Erdoğan'a yakın isim Menzilciler hakkında uyardı

Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminden başbakanlığı dönemine dek uzun yıllar danışmanlığını yapan ve Erdoğan’ın hayatını kitaplaştıran Hüseyin Besli, 2016 yılında yazdığı bir yazıyı yeniden yayımladı.

Erdoğan'a yakın isim Menzilciler hakkında uyardı

Türkiye cemaat ve tarikatların geldikleri nokta ve geleceklerini tartışırken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a en yakın isimlerden Akşam gazetesi yazarı Hüseyin Besli’den yeni bir çıkış geldi.

Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminden başbakanlığı dönemine dek uzun yıllar danışmanlığını yapan ve Erdoğan’ın hayatını kitaplaştıran Hüseyin Besli, 2016 yılında yazdığı bir yazıyı yeniden yayımladı.

Besli, 2016’da “Bana ne? Demeden” başlıklı bir yazı yazmış ve Sağlık Bakanlığı’nın Menzil tarikatı tarafından ele geçirildiğini belirtmişti. Besli söz konusu yazısında “İsmini palazlandığı şehirden, Adıyaman/Menzil’den alan bir yapının özellikle bir bakanlığımızda neredeyse bütün pozisyonları kendi mensuplarıyla doldurmasına dikkat çekmek istedim” ifadelerini kullanmıştı.

Besli o yazısında “Kimse kendisini kandırmasın. Bundan 30 yıl, 10-15 yıl önce, bugün terörist ve hain olarak isimlendirdiğimiz FETÖ elemanları bizlerin kardeşi idi. Öyleyse, bugünden gelecek 10-15-20 yıla bakarak benzer bir tehlikeyle karşılaşmamak adına teyakkuz halinde olmalıyız. Eğer, FETÖ’nün bugünkü noktaya, devlete/bürokrasiye sızarak, devlet imkânlarını kullanarak geldiğine inanıyorsak… Bugün aynı yöntemleri kullanan yapıların (tarikat/vakıf) gelecekte aynı sonuca varmalarının kaçınılmaz olacağını söylemek için kâhin olmak gerekmez” ifadelerini kullanmıştı.

ESKİ YAZISIYLA YENİ TARTIŞMAYA DAHİL OLDU

Hüseyin Besli’nin bu yazısına Menzilciler çok yoğun tepki göstermişlerdi. Besli bu tepkileri ardından “‘Bana ne? demeden’e devam sadedinde…” bir yazı kaleme almıştı. Akşam gazetesi yazarı Besli, bu yazısını, Türkiye cemaat ve tarikatları tartışırken yeniden yayımladı.

Besli’nin bugünkü yazısının tam hali şöyle:

Adnan Oktar ve etrafındakilerin tutuklanması üzerine, cemaat ve tarikatlarla ilgili tartışmaların alevlenmesi nedeniyle;

Meseleye açıklık getireceğine inandığımız, 17 Kasım 2016 tarihinde yayımlanan “‘Bana ne? demeden’e devam sadedinde…” başlıklı yazımızı bir kez daha yayımlamayı uygun gördük.

‘Bana ne? demeden’e devam sadedinde…’

1-Bir kez daha altını çizerek vurgulamalıyım ki; ben, hiçbir konunun uzmanı değilim.

Sadece meselesi ve derdi olan birisi olarak hadiselere bakıyorum.

Bu cümleden alarak; batın ile zahir arasındaki geçişkenliği ve ilişkileri bilimsel bir disiplin, gelişmiş bir dikkat ile anlatacak donanıma ve yetkinliğe sahip olmadığımın idrakinde birisi olarak;

Öteden beri, ilkesel olarak ve teorik düzlemde batıni/mistik/mesayanik yapılarla mesafeli durduğumu bir tarafa bırakarak;

Tarihsiz düşünce, fikir ve aksiyon olmayacağına dair inançla;

Bugün kendisini tarikat/cemaat şeklinde isimlendiren yapılarla geçmişteki bu yapılar arasındaki kimi farklara işaretle derdimi paylaşmak istiyorum.

2-Her şeyden önce dünkü tarikat şeyhleri, cemaat önderleri hayatı ve dini parçalamayan, cüz hakkındaki fikir ve kanaatlerini bütünden parçaya doğru gerçekleştirilen bir ameliye sonucu ortaya koyuyorlardı.

