Hanefi Avcı tutuklu gazetecilerin davasında uzman görüşünü sundu: 'İddianame çelişkilerle dolu'
Emekli Emniyet Müdürü Hanefi Avcı Libya'da şehit olan MİT mensubunun cenaze törenini haberleştirdikleri gerekçesiyle tutuklu bulunan gazeteciler hakkında açılan davada uzman görüşünü sundu.
Libya'da şehit olan MİT mensubunun cenaze törenini haberleştirdikleri gerekçesiyle tutuklu bulunan gazeteciler Murat Ağırel, Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu, Manisa Muhabiri Hülya Kılınç, Yeni Yaşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ferhat Çelik ve Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser bugün hakim karşısına çıktı.
Davayla ilgili 34 yıl istihbarat birimlerinde geçirmiş, Emniyet’in tepe noktalarında görev yapmış Emekli Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, gazetecilerin yargılandığı İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’ne uzman olarak görüşünü verdi.
Oda TV'nin aktardığına göre; Hanefi Avcı, uzman görüşünde, Libya’yla ilgili çıkarılan kanuna değindi ve, “Libya tarafı Türkiye Cumhuriyeti’nde Askeri yardım talep etmiş ve Libya’ya asker gönderilmesi konulu Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Türkiye Büyük Millet Meclisinde 02/01/2020 tarihinde 1238 sayılı kararla kabul edilmiştir” dedi.
Libya’da yaşananlara ve orada şehitler olduğuna ilişkin ilk açıklamayı 22 Şubat 2020’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığını belirten Avcı, Erdoğan’ın açıklamasının Anadolu Ajansı, Hürriyet, Yeni Akit gibi mecraların da aralarında bulunduğu çok sayıda basın kuruluşu tarafından haberleştirildiğini, birçok televizyon tarafından Erdoğan’ın konuşmalarının naklen yayınlandığını kaydetti.
Erdoğan, 22 Şubat’ta yaptığı konuşmada şunları kaydetti:
“Şu anda biz neredeyiz? Gayrimeşru Hafter'e, ücretli, lejyoner Hafter'e karşı biz yönetici kahraman askerlerimiz ve Suriye Milli Ordusu'ndan ekiplerimizle beraber oradayız ve mücadeleyi orada sürdürüyorlar. Tabii birkaç şehidimiz var ama şunu da söyleyeyim ki o birkaç şehidimizin karşılığında da 100'e yakın orada, o lejyonerlerden etkisiz hale getirdik. Şunu hiçbir zaman unutmayacağız, şehitler tepesi boş kalmayacak.”
Hanefi Avcı, görüşünde 22 Şubat’ta Al Arabiya sitesinde de olayla ilgili haber yapıldığını, söz konusu haberde “... 3 üst düzey Türk yetkilisi ve Suriyeli bir çevirmen Trablus limanına düzenlenen roketli saldırıda hayatını kaybetti” ifadelerini yer aldığını kaydetti.
“ORTADA BİR İSTİHBARAT FAALİYETİ DEĞİL TAMAMI İLE DEVLETİN FARKLI BİRİMLERİNİN ROL ALDIĞI ASKERİ BİR FAALİYET OLDUĞU…”
Avcı’nın hazırladığı uzman görüşünün en kritik yerlerinden birisi Libya’daki faaliyetlerle ilgili. Avcı şu ifadeleri kullandı:
“Davaya konu olaya bu çerçevede bakıldığında ortada bir istihbarat faaliyeti değil tamamı ile Devletin farklı birimlerinin rol aldığı Askeri bir faaliyet olduğu, ‘olayın hukuki ve siyasi çerçevesinin askeri faaliyetlerden oluştuğu’ şüpheye yer vermeyecek şekilde açık olarak gözükmektedir.”
