'Sansür genelgesi'ne tepki yağıyor: ‘Her yurttaş haber verme hakkına sahiptir’
İçişleri Bakanlığının polis müdahalesini çekenlerin engellenmesini öngören genelgesi yurttaş-tanık gazetecileri de etkileyecek. Uzmanlar tüm yurttaşların haber verme hakkına sahip olduğunu vurguluyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün genelgesiyle polisleri cep telefonlarıyla kaydeden kişilerin engellenmesi ve haklarında adli işlem yapılmasına karar verildi.
Söz konusu genelgenin gazetecileri kapsamadığını savunan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, genelgenin anayasaya aykırı olmadığını öne sürdü ve polislerin özel hayatlarının ihlal edilemeyeceğini söyledi. Soylu’nun sözlerinin aksine 1 Mayıs eylemlerini takip eden çok sayıda gazetecinin telefonlarına el koyuldu ve polislerin “çekemezsiniz genelge var” sözleri kayıtlara geçti.
'Özgür bir ülkede polis gazetecilerle çatışmaz, gazetecileri hedef almaz'
Kolluğun kamusal bir görevi icra ettiğini ve kamusal alanda yaptığı eylemlerin kayıt altına alınabileceğini belirten uzmanlara göre tüm yurttaşlar herhangi bir konuda haber verme hakkına sahip. Genelgenin kendisini yurttaş gazeteci olarak tanımlayan kişileri engellemeyi amaçladığını belirten uzmanlara göre ortada bir suç varsa herkes delil toplayabilir.
‘GENELGE ANAYASAYA AYKIRI’
Emniyet'in yayınladığı genelgenin doğrudan basın özgürlüğünü ilgilendirdiğini belirten Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) avukatlarından Ülkü Şahin’e göre söz konusu genelge anayasaya aykırı.
Gazete Duvar'dan Serkan Alan'ın haberine göre, anayasanın 26’ncı maddesinin bu konuda yapılacak bir sınırlamanın ancak kanun yoluyla mümkün olduğunu açık bir şekilde belirttiğini söyleyen Şahin, “Genelge dediğimiz düzenlemeler idarenin düzenleyici işlemleri esasında ve idarenin kendi alanına ilişkin yapabileceği şeyler. anayasaya ve uluslararası bağlı olduğumuz sözleşmelere göre genelgeyle özgürlüğün kısıtlanması mümkün değil. Bu baştan anayasaya aykırı bir düzenleme. Bu türden bir sınırlandırma gerek usul gerekse de esas açısından anayasaya aykırıdır. Elbette genelge ile yapılamaz ancak bu kanunla yapılması da mümkün ve kabul edilebilir değildir” dedi.
‘KOLLUĞUN YAPTIĞI EYLEMİ ÇEKMEK KADAR DOĞAL BİR ŞEY YOK’
Genelgenin, fiiliyatta uygulanan engellemenin hukuki hale getirilme çabası olduğunu belirten Şahin’e göre gazeteciler hali hazırda sahada engellemelerle çok sık karşılaşıyor. Gazetecilerin cep telefonuyla çekim yaptığı sırada sık sık müdahaleyle karşılaşabildiğini belirten Şahin, gazetecilerin karşılaştıkları zorlukları şu şekilde anlattı:
“Gazeteciler çoğu zaman telefonla çekim yapıyor. Sürekli bir yaka kartı taşımıyor ki bu zorunluluk da değil. Orada görevinizi icra ederken basın olduğunuzu söylemenize rağmen telefonunuza sert bir şekilde müdahale ediyorlar. Bu genelge bu tarz uygulamaları daha da yaygınlaştıracak. ‘Bu konuda genelge var’ diyecekler. Bir de güzel bir gerekçe bulmuşlar, ‘Özel hayata saygı hakkı’ ve ‘Kişisel verilerin korunması kanunu’ deniyor. Bu kanun ya da haklar basın özgürlüğünün engellenmesi için var olan şeyler değil.
