Saldırıya uğrayan Yavuz Selim Demirağ'ın son yazısı
Kimliği belirsiz kişiler tarafından alçakça saldırıya uğrayan Yavuz Selim Demirağ'ın Yeniçağ'daki son yazısı.
Kimliği belirsiz kişiler tarafından alçakça saldırıya uğrayan Yavuz Selim Demirağ'ın Yeniçağ'daki son yazısı.
Türkiyem TV program yapımcısı ve Yeniçağ Gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ kimliği belirsiz kişiler tarafından saldırıya uğradı.
Yavuz Selim Demirağ'a alçak saldırı! Sağlık durumu ciddiyetini koruyor...
Yavuz Selim Demirağ 4 Mayıs 2019 tarihinde Yeniçağ'da en son "Adalet arayışı bitmiyor" başlıklı bir yazı kaleme almıştı.
Yeniçağ'dan Yavuz Selim Demirağ'a alçak saldırıya ilk tepki
İŞTE YAVUZ SELİM DEMİRAĞ'IN SON YAZISI:
"Hukuka, cevap hakkına saygımız var. Haber ve yorumlarımızla ilgili "cevap hakkı"nı açıklama yollarını ayırt etmeden yayınlamak da yayın prensiplerimiz arasında. Nitekim dün 06.04.2019 tarihli "Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'a Açık Mektup" başlıklı yazıma Murat Gökbayrak'ın vekili Av. Ali Gökbayrak açıklama göndererek "İddialar gerçek dışı" demiş. Avukatların işi vekalet sahibini savunmaktır. Birinci derece yakını olarak avukat da görevini yaparken "haysiyet, şeref, onur ve kişilik haklarını hedef aldığımı" iddia ederken adı geçen okuldaki 500 öğrenci, bir o kadar veli ve yöneticiyi de itham ediyor.
Saldırıya uğrayan Yavuz Selim Demirağ'ın son yazısı
Kaldı ki Milli Eğitim Bakanlığı adına yazımdan sonra arayan yetkili, konunun araştırıldığını ve büyük fedakarlıklarla çalışan personelin hukuki, insani haklarının bakanlıkça sonuna kadar korunacağını bildirdi. Bu konuda fazla polemiğe girmek istemiyorum. Dosya ortada… Gerçekler gün yüzünde… Dolambaçlı yollara gerek yok. Türkiye'nin yüz akı bir okuldaki örnek uygulamalara gölge düşürülmesine asla müsaade etmeyeceğimi de vurgulamalıyım.
Meral Akşener'den Yavuz Selim Demirağ tepkisi
***
Adaletsizliğin had safhaya ulaştığı dönemde zaman zaman güzel şeyler yazıp, örnekler ve çalışmaları da dile getirmeye çalışırken tamamen "şahsi" konulara girmekten de yorulduğumun altını çizmeliyim.
Dönüp yeniden haksız tutukluluklara değineceğim. Olağanüstü durumlarda hata payı yüzde 10-15 olabilir. Fakat iddianameler öylesine dökülüyor ki… Yerel mahkemelerin kararları ve gerekçeleri de çok kötü. Nitekim istinaf bazılarını bozuyor. Yargıtay tahliye ettirip, dosyaları iade edip, yeniden yargılanma istiyor. Bunlarda birisi de Gelibolu 18. Mekanize Tugay Komutanı Tuğgeneral İsmail Gürgen'in davası. Önce kızı Sultan daha sonra da eşi Deniz Gürgen mektup yazmış. Özeti şöyle:
"Babam İsmail Gürgen ile beraber görev yeri olan Çanakkale-Gelibolu'dan memleketimiz Denizli'ye yeğeninin düğününe katılmak amacıyla 12 Temmuz 2016 tarihinde 20 günlük izne çıktık. 15 Temmuz 2016 akşamı olan olayları Denizli'de halamın evinde hep birlikte otururken televizyondan öğrendik. Televizyonda olayları görmemizle beraber babamın tugayını arayıp emirlerini kesin ve net bir biçimde ortaya koyması bir oldu: ''Tugayın nizamiyesini kapatın kimseyi içeri almayın kimseyi de dışarı çıkartmayın. Kolordu komutanınızın ve benim emirlerimden dışarı çıkılmayacak. Kolordu komutanınızın sesini tanıdığınıza emin olun başkasından gelebilecek emirleri uygulamayın. Ben en yakın zamanda birliğe döneceğim''. O gece kurmay başkanına da yerine vekalet eden komutan yardımcısına da verdiği emirler açık ve netti, ifadeleri darbe karşıtı idi. Bahsi geçen kolordu komutanı, 15 Temmuz'dan sonra Orgeneralliğe terfi eden ve halen 1. Ordu Komutanı olan Orgeneral Musa Avsever'dir. Orgeneral Musa Avsever'in o gece, babamın darbe karşıtı emirler verdiğine ilişkin ifadesi de dosyada yer almaktadır.