“YAYINLANAN HABER İLE MİT TEŞKİLATINA VEYA DEVLETİN BAŞKA KURUMUNA AİT DEŞİFRE OLMUŞ BİR BİLGİ, BİR PLAN, BİR FAALİYET DE SÖZ KONU DEĞİLDİR”
İddianamede gazetecilere yöneltilen, “Devletin Güvenliğine ve Siyasal Yararlarına İlişkin Gizli Kalması Gereken Bilgiler Açıklandı, MİT’in İstihbarat faaliyetleri ile ilgili bilgi ve belgeleri ifşa edildi” suçlamalarına değinen Hanefi Avcı, iddianamedeki suçlamalara ilişkin şunları kaydetti:
“Öncelikle suçlamaya konu olayın kendisini ele almanın hakkında yapılan haber ile suç oluşup oluşmayacağı konusunda faydalı olacağı kanaatindeyim. İddianamede de yer verildiği üzere TBMM’nin aldığı tezkere kararı ve uluslararası anlaşmalara dayanarak Devlet’imizin Libya’ya asker gönderdiği ve bu askeri unsurlara yapılan saldırıda bazı görevlilerin şehit olduğu bilgisi sarihtir. Bununla beraber Şehitler arasında askeri faaliyete destek amacıyla Libya’da olduğu anlaşılan Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensuplarının da bulunduğu anlaşılmaktadır.
Gerek iddianamede yer alan Libya’ya asker gönderilme tezkeresi bilgilerine, gerekse Cumhurbaşkanı tarafından yapılan açıklamalara dayalı basında yer alan; bu hususla ilgili bilgilere bakıldığında haber konusu olayın esasının askeri bir faaliyet olduğu istihbari bir görev ve faaliyet olmadığı gözükmektedir.
Bu çerçevede belirtmek isterim ki; MİT mensuplarının ülke güvenliği ile ilgili bilgi toplamaları bir istihbarat faaliyetidir ancak acil durumlarda kolluk kuvvetleriyle birlikte baskın operasyonlarına katılmaları, sorgulama ve ifade alma safhalarında yer almaları halinde buradaki faaliyet istihbari değil kolluk faaliyetidir. Dava konusu olayın (Libya’daki faaliyet) bir askeri faaliyet olduğu hem ilgili tezkerede yer almakta hem de aleni bir şekilde kamuoyuna deklare edilmiştir. Bu faaliyet, TBMM kararı, Cumhurbaşkanlığının kararı ve Uluslararası anlaşmalarla kamuoyuna açıklanmış bir olaydır. Bu konuda ulusal ve uluslararası basında yüzlerce haber vardır.
Bu nedenle ortada TCK 329. Madde kapsamında Devletin gizli kalması gereken bir bilgisi ya da belgesi söz konusu olmadığı kanaatindeyim. MİT Kanunu 27. Madde kapsamında ise yayınlanan haber ile MİT teşkilatına veya devletin başka kurumuna ait deşifre olmuş bir bilgi, bir plan, bir faaliyet de söz konu değildir. Buna rağmen İddianamede böyle bir bilgi- belge-plandan bahsedilmeden bunların deşifre olduğu anlatılmaktadır. Bunun fiili olaya uygun olmayan bir değerlendirme olduğu kanaatindeyim.”
“BUNUN ÇOK AÇIK BELLİ OLMASINA RAĞMEN SAİKLERİNİN ‘DEVLETİN GİZLİ BİLGİLERİNİ İFŞA ETMEK’ OLDUĞU MANASI ÇIKARILAMAZ BU ZORLAMA BİR İDDİADIR”
Tutuklu gazetecilerle ilgili iddianameye değinen Avcı, gazetecilerin basın faaliyeti dışında bir amaçlarının olduğunu gösteren emarenin görülmediğini vurguladı. Hanefi Avcı konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı:
“Suçun manevi unsuru olarak Sanıkların hareketlerinden çıkarılan manaya göre bir inceleme yapacak olursak, genel olarak bakıldığında hepsinin topladıkları bilgileri, basın ya da internet yoluyla aktarıp kamuoyunu bilgilendirmeye çalıştıkları görülmektedir. Bu anlamda sanıkların tek yaptıkları şey de bu bilgileri yayınlamalarıdır. Bir başka deyişle amaçların basın faaliyeti olduğu görülmektedir, basın faaliyeti dışında bir amaçlarının olduğunu gösteren herhangi bir emare görülmemektedir. Bunun çok açık belli olmasına rağmen saiklerinin ‘devletin gizli bilgilerini ifşa etmek’ olduğu manası çıkarılamaz. Bu zorlama bir iddiadır.
