandan ekonomik kuşatma var. Yerli kağıt olmaması ve kağıtta dışa bağımlılık nedeniyle döviz kurundaki dalgalanma, pek çok yerel gazetenin hatta ulusal yaygın büyük tirajlı gazetelerin kapanmasını beraberinde getirdi. Ağır, baskılanmış bir ortamda yayın yolculuğu yapmaya zorlanıyorsunuz. Bunun getirdiği önemli zorluklar var.
‘SADECE YORUMLAMAYA DEĞİL DEĞİŞTİRMEYE ÇALIŞAN BİR GAZETECİLİK’
Kendinizi medya alanında nerede görüyorsunuz? Örneğin bir “muhalif medya” tanımı son yollarda ortaya çıktı. Kendinizi bu tanıma dahil ediyor musunuz?
Şunun altını çizmek lazım: Evrensel’in tarihi bakımından, uzun yıllar merkez medyada çalışmış deneyimli gazetecilerden bazılarının bile doğru anlayamadığını gördüğümüz bir gerçeklikten bahsedeceğim. Elbette diğer gazetelerin editör ve yöneticileri benden daha iddialı açıklamalar yapabilir. Biz hiçbir zaman için kendimize muhalif gazete demedik, demiyoruz. Çünkü bu, baştan muhalefet hukuku üzerine çıkan bir yayıncılık anlamına geliyor. Ayrıca bir merkez medyadan söz edemesek de muhalif, aksiyoner veya aktivist gazetecilik, genel medya dünyası içindeki gazeteci ile merkezin dışında bulunan Evrensel veya benzer yayın organlarında çalışanların arasına sınır koyuyor. Bu problemli tabi. Evrensel’i şöyle tanımlamak mümkün: Doğru bir gazeteciliğin teknik bir altyapısı açısından 5N1K’ye vurgu yaparız, bu aslında 5N1K’de ifadesini bulan, sadece unsurların tam olarak yerine getirilmesi anlamında değil, aynı zamanda onunla birlikte pek çok açıdan teyitli haber anlamında da mesleki bir düstur olarak görüyoruz. Daha geniş bir bağlamda Evrensel’i 5N1K ile artı 11. Tez olarak formülize edebiliriz. Yani dünyayı sadece yorumlamaya değil, değiştirmeye çalışan bir gazetecilik. Ama tabi burada şöyle bir şey var: Bunun propagandist bir haberciliğe dönüşmemesi ve gerçeği eğip bükmesine yol açmaması gerekiyor.
‘MÜCADELE EDENİN SESİ OLMAYA ÇALIŞIYORUZ’
Belirli yayın organları belirli bir yerde durarak dünyanın her yerinde yayıncılık yapıyorlar. Ülkemizde bütün ezilen kesimler açısından şunu söyleyebiliriz: Tüm bu gerçekliğin içinde iktidardan gelen baskıların karşısında onların taleplerine sahip çıkan yani muhalefetin, mücadele eden kesimlerin sesi olmaya çalışan bir gazetecilikle muhalif gazetecilik üst üste basan bir şey değil. Muhalefetin sesi olmaya çalışan bir gazetecilik yapmaya çalışıyoruz ama bu kendisini de gerçeğin içinde durarak tamamen gerçeği belirli bir açıdan okuyup göstererek yapmaya çalışan bir gazetecilik.
‘BİZ TABİRİ CAİZSE BASIN DÜNYASININ AMELESİYİZ’
Nerede konumlandırıyor?
Evrensel bir yol aldı. Türkiye’de amiral gazete olma iddiasında olanlar var, bunu uzun yıllar Hürriyet yaptı. Şimdi başka gazeteler de kendilerine bunu yakıştırıyor. Biz tabiri caizse basın dünyasının amelesi olarak tanımlanabilecek bir gazeteyiz. Evrensel’I böyle tanımlayabiliriz. Bundan da gocunmayan bir gazeteyiz. Çünkü zaten bu amiral diye sınıflandırılan gazeteler özellikle neoliberal dönüşümle birlikte dünyada emek haberlerini, ezilen kesimlerin taleplerini, demokrasi taleplerini görmezden gelindiği bir gazeteciliğe oturdular. Oraya doğru gerilediler. Dünyadaki bu dönüşümle birlikte dünya merkez medyası açısından da Türkiye açısından da şunu söylebiliriz: Biz sesi duyulmayan, kısa haber sütunlarına doğru iteklenen geniş kesimlerin sesi olmaya çalıştık.
