Ruşen Çakır, Habertürk'te 'ipinin nasıl çekildiğini' anlattı: Kenan Tekdağ, Selçuk Tepeli, Fethullahçılar, 7 Haziran seçimleri…
Gazeteci Ruşen Çakır, Medyascope’da yaptığı podcast programında, Ciner Medya Grubu’nda çalıştığı dönemi, ayrılık sürecini ve kurumun AKP ile Fethullahçılar arasında denge kurma çabalarını anlattı.
GERÇEK GÜNDEM - Türkiye’nin etkili gazetecilerinden Ruşen Çakır, altı yıldır kurucusu olduğu Medyascope’u yönetiyor.
Çakır’ın Sedat Pişirici, Kadri Gürsel ve Kemal Can gibi gazeteci arkadaşlarının desteğiyle yürüttüğü girişim, son yıllarda gazeteci-patron kavramını yeniden Babıali’ye döndürmüş oldu.
Ana akım medyanın iktidarın baskısı altında zor günler geçirdiği dönemde Ruşen Çakır’ın yalnız bağımsız bir ses olma çabası değil, genç gazetecileri sektöre kazandırması da Türkiye’de gazeteciliğe önemli bir katkıydı.
Peki Ruşen Çakır, bu yola nasıl çıktı?
Bir yıldan fazla bir süredir Lazca ‘hatırlıyorum’ anlamına gelen Gomaşinen adlı bir podcast serisi yayınlayan Ruşen Çakır, bu programda bu soruya yanıt verirken önemli tanıklıklarını da dinleyicileri ile paylaştı.
'VATAN'I DEMİRÖREN AİLESİ ALMIŞTI; BABA DEMİRÖREN, ABDULLAH GÜL'ÜN BASIN DANIŞMANI AHMET SEVER'LE YAPTIĞIM RÖPORTAJDAN ÜRKMÜŞTÜ'
12 yıl çalıştığı Vatan gazetesinin Doğan ailesinden Demirören ailesine satılmasıyla birlikte sorunlar yaşamaya başladığını söyleyen Çakır, Ciner Medya’nın tepe yöneticisi Kenan Tekdağ’ın, ikinci kez yaptığı teklifi kabul ederek 2014 yılının Ekim ayında Habertürk’e geçtiğini belirtti.
‘‘O sırada Vatan’ı Demirören ailesi almıştı. Baba Erdoğan Demirören çok ürküyordu. Abdullah Gül’ün basın danışmanı Ahmet Sever ile yaptığım röportajdan ürkmüştü. Birbirimizden rahatsızdık. İyi bir teklif geldi. Kabul ettim. Vatan’dakiler de, sahipleri de memnun oldu. Beni atmamış oldular, kendi isteğimle gitmiş oldum. Habertürk’te kocaman bir oda verdiler, iyi de para verdiler. İstediğim zaman Ankara’ya gidiyordum, istediğim zaman seçim gezileri takip ediyordum. Aynı zamanda bazı Habertürk programlarına düzenli olarak katılıyordum, sürekli ekrandaydım.’’
'HABERTÜRK, AKP DEVRİNİN KAPANDIĞINI DÜŞÜNDÜĞÜ İÇİN KENDİNİ YENİLEMEYE ÇALIŞIYORDU'
Ruşen Çakır, Habertük Televizyonu’nun yalnız kendisini değil başka isimleri de bünyesine kattığını ifade ederken bunun sebebini siyasetteki değişim işaretleri doğrultusunda yeni döneme adapte olma çabası olarak değerlendiriyor:
‘‘Benimle beraber Fehmi Koru da alınmıştı. Türkiye’de bir şeyler değişiyordu. 7 Haziran 2015 seçimleri geliyordu. Habertürk, AKP devrinin kapandığını düşündüğü için kendini yenilemeye çalışıyordu. Daha önce çok meşhur ‘Alo Fatih’ dönemi vardı. 17-25 Aralık’taki dinlemelerde deşifre olmuştu. Onu telafi etmek için imajlarını yenilemek istiyorlardı ve benim gibi, Fehmi Koru gibi, Cengiz Çandar gibi isimler programlara konuk oluyordu.
İlk yazım 20 Ekim 2014’te ‘Cemaat hala kurtarıcı yunuslarını bekliyor’ diye. Fethullahçılarla Erdoğan arasındaki yeni yeni başlayan çatışmanın izini sürmeye devam ettim. Kürt meselesi üzerine yazdım. Kobani olayları yaşanıyordu, IŞİD’le çatışma, şunlar bunlar. Bir tarafta Fethullahçılık, bir tarafta Kürt meselesi ve yaklaşan seçimler. HDP’nin Türkiye partisi olma iddiasıyla popülerleştiği bir dönemdi. Çok ilginç bir dönemdi. Tam bir geçiş dönemiydi. Bu geçiş dönemine Habertürk’ün hazırlanmasına yatırımlardan biri ben oldum.’’