Öyle ki babamın kurmay başkanı da mahkemeye tanık sıfatıyla çağrılıp dinlendiğinde ifadesi şu şekildeydi: '…Eğer tugayda görevli olan bizler bugün ailelerimizin yanındaysak bu, İsmail Gürgen komutanımız sayesindedir. Zira bize 'çıkın' emri verseydi hepimiz çıkmak zorunda kalırdık. Ancak bize verdiği emirler gayet açık ve netti: ''hiçbir asker hiçbir tank, silah, mühimmat dışarı çıkmayacak, kolordu komutanınızın (Musa Avsever) emirlerinden çıkmayın, onun sesi olduğuna emin olun, ben ilk fırsatta birliğe geleceğim.''…'
Babamı 16 Temmuz sabah 10.00'da Denizli otogarından kalkan ilk Gelibolu otobüsüne bindirdik. Yine aynı 16 Temmuz akşamı saat 19.00-20.00 civarı Gelibolu'ya birliğine vardı. İki gün sonra babam aniden 18 Temmuz'da gözaltına alındı. Birkaç saat sonra serbest kaldı, öyle ki 'ilk serbest bırakılan general' şeklinde gazete ve internet haberleri çıkmıştı.
Ertesi gün (19 Temmuz) ise bu sefer aniden tutuklanmasına karar verildi. Yeni bir delil de söz konusu değildi. Tutuklanmaya sevk sebebi kimin-ne amaçla yazdığını bilmediğimiz sözde atama listesinde babamın isminin karşısında ''Kolordu Komutanına vekalet'' şeklinde bir görevlendirme olması ve yaptığı bir telefon görüşmesiydi.
Gerek yerine vekalet eden komutan yardımcısı gerek kurmay başkanı gerekse şu an 1. Ordu komutanı olan dönemin Kolordu komutanı ile defalarca görüşmüş darbe karşıtı emirlerini vermiş ve sürekli irtibat halinde olmuştu. Bu sayısız görüşmeler arasında dönemin Edirne tugay komutanı olan tuğgeneral Hidayet Arı'yı, ''ben izindeyim neler oluyor?'' diyerek aramış ve Hidayet Arı ''biz de bilmiyoruz öğrenmeye çalışıyoruz'' demiştir. Devamında yine tüm gece tugayıyla irtibatını koparmayan babam tekrar kolordu komutanı Musa Avsever ile görüştükten ve tugayının artık emniyette ve sıkıntılı bir durumda olmadığına kanaat getirdikten 10 dakika sonra İstanbul'da neler olduğunu öğrenebilmek amacıyla önceden beraber görev yapmaları münasebetiyle tanıştıkları 1. ordu harekat kurmay başkanı olan tuğgeneral Eyüp Gürler'i arayıp, ''televizyondaki bu görüntüdeki tanklar neyin nesi?'' şeklinde sormuş Eyüp Gürler cevaben ''sıkı yönetim ilan edildiğini'' belirtmiştir. Tıpkı Hidayet Arı da olduğu gibi çok kısa bir telefon görüşmesi olmuştur. Devamında da babam, kurmay başkanı ve yokluğunda tugaya vekalet eden komutan yardımcısı ile irtibatını koparmamıştır. Darbe karşıtı verdiği emirler sayesinde Tugayda tek bir tank hareket etmemiştir. Emniyette olduğuna emin olduğu birliğini Gelibolu'ya gidene kadar düzenli aralıklarla aramış ve bilgi almaya devam etmiştir. Babamın bu kararlı tutumu sayesinde Gelibolu tugayından babam hariç yargılanan kimse olmadı. Telefon konuşmalarının içeriği hakkında hem Hidayet Arı hem de Eyüp Gürler'e SEGBİS ile bağlanılarak konuşma içeriği sorulduğunda Hidayet Arı yukarıda anlattığım şekildeki gerçekleşen konuşmayı aktarmış ancak Eyüp Gürler ise ne konuştuğunu hatırlamadığını söylemiştir. Bu telefon görüşmelerinden sonra babamın telefonla görüştüğü tugay komutan vekili ve kurmay başkanı mahkeme tarafından dinlenildi ve kendileri ''İsmail komutanımızın bize darbe yanlısı olmamız yönünde en küçük bir iması dahi olmadı'' şeklinde açık ve net beyanda bulundular. Tugay komutan yardımcısı ile kurmay başkanı hakkında ne idari ne adli hiçbir soruşturma açılmadı.
Kimin ne amaçla hazırladığı belli olmayan bir listede adının olması sebebiyle tutuklanan babama müebbet verildi. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi tarafından karar onandı, avukatımızın söylediğine göre dosya 15 gün içinde gitmiş ve geri gelmiş. Şimdi ise aylardır Yargıtay'da bekliyor. Çanakkale'de ilk derece yargılaması yapılan babam, Tekirdağ Cezaevi'nde 3 senedir tecrit altında tutuluyor."
Dosyayı günlerce inceledim. Az buçuk hukuk bilgim de var. İsmail Gürgen'in değil müebbet ceza alması bir gün bile içeride tutulması vicdanları kanatır. Üstelik müebbet alan, istenenlerin berat edip tahliye edilişlerine de tanık olduk. Biraz daha itina edilse "At izi it izinden ayrılacak!"