Yılmaz Özdil: Beyinlerinde sarık, ekranlarında testere ağızlı bağ bıçağı…

Yılmaz Özdil, Akit TV ekranlarında Cumhuriyet Gazetesi'nin hedef gösterilmesine tepki gösterdi ve Devrim Şehidi Kubilay'ı hatırlattı.

Yılmaz Özdil: Beyinlerinde sarık, ekranlarında testere ağızlı bağ bıçağı…

Sözcü Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, Cumhuriyet Gazetesi'nin Akit TV sunucusu Fatin Dağıstanlı'nın Cumhuriyet gazetesinin “Şeriat Çalıştayı” manşetini aktarırken, “Hep birlikte toplanıp Cumhuriyet gazetesi önüne bir el bombası atalım” ifadesini kullanmasını köşesine taşıdı.

Yılmaz Özdil'in "Testere ağızlı bağ bıçağı ve Cumhuriyet…" başlıklı yazısı şöyle oldu:

Mustafa Fehmi.

Ocağına incir ağacı dikilen, doğup büyüdüğü yuvasını mecburen terkedip, Girit'ten İzmir'e göçeden bir ailenin oğluydu.

Bugünkü Dokuz Eylül Üniversitesi eğitim fakültesinin nüvesini oluşturan İzmir Erkek Öğretmen Okulu'ndan diploma aldı, Cumhuriyet'in ilk öğretmenlerinden oldu.

Öylesine devrimci bir ruh taşıyordu ki, Soyadı Kanunu çıkmadan tee altı sene önce, henüz öğrenciyken Kubilay soyadını almıştı.

Kendisi gibi öğretmen Fatma Vedide'yle evliydi, bir oğlu vardı.

İzmir Menemen'de asteğmen olarak vatani görevini yapıyordu.

24 yaşındaydı.

89 yıl önce, 23 Aralık.

Sarıklı cübbeli müritleriyle Manisa'dan gelen tarikatçı Derviş Mehmet, camide sabah namazı kılan ahaliyi kışkırttı.

Yakalarına yapışarak “din elden gidiyor, imanımızı kurtarmaya geldik, ne duruyorsunuz” diye bağırdı, minareden havaya ateş açarak galeyena getirdi, cahil cühelayı peşine taktı, yeşil bayrakla hükümet konağına yürümeye başladı.

Kendisine katılmayanlara tehditler savuruyordu, yeşil bayrak altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini söylüyordu.

Hükümet meydanında zikir çekmeye başladılar.

Kubilay geldi, karşılarına dikildi.

Tabancayla ateş ettiler, sağ koltuk altından vuruldu, üç beş adım atabildi, cami avlusunda dizlerinin üstüne yığıldı.

25 santimlik testere ağızlı bağ bıçağıyla kafasını gövdesinden ayırdılar, saçlarından tutarak taşa vurdular, sırığın ucuna takıp dolaştırdılar, “Cumhuriyet bitmiştir, işte kafirlerin sonu” diye bağırarak, alkışlayarak, sevinç çığlıkları attılar.

Derviş Mehmet haykırıyordu, “kan içmek haramdır, fakat bunların kanını içmek helaldir” diyordu, Kubilay'dan süzülen kanı avuçlayıp avuçlayıp, ağızlarına yüzlerine sürüyorlardı.

Müdahale etmeye çalışan kahraman bekçilerimiz Hasan ve Şevki'yi de oracıkta şehit ettiler.

Mustafa Kemal o sırada Edirne'deydi.

Duyduğunda hem kahroldu, hem müthiş öfkelendi.

“Bu aslında, Cumhuriyet'in ve bizim başımızı kesmektir” dedi.

Başsağlığı mesajı yayınladı…

“Kubilay gericiler tarafından vahşice şehit edilirken, halktan bazılarının alkışlaması, bütün cumhuriyetçi ve vatanseverler için utanılacak bir olaydır. Bu saldırı, bizzat Cumhuriyet'e karşı öldürme girişimidir. Ordunun kahraman genç subayı ve idealist öğretmeni Kubilay'ın temiz kanı, Cumhuriyet'in hayatını tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır” dedi.

Şeyh Said'den sonra Cumhuriyet'in karşılaştığı ikinci önemli irtica kalkışmasıydı.

