Barış Pehlivan: Akıl sağlığımı bozmak için 187 gün hücrede tek başıma bırakıldım
Tahliye olan gazeteci Barış Pehlivan, cezaevinde yaşadıklarını Sözcü Gazetesi'ne anlattı.
Libya'da yaşamını yitiren MİT mensubunun cenaze törenine ilişkin haber yaptıkları gerekçesiyle tutuklu bulunan gazeteci Barış Pehlivan tahliye oldu.
Sözcü Gazetesi'nden Aytunç Erkin'e konuşan Pehlivan, "Tek başına yaşadığım o hücrede sadece acil yardım butonu vardı. Ben kalp krizi geçirsem, o yardım butonuna kim basacaktı? Beyin kanaması geçirsem gardiyanları kim çağıracaktı? Maalesef, Türkiye'deki hukuk da o acil yardım butonu gibi" ifadelerini kullandı.
Sözcü Gazetesi'nden Aytunç Erkin'in yazısından ilgili kısım şöyle;
“Tutuklanmama bahane olan sürecin fitilini ateşlemek, kendilerini gazeteci olarak tanıtan bazı isimlere verildi. 9 yıl önce de FETÖ kumpasıyla yargılanırken, medyanın nasıl örgütün kuklası haline geldiğini isim isim gördük. O dönemin artıkları ve yeni bavulcu adayları tarihten hiç ders çıkarmamış görülüyor.”
Barış Pehlivan… Odatv Genel Yayın Yönetmeni, 187 gün sonra Silivri Cezaevi'nden tahliye edildi. MİT şehidini ifşa davasında 3 yıl 9 ay ceza alan Pehlivan'a, “Bu haberleri neden yapıyorsunuz? İkinci kez Silivri'yi yaşadınız. Başka kimse yok mu?” diye sordum bana soruyla yanıt verdi: “Yani bana ‘Mustafa Kemal'in tek askeri siz misiniz' diye soruyorsun.” Pehlivan şöyle devam etti: “Bu sorunun yanıtını aslında meslektaşlarım vermeli. Tahliye olduğum davada son sözüm olarak şunu söyledim: Ben gazeteciliği başka şekilde yapmayı bilmiyorum. Şimdi çıktım ve gazetecilik yapmaya devam edeceğim… İçeride de dışarıda da devam ettim ve nerede kalmıştık diyorum.”
“ODATV'NİN KAPATILMA NEDENİ ORTADAN KALKTI”
Pehlivan'a göre tutuklanma nedenleri belli: “Bakın… Odatv iki yüz güne yakındır kapalı ve bir avuç arkadaşımız devam etti. Ben de yazdım. Odatv'deki haberciliğimiz ve yazdığımız Metastaz kitabı tutuklanma nedenimiz! 9 Eylül'deki davada, TCK 329'dan yani devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklamak suçundan beraat ettik. İşte bu karar, Odatv'nin açılması için yeterlidir.”
“HABERLER HERKESE GELİYOR SADECE BİZ YAZIYORUZ”
Pehlivan, gazeteciliğin geldiği noktayı da şu cümlelerle özetledi: “Meslektaşlarımın korkmasını normal karşılıyorum ama korkmalarına rağmen yazmaları gerektiğini düşünüyorum. Biz yazacağız ve cesaretli olacağız. Çünkü bu ülke daha adil daha çağdaş ve bağımsız olsun. Gazeteci, kahraman olmak için yola çıkan insan değildir. Ben de kahraman değilim. Maalesef… Gazeteci arkadaşlarım yavaş yavaş köşelerine çekilince yaptığımız çok standart bir haber Türkiye'nin gündemini belirliyor. Çok sağlıksız bir durum. Bu haberler herkese geliyor ama yazmak yıllardır bize kalıyor.”
