Metin Göktepe'nin annesinden Mehmet Ağar'a: Senin evlatların var mı?
Evladını kaybeden bir annenin yüreği nasıl soğur? Ya da soğur mu hiç? Peki ya öldürülen bir gazetecinin annesi... Fadime Ana, ölümünün 24. yılında Metin Göktepe'yi ve tüm Metin'leri anlattı.
Evladını kaybeden bir annenin yüreği nasıl soğur? Ya da soğur mu hiç? Adalet ile… Belki… Katilleri ceza alsa da yeter mi ki bir anne için? Peki ya öldürülen bir gazetecinin annesi… Her gün habere giden bir gazeteci, annesinin eli yüreğinde… Hele de ‘90’larda… Hele de “O haberi ben izlemeliyim” diyen bir gazeteci…
Fadime Ana oğlunu kaybettikten sonra mücadeleye verdi kendini. Önce oğlunu polislerin öldürdüğünü kanıtlamak için mücadele etti. Sonra davalarda polisler ceza alsın diye. İşte bu sırada sadece Metin’in değil, herkesin anası oldu. Hemen her hak aramasında Fadime Ana en öndeydi. 2 senedir sağlığı el vermiyor gidemiyor belki. Ama yüreği hala hak arayanlarla beraber.
27 yaşında “O haberi ben izlemeliyim” diyerek gitti Metin Göktepe ve bir daha gelmedi. Ümraniye Cezaevinde öldürülen tutukluların cenazesini izlemek üzere Alibeyköy'e gitmişti. Ancak, "Sarı Basın Kartı" olmadığı gerekçesiyle ilçeye sokulmadı. Haberi izlemekte "ısrarcı" davranınca da gözaltına alındı ve yüzlerce insanla birlikte Eyüp Kapalı Spor Salonu'na götürüldü. Burada polislerin şiddetli cop darbeleriyle dövülerek öldürüldü.
Evrensel'den Gözde Tüzer, Metin Göktepe'nin annesi Fadime Anayla konuştu:
"OĞLUM ÇOK TATLIYDI, HİÇ YARAMAZ DEĞİLDİ"
Annesi Fadime Ana’nın yüreği ise hiç soğumadı. Metin bu yüzden her yerde, hep dilinde, hep aklında Fadime Ana’nın. Yaşlandı biraz artık tabi. Kulakları zor duyuyor ama çok güzel anlatıyor oğlunu… “Çok tatlıydı, hiç yaramaz değildi. Mazlumdu hep. Çok iyiydi. Çok akıllıydı. Herkesi çok severdi, hiç kötülük sevmiyordu. ‘Ben anneme bakarım’ diyordu hep.” diyerek anlatıyor çocukluğunu.
Ama her habere gidişinde de eli yüreğinde… O bir ana çünkü. Bir de oğlu sürekli “O haberi ben izlemeliyim” diyor hep. Fadime Ana kızıyormuş en başta tabi. “Metin dedim, sen çok yere gidiyorsun annen kurban. Kendine dikkat etmiyorsun. Bak ortalık kötü, hep adam öldürüyorlar, alıyorlar, dedim ben” diyor. Metin’in cevabı ise hazır tabi ‘Ama onlar da ana kuzusu değil mi anne?” Tabi sonra bir şey diyememiş Fadime Ana.
O günü çok iyi hatırlıyor Fadime Ana. Patatesli yumurtayı çok severmiş Metin. Akşama ise pirinç pilavı istemiş. Sabah aceleyle yedikten sonra çıkmış. “İçimde bir şey vardı. Bir şey olacaktı. Akşam saat 10’da telefon ederdi, aramadı o akşam. Gece boyu balkonda dolaştım. Biri geliyordu, baktım, Metin değil. Sabaha karşı biri bana telefon etti. Dedi, “Metin evde mi?”, “Yok” dedim. Kapattı. Sonra Aziz ağlayarak geldi sabah. “Abimi vurmuşlar, hastanede yatıyor” Kapıları görmedim ben. Balkonun kapısını açtım. Kendimi atacağım, aşağı ineceğim. Komşular beni tuttu. Sonrasını bilmiyorum…”
"ADALET YOK"
Dava İstanbul Adliyesinde başlayacaktı. Avukatlar davaya hazırlanırken dava Adalet Bakanlığı tarafından Aydın’a nakledildi. Adalet Bakanı Mehmet Ağar idi. İlk duruşma da bir spor salonunda yapıldı Aydın’da. Duruşmayı üç bin kişi izledi. “Aydın’a gittik. Orası çok kalabalıktı. Çok güzeldi. Herkes vardı.” diye anlatıyor Fadime Ana. Ancak Aydın’da sanıklar duruşmaya gelmedi. Takip edilmesin, gündemden düşsün diye Aydın’a sürülen davayı üç bin kişi izleyince bu kez Bakanlık davayı Afyon’a sürdü. Fakat, Afyon’da çok soğuk bir kış günü yine spor salonunda yapılan ikinci duruşmaya da üç bin kişi izlemeye gelmişti. “Afyon’a gittik. Her yerde polis, hep polisler vardı. Çocuklara, avukatlara, gazetecilere saldırdılar, vurdular, kırdılar” diyor. O sırada bir polis arabası yanlarından geçerken “Başın sağolsun, hepimizi bir bilme” demiş Fadime Ana’ya. Fadime Ana “Başımı çevirdim ben” diyerek anlatıyor bunu.