‘EVRENSEL SÜREKLİ ÖĞRENEN BİR GAZETE’
Evrensel öğrenen bir gazetedir. Bilen bir gazete değil, sürekli öğrenen bir gazete. Bunu söyleyebiliriz. Geçmişin bütün olumlu değerlerine ve birikimine sahip çıkıyor,aynı zamanda sürekli yeni şeyler öğreniyoruz. Türkiye yayıncılığına bakın; cinsiyetçi bir tarihin içinde yayıncılık düsturu herkesi bir şekilde lekelemiştir. Evrensel olarak onun etkilerinin dışında gazetecilik yapmaya çalışıyoruz. Tüm bunlar aslında bir öğrenme faaliyeti. 25 yılda bir parça öğrendik, öğrenmeye devam edeceğiz.
‘BİK’TEKİ SON YÖNETİM DEĞİŞİKLİĞİNDEN SONRA CİDDİ BİR KUŞATMA SÖZ KONUSU’
Son olarak Basın İlan Kurumu’nun (BİK) aldığı ilan ve reklam kesme cezasını konuşmak isterim. Bu cezalar son dönemde arttı, özellikle BİK’teki son yönetim değişikliğinden sonra olduğu belirtiliyor. Bunun bu yönetim değişikliğiyle bir ilgisi var mı? Evrensel mali açıdan nasıl bir tabloyla karşı karşıya?
Özellikle BİK’teki son yönetim değişikliğinden sonra ciddi bir kuşatma söz konusu. Muhalif seslere, haberlere ve yorumlara yer veren gazeteler açısından, bunu biz de yaşıyoruz, BirGün de yaşıyor. Okuduğumuz ve izlediğimiz kadarıyla Yeni Asır da yaşıyor. Yurt Gazetesi de yaşadı. İsmini saymadığım başka yayınlar olabilir ama sonuçta iktidara eleştirel bakan yayın organlarına karşı bir kuşatma söz konusu. BİK yönetmeliğinde “basın ahlak ilkeleri” var. Daha önceki dönemde hiç dava açılmadığı halde cumhurbaşkanlığı avukatının “Cumhurbaşkanına hakaret” içerdiği gerekçesiyle bir haber ve yine İnsani Yardım Vakfı’nın (İHH) Suriye’deki cihatçılara ilişkin somut, hiçbir boşluğu olmayan başka bir haberimiz için yaptığı şikayet üzerine BİK bizden savunma istemişti. Savunmamızı verdik.
‘PARAYI BEN VERİYORUM, BENİM İSTEDİĞİM GİBİ YAYIN YAPACAKSIN’ BASKISI
Bu haberlere ceza kesildi mi?
Birine iki gün diğerine üç gün ilan kesme cezası verdiler. Şimdi iki haberde başlıkta “saldırı” kelimesi geçtiği için savunma istediler. Aydın’daki JES eylemi. Hatırlayanlar vardır, orada bir saldırı olmuştu. Yaşananlarla ilgili jandarmanın videosu da var. Bu haber için bizden savunma istenince biz de savunmamızda “15 Temmuz darbe girişimi oldu, bir sürü sivil öldü. O zaman bu müdahale midir veya saldırı mıdır” diye sorduk. Tabi bunlara yanıt vermiyorlar. Bizim savunmamızda bunların hepsi vardı. Yine Kocaeli’deki esnaf haberimizde “saldırı” kelimesi geçtiği için ceza verdiler. BirGün’e de aynı şekilde “saldırı” başlıklarından dolayı ceza vermişler. Yani diyor ki böyle bir kelime kullanamazsın. Bununla ilgili mahkeme açılmamış. BİK yönetimi şöyle bir mantıkla hareket ediyor: “Ben parayı veriyorsam benim istediğim gibi yayın yapacaksın.”
‘HALKIN VERGİLERİYLE AYRILMIŞ BÜTÇEYİ BİZE KARŞI SANSÜR ARACI OLARAK KULLANIYORLAR’
Nasıl bir bütçe ayrılıyor? Nasıl paylaştırılıyor bu pay?