Dünkü tarikat şeyhleri, sadece tasavvufi bir tecrübeden geçen kişiler olmayıp, zamanının kelami-fıkhi-felsefi meseleleri muhataplarıyla tartışabilecek ve/veya bu sahadaki eserlere şerhler/haşiyeler yazacak donanımdaydı.

Dünkü tarikatlar müridan üzerinden oluşan gücünü kullanarak devletten ulufe istemediği gibi, çoğu kez kendiliğinden gelen hediyeleri dahi reddedebilen karakterdeydiler. (Bu durumun istisnası vuku bulduğunda da; itikatlarının ne olduğuna bakılmaksızın otorite tarafından sert bir şekilde müdahale görmüş, yok edilmişlerdir.)

Dünkü uygulamalara bakıldığında, aynı kola mensup olsalar da (mesela Nakşiliğin/Halidi kolu) farklı farklı mekânlarda bulunan dergâhlar arasında doğrudan/organik/hiyerarşik bir ilişki söz konusu olmamıştır. Her bir dergâh kendi bölgesindeki insanları irşat etmekle yetişmiş, o insanları kendi dışında daha büyük/daha güçlü/daha gelişmiş bir yapının elemanı haline getirmeye çalışmamıştır.

Popüler deyişle; ‘ortak bir network’e dâhil etmeye kalkışmamışlardır.

Yine dünkü uygulamalar göstermektedir ki; dergâhlar, tekkeler sadece kendi ihtiyaçlarına ve gidip gelenlerin iaşesine yetecek kadar toprak işlemiş, ürün yetiştirmişlerdir. Ticari faaliyetlerden ise zinhar uzak durmuşlardır. Hatta o kadar ki; “eline para değen şeyhin şeyhliği düşer” dendiği mütearifedendir.

Bugünkülerin ne olduğunu ise geçmişe bakarak her birimiz tek tek değerlendirebiliriz.

3-Gelelim güncele.

‘Bana ne? Demeden’ başlıklı yazıma daha çok sosyal medya denilen mecrada tepki gösterilmiş.

Bu bağlamda bir değerlendirme yapıldığında; ‘normal insan’ vasıflarına sahip, ama söylediklerimize katılmayanların göstermesi gereken tepki ikidir.

Bir: “Söylediklerin doğru değil. Hiçbir bakanlıkta böyle bir yoğunlaşma söz konusu değildir.”

İki: “Tamam; bir bakanlıkta senin söylediğin gibi bir yoğunlaşma vardır. Peki bunun ne mahsuru var?”

Bunları oturup ‘adam’ gibi tartışabilirdik. Ben kendi adıma söylemeliyim ki, bu tartışmalar sonucu yanlış yaptığım, hata içinde olduğum ortaya çıkarsa şayet, hiç yüksünmeden ve gücenmeden özür diler, helallik isterim.

Ama görüldüğü kadarıyla hiç böyle bir durum yok. Varsa yoksa sövgü, varsa yoksa hakaret.

Bu bile söylediklerimiz açısından manidar değil mi?

Bu bile bize, geçmişe dair bir şeyler hatırlatmıyor mu?

Ayrıca biz mezkur yazıda bakanlık ismi vermemiştik. Oysa sövenlerin neredeyse tamamı bir bakanlığın ismini vererek işe koyuluyorlar. Hatta içlerinde “Sayın Bakan’la kişisel problemin var herhalde. Onun için bunları yazdın” demeye getirenler bile var.

4-Bu vesileyle, son kez, tekrara düşmek pahasına:

Bizim hiç kimseyle kişisel husumetimiz yoktur. Daha doğrusu, olsa da kişisel husumetleri umumla paylaşmayız, yazı malzemesi yapmayız.

Sivil toplum alanında her türlü örgütlenmeye, dolayısıyla tarikat, cemaat yapılanmalarına da (velev ki itikadi olarak yanlışta olduklarına inanmış olsak bile) itirazımız olmadığı gibi, ancak desteğimiz olabilir.

İtirazımız; bu tür yapıların (ki bu yapılar sadece geçen yazıda zikrettiğimiz grupla da sınırlı değildir) devlette kadrolaşmaya gitmelerine, ticaret yapmalarına ve istismar ile para toplamalarınadır. Vesselam.”

Etiketler
Menzil