Taha Akyol, okurunun eleştirisine yanıt verdi

Karar yazarı Taha Akyol, özgürlük kavramını kalkınma ve iktisatla ilişkilendirdiği yazısına okurundan gelen eleştiriyi yanıtladı.

Taha Akyol, okurunun eleştirisine yanıt verdi

Karar gazetesi yazarı Taha Akyol, 'Molla Kasım' takma adlı okurunun kendisine yönelttiği eleştiriye yanıt verdi.

İki gün önce kaleme aldığı "Neden sansür yasası?" başlıklı yazıda hukukun üstünlüğü ve özgürlük olmadıkça gelişmiş toplum olunamayacağını dile getiren Akyol'a okuru, "Taha Bey, özgürlük meselesini kalkınma ve iktisatla ilişkilendirmek Çin örneği karşısında hiç de makul gözükmüyor. Hukuk önemlidir. Ancak kalkınmayı hukuka bağlamak başka birçok örnekte de görüleceği üzere çok zayıf ve geçersiz bir ezberdir" yanıtını vermiş.

Köşe yazarı, "Bu görüşü son derece önemsiyorum çünkü toplumuzda bir ölçüde yaygındır: Uluslaşmayı tamamlamamış cemaat tipi toplumlarda yaygındır bu. Berat Albayrak da “Çin’de demokrasi yok ama çok yatırım alıyor” dememiş miydi?" ifadesini kullandıktan sonra şunları kaydetti:

'STALİNİST KALKINMA'

(...) Evvela objektif bilgi meselesi: Yeterli araştırmaları yapmadan duygularla, kulaktan dolma kanaatlerle, kelimelerden hareketle hüküm vermek… ‘Çin hızla kalkınıyor öyleyse özgürlük şart değil’ demek gibi…

İktisat tarihi gösteriyor ki, otoriter totaliter rejimlerle ekonomiyi belli bir düzeye getirmek mümkün. Tipik örneği, Stalinist sanayileşme… Korkunç insani maliyetine rağmen o kadar başarılıydı ki Fransız solcuları bile hayran olmuştu… Sovyet iktisatçıları 1960’ta ‘kapitalist ülkeleri geçeceklerini’ hesaplamışlardı.

Fakat Stalin öyle bir 'kumanda ekonomisi' kurmuştu ki, gelişmenin ancak piyasa dinamizmi ve yaratıcı düşünceyle devam edebileceği aşamaya ulaşıldığında Sovyet ekonomisi durakladı, sonra çöktü. Bu konuda sosyalist iktisatçı Korkut Boratav’ın 'Sosyalist Planlamada Gelişmeler' adlı değerli eserini mutlaka okumak lazım. (SBF Yayınları 1973)

Liberal iktisatçı Mises, daha 1920’deki makalesinde, sosyalist ekonominin ileride bu yüzden, piyasa yokluğundan çökeceğini yazmıştı.

Dolayısıyla ekonomi-hukuk ilişkilerini düşünürken gelişme aşamalarını gözden kaçırmamak lazım.

'ÇİN DOĞRU ÖRNEK Mİ?'

Çin’de Mao, köylere kadar teşkilatlı bir devlet kurdu, halka özgüven kazandırdı fakat gelişme dinamiği yoktu. Hele de ihtiyar Mao’nun kaprislerinin, karizmayla büyülenmiş yüz milyonları çılgınlıklara sevk etmesi tam bir iktisadi tahribat yaratmıştı

1976’da Mao’nun ölümüyle yönetime gelen pragmatik Deng, Komünist Partisi’nin siyasi tekelini sürdürdü fakat piyasa kanallarını açtı. 'Kedinin rengi değil, fare yakalaması önemlidir' diyerek ideolojiyi geriye çekti.

Çin anayasasına 'Parti her türlü kişilik kültünü reddeder' maddesini koydu. Evet, insan tabiatındaki bir eğilim olan kişilik kültü, bir dozu aşarsa çok belalı bir büyüdür.

Deng Batı’ya çok sayıda öğrenci gönderdi, hem de Harvard’ın Hukuk bölümüne… Onlara 'kültür ajanları' diye bakmadılar, 'liyakat' gereği yüksek görevlere getirdiler. 2003 yargı reformuyla parti komiserlerinin denetimini siyasi konularla sınırladılar…

Ünlü Fukuyama’nın yazdığı gibi, Çin’de 'meritokrasi' (liyakat) geleneği yüzlerce yıldan beri çok önemlidir. Çin bir komünist diktatörlüktür fakat kamu görevlerinde liyakat ve kurallar esastır. Deng’den beri 'Çin kurallarla yönetiliyor.' Orta Doğu’da ise kurallar değil 'şahsi diktatörlükler' var, yönetimler keyfidir. (Political Order and Political Decay, özellikle s. 355-385)

'KİŞİLİK KÜLTÜ'

Çin’de bugünkü Başkan Şi Cinping, 2017’deki 19. Parti Kongresi’nde, ömür boyu Başkan olduğunu kabul ettirerek yeniden kişilik kültünü ihya etti. Ekonomide de yapısal sorunlar patlak veriyor. Yaşayanlar görecek, Çin de er geç liberal demokrasiye geçmek zorunda kalacak, Uygurlar da o zaman nefes alabilecekler. (...)"

Yazının tamamı.

Etiketler
Taha Akyol