“HABERDE DEŞİFRE ETME KASTIYLA BİLİNEREK FOTOĞRAFI YAYINLANAN BİR MİT MENSUBU YOKTUR”
İddianamede anlatıldığı şekilde Şehit MİT mensubunun fotoğrafının yayınlanmasının 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 27. Maddesinde belirtilen “MİT mensupları ve ailelerinin kimliklerini, makam, görev ve faaliyetlerini ifşa edilmiş“ sayılmayacağı açıktır. Öncelikle fotoğrafı ve kimlik bilgileri verilen kişi şehittir, bu nedenle artık MİT mensubu değildir, açık kimlik bilgisi yayınlanmamıştır, Cenazenin Camii’den çıkarıldığı ana ilişkin fotoğrafta MİT mensuplarının da olduğu bir tahmin, belki doğru olabilecek bir öngörüdür. Ancak OdaTv’de yayınlanan suçlamaya konu haber metninde böyle bir bilgi ya da ima yer almamıştır. Bu nedenle suçlamaya konu haberde deşifre etme kastıyla, bilinen, bilinerek fotoğrafı yayınlanan bir MİT mensubu yoktur. 2937 sayılı yasanın 1. ve 2. Maddesinde belirtilen çerçevede Devletin bir gizli bilgisinin yayınlanması söz konusu olmadığı gibi sanıkların bu amaçla bir faaliyetlerinin olduğuna dair bir emare görülmemektedir.”
“İDDİANAMEDEKİ ALINTILANAN BİLGİLER KENDİ İÇİNDE ÇELİŞKİLERLE DOLUDUR”
Emekli Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, iddianamede yer alan “cenazeye ilişkin fotoğrafların gizlice çekildiği, fotoğraflar MİT mensuplarının deşifre edildiği” iddiasına iddianamedeki çelişkilerle yanıt verdi.
İddianamenin ilgili bölümünü alıntılayan Hanefi Avcı, konuyla ilgili şunları kaydetti:
“İddianameden alıntılanan bilgiler kendi içinde çelişkilerle doludur: Öncelikle, 19.02.2020 tarihinde MİT şehidinin cenazesinin defin edilmesinden 10 gün sonra olay hakkında haber yapma saiki ile ‘Hülya KILINÇ adlı sanığın şehidin defin işleminin yapıldığı bölgeye giderek muhtar ve fotoğraf temin edebileceği kişilerle görüşmesi ve bunun sonucunda cenazede aleni bir şekilde fotoğraf çeken Belediye Basın Danışmanını Eren Ekinci’ye ulaşarak ondan aleni çektiği fotoğrafları elde etmesi olayına’ iddianamede, “uzaktan gizli çekim yapılmış” denilerek özel bir niyet verilmeye çalışılmıştır. Bununla beraber özellikle Oda Tv Haber Sitesi sorumluları Barış TERKOĞLU ve Barış PEHLİVAN’ın MİT şehidi cenazesinden 10 gün sonra bile definden haberlerinin olmadığı iddianamede yapılan tespit ve ifadelerden anlaşılmaktadır.
Bir fotoğrafın uzaktan mı, yakında mı çekildiğini kolayca anlamak mümkündür. Fotoğrafı çeken makinanın mercek özelliklerine göre fark etse de; Fotoğraf karesinin kapsadığı alanın genişliği ve fotoğraf odağının yakın ve uzağında bulunan cisimlerin netlik- fulü durumuna bakarak fotoğrafın hangi mesafede çekildiğini tespit etmek mümkündür. Yakın mesafede çekilen fotoğraflarda dar bir saha kapsama girerken fotoğraf odağında olan cisimler net, bu cisimlerin uzağında olan diğer cisimler fulü olarak çıkar. Uzak mesafede çekilen resimlerde ise fotoğraf karesi geniş alanı kapsarken, fotoğraftaki tüm cisimler yaklaşık aynı netlikte olur. Davaya konu yayınlanan cenaze merasimi sırasında çekilmiş fotoğrafların dar bir alanı kapsaması ve fotoğraf odağındaki cisimler ile onun uzağında bulunan yüz ve cisimlerin farklı netlik derecelerine sahip olmasına dayanarak bu fotoğrafların 10 metreden daha yakın mesafede çekildiği kanaatindeyim. Eğer uzakta çekilmiş olsaydı fotoğraf karesi daha geniş bir alnı kapsar ve fotoğraf karesindeki bütün cisimler ve yüzler aynı netlik derecesinde bulunurdu.
