Yılmaz Özdil: Mustafa Kemal'i kimse böyle okumadı

Gazeteci- yazar Yılmaz Özdil, son kitabı 'Mustafa Kemal'i anlattı.

Yılmaz Özdil: Mustafa Kemal'i kimse böyle okumadı

Yılmaz Özdil, Atatürk hakkındaki biyografilerin çoğunun ‘somut yalanlar barındırdığını’ belirtti. Bir Atatürkçü olarak bu kitabı, tarihi gerçeklere dayanan bir referans kitap olması için yazdığını açıkladı.

Sözcü'den Nil Soysal'a konuşan Yılmaz Özdil söyleşisi şöyle:

Mustafa Kemal, gerçekten çok sahici bir kitap. Bu sahicilik roman tadında karşımıza çıkıyor ve bir solukta okunuyor. Dile kolay 520 sayfadan söz ediyoruz. Üstelik 10 yıllık bir çalışmanın ürünü. Atatürk'e yönelik karalamaların, iftiraların, yalanların tek tek belgelerle çürütüldüğü bu kitap, biz Atatürkçülerin bile doğru sandığı yanlışları da ortaya koyuyor. Dahası, bir sürü yeni bilgi ve belge ile aslında hepimizi Mustafa Kemal'le yeniden tanıştırıyor…Ne diyelim; kalemine yüreğine sağlık sevgili Yılmaz Özdil…

– Kitabı herkes okuduktan sonra konuşuyoruz bu defa… İmza günlerindeki izdihama bakılırsa Mustafa Kemal'i okumayan kalmayacak memlekette…

Bugün itibarıyla 750 bin duvarını aştık. İlk haftada 500 bindi. Şu an itibarıyla, yani iki haftada 750 bini geçti kitap.1881 adet alan yurttaşlar var. Yüzlerce, binlerce alıp, holdinglerinde, fabrikalarında dağıtan insanlar var.

– Geri dönüşler de çoktur mutlaka. Ama ben en çok tarihçilerin geri dönüşlerini merak ediyorum…

Geri dönüş çok hakikaten. Emeğimiz için teşekkür eden var. Takdir eden çok var. Özellikle geniş kitlelere ulaştığı için samimi Atatürkçülerden çok büyük destek var.

KİMSE BÖYLE OKUMADI

– Mustafa Kemal kitabını karalamak isteyen eleştirel birkaç yazı da gördüm…

(Gülüyor) “Atam sarı saçlıydı, mavi gözlüydü… Sen kalk ben yatam” kitapları bunlar diyen var mesela! Okumamış adam kitabı. Okumayı bırak, adam kitaba bakmamış bile. O zaman diyorsun ki; bu kötü niyetli. Kötü niyetli insanlara cevap vermenin de bir anlamı yok. Ben samimiyetle şunu iddia ediyorum: Diyorum ki; 35 yıllık meslek hayatımı ortaya koyarak iddia ediyorum ki, bugüne kadar Mustafa Kemal'i kimse böyle okumadı.

KAYNAK, REFERANS KİTAP YAZDIM

– Bu iddianızın yanıtı kitapta var aslında. Ama bilmeyenler ya da henüz okumayanlar için anlatır mısınız? Mustafa Kemal'in farkı nedir?


Ben de elbette senin gibi, Türkiye'deki milyonlarca insan gibi Mustafa Kemal hayranıyım. Atatürkçüyüm. Ama bugüne kadar okuduğum bütün Atatürk kitaplarına baktığımızda, elbette içlerinde gerçekten muhteşem eserler var. Ancak Atatürk biyografisi olarak, kaynak, referans kitap diye kullanabileceğimiz kitap yok. Yani Atatürk biyografileri var ama gerçekten Mustafa Kemal'i çocukluğundan ölümüne kadar karakter özelliklerinden yeme içme alışkanlıklarına, arkadaşlıklarına kadar detaylı bir şekilde ele alan, anlatan biyografi yok. Benim 2008'de bu kitabı yazmaya karar vermemin sebeplerinden biri de bu. Atatürk biyografileri eğitim sistemi içinde yer almadığı için buradan kaynaklanan boşlukları değerlendirip, bir alternatif tarih yazma çabası ile tam tersine Atatürk'ü karalayan, iftira atan, somut yalanlarla dolu Atatürk biyografileri var piyasada. İşte ben bu duyguyla yola çıktım. Mustafa Kemal'in kişisel özelliklerine odaklanarak, 8-8,5 sene kitap, belge, rapor, akademik çalışma, tez, belgesel, hatıra, kişisel notlar, haber kupürleri, arşiv bilgisi gibi 2 bin civarında bu tür belge ve evrak okudum, notlar aldım. O notlardan 7 bin sayfa özet çıkardık. Son 2 yılda da bunu yazdım. Neden 35 yıllık kariyerimi ortaya koyarak iddia ediyorum diyorum? Çünkü okurken ve yazarken kendimin de bilmediği binlerce bilgi ile karşılaştım ve bunların hepsini bir araya getirdiğimde, bir Mustafa Kemal sevdalısı ve Atatürkçü olarak benim bilmediğim 10 binlerce bilginin yer aldığı bir kitaba dönüştü. Dolayısıyla bunu gönül rahatlığı ile iddia olarak ortaya koyuyorum ve bu iddiamı da herkesin test etmesine açık bir ortam var. Bu kitabı ve diğerlerini okuyarak bu iddiamın doğruluğunu test etme olanağı var. Neden bunu insanlar test etsin istiyorum? Çünkü Atatürk biyografisi yazdığını iddia eden insanların çoğu benzer kaynaklardan faydalandılar. Ama somut yalanlar barındırıyor o biyografilerin çoğu. Dolayısıyla ben hiçbir otosansür uygulamadan, eğip bükmeden, çarpıtmadan, Atatürk'e dair hiçbir bilgiyi gizlemeden somut kaynak referans kitap yazdım. Bunun içinde yer alan bilgilerin doğru olup, olmadığını herkesin teyit etme imkanı var. Bu kitapları karşılıklı olarak okuyup, bunu yapabilirler.


