'Türkiye basın özgürlüğünde çok geriledi'
Avukat Ece Güner Toprak son kitabı “Ülkem İçin Çare”yi Sözcü’ye anlattı.
Av. Ece Güner Toprak, 16 Nisan referandumu öncesinde kaleme aldığı “Çare Başkanlık Mı?” adlı kitapta, önerilen başkanlık sisteminin ne olduğunu, ne getirip, ne götürdüğünü kapsamlı bir şekilde anlatmıştı. Şimdi ise “Ülkem İçin Çare” adlı kitabını çıkardı. Bu yeni kitapta, Türkiye'nin çok kritik bir dönüm noktasında olduğuna dikkat çekiyor ve seçim yasaları başta olmak üzere, birçok alanda reform önerilerini sıralıyor…
İşte Sözcü'den Nil Soysal'ın Av.Toprak ile yaptığı röportaj
BİLDİĞİMİ OBJEKTİF ŞEKİLDE YAZDIM
– Bu kitabı neden yazdınız?
Ülkemiz ağır sorunlarla karşı karşıya, ancak çare üretemiyor, tam tersine her alanda geriliyoruz. Çünkü uzun süredir ortak akıl arayışı yok. Farklı fikir ve eleştiriler dinlenmiyor, kutuplaşma had safhada. Somut çare önerileri ise çok ender. Bu zor ortamda, kapsamlı araştırmalar sonucu, bildiğimi düşündüğüm alanlarda, objektif bir şekilde, somut çare önerileri sunmaya gayret ettim.
– Size göre bugün Türkiye'nin en büyük sorunu nedir?
En büyük sorun; kutuplaşma, kamplaşma, hoşgörü eksikliği. İhtiyacımız olan en büyük ortak değer, hoşgörü ve ifade özgürlüğüne saygıdır. Bunu başarmadığımız sürece ülkemizin sorunlarına çare bulamayız.
ÇARE GÜÇLÜ HAK VE ÖZGÜRLÜKLER
– “Ülkem için çare” diyorsunuz: Peki “çare” nedir?
Çare; 21. Yüzyıl'da oyun kurucu bir ülke olmamızı sağlayacak bir vizyon.
Çare, güçler ayrılığı, kurumsal yapı, parlamenter demokrasi.
Çare, çağdaş Cumhuriyet.
Çare, yatırım ve teknoloji üretimi hamlesi.
Çare, eğitimde reform değil; devrim!
Çare, daha güçlü bir yasama, tarafsız ve bağımsız yargı, daha güçlü hak ve özgürlükler.
Çare, kadınlarımıza eşit haklar.
Çare, yüzümüzün çağdaş demokrasilere dönük kalması.
Çare, adil ve eşit bir seçim.
Çare, güvenli bir seçim.
Tüm bu alanlarda somut reform önerilerimi bu kitapta yazdım.
– Saydığınız “Çare”lerden biri adil, eşit ve güvenli seçim. Bugünün önemli konusu olduğu için biraz onu konuşalım. Seçim Kanunu'nda çok tartışmalı değişiklikler yapıldı. “İttifak Yasası”, ne anlama geliyor, ne getiriyor?
Gelecek seçimler, özellikle de Cumhurbaşkanlığı seçimi, Cumhuriyet tarihimizin belki de en önemli seçimleridir. Zira kazanacak adaya göre, Cumhuriyet tarihimizin en köklü sistem değişikliği ya onaylanacak ve tam uygulanacak, ya da parlamenter sisteme dönüş olacaktır. Üstelik ilk defa bir kişiye bu kadar geniş yetkiler verilecektir. Bu kadar önemli seçimlerde, ne yönde olursa olsun milli iradenin tartışmasız tecelli etmesi, toplumsal barış için hayati önem taşıyor. Oysa Meclis'ten (12 Mart) Pazartesi gecesi geçen yasa; mühürsüz konusundan, sandıkların taşınmasına, sandık kurulu başkanlıklarında çoğulcu yapıdan vazgeçilmesine kadar, seçim güvenliği açısından birçok önemli sakınca içeriyor.