Her duruşmada mahkeme heyeti değişti. Bir gün bir hakim duruşmaya başkan olarak atandı ve sanıklar hakkında tutuklama kararı verdi. Sekiz polise kastı aşan müessir fiil nedeniyle ölüme neden olmak suçunda yedişer buçuk sene hapis cezası verildi. Sanıklar bir buçuk sene kadar hapishanede kaldıktan sonra “Rahşan Affı” denilen erteleme yasası ile tahliye oldular. Fadime Ana cezayı anlatıyor “Adalet var mı dedim ben. Adalet yok. Hep çocukları öldürüyorlar. Onlar bizim çocuklarımızı öldürüyorlar. Barış yok diyordum. O polisler de çıktı sonra.”
AĞAR’A: "SENİN EVLATLARIN VAR MI?"
O dönemden herkesi anlatıyor Fadime Ana… “Çiller yaptı, onunla Mehmet Ağar yaptı her şeyi. Ağar’ı cezaevine koymuşlardı. Gittim ben baktım. Bizi de gördü. ‘Mehmet Ağar çocukları çok öldürdü’ dedim. Bir gün Taksim’de otururken geldi yanıma, yanım sıra yürüdü, tuttum yakasından çektim. ‘Senin evlatların var mı acaba?’ dedim. Korkmuyordum ki ben. Metin’den sonra hiç kimseden korkmadım.”
"YALNIZ METİN DEĞİL Kİ, HEPSİ METİN"
Dava açıldığında oradan oraya gönderildi. Bu sırada Fadime Ana sadece Metin’in değil, herkesin annesi olmuştu artık. Gazetecilerin, hak savunucularının, cezaevlerinde kalan siyasilerin… Bu yüzden Metin’i anlatırken, sadece Metin’i anlatmıyor Fadime Ana. “O kadar Ankara’da gençleri öldürdüler. Çocuklara neler yaptılar… O çocuklar bizim çocuklarımız. Yalnız Metin değil ki, hepsi de Metin. O analar neler çekiyor? Yalnız ben değil. Hasan Ocak’ın annesi, Süleyman Yeter’in annesi, karısı, Erdal’ın annesi… Herkesin acısı var, yalnız benim değil ki. Gazi Mahallesi’nde çocukları öldürmüşler ben gittim. Sivas mahkemesine gittim. Cezaevindeki çocuklara gittim. Ben herkese, her yere gittim. En son Kılıçdaroğlu’na gittim. Adalet Yürüyüşü’ne. Ayağımdan ameliyat olalı 1.5 ay olmuştu o zaman.”
“Bugün adalet var mı?” diye soruyorum Fadime Ana’ya “Adalet nerede var? Adalet yok, barış yok, insan hakları yok. Cezaevindekileri çıkarmıyorlar, yine toplu toplu cezaevine koyuyorlar.” diyor. “Napıcaz peki Fadime Ana sen söyle” diyorum. “Bir su gölde kala kala kokar. Akmadıktan sonra kokar. O kokmuş su geçsin, bir temiz su girsin oraya. Olur o zaman. E de yeter” diyor.
"HER CENAZE SENİN EVİNDEN KALKIYOR"
Meryem Abla (Göktepe) anlatıyor Metin’i “Çok güleryüzlü bir çocuktu Metin. Çok empatik bir çocuktu. Metin ilk şöyle benim gözümde: Metin 2.5 yaşında. 6 aylık kardeşim Aziz beşikte. Köydeyiz. Evde bir telaş var. Aziz ağlıyor. Metin Aziz’in beşiğini tutmuş sallıyor, kardeşi sussun diye. Kardeşi ağladığı için o da ağlıyor. Sümükleri akıyor ve ben hayran hayran bakakalmışım Metin’e dair.