Kolluk orada en nihayetinde kamusal bir görevi icra ediyor ve kamusal bir alanda bunu yapıyor. Kolluğun yaptığı eylemi çekmek kadar doğal bir şey yok. Bu cezasızlığa sürükleyen bir genelge. Siz orada işkence yapan bir polis memurunu çekmeyeceksiniz de sadece işkenceye uğrayan kişiyi mi çekeceksiniz? Polisin kask numarasını çekemeyecek misiniz? Bu soruşturma aşamasında nasıl incelenecek, işkence yapan kişiler nasıl ortaya çıkarılacak? Bunların hepsi sorunlu alanlar.”
‘TÜM YURTTAŞLARIN HABER ALMA VE VERME ÖZGÜRLÜĞÜNE MÜDAHALE NİTELİĞİNDE’
Sıradan vatandaşların çekim yapmasının engellenmesinin de anayasaya aykırı olduğunu belirten Şahin, “Normal bir vatandaşın elinden bu özgürlüğü almaları da mümkün değil. Basının her olaya tanıklık etmesi mümkün değil. Yolun ortasında bir işkence ya da hukuka aykırı bir eylemle karşılaştığınızda bunu kayıt altına almanız sizin en doğal vatandaşlık haklarınızdan birisi” dedi.
Genelgenin yurttaş gazetecileri de hedef aldığını belirten Şahin, “Vatandaş kimi noktalarda basın görevi de görüyor. Bu genelge yurttaş gazetecileri doğrudan etkileyecek. Yurttaş gazeteci olduğunu ispat edebileceği herhangi bir şey de yok. Elinde basın kartı varsa ya da kurumsal kartı varsa onu gösterebilir. Aynı zamanda freelance gazetecileri de zor durumda bırakacak bir genelge” ifadelerini kullandı ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yurttaş gazeteciliğinden ziyade bu genelge tüm yurttaşların haber alma ve verme özgürlüğüne müdahale niteliğinde. Örneğin sokağınızda bir kadına şiddet uygulanıyor ve kolluk müdahale etmiyor. Bunu bir yurttaş olarak kayıt altına almayacak mısınız? Yine örneğin İkizdere’de doğanıza topraklarınıza sahip çıkarken size şiddet uygulayan jandarmayı kayıt altına almayacak mısınız?
Kayıt altına almazsanız diğer yurttaşların bundan nasıl haberi olacak, bu müdahaleler nasıl soruşturulup cezalandırılacak? İşte aslında yapılmak istenen bu belgelendirilmesin, duyulmasın soruşturulmasın ve cezasız kalsın.”
‘KAMUSAL ALANDA GERÇEKLEŞEN BİR EYLEM NASIL POLİSİN ÖZEL HAYATIYLA İLGİLİ OLABİLİR?’
Genelgenin yayımlanmasının ardından açığa çıkan örneklere bakıldığında kolluk kuvvetleri arasında genelgenin çok çabuk içselleştirildiğinin anlaşıldığını belirten Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Süleyman İrvan’a göre, yasağın uygulanması çok da mümkün değil.
Polisin toplumsal olaylarda tek tek vatandaşların cep telefonlarından görüntüleri sildirmesinin mümkün olmadığını belirten İrvan, genelgenin iki şeye dayandırıldığını belirterek şunları söyledi:
“İlk olarak polisin özel yaşam hakkına dayandırılıyor ama kamusal alanda gerçekleşen bir eylem nasıl polisin özel hayatıyla ilgili bir şey olabilir? İkincisi, belki de haklılık payı bulundurabilecekleri şey polisin işini engelleme gibi sunuyorlar. Süreç görüntüleri sildirme veya engelleme şeklinde seyrediyor. Açık olarak burada gazetecilerden söz etmiyor, yurttaşlardan söz ediyor gibi görünüyor ama kim gazetecidir değildir devletin bir bakışı var.