– Özellikle “mühürsüz” oy pusulaları ve zarflara kapıyı açan yeni düzenleme çok tartışma yarattı…
Evet, yeni düzenlemelerden en sakıncalısı kanaatimce de bu düzenlemedir. Sandık kurulu mührü, seçim günü o sandıkta kayıtlı seçmenlerin o pusula ve zarflar ile oylarını kullandıklarının tek güvenli kanıtıdır. “Filigran” yeterli bir güvenlik önlemi değildir, çünkü ülkemizde aşırı sayıda yedek basılıyor ve onlar da filigranlı. Örneğin; gelecek Cumhurbaşkanlığı (2 tur için) ve Genel Seçimler için toplam 180 milyon zarf gerekecektir. YSK'nın son açıklamasına göre; bu seçimler için 215 milyon zarf (ve tahminen aynı miktarda pusula) basılacaktır. Fazladan 35 milyon adet pusula- zarf basılması demek, her seçim için, seçmen sayısının yaklaşık yüzde 20 fazlası kadar pusula ve zarf basılması demektir! Bu da fazlasıyla yüksek bir rakamdır ve sistemi risklere karşı kırılgan hale getiriyor. En doğrusu, kanunun “geri çekilmesi” ve toplumsal mutabakat ile doğru reformun yapılmasıdır. Ama yine de, tam denetim ile riskler azaltılır.
BOYKOT KARARI SEÇİMİ KAYBETTİRİR
– Kanun geri çekilmezse boykot çağrısı yapanlar var. Bu çağrıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Boykot fikrini doğru bulmuyorum. Boykot yapan bir parti, yasal olarak şimdiden seçimlerde kaybetmeyi kabul etmiş olur. Avrupa ve ABD'de seçimlere katılım ortalama yüzde 50-60 civarında. Bizde de katılım yüzde 50-60'lara inerse; “Demek ki halk muhalefet adayını beğenmedi, az katıldı” denilir, geçilir. Boykot çağrısı yapanların seçim yenilgisi sonrası için somut bir hareket planı var mı? Oysa katılım ve gözlem yoğun şekilde yapılırsa ve buna rağmen somut engellemeler, haksızlıklar olursa, o zaman durum değişir ve güçlü bir itiraz zemini oluşur.
– Eğer kanun geri çekilmezse tek “Çare” itiraz hakkı mı yine?
Bakın; kanunu ben de birçok açıdan sakıncalı ve yanlış buluyorum ve bunu açıkça söylüyorum. Ancak, örneğin “mühür” konusunda; kanunda halen ilkesel olarak mühür gereği var. Sadece “ihmal edilirse” yine de pusulalar geçerli sayılacaktır. Bu yüzden kanun geri çekilmediği takdirde, 3 çare önerim var: Bir; sandık sonuç tutanaklarına mühürsüz çıkan ve geçerli sayılan oy pusulası ve zarf sayısını gösteren bir hane eklenmeli. En azından kaç mühürsüzün geçerli sayıldığını bilmeliyiz. İki; yedek basımı çok azaltılmalı ve kullanımları çok iyi denetlenmeli. Üç; geniş çaplı gözlem ve ideal olarak gözlemci reformu yapılmalı.
OY VERELİM, VERDİĞİMİZ OYLARA DA SAHİP ÇIKALIM
– Önümüzdeki seçimlerde gözlemci reformu yapılmasından bahsettiniz. Peki bu nasıl hayata geçecek?
Artık dünyada 90 ülkede STK'lar gözlemci olabiliyor, bizde yasak! Bizde, STK'lar gönüllülerini siyasi partilere yönlendiriyor. STK'lar doğrudan ve geniş çaplı gözlem yapabilse, gönüllü sayısı çok yükselir. Her ülkede bu şekilde seçim güvenliği esaslı şekilde artmıştır. Ama reform yapılmasa dahi, büyük bir seçim güvenliği kampanyası ile gözlemci sayısı artırılabilir. 170 bin sandık var. Mesele; tüm bu sandıklarda yeterince üye ve gözlemcinin bulunmasıdır. Kolay değil ancak imkansız da değil. Yeterince gözlemci olursa, mühür gereği hatırlatılır ve uygulanır. Bizim seçim güvenliği için yapacağımız sadece 2 basit şey var; oy vermek ve oylarımıza sonuna kadar sahip çıkmak. Bunu dahi yapamıyorsak, o zaman şikayet etme hakkına sahip olamayız.