Bölgede sıkıyönetim ilan edildi, divan-ı harp kuruldu.

105 sanık yargılandı, 28 sanık idama mahkum edildi.

TBMM onadı.

Kubilay'ın kafasının kesildiği yerde sehpa kuruldu, bedelini ödediler.

O sırada…

Nadir Nadi, Viyana'da üniversite okuyordu.

Cumhuriyet gazetesinin sahibi ve başyazarı Yunus Nadi'nin oğluydu.

Babasına mektup yazdı.

“Cumhuriyet gazetesi Cumhuriyet kurbanı Kubilay namına bir abide yapmaya teşebbüs etse, nasıl olur dersiniz?” diye önerdi.

Bu mektup, Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı.

Yurt çapında destek gördü.

İsmi bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından konulan Cumhuriyet gazetesi, Kubilay anıtı için kolları sıvadı.

İş Bankası'nda “Kubilay Abidesi” hesabı açıldı.

20 bin lira toplandı.

1933'te, Cumhuriyet'in onuncu yılında anıt'ın yapımına başlandı.

Yarışma açıldı.

Dokuz eser katıldı.

Heykeltıraş Ratip Aşir'in eseri birinci seçildi.

Ratip Aşir… Mustafa Kemal'in “sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum, alevler halinde geri dönmelisiniz” diyerek, yurtdışına eğitime gönderdiği pırıltılı gençlerimizden biriydi, Paris'ten gelmişti.

Devrim şehidinin anıtı… Birbirine yaslanmış, dikilitaş biçiminde üç direkten oluşuyordu, Kubilay, Hasan ve Şevki'yi simgeliyordu.

15 metre 66 santim yüksekliğindeydi, mermer kaidesinin üstünde, elinde mızrak tutan çıplak bir Türk gencinin bronz heykeli vardı.

“İnandılar, dövüştüler, öldüler, bıraktıkları emanetin bekçisiyiz” yazıyordu.

Cumhuriyet'in onuncu yılı kutlamalarında, Cumhuriyet Bayramı'nda, 29 Ekim 1933'te temeli atıldı.

Hem karayolunu hem demiryolunu gören, Ayyıldız Tepesi seçilmişti.

Yapımı bir yıl sürdü, 1934'te açıldı.

Açılış töreninde Chp yöneticileri, subaylar, yerel yöneticiler, öğretmenler konuşma yaptı. En etkileyicisi ise, şair, yazar, kadın hakları savunucusu İffet Oruz'un sözleriydi.

“Ey ölmeyen genç” dedi.

“Ey ölmeyen varlık” dedi.

“Hepimiz içimizde senden bir parça taşıyoruz, hepimiz içimizde Kubilay taşıyoruz” dedi.

Hakitaten öyle oldu.

89 yıl önce çekilen ve hafızamıza mıh gibi çakılan siyah beyaz vesikalık fotoğraftaki, o yakışıklı, tertemiz yüzlü Kubilay, daima genç, daima ölmeyen varlık olarak yaşamaya devam etti.

Cumhuriyet devriminin şehidi…

Devrimin gazetesi Cumhuriyet sayesinde, işte böyle vücut buldu.

Ve, yarın yine 23 Aralık.

89 yıl sonra bakıyoruz…

İftira kampanyalarıyla yurtsever insanları hedef gösteren yobaz televizyonda, Cumhuriyet gazetesine saldırı çağrısı yapılıyor.

“Şeriat çalıştayı” manşeti atan Cumhuriyet gazetesi açık açık hedefe oturtuluyor.

Kelimesi kelimesine “hep birlikte toplanıp Cumhuriyet gazetesinin önüne el bombası atalım” deniyor.

“Cumhuriyet gazetesi dindar insanların düşmanı” deniyor.

Beyinlerinde sarık.

Ruhları zifiri karanlık.

Ekranlarında testere ağızlı bağ bıçağı…

Cumhuriyetin, çağdaşlığın, laikliğin, hukukun, demokrasinin, özgürlüğün, bağımsızlığın, bilimin, akılın, sanatın, “ölmeyen varlık”ın peşindeler hâlâ!

Etiketler
Akit TV Cumhuriyet Gazetesi Yılmaz Özdil