Ruşen Çakır, 7 Haziran sonrası ortaya çıkan siyasi tablonun iktidar değişimine yol açmak bir yana tamamen başka bir yöne, yeni bir seçime evrilmesinin de Habertürk macerasının sonunu hazırladığını dile getiriyor:
‘‘AKP tek başına iktidara gelmedi. HDP büyük bir çıkış yaptı. Fakat ondan sonra Erdoğan seçimlerin sonuçlarına riayet etmeyip ülkeyi Kasım’da seçime sürüklediği zaman benim de ipim başkalarıyla birlikte Habertürk’te çekilmiş oldu. 24 Kasım 2015’te, ‘PKK ateşkesi sonlandırabilir mi’ yazdım. O yazıdan sonra köşemi iptal ettiler. Ankara’daki gelişmeler ışığında onlara bir şey mi geldi? Yoksa ‘bu bizim başımıza bela olur mu?’ diye düşünmüş oldular bilmiyorum. Benden kısa izlenimler yazmamı istediler. Gidiyordum seçim mitingi izliyor ama tek satır yazamıyordum. Bu arada periskop çıktı, Türkiye’yi dolaşırken periskopla yayınlar yaptım.
İlk Medyascope stüdyosunu odamda kurdum, imkanlarım genişti, vaktim boldu. Her türlü konfora sahiptim. Yayın yaptım, konuk aldım. Habertürk’teki varlığım sönümlendikçe Medyascope ortaya çıkmaya başladı. Gazeteyi yönetiyor olan kişiler, o sırada gazetenin başında Selçuk Tepeli var. Şu anda Fox’ta Fatih Portakal’ın yerinde olan arkadaş. O bana bir şey söylemiyordu. Bu arada ben Mehmet Görmez ve İsmail Kara ile söyleşiler yapmıştım. Sonunda Ocak ayında maaşımın yatmadığını öğrendim. Gazetenin yöneticisine gittim, haberi yoktu. Sonra insan kaynaklarına sordum. Haberim olmadığını öğrenince mahcup oldu.’’
'KENAN TEKDAĞ, AHMET ŞIK'LA YAPTIĞIM RÖPORTAJDAN RAHATSIZ OLDU, 'BANA BİR TANE DE CEMAAT'TEN BİRİYLE YAP' DEDİ'
Ruşen Çakır, Habertürk’ten maaşının hesabına yatmadığını gördükten sonra kovulduğunu, ısrarlı çabaları sonucu öğrendiğini söylüyor. Ancak Habertürk’ün Fethullahçılarla ilişkisi hakkında söyledikleri de hayli ilginç:
‘‘Ahmet Şık’la bir söyleşi yaptım. 10 Ocak 2015’te yayınlanmış. Röportajın başlığı ‘Gidin hayatımdan özür bile istemiyorum’. Fethullahçıların Ahmet’e ‘Ya sana haksızlık yaptık’ galiba gibi ufak tefek çıkışları vardı. O tarihte Ahmet de böyle bir şey söyledi, manşete çıktı. Sonra şöyle bir şey oldu. Gazetenin yöneticisi, en üstündeki isim Kenan (Tekdağ) Bey bu söyleşiden rahatsız oldu. Bana “Bir tane de cemaatten birisiyle yap” dedi. Denge politikası. Ben çok yadırgadım. Sonunda Nazlı Ilıcak’la yaptım. Onunla yaptığım söyleşinin başlığı ‘Mahallem benden çok memnun’. Ahmet’le yapılan söyleşi 10 Ocak, Nazlı Hanım’la 13 Ocak. Bu Fethullahçılık meselesi ile ilgili Habertürk çok ilginçtir.
O dönem en çok Erdoğan ile Fethullahçıların kapıştığı dönemde televizyondaki programlara muhakkak bir Fethullahçı da davet edilirdi. Bir cesaret gösteriyordu Habertürk, tam anlamıyla Erdoğan’a yatırım yapmıyordu. Mesela o dönemde çıkanlardan Abdülhamit Bilici artık Türkiye’de değil, o sırada bunların Cihan Haber Ajansı’nın genel müdürüydü. İhsan (Yılmaz) o geliyordu akademisyen, sosyal bilimci, o geliyordu. Daha ötesinde Habertürk’te çalışan Abdullah Kılıç vardı. Habertürk’ün haber koordinatörüydü. Erdal Şen vardı Habertürk’ün Ankara Temsilcisi. Adil Öksüz’ü saklama iddiasıyla tutuklandı. Erdoğan’ın Akdeniz Bölgesi’ndeki bir mitinginde tanışmıştık .
Çok genç bir arkadaştı, çok hızlı bir şekilde Ankara Temsilcisi oldu. Erdoğan ile başbakanlık muhabiri olduğu dönemden tanışıyor olması önemliydi ama esas yönü Fethullahçı olmasıydı. O yaşta birinin Habertürk’ün Ankara Temsilcisi olması şaşırtıcıydı ama olmuştu. İlginç bir yer.’’