EN ETKİLİ YÖNTEM GÖZLEMCİ OLMAK
– Gerek kitabınızda, gerekse sosyal medyada her vatandaşın, herhangi bir sıfatı olmasa dahi seçimlerde yapabilecekleri olduğuna dikkat çekiyorsunuz… Nedir bunlar?
Elbette en etkili yöntem, herhangi bir siyasi parti ile temasa geçerek, gözlemci olmaktır; kolay bir süreçtir. Ancak her halükarda, Anayasamızın 67'nci maddesine göre; sandık kurulu üyesi veya gözlemci olmasanız da, bir vatandaş olarak sayımı ve dökümü izleme hakkınız var! Sandık sonuç tutanaklarının duvara asılmasını isteme hakkınız var! Seçim akşamı tutanakların fotoğraflarını çekip, siyasi partilerle paylaşabilirsiniz. Böylece siyasi partiler bunları SEÇSİS'e girilen kayıtlarla derhal eşleştirebilir. Seçim döneminde, internetten ve muhtarlıklardan, binanızda kayıtlı seçmenleri kontrol edebilirsiniz. Bu konularda geniş çaplı bilgilendirme ve bilinçlendirme kampanyaları yapılmalı. Unutmayalım, kaderimiz bizim elimizde.
GÜÇLÜ BİR TÜRKİYE'NİN OLMAZSA OLMAZ TEMELİ GÜVENİLİR, TARAFSIZ VE BAĞIMSIZ BİR YARGIDIR
– Adil, eşit ve güvenli bir seçim için reform önerilerinizi de birkaç cümle ile özetler misiniz?
Seçim reformu, birçok alanı kapsamalı. Birinci şart; baraj yüzde 3 veya 5'e düşürülmeli, dünyada yüzde 10'luk seçim barajı kalmadı. Yeni anayasal sistemde, yürütme artık Meclis'ten çıkmadığı için yüzde 10 barajının gerekçesi kalmadı. Üstelik “ittifak yasası” ile haksız bir ayrışma yaratıldı; Yüzde 1 alan bir parti Meclis'e girebilecek, yüzde 9,9 oy alan ve seçime tek giren bir parti Meclis'e giremeyecek. İttifakların mümkün olduğu tüm ülkelerde, ittifak barajı yüzde 10'ken, tek başına seçime giren partiler için bu baraj yüzde 3 veya yüzde 5'tir. Bu yeni düzenlemeler, anayasamızdaki “temsilde adalet” ve “eşitlik” ilkelerine aykırıdır ve iptal edileceğini düşünüyorum. İttifak yasası ile baraj konusu anayasamız açısından sorunlu haline geldi. OHAL'de seçime gidilmesi, yayın ilkeleri, medya-sosyal medya özgürlüğü, seçim finansmanı sorunları da seçim güvenliği kadar önemli, kitabımda ele alıyorum.
– Kitapta kapsamlı yargı reformu öneriniz var…
Kanaatimce güçlü bir Türkiye'nin “olmazsa olmaz” temeli, güvenilir, tarafsız ve bağımsız yargıdır; adalettir. Ve bununla çok bağlantılı olan, ifade ve basın özgürlüğü. Hukuk devleti ve özgürlükler konusunda ülkemiz esaslı şekilde geriledi. Kitapta ayrıca, yasamayı güçlendirecek reform önerilerim de var. Ekonomik toparlanma için, Avrupa ile ilişkileri “tamir için” yol haritam var. Gençliğimize bir gelecek, iş ve aş için bu konularda çok çalışmış bir avukat olarak yatırımların artması için reçetem var.