KUMPAS DAVALARIYLA EŞ ZAMANLI

– 2008'e geri dönelim… Atatürk düşmanlığı hep vardı aslında. Ama 2008'den itibaren bu çok daha göz önüne çıktı ve saldırılar arttı. Size göre bunun altında yatan nedir?

Atatürk aleyhinde kampanyalar aslında Atatürk'ün sağlığında başlıyor. Mesela Harold C. Armstrong'un Bozkurt kitabı Atatürk yaşarken yazılmış bir kitaptır ve içinde yalanlar barındırır. Yani aslında bu Tanzimat Fermanı'ndan itibaren emperyalist odakların Türkiye'deki dinci, tarikatçı, cemaatçi yapıları maşa olarak kullanarak başlattığı faaliyetin bir parçası. Tanzimat fermanından sonra jön Türk hareketi ile başlayan özgürleşme, cumhuriyet fikri Mustafa Kemal'le vücut buluyor. Milli mücadeleden sonra devrimler ve cumhuriyet olarak hayata geçiyor. Buna karşılık Atatürk aleyhine yayınlar ve algı operasyonu da başlıyor. Çünkü özellikle İngiltere başta olmak üzere emperyalist güçler görüyorlar ki; Atatürk devrimleri ve Atatürk cumhuriyeti durdurulamazsa sirayet ediyor. Emperyalist güçlerin mağduru bütün mazlum devletlere rol model oluyor. Dolayısıyla bunu kaynağında kurutmak için Atatürk kavramını yok etmek istiyorlar. Bunu da bir algı operasyonu ile karalama faaliyeti olarak yürütüyorlar. Sağlığında başlayan karalama faaliyetleri ölümünden itibaren hızlanıyor. Sağ iktidarlar sürecinde daha rahat hareket kabiliyeti buluyor. 2008 yılı itibarıyla Türkiye'de cumhurbaşkanlığının değişmesiyle beraber Türk Silahlı Kuvvetleri'ne, Türkiye'nin aydınlarına, akademisyenlerine, gazetecilerine, düşünen insanlarına yönelik kumpas davaları süreci ile eş zamanlı olarak Atatürk aleyhinde kitaplar çıkıyor. Tarih adı altında dergiler çıkıyor. Tarihçi olmadıkları halde, gazeteci olmadıkları halde tarihçi gazeteciymiş gibi yandaş medyada köşe yazarları türüyor. Yaşadığımız siyasi iklimin boşluklarından faydalanan virüsler gibi görüyorum ben bunu.

10 YIL GECEMİ GÜNDÜZÜME KATTIM

– FETÖ'cüler gibi mi?