Metin hep çalışarak okul hayatını yürüttü. Dershanede iyi bir dereceye girmişti. Aziz’in de Metin’in derecesinden dolayı ücretsiz dershane hakkı kazanmıştı. Hem kendisi için çabalarken, kazanımları olan bir çocuktu. Her ne iş yaparsa yapsın severek ve düzgün yapan bir çocuktu. Aramızda 2 yaş vardı zaten. Üzerinde bir kazağı var ya. O kazağı ben vermiştim ona. Angoraydı. ‘Annem bunu yıkarsa küçültür’ diye bana yıkatmaya getirirdi. Şimdi o kazak İzmir basın müzesinde. Onu vermek çok zor gelmişti.”
“Bir ablanın, annenin yüreği soğur mu?” diyorum. “Belki başka ülkelerde hafifler. Soğumaz da hafifleyebilir. Ama nasıl soğusun ki? Sokakta dövülen Ali İsmail’de Metin’i görüyorsun. Berkin’in o kuş kaşlarında Metin’i görüyorsun. Hrant Dink’in öldürülmesinde Metin’i görüyorsun. Yani ondan sonra neredeyse polis ölümlerinde, katliamlarda kaybettiğin her cenaze senin evinden kalkıyor sanki. 24 yıl daha dün gibi sanki. O yüzden bizim ülkemizde bunun imkanı yok.”
“24 yılda adalet nerede?” diye soruyorum. “Şimdi hiç yok bir kere. O günün koşullarında Metin’in duvardan düşmekle kalmamasının yegane sebebi dayanışmaydı. Öyle büyük bir dayanışmaydı ki… İşçiler, öğrenciler, partisi, gazetesi, diğer gazeteciler, cemiyet… Büyük bir dayanışmayla 90’lı yılların büyük yarası faili meçhul olmaktan kurtuldu Metin. Göreceli de olsa bir gazeteci cinayetinde katiller ceza alabildi. Ama bugün Ali İsmail’in katili farklı bir Gezi davasında mağdur pozisyonunda. O gün bizim şahsi acımız büyük, ama bugün toplumsal acımız büyük”
"YENİLGİLERDE YIKIM YAŞAMIYORDU"
Meryem Göktepe’nin eşi Suat Türkmen, Metin’i tanıdığında öğrenciymiş Metin. Gençler arasındaki çatışmalarda, fikir tartışmalarında Metin’in uyumlu biri olduğunu, kavga edenleri barıştırmaya çalışan bir mizacı olduğunu anlatıyor. “Yenilgilerde yıkım yaşamıyordu. İnançlıydı. Halkın iktidarı ele alacağına inanıyordu. Evrensel görüşleri de iyiydi. Sınıf perspektifi vardı Metin’de"
Metin öldürüldükten sonra devletin “Sandalyeden düştü” açıklamalarına kimsenin inanmadığını söylüyor Türkmen ve davaların oradan oraya taşınmasını “Ekonomik sıkıntı yaşayan işçilerin emekçilerin özveriyle bu davaları takip etmesi dikkat çekiciydi” diyerek anlatıyor ve devam ediyor: “Metin’i bütün kesimler sahiplendi. Son mahkemede adaleti uygulamaya çalışan bir hakimin sürüldüğünü utanç içerisinde izledik. Refah Partisinden Şevket Kazan’ın Adalet Bakanı olduğu zaman. Hakim Fatma Nilgün Uçar polislere tutuklama emri verdi. Ve kendisini Edirne’ye sürdüler. Başbakan Mesut Yılmaz, sağcı bir adam ama orada ‘Tutuklansınlar’ diyenlerden biriydi. Bunu da söylemeden geçemeyeceğim"
Bugünle karşılaştırdığımızda daha korkunç bir tablo ortaya çıktığını söylüyor Suat Türkmen ve devam ediyor:
“Bugün daha korkunç bir tablo var. O gün Metin ve Metin gibi halkın haberciliğini yapan gazetecilere yapılan saldırılar güdüktü. Devletin deriniydi. Ama bugün devletin tamamı yapıyor. Devlet topyekün derin düşünüyor"