“BU FOTOĞRAFLARDAN İDDİA EDİLEN SUÇLAMALARIN ÇIKARILMASI ZORLAMA BİR DURUM OLMUŞTUR”
Cenazeden haberi olmayan sonradan olayla ilgili araştırma yapan basın mensubu Hülya KILINÇ’ın kendisinin çekmediği, çekimi yapan Belediye Basın Danışmanı Eren Ekinci’den fotoğrafları temin ettiği ifadelerle sabit olduğundan sanık basın mensuplarının ‘kötü niyetli olduklarını ima eden’ bir bakış açısı ile gizli- ve uzaktan çekim yakıştırmasının olayın gerçeğine / fiili duruma uygun olmayan bir iddia olduğu kanaatindeyim.
Bu fotoğrafların törene katılan yerel birim amirlerinin basın danışmanları ve yakındaki görevliler tarafından gelenek haline gelmiş şekilde katıldıkları her törende çektikleri fotoğraflardan olduğu, Eren Ekinci’nin ifadesinden ve yönetici pozisyonundaki kişilerin katıldığı ülkemizdeki benzeri törenlerde uygulanan geleneksel durumlardan bilinmektedir. Bu fotoğraflardan iddia edilen suçlamaların çıkarılması zorlama bir durum olmuştur.
Cenazeye şehidin meslektaşlarının da katılabileceği bir ihtimaldir, ancak ihtimale dayanarak veya onu suç delili sayarak iddialarda bulunmak makul değildir.”
“HALKIN ŞEHİT CENAZESİ OLDUĞUNU BİLEREK KATILDIĞI NORMAL BİR ŞEHİT CENAZESİ GÖRÜNÜMÜNDE OLMUŞTUR”
Cenaze töreninin gizlilik usullerine uygun kaldırılıp kaldırılmadığına ilişkin hususa da değinen Hanefi Avcı, konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı:
“Gizli bir istihbarat faaliyetinde rol alan görevlinin Devlet ve MİT ile olan bağının gizli kalması için cenaze merasimi dahil bütün ölüm sonrası faaliyetlerin devlet yetkililerinden, teşkilattan uzak sıradan sivil bir kişinin ölüm olayı görünümünde yürütülmesi gerekir. Gizli görev haricinde ülkeye hizmet sırasında şehit olan kişilerin cenazeleri ise mahalli devlet erkanın katıldığı törenlerle yapılmakta olup davaya konu olayda karma bir yol izlenmiş kısmen sessiz ama mahalli devlet erkanın ve halkın şehit cenazesi olduğunu bilerek katıldığı normal bir şehit cenazesi görünümünde olmuştur.”
“MİT ŞEHİDİNİN AİLESİ AÇISINDAN YAKIN VE UZAK BİR TEHDİT OLUŞMADI”
Hanefi Avcı, iddianamede yer alan Odatv’nin haberiyle, MİT şehidinin ailesinin deşifre edildiği iddiasının da doğru olmadığını kaydetti. Avcı, iddiayla ilgili şu ifadeleri kullandı:
“Bugüne kadar olmuş emsal olaylar değerlendirildiğinde haberin veriliş biçiminde MİT şehidinin ailesini deşifre edecek, hedef yapacak her hangi bir bilgi verilmediği, Oda Tv’de yayınlanan haber dolayısı ile MİT şehidinin ailesi açısından yakın ve uzak bir tehdidin oluşmadığı kanaatindeyim.”