FETÖ'cüler gibi de düşünebiliriz. İktidarın biraz kendilerine göz yumması ile, aslında iktidara da karşı olan bir faaliyet yürütüyorlar. Bünye zayıfladığında Atatürk'e olan saldırılar artıyor. İşte 2008'de bu sistematik bir şekilde artmaya başlamıştı. Ben de doğrusu eli kalem tutan bir yurtsever olarak bunun sorumluluğunu üzerimde hissettim. Mustafa Kemal'le ilgili bu kitabı yazmayı boynumun borcu olarak gördüm. Çocukluğumuzdan beri bize okutulan Gençliğe Hitabe'nin aslında boş bir metin değil, bize verilmiş bir görev olduğunu düşündüm ve bu görev bilinci ile gerçekten 10 yıl gecemi gündüzüme kattım

Yılmaz Özdil: Mustafa Kemal'i kimse böyle okumadı - Resim : 1
MUSTAFA KEMAL'DEN… (1)

ÇANAKKALE BUYDU…

Çanakkale'de kan durmuyordu. Tıbbi malzeme yetişmiyordu. Kurşun yiyen bacaklar, kollar iple sıkılıyordu. O yoksa çamur kullanılıyordu. Delikler sıvanıyordu.
Kurtlanan yaralarını deniz suyuyla temizlemeye çalışan gazilerimizin feryatları, gecelerin karanlığını yırtıyordu.
Daracık alanda binlerce ölü beden yatıyordu. Milyarlarca sinek üşüşmüştü. Kavurucu sıcakta iyice ağırlaşan koku, sinek sürülerini mıknatıs gibi çekiyordu…
.. İçmek için yeterli su yoktu.
Kuyu suyu hastalık getirmekten başka işe yaramıyordu.
Yıkanmayı unutmuşlardı.
Bit istilası vardı.
Bitler pantolon dikişlerinin arasına saklanıyorlardı, kurtulmak için dikişlerin arasını kor parçalarıyla yakıyorlardı. Battaniyeye bulaştıysa, battaniyeyi yakmaktan başka çare kalmıyordu.
Karıncaları keşfettiler.
Bitler karıncalardan kaçıyordu. Gömlekleri karınca yuvasının üstüne serince, tertemiz oluyordu!
Anzak eri Steve Moyle, korku filminden farksız olan “su hatırası”nı şöyle hatırlıyordu: “Mataralarımızı kuyuya sarkıtırdık. Suda hep garip bir tat olduğunu söylerdik. Bir gün istihkamcılar geldi, kuyudan aşağıya çengellerini salladılar. Çürümüş bir ceset çıkardılar.”
Çanakkale buydu.
Anafartalar Kahramanı'na göre Çanakkale neydi derseniz?
Yıllar sonra şöyle anlatacaktı…
“Size Bomba Sırtı olayını izah etmeden geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arasındaki mesafe sekiz metreydi.
Yani ölüm muhakkaktı.
Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulmamacasına düşüyor… İkinci siperdekiler onların yerini alıyordu.
Ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık, tevekkül.
Öleni görüyor, üç dakikaya öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılma yok.
Okuma bilen Kur'an-ı Kerim okuyor, bilmeyen Kelime-i Şahadet getirerek yürüyor.
Emin olmalısınız ki, Çanakkale işte bu yüksek ruhtur.”

MEHMETÇİK


Bigalı Mehmet çavuş, Seddülbahir'de vuruşuyordu. Mermisi bitince tüfeğini kırarak İngilizlere fırlatmıştı. Tüfek parçası kalmayınca taş fırlatarak mücadele etmişti. İstihkam küreğiyle saldırmıştı.
Başından ciddi şekilde yaralanmıştı, avuçları paramparçaydı ama, İngilizleri püskürtmeyi başarmıştı.
Mustafa Kemal bu kahramanlığı duydu…
Bigalı Mehmet'e gümüş sigara tabakası hediye etti. Çanakkale Boğazı komutanı Cevat Paşa'ya rapor yazdı. Örnek olması için ödüllendirilmesini talep etti. Muharebe Madalyası verilmesini sağladı.
Bu olay İstanbul gazeteleri tarafından haberleştirildi. Bigalı Mehmet, Çanakkale'nin sembolü haline geldi.
Mustafa Kemal tarafından madalya sahibi yapılan, memlekete tanıtılan Bigalı Mehmet çavuş, “Mehmetçik” kavramının isim babası oldu. Bigalı Mehmet'in verdiği ilhamla, bu olaydan sonra Türk askerine “Mehmetçik” denilmeye başlandı.

TELGRAFIN TELLERİ!

O ilkel şartlarda iletişim dehasıydı. Telgrafı internet ağı gibi kullanıyordu. Memleketin kılcal damarlarına adeta e-posta gönderir gibi, whatsapp mesajı atar gibi telgraf çekiyordu.
Telefon yokken, uydu yokken, resmi dairelerin bile çoğunda elektrik yokken, isimsiz kahraman telgrafçılarımız sayesinde uçan kuştan haberi oluyordu.
Mustafa Kemal'in kod adı “Nuh”tu. Mesajlarının altına imza olarak “Nuh” yazıyordu.
Kurtuluş Savaşı'nın sonunda “ zaferi nasıl kazandınız?” diye soran yabancı gazetecilere “ telgrafın telleriyle” cevabını verecekti.

Etiketler
Yılmaz Özdil