Yandaş yazar 'Beni çok üzdüler' diyerek köşe yazarlığını bıraktı

AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “fetvacısı” olarak bilinen Hayrettin Karaman, hükümete yakın Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde artık yazmayacağını duyurdu.

Yandaş yazar 'Beni çok üzdüler' diyerek köşe yazarlığını bıraktı

AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “fetvacısı” olarak bilinen Hayrettin Karaman, hükümete yakın Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde, "25 yıl sonra" başlıklı bir yazı kaleme alırken, artık köşe yazı yazmayacağını duyurdu.

Yazı yazdığı dönem boyunca kendisinde iz bırakan tepkilerin olduğunu belirten Karaman, "'Örtülü bayanların kamuya açık yerlerde bacak bacak üstüne atıp sigara tüttürmelerinin yakışmadığını, bunu yapanların karşı tarafa (açıklara, sosyeteye, modernlere) imrenmeye devam ettiğini' ifade eden bir yazı yazmıştım. Hem açıklardan hem de kapalılardan çok sert tepkiler aldım; hiç alakası yok iken işi 'iffet' konusuna çektiler ve beni çok üzdüler" dedi.

"Hâsılı köşe yazarlığı çileli bir iştir, buna rağmen 86 yaşıma kadar yazmaya devam ettim. Şimdi artık hastayım ve yorgunum. Bu yüzden bu son yazıma kadar olduğu gibi köşe yazısı yazmayacağım, sıhhatim elverdiğince Pazar günleri bir köşede çıkacak 'sorulara cevaplar' yazısı yazacağım" diyen Karaman, "Kimi yazılarım istemediğim halde hak etmeyen bazılarını incitmiş olabilir, onlardan affımı ve haklarını helâl etmelerini dilerim" şeklinde veda etti.

Hayrettin Karaman'ın yazısı şu şekilde:

"1995’te Yeni Şafak’ta köşe yazmaya başladım. Benim köşe yazarlığım gazete ile de yaşıt. Allah çeyrek yüz yıl iyi kötü binlerce yazı yazmayı nasip etti, çok şükür.

Gazetemiz daha İslâmcı bir söylem ile çıkıyordu. 28 Şubat 1997’de olağanüstü toplanan Milli Güvenlik Kurulu, Refahyol hükümetine karşı, irtica bahanesiyle malum süreci başlattı. Hareket, ordu ve bürokrasi merkezli idi.


Uzun bir masada toplanmıştık, “Bundan sonra nasıl bir yol izlemeli” başlıklı konuyu konuştuk ve davamızı, “hukuk, insan hakları ve demokrasi” çerçevesinde ortaya koymaya ve savunmaya karar verdik. Başka gazetelerde yazan liberal demokrat, İslâmcı, muhafazakâr birçok yazar da gazetemizde yazmaya başladı. Sonra ülke tekrar demokrasiye dönünce yazarların bir kısmı kendi dünya görüşlerine daha uygun buldukları başka gazetelere geçtiler.

Beşerin yaptığı hiçbir iş bütün insanları memnun etmez. Beğenen olur, beğenmeyen olur. Her iki halin de birçok dini, ideolojik, maddi, siyasi… sebepleri ve saikleri vardır.

Yazılarıma tabii olarak müspet ve menfi tepkiler oldu. Bende iz yapan tepkiler ise maksadımı anlatamadığım veya yazılarımın maksadımın dışına çekildiği yahut da ideolojik bağnazlık yüzünden yapılan hakaretler ve küfürlerdir. Zaman içinde sinirlerimi yıpratmasın diye bunları takipten vazgeçtim.

Şu örnekleri hiç unutmuyorum:

“Çıplaklık Tacizdir” başlıklı bir yazı yazmıştım. Anlatmak istediği ise “iffetli yaşamak için nefsi ile mücadele eden insanları, aşırı soyunarak kamuya açık alanlara çıkmanın taciz edeceği” idi. Merak edip ulaşabildiğim tepki yazılarını topladım yüz sayfayı geçti. Üç türlü tepki vardı: “Hay Allah razı olsun” diyenler, muhafazakâr olmadıkları halde “yazar doğru söylüyor” diyenler (bunlardan oldukça serbest ve feminist bir hanım yazar “Doğru söylüyor, biz gösterip gösterip kaçırmaktan zevk alırız” demişti). Üçüncüye örnek birisi de “Bu gibi adamları demir kafes içine hapsetmek lazım” diye yazmıştı.

“Örtülü bayanların kamuya açık yerlerde bacak bacak üstüne atıp sigara tüttürmelerinin yakışmadığını, bunu yapanların karşı tarafa (açıklara, sosyeteye, modernlere) imrenmeye devam ettiğini” ifade eden bir yazı yazmıştım. Hem açıklardan hem de kapalılardan çok sert tepkiler aldım; hiç alakası yok iken işi “iffet” konusuna çektiler ve beni çok üzdüler.

Medyada yazma ve konuşmanın bir başka garip tarafı daha var. Bizim ülkemizde tv’de bir programa çıksanız veya bir gazetede yazsanız, asıl işiniz, ömrünüzü verdiğiniz çalışmaların size bahşettiği unvanlar unutuluyor ve “gazeteci yazar filan” diye anılır oluyorsunuz.

Hâsılı köşe yazarlığı çileli bir iştir, buna rağmen 86 yaşıma kadar yazmaya devam ettim. Şimdi artık hastayım ve yorgunum. Bu yüzden bu son yazıma kadar olduğu gibi köşe yazısı yazmayacağım, sıhhatim elverdiğince Pazar günleri bir köşede çıkacak “sorulara cevaplar” yazısı yazacağım.

Sormak isteyen okuyucularım şu e-mail adresine yazabilirler:

[email protected]

Kimi yazılarım istemediğim halde hak etmeyen bazılarını incitmiş olabilir, onlardan affımı ve haklarını helâl etmelerini dilerim.

Elhamdülillah Müslümanım. Müslümanlar (müminler) her bağlantıdan önce ve üstte Allah’ın memurlarıdır; yani güçleri yettiğince Allah’ın emirlerine uymakla yükümlüdürler. Bu memuriyetten emeklilik, isti’fa olmaz, Allah korusun yoldan çıkanlar için kovulma olabilir. İşte bu sebeple her mümin, kendinden ve ailesinden başlayarak ulaşabildiği yere kadar İslâmî eğitim almak ve vermek durumundadır. Bu eğitimin bir aracı da konuşmaktır ve yazmaktır.

Tabii konuşmanın ve yazmanın şartları, usulü ve âdâbı vardır.

Bilerek konuşmak gerekir, yerinde konuşmak gerekir, kırmak ve yıkmak için değil yapmak ve ıslah etmek için konuşmak gerekir, konuşmak susmaktan hayırlı olduğu zaman konuşmak gerekir, dil ve üslup maksada uygun olduğu zaman konuşmak gerekir, insanoğlunun ağzından çıkan her kelime ebedî âlemde karşısına çıkmak üzere kaydediliyor; bu bilinç içinde konuşmak ve yazmak gerekir…

Allah’ım, dilimizi de günahtan koru, sözümüzü doğrult ve rızana aykırı olan bir kelimeye dahi imkân verme!"

Etiketler
Hayrettin Karaman Yeni Şafak Karaman