BİK’e bir bütçe ayrılıyor. BİK’in varlığı, kamuoyunu bilgilendiren basın yayın organlarını desteklenmesi. Dolaysıyla halkın vergileriyle bu bütçe ayrılıyor. Bu AKP’nin parası değil, halkın parası ama BİK şu anki düsturuyla bu bütçeyi AKP’nin hegemonyasındaki medyayı beslemek üzerine kullanıyor ve onun dışındakilere karşı bir sansür aracına dönüştürüyor. Yani “şu başlıkları atmayacaksın, şöyle bir yayıncılık yapacaksın o zaman ben sana para veririm” diyor. Zaten Evrensel, BirGün ve bizim gibi yayın yapan gazetelerin aldığı pay çok az. Bunu da açıkça söyleyebilirim, BİK’ten ağırlıklı olarak aldığımız pay 80 bin TL’dir. Şu an bu kesildi zaten. Bu kakkımız iptal olmadı ama durduruldu. 2.5 ay daha resmi ilan girmezsek iptal olacak, sıfırdan başlayacağız. Bu da çok uzun bir süreç demek.
‘ALTI AY DAHA RESMİ İLAN GİREMEZSEK BU HAKKIMIZ İPTAL EDİLECEK’
BİK’in iptal etmek gibi bir yetkisi var mı?
Evet, BİK’in elinde. Aynı şey BirGün için de geçerli. Bizi şöyle şeylere zorluyorlar: Mesela ilan kesme cezası veriyor, sen ona itiraz ediyorsun. Yeni denetleme istiyorsun, onun bir süresi var. O süreç geçiyor. Öyle ya da böyle bu altı ayı doldurmaya çalışıyorlar. Altı ay resmi ilan girmemişsen ilan hakkın düşüyor. Yukarıda belirttiğim gibi sıfırdan başlıyorsun. Aslında Evrensel’in Cumhuriyet’in ve BirGün’ün BİK’ten aldığı paya bir de iktidar medyasının aldığı paya bakılsın, bizim aldığımız pay onların yüzde 1’i bile değildir. Kesinlikle böyle, bunu çok iddialı bir şekilde söylüyorum.
‘BİK GÖREVLİLERİ İSTİHBARAT GÖREVLİSİ GİBİ BAYİLERİ DOLAŞIYOR’
Bu pay neye göre belirleniyor? Tiraj mı?
Biz 4 bin bandı ile belirlenen kat sayı üzerinden ilan alıyoruz. Yani 4 bin tiraj. Diğer taraftan diyelim Yeni Şafak 100 bin üzerinden veriliyor. Bakıyorsun tirajı zaten 102 bin. Ama Yeni Şafak’ı denetlenip denetlenmediğine ilişkin soruya yanıt yok. Şimdi bize dönük şöyle bir kuşatma da yapıyorlar: BİK görevlileri istihbarat görevlisi gibi, örneğin bir okurumuz bir bayiden parasıyla 10 tane gazete almışsa, o bayiye sorular soruyor ve bayiye tutanak tutturmaya çalışıyor. Böyle yaparak “bu gazete ilan almak için alınan bir gazete” muamelesi yapmaya çalışıyorlar. Bir kere serbest rekabet düzeni diye bir şey varsa okur, o gazeteyi desteklemek veya yaşatmak için 10 gazete alabilir.
‘BİK, YENİ ŞAFAK’IN TİRAJININ ORGANİK OLUP OLMADIĞINI DENETLİYOR MU?’
Okurlarınızı da fişlemiş oluyor yani…
Tabi. Onu da baskılıyor. Bayiyi de marjinalize ediyor. Ama dedim ya Yeni Şafak, herkes biliyor tirajının ne olduğunu, devasa tampon bir tirajı var, bu nasıl oluyor? Birebir bayiden organik satış mı, bunu tek tek denetliyor musun? Denetlemiyorsun. Bizim BİK’ten sorumlu arkadaşlarımız daha önceden oraya gittiklerinde, yöneticilerle görüşüyorlardı. Şimdi itiraz dilekçemizi almak dışında yöneticilerarkadaşlarımızla görüşmüyor. Çünkü yukarıdan gelen baskıdan kaynaklı tedirginler. Sonuç olarak BİK’teki yönetim değişikiliğinden sonra gazetemize dönük mali olarak boğma hareketi uygulanıyor.