TARİHTEN DERS ÇIKARMAYAN SÖZDE GAZETECİLERE ÇAĞRI
Barış'ın şu tespitleri ve çağrı önemli: “Tutuklanmama bahane olan sürecin fitilini ateşlemek kendilerini gazeteci olarak tanıtan bazı isimlere verildi. Çok açık söylüyorum: Onlar gazeteci ise bana gazeteci demesinler. 9 yıl önce de FETÖ kumpasıyla yargılanırken Türk medyasının nasıl örgütün kuklası haline geldiğini isim isim gördük. O dönemin artıkları ve yeni bavulcu adayları tarihten hiç ders çıkarmamış görülüyor. Bugün nasıl ki o Silivri Cezaevi'nde kalan dönemin tetikçi kalemlerini hatırlayan dahi yoksa bugünün tetikçileri de gün gelecek bir peçete gibi buruşturulup atılacak. Kendinizi kullandırtmayın. Bu süreçte SÖZCÜ'ye yanımızda durduğu için teşekkür etmek istiyorum ve gazetecilik bayrağını dalgalandırdıklarını görmek bizleri motive etti.”
AYLAR SONRA ÖZGÜRLÜK
Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu, aylar sonra dün bir araya gelip hasret giderdi. Ama akıllarında Ankara'da halen tutuklu olan Müyesser Yıldız vardı.
187 gün tek başına bir hücrede tutuldum. O hücrenin şöyle bir özelliği var: Cezaevinde sadece disiplin suçu işleyenlerin tutulduğu yerde 6 ay boyunca hiçbir suçum yokken orada yaşadım. Şunu düşünün: Tek başına yaşadığım o hücrede sadece acil yardım butonu vardı. Ben kalp krizi geçirsem, o yardım butonuna kim basacaktı? Beyin kanaması geçirsem gardiyanları kim çağıracaktı? Maalesef, Türkiye'deki hukuk da o acil yardım butonu gibi. Var gibi ama ihtiyacın olduğunda kullanamıyorsun. Tecrit koğuşuna konulmamın nedeni beni yıldırmak ve uslandırmaktı. Cezaevinde başımıza gelen her şeyin, neden cezaevinde olduğunuzu bilmeniz gerekiyor. Eğer bilirseniz akıl sağlığınızı korursunuz. Akıl sağlımı ve bedenimi korumak için düzenli spor yaptım. Beni içeriye atan ‘suçu' yazma eylemine içeride de devam ettim. Varoluş mücadelemdi ve o mücadeleyi 187 gün boyunca verdim.”
Cezaevinde Barış Terkoğlu ile beni yan yana getirmemek için uğraş veriliyordu. Avukat görüşleri dahi yan yana kabinlere verilmiyordu. Onlar içeride de bize zulüm yapmaya devam ettiler. Aynı davada yargılanıp aynı koğuşta kalan birçok insan var. FETÖ davalarının sanıklarının çoğu aynı koğuşta kalıyor. Benim kaldığım cezaevinin gayrıresmi adı VIP Cezaevi… Bu cezaevindeki şartların lükslüğünden değil, kalan tutuklu ve hükümlülelerin tartışılan siyasi davaların sanıkları. Hatta beni ilk cezaevine koyan jandarmanın deyimiyle ‘Bütün medyatörler burada' dedi.
Bugün 2.5 yaşındaki kızım Arya uyandığımda, ‘Baba sana kitaplarımı göstereceğim' dedi. ‘Ben aldım biliyorum kızım' dedim… Bana şu cümleyi kurdu: ‘Sözde okuyacaktın.' Gözlerim doldu… Ben bu cümleyi gazetecilik hayatımda kuramayabilirim. Çok ağır geldi… Hapishanede olduğumu bilmiyordu. Kızımı bıraktığımda cümle kuramıyordu, hapisten çıktım ve kurduğu cümle bu oldu.”
“Bir kere hiçbir pişmanlığım olmadı. Ben suç işlememiştim. İçeride her ne kadar istemeseler de çokça hayal kurdum. Geleceği düşündüm. Yarını değil… Beş yıl on yıl sonra hem gazeteciliğin hem de Türkiye'nin nereye evrilebileceğini tartıştım. Cezaevindeki adam, Türkiye'de olup biteni dışarıda olandan daha iyi analiz eder. Kirli bilgi daha azdır, çok temiz bir kafayla analiz edersin, masaya oturursun. AKP döneminde gazetecilik yapmaktan cezaevine girebilmeyi başarmış nadir insanlardan biriyim. Barış Terkoğlu ile avukat görüşünde uzaktan birbirimizi gördüğümüzde espriyle karışık ‘Ya yine mi biz' diye espri yapıp güldük.”