Hıncal Uluç köşesini bir günlüğüne Ahmet Taner Kışlalı'nın kızına bıraktı
Babası öldüğünde 21 günlük bir bebek olan Ahmet Taner Kışlalı'nın kızı Nilhan Kışlalı, Hıncal Uluç'un köşesinde babasını anlattı. Kışlalı, "Ben kendimi bildim bileli babamı dinliyorum. Kendimi bildim bileli babamı öğreniyorum" diye yazdı.
Ahmet Taner Kışlalı'nın kuzeni Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç, bugün köşesini Kışlalı’ya ayırdı.
Hıncal Uluç, “Sevgili Ahmet’in ardından...” başlıklı yazısında “21 Ekim sevgili Ahmet'in, kardeş kadar yakın kuzenim Ahmet Taner Kışlalı'nın 21'inci ölüm yıldönümüydü. Bu hafta sonunu, doğumdan başlayarak, ilkokulu ve Mülkiye'yi birlikte okuduğumuz, birlikte gazeteciliğe başladığımız yıllarımızı acı tatlı anılarla beraber yaşadığımız Sevgili Ahmet'e ayırdım.
Ahmet kahpece öldürüldüğünde, kızı Nilhan henüz 21 günlüktü.. Onu aradım. ‘Hiç görmediğin babanı yazar mısın bana’ dedim.. Yazdı Nilhan... ‘Görmediğim Babam Ahmet!..” ifadelerini kullandı.
İşte Nilhan Kışlalı’nın yazısı:
Görmediğim babam "Ahmet"!..
Ben kendimi bildim bileli babamı dinliyorum. Kendimi bildim bileli babamı öğreniyorum.
Ailesinden, arkadaşlarından, onu "Ahmet" yapanlardan ve babamın hayatlarına dokunduğu insanlardan babamı "tanımaya" çalışıyorum.
Babam benim için sabah kalkınca çizgi film izleyen, gazete yazıları yazarken arada Amiral Battı oynayan çocuk ruhlu bir adam. Karıncayı bile incitmeyen, her şeyden önce iyi bir insan.
Mehmet Ali amcam bir keresinde göz yaşlarını tutamayarak, "Hepimizin kötü huyları oldu. Ama Ahmet'in kötü denilebilecek hiç bir yanını anımsayamıyorum. O çok iyiydi... En iyimiz" demişti.
Babam hiç kalp kırmamıştı. Çok okumuştu, çok gezmişti. Kaldığı yer hep bir parka yakın olsun, yürüyüşe çıkabilsin isterdi. Yemekten sonra tatlısını es geçmez, hatta çok beğendiği tatlıları bitmesin diye saklardı. Gençliğini dolu dolu yaşamıştı.
Babam 21 yıl sonra bile özlemle, unutulmayarak anılan, iz bırakan biriydi.
Kiminin "Ahmet'i", kiminin "Ahmet ağabeyi", kiminin "Ahmet hocası."
Bir de babamın "Taner Kışlalı" yanı vardı. Türkiye'nin yetiştirdiği sayılı aydınlardan biriydi. Hem gazeteci, hem yazar, hem bakan, hem profesör.
Derste daima saatini çıkarırdı, istemsizce de olsa saatine bakmak istemezdi. Konuşmalarında gözü hep gençleri arardı, onlardan katılım beklerdi. Meclis'te asla söz kesmez, tüm konuşmacıları dinler, saygısından hiç ödün vermezdi.
Ben hep "Babamı çok iyi tanıyorum" diye düşünürdüm. Bunca yıldır insanlardan dinlediğim hikayeleri, anıları bir yazboz gibi canlandırdım aklımda. Her dinlediğim hikayeyle, sözle ve her okuduğum yazısıyla parçaları birleştirdim kafamda.
21 yaşına geldiğimde parçaların çoğu yerli yerine oturmuştu. Resim çıkmıştı ortaya ama bir şey eksikti.
Resim siyah beyaz, renksiz bir kara kalem tablo gibiydi. Hani çok sevdiğiniz bir roman dizisi olur, başrolü kafanızda canlandırırsınız ya, işte öyle.
Benim tablomda renk eksikti.
İşte bu "rengi" geçen ay kuzenim ekledi. Tayfun bir sabah kapımızı çaldı. "Bizde kalan kasetlerinizi dijitalleşirdim, izleyebilirsiniz" dedi. Kasetlerin arasında benim doğum videom da vardı. Video uzundu... bir buçuk saat. Karşımıza ne çıkacağını bilmeden oturduk karşısına. Ve işte ordaydı...
Babam! Ben 21 yıl hep röportajlarını, söyleşilerini dinleyebilmiştim babamın. Hiç aile ortamında görmemiştim onu. Dinlemiştim sadece. Ve bu kasette gördüm ilk kez kanlı canlı nasıl olduğunu. Nasıl espriler yaptığını, nasıl içten, sıcak olduğunu.
"Bir" anlattılarsa bana belki yıllarca, aslında "on" olduğunu.
Kendine has yumuşak bir ses tonu ve daima saygılı tavırlarına bu kez gözlerimle şahit olmuştum. Orada anladım işte, dinlemek başka, görmek başkaydı.
Birden kuzeni Hıncal amcamın, en yakın arkadaşı Hayran Çelem'in ve diğer herkesin teker teker benimle paylaştıkları anıları düşündüm. Tüm anıları daha net canlandırabildim kafamda. Artık okuduklarımdan ve dinlediklerimden yarattığım masal kahramanı değildi babam. Tablom renklenmişti.
İşte ben böyle tanıdım görmediğim babamı.. Her zaman eksiklerin kalacağı tablomu böyle çizdim. Ama yine diyorum, belki de çoğu insandan daha iyi tanıyorum babamı. Çünkü babam, kiminin "Ahmet'i", kiminin "Ahmet ağabeyi" kiminin "Ahmet hocası"ydı. Benim içinse ne baba ne Ahmet Taner Kışlalı yalnızca.
Benim Ahmet'imde hepsi var.
Artık tablom rengarenk.