‘BİK BİZİ BOĞAMAZ’
BİK’in bu kararı için “25 yıllık hayatımızda böylesini ilk kez yaşıyoruz” şeklinde bir ifadeniz de var…
Evet, ama şöyle bir şey söyleyeceğim. Biz ilk 10 yıl hiç resmi ilan almadık. Yaklaşık 15 yıldır ilan alıyoruz. Bu gazete sonuç olarak resmi ilan almadan çıktı. Biz yine bunun yöntemlerini geliştiririz. Biz buradan kendilerine de söylemiş olalım: BİK bizi boğamaz. Böyle bir şey yok. BİK’in bizi politiklarıyla baskıladığı iktidar yokken Evrensel vardı. BİK bir kere bunu bilecek. AKP iktidarı yokken Evrensel vardı. BİK yönetimleri değişir gider, Evrensel yine kalır. Onların kriminalleştirme ve boğma girişimleriyle Evrensel diz çökecek bir gazete değil. Yaptıkları tamamen adat dışı bir şey ve normal mahkemelerin dava açmadığı meselelerden seni boğmaya çalışıyor. Dolaysıyla bir kere daha söyleyelim. Biz bir yolunu buluruz, Evrensel’in okurları Evrensel’e sahip çıkar. Diğer gazetelerin de bu konuda dirençli olacaklarını düşünüyorum.
‘OKURLAR YAYGIN OLARAK BAYİLERDEN GAZETE ALMALI’
Okurlar ne yapmalı?
Bizim e-gazete tirajımız da var. Ama okurlarımızın bayilerden yaygın olarak gazeteyi alıp sahip çıkması gerekiyor. Yaygın olarak bayilerden alma sayısının artması lazım. Bu, söz konusu kuşatmaya karşı mücadeleninen temel araçlarından biri.
‘EVRENSEL’İN POLİTİKASI DAMATLARIN, REİSLERİN BASKISIYLA DEĞİŞTİRİLEMEZ’
Gazetenize, size ve yazarlarınıza karşı açılan davalar da var, onlarda durum nedir?
Dava süreçleri devam ediyor. O da aslında bakıldığında BİK’teki yönetim değişikliği politikasının bir devamıdır. Evrensel’in yayın politikası damatların, eniştelerin ve reislerin baskısıyla değiştirilemez, susturulamaz. Bunu bir kere öğrenmeleri lazım. Onlar gider Evrensel kalır. Dolaysıyla onlardan daha eski bir tarihe sahibiz. Biz elçiyiz, elçiye zeval olmaz. Halkı bilgilendirme görevini yerine getiriyoruz. Dolaysıyla okurlarımızın, emekten demokrasiden yana güçlerin Evrensel’in, BirGün’ün, Yurt’un ve Yeni Yaşam’ın yaşamasına, iktidarın politikaları karşısında duran diğer yayın organlarının yaşamasına imkan veren bir destek sunmaları gerekir.
‘OLASI KÖTÜ BİR İHTİMALE KARŞI HAZIRLIĞIMIZI YAPTIK’
Konuştuklarınızdan anladığım bu sürece hazırlıklısınız. Okurlarınızın size sahip çıkacağını da düşünüyorsunuz. En kötü ihtimali düşündüğümüzde yani tümden bir ilan reklam iptali olduğunda ne yapacaksınız? Böyle bir ihtimal de çok uzak değil.
Okurlarımız elimizde bir sihirli değnek olmadığını bilsin. Öncelikli mesele okurun yaygın olarak bayiden gazeteyi almasıdır. Biz kendi iç hazırlıklarımızı da yapıyoruz. Çok açık ifade etmek lazım: Tek başınıza iktidar olabilirsiniz ama bu yaptığınız politika aslında sizi marjinalleştirir. Bu iktidarın, iktidar medyası dışındaki yayın organlarını boğup AB’ye de “bakın biz bir şey yapmıyoruz kendileri ayakta kalamıyor”diyerek kuşatması, bütün gücün onda yığılmasına rağmen marjinalleştiğinin bir ifadesi. Biz tabi ki ifade ettiğim gibi buna ilişkin hazırlığımızı yaptık.
‘BAZI İSİMLERİN ‘PARAYI BİZDEN ALIYORUZ BİZE MUHALEFET EDİYORLAR’ DEDİKLERİNİ DUYUYORUZ’
Güçlü bir tarihimiz ve deneyimimiz var, bunu görüyoruz. Yapılmak isteneni bütün ayrıntılarıyla farkındayız. Bazı isimlerin, “parayı bizden alıyorlar, bize muhalefet ediyorlar” dediklerini, bu sözlerin söylendiğini duyuyoruz. Bu baskıların buradan kaynaklandığını biliyoruz. Bunun bir politik baskı olduğunu teknik bahanelerle gerekçelendirilen politik sansür süreci olduğunu görüyoruz. Biz bunun karşısında eğilmeyiz. Sonuç olarak biz hazırlıklıyız ancak birer kamikaze de değiliz. Okurlarımızın desteğine ihtiyacımız var.