Devlet eğer basın kartı yoksa o gazeteci değildir diye bakıyor. Bu çok sıkıntılı. Çünkü internet medyasının çoğu çalışanında basın kartı yok. Bu özellikle bağımsız, muhalif, alternatif medya dediğimiz yapılarda çalışanların basın kartı olmadığı için büyük ölçüde devlet tarafından gazeteci sayılmıyorlar. Dolayısıyla onlar da aynı kapsamda değerlendiriliyor gibi geldi bana. Bu çok riskli, bu şekilde olmaz.”
‘HERHANGİ BİR KONUDA HABER VERME HAKKINA HER YURTTAŞ SAHİP’
Herhangi bir kurumda çalışmamasına rağmen kendisini yurttaş gazeteci olarak tanımlayan kişilerin görüntü alması da söz konusu genelge kapsamında engellenecek.
Yurttaş gazeteciliğe ilişkin 2017 yılında kendi kişisel bloğunda yazı kaleme alan İrvan’a göre, “Asıl mesleği gazetecilik olmadığı halde, gelişen olayların tanığı olan ve bir gazeteci gibi olayları kaydedip haberleştiren kişilere yurttaş gazeteci diyebiliriz.”
Söz konusu genelgeyle kendisini yurttaş gazeteci olarak tanımlayan kişilerin de çekim yapmalarının engelleneceğini belirten İrvan, “tanık gazeteciliği” olarak nitelediği sıradan vatandaşların da çekim yapmalarının önüne geçileceğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Toplumsal olaylarda bazı kişiler gazeteci gibi hareket edebilir. O onu yurttaş gazeteci yapar. Bir de olaylara tanık olan insanlar var. Onlar da tanık olduklarında hemen sosyal medyada paylaşıyorlar. Onlara yurttaş gazeteci demiyorum, tanık haberciliği diyorum. Onlar da çok önemli çünkü biz birçok toplumsal olayı, doğa olayını bu kişilerin paylaştığı görüntülerden öğreniyoruz. Bu insanlar tanık olduğu olayları aktarıyorlar.
Dolayısıyla bir kamu yararını yerine getiriyorlar. İlla gazeteci olmaları gerekmiyor. Basın özgürlüğü sadece medya kuruluşlarının haber alma ve verme özgürlüğü değildir. Aynı zamanda yurttaşların da haber alma ve verme özgürlüğüdür. Dolayısıyla her yurttaş basın özgürlüğünde tanımlanan o özgürlüğe sahiptir. Dolayısıyla herhangi bir konuda haber verme hakkına her yurttaş sahiptir.”
‘İNSANLARIN GÖRDÜĞÜ BİR ŞEYİ ÇEKMESİ SUÇ OLAMAZ’
Rize İkizdere'deki İşkencedere Vadisi’ne yapılmak istenen taş ocağına karşı köylülerin ve çevre halkının direnişini çarpıcı fotoğraflarla ve videolarla kamuoyuna duyuran Eren Dağıstanlı, kendisini doğrudan gazeteci değil yurttaş habercisi ve aktivist olarak tanımlıyor.
İkizdere'de direniş sürerken Bakanlık Cengiz İnşaat'a ikinci taş ocağı izni verdi
Sokağa çıkma yasağı nedeniyle İkizdere’deki eylemleri takip edemediğini, genelgenin yürürlüğe girmesinin ardından İkizdere’den yapılan fotoğraf paylaşımlarının da azaldığını belirten Dağistanlı, şunları söyledi:
“Bu genelge alanda yurttaş habercilik yapmaya çalışan, insanlara bilgi ulaştırmaya çalışanlara olumsuz yansıyacak. Ortada bir suç var, delil toplamak anayasal hak. Bu polis şiddeti olabilir jandarmanın şiddeti ya da bir kepçenin çalışması olabilir. Bunla ilgili delil toplamak genelgeyle nasıl yasaklanabilir? Ayrıca genelgelerle değil biz yasalarla yönetildiğimizi düşünüyorduk. Kendi yasalarına uymayan bir sistemle karşı karşıya geldik. Bundan sonrasında da bu genelgenin gereğini çok da insanlar yerine getiremeyecek. İnsanların gördüğü bir şeyi çekmesi suç olamaz ve genelgeyle de yasaklanamaz. Biz de bir şekilde bunu yapmaya devam edeceğiz.”