‘DAHA GÜÇLÜ TEPKİLER BEKLİYORUZ’
Son sorum şu olsun: Evrensel’in basılı olarak yayın hayatına devam etmesi olmazsa olmazımız diyorsunuz. Bunun devamında “Türkiye’de artık gazetecilik bitti, yapılamaz” şeklindeki yaygın söylemini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu cendereden nasıl çıkacağız?
Meslek örgütlerinin burada bir duruş göstermesi önemli. Bazı meslek örgütlerinin temsilcilerinin ilan hakkının bir sansür aracına dönüştürülmesine karşı açıklamaları oldu ama burada daha güçlü tepkiler bekliyoruz. Bizi yalnız bırakmamaları lazım. Bu iktidar basıncı ve ağır cezalar karşısında pek çok meslekdaşımız sürgüne gitmek zorunda da kaldılar. Böyle bir gerçeklik de var. İktidar politikaları bunun sorumlusu. En son muhabir arkadaşımız Aziz Oruç’un başına gelenler bir örnek. Gazetecilik dosyalarından yargılanıyor, dosyası var ama tamamen kriminalize etmek üzerine “terör örgütü üyesi” diye sunuluyor. Şimdi bu bir iktidar politikası. Bu da basınç yaratıyor ve diğer taraftan bütün merkez medyanın da artık tırnak içine alarak kullanmasının zor olduğu bir iktidar kuşatması var. En son Hürriyet’te çok güçlü bir sendikalaşma dalgası vardı. Çok iyi gazeteciler tasfiye edildi.
‘GAZETECİLİĞE GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE SARILMAK LAZIM’
Gazeteciler bu kuşatmaya karşı sosyal medyayı kullanarak haber yapmaya devam ediyor bir yandan da, internet gazeteciliği gelişiyor, böyle bir süreç de var…
Güçlü bir internet gazeteciliği mecrası gelişiyor, bir arayış var. İyi gazeteciler sosyal medyayı kullanıyor, imkan yaratmaya çalışıyorlar. Aslında iyi gazeteciler bütün bu kuşatılmışlığa karşı mesleklerini sürdürmek için mücadele ediyorlar. Ben buraya tutunmak gerektiğini düşünüyorum. Bu kuşatmışlığı, gazeteciliğe daha fazla sarılarak kırabilir ve aşabiliriz. Gazeteciliğe güçlü bir şekilde sarılmak lazım.
Basılı gazete tarihin akışı içinde ortaya çıktı. Tarihin bir döneminde de bunun yerine internet gazeteciliği alabilir. Ama şimdi henüz ikisi dünyanın farklı yerlerinde bir arada yürüyor. Basılı için mutlaktır diyemem. Bu doğru olmaz. Sadece şunu söyleyebiliriz: Bunun kararını BİK, büyük sermaye grupları ya da iktidar veremez, o gazeteyi çıkaranlar verir. Şimdi ikisini bir arada götürüyoruz, tarihin kendi akışı içinde onu yine zamanın yanıtlayacağı bir soru. Burada kör bir direnç gösteriyor değiliz. Dünyanın başka yerlerinde de basılı gazetenin halen bir karşılığı var.
‘EVRENSEL BAŞINDAN BERİ İNTERNET GAZETECİLİĞİ İLE BİRLİKTE YÜRÜYOR’
Evrensel başından beri internet gazeteciliği ile birlikte yürüyor, hem kadro hem de mali açıdan önemli bir yatırım da yapıyoruz. İnternet editörlerimiz sürekli yurtdışına gidiyor, oralarda eğitim alıyorlar, yeni bilgi teknolojilerini öğreniyorlar ve bunu haber sitemize uyarlıyorlar. Orayı ayrıca güçlendirmeye çalışıyoruz. hatta basılı gazete bütün ağıyla interneti beslemeye ve desteklemeye çalışıyor. Tekrar etmiş olayım: Basılı gazetenin devam edip etmeyeceği, damatlar,enişteler ve reisler karar veremez, ona o gazeteyi çıkaran emekçiler karar verir. Sonuç olarak onların bu konuda çok fazla enerji harcamamaları iyi olur diye düşünüyorum.