‘ÇEKİM YAPANI ENGELLEYENİ DE ÇEKECEĞİZ’
Genelgenin ardından görüntü çekmesi gereken kişilerin yine kendileri olacağını, herhangi bir toplumsal olay sırasında polisin görüntü çekmeyi engellemesini de çekeceklerini belirten Dağistanlı sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz bir çekim yapacağız polis gelecek çekmeyin diyecek. Burada yine bir suç unsuru açığa çıkacak. Asıl yine orada bir haber var. Bizim çekim yapmamızı engelleyecek şey de suç ve haber. Bunun kanıtını da çekmek zorundayız. Herhangi birine çekim yaptığında müdahale edildiğinde onu da çekeceğiz. Durum ikiye katlandı. Mevcut bir şey vardı onu çekerken şimdi aynı anda iki şey çekmek zorunda kalacağız. Çekim yapanı engelleyeni de çekeceğiz.”
‘SEN GEL BAKALIM BASIN KARTIN VAR MI?’
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün genelgesinin ardından İstanbul’da 1 Mayıs eylemlerini takip eden, basın kartına da sahip olan gazeteci Fatoş Erdoğan ise genelgenin ardından gazetecilerin yaşadığı sorunları anlattı.
Sahada gazetecilerin polisler tarafından engellenme girişimlerinin geçmişten bu yana devam ettiğini belirten Erdoğan, İstanbul’da takip ettiği 1 Mayıs eylemleri sırasında polisin tutumunu şu sözlerle anlattı:
“1 Mayıs eylemlerini izlemeye Mecidiyeköy’de başladım. Oradayken çekim yapmaya başladık. Görüntü vermek istemiyorlardı. Genelgenin doğru olmadığının bilincindeydiler ve görüntü vermemeye çalıştılar. O sırada insanları yere düşürdüler ve biz çekmeye başladık. Çok görüntü verince amirlerine “Amirim çekiyorlar, çekiyorlar” dediler. Bunun ardından kalkanlarla önümüze geçerek bizleri itmeye başladılar. Mecidiyeköy’de bir kadın çekim yapıyordu. Kadın çekim yaparken ‘Sen gel bakalım senin basın kartın var mı? Alın bunu’ dediler. O sırada milletvekilleri vardı ve vatandaşın çekebileceğini söyledi. “
‘İŞKENCE YAPILIRKEN GAZETECİYİ ENGELLEYEBİLECEK YÖNTEMLER GELİŞTİRİYORLAR’
Basın kartı olmasına rağmen cep telefonlarıyla çekim yapan basın çalışanlarına yönelik polisin olumsuz tutumu olduğunu söyleyen Erdoğan, “Kamerayla çeken ile cep telefonuyla çeken ayrımı çok fazla yapılıyor” ifadelerini kullandı ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Basın kartı olmasına rağmen telefonuyla çekim yapanlara daha fazla saldırıyorlar. Genelgede de özellikle belirttikleri gibi cep telefonu ibaresi bundan kaynaklanıyor. Kameraya, fotoğraf makinesi olana gitmezlerken cep telefonu olana daha fazla saldırıyorlar. 1 Mayıs eylemlerini izlerken bizleri itme, görüntü almamızı engelleme şeklinde davrandılar.
Yine aldık. Örneğin bir polis yaka kartımı tuttu ve ‘Bir dakika kartına bakıyorum bu doğru mu değil mi’ diye sordu. Ben o sırada çekim yapmaya devam ediyorum. Sürekli böyle bir ispat süreci var. Bazen basın kartımızı alıyorlar ve sahte olduğunu iddia ediyorlar. Nüfus cüzdanını istiyorlar. O anda orada işkence yapılırken gazeteciyi engelleyebilecek yöntemler geliştiriyorlar. Bunu kalkanlarla, iteklemelerle, basın kartına bakacağım diyerek yapıyorlar. Bu tarz birçok engelleme yapılıyor. “