Biyolojik saatinizi geri çevirebilirsiniz: Sağlıklı yaşamak için 8 öneri
Fitoterapi Uzmanı Dr. Ümit Aktaş, enflamasyonla mücadele ve biyolojik yaşı geri çevirmek için önerilerini anlattı.
Bilim insanları biyolojik yaşınızı gösteren bir ‘yaş saati’ geliştirdi. Vücuttaki enflamasyonu ölçerek yaşlanmayla ilişkili sağlık sorunlarına yakalanma olasılığınızı gösteren yaş saati sayesinde, kalp ve damar hastalıklarına yakalanma, ileride Alzheimer gibi nörodejeneretif hastalıklar geliştirme riskinizin olup olmadığını öğrenmek mümkün.
Yaş saati iAge’i geliştiren ekip, Stanford Üniversitesi tarafından yürütülen ve yaşlanma ile bağışıklık sistemi arasındaki ilişkiyi araştıran kapsamlı bir projede (1000 Immunomes Project) yer alan, yaşları 8 ile 96 arasında değişen 1000 kişinin kan örneklerini analiz etti. Böylece kronik enflamasyonun işaretlerinin insanlar yaşlandıkça nasıl değiştiğini gözlemleme fırsatı buldular.
Araştırmacılar katılımcıların kronolojik yaşları, sağlık durumları ile cihazın algoritmasını bir araya getirerek kronik enflamasyonu en belirgin şekilde işaret eden markörleri tespit ettiler. Bunların içinde CXCL9 adlı bir proteinin sistemik enflamasyonu işaret eden en güçlü markör olarak ön plana çıktığı görüldü. Kan damarlarının iç yüzeyinde üretilen bu protein kalp hastalığı riskiyle olan ilişkisi ile bilinir.
YAŞLANMADAN YAŞ ALMAK
Çalışmanın en çarpıcı kısmı şuydu: Bilim insanları iAge’i geliştirdikten sonra artık sıra test aşamasına gelmişti. Bulgularını ileri yaşta olan 19 kişi üzerinde denediler. Katılımcıların en genci 99 yaşındaydı. iAge ile katılımcıların biyolojik yaşlarını ölçüldüğünde hepsinin de biyolojik yaşlarının çok daha genç olduğu görüldü. Cihaza göre, bu asırlık çınarlar gerçekte olduklarından 40 yıl kadar daha gençtiler! Çalışmayı yürütenler elde edilen veriyi şöyle yorumladı; kronik enflamasyon markörleri düşük olanlar çok daha uzun yaşıyordu.
Bilim insanları uzun zamandır bir kişinin ne kadar sağlıklı olduğunu anlamak, ileride karşılaşacağı hastalıkları öngörebilmek için yaş saati kavramı üzerine kafa yoruyor. Biyolojik yaşı ölçmek aşina olduğumuz bir kavram aslında, ama enflamasyonu bir markör olarak kullanan ilk yaş saati iAge. Daha önceki yıllarda geliştirilmiş olan yaş saatleri gen ifadesindeki değişiklikleri gösteren markörleri baz alıyordu.
KORUYUCU HEKİMLİĞİN YÜKSELİŞİ
“iAge’i geliştiren ekibin de altını çizdiği gibi biyolojik yaşı ölçmek için epigenetik markörlerden yola çıkmak son derece karmaşık ve zorlu bir yol” diyen Fitoterapi Uzmanı Dr. Ümit Aktaş’a göre, vücuttaki kronik enflamasyonu tespit ederek biyolojik yaşı ölçmek çok daha basit, çok daha kolay bir yöntem. Daha da önemlisi kronik enflamasyon önlenebilir, kontrol altına alınabilir bir durum. Aktaş, “Bu araştırma sayesinde kimin risk altında olduğu tespit edilip, kronik enflamasyonla savaşan müdahalelerle kişinin daha uzun, daha sağlıklı bir yaşam sürmesi sağlanabilir” diyor.
Dr. Ümit Aktaş ayrıca koruyucu hekimliğin gün geçtikçe önem kazanmasının, bu yaklaşımı destekleyecek teknolojilerin geliştirilmesinin hiç de şaşırtıcı olmadığını söylüyor ve ekliyor: “Özellikle kronik hastalıklar söz konusu olduğunda hastalık ortaya çıktıktan sonra yapılan müdahalenin işe yaramadığı, sadece ilaç reçete etmek üzerine şekillenen tıp anlayışının yolda kaldığı aşikâr! iAge gibi teknolojiler geleceğin tıbbının evrildiği yönü göstermesi açısından da çok önemli. Artık hastalık gelişmeden, ortaya çıkmadan durdurmak, ileri yaşları sağlıkla karşılamak istiyoruz.”
“Yanlış yolda ilerleyen 40’lı yaşlarında bir hasta düşünün, ona biyolojik yaşının aslında 60 olduğunu gösterip bunu geri çevirmenin mümkün olduğunu söylediğinizde doğru beslenmek, doğru seçimler yapmak konusunda çok daha istekli olacaktır” diyen Dr. Aktaş, sözlerine şöyle devam ediyor: “Evet, yakın gelecekte bir erken uyarı sistemine sahip olabiliriz ama hâlihazırda kronik enflamasyonu önlemenin biyolojik yaşı geri çevirmenin, uzun ve sağlıklı yaşamanın sırrına vakıfız; sağlığın sırrı sofranızdan geçiyor!”
Dr. Ümit Aktaş, enflamasyonla mücadele için önerilerini ise şöyle sıralıyor:
ENFLAMASYONLA SAVAŞAN 8 ÖNERİ
1. İşlenmiş yiyeceklerden uzak durun: Cipslerden hazır çorbalara, ketçaplara kadar tüm işlenmiş yiyeceklerden uzak durun. Bu çöp yiyeceklerin içindeki kimyasallar bağışıklık sistemini alevlendirerek kronik enflamasyona neden olur.
2. Ekmekten, tatlıdan vazgeçin: Şeker ya da sistemin şeker olarak algıladığı ekmek, makarna gibi karbonhidratlar vücutta daha fazla insülin hormonu üretilmesine neden olur. İnsülin ise enflamasyonu tetikler. Genetiğine müdahale edilmiş modern buğdayın içindeki gluten molekülünün önce bağırsaklarda, ardından tüm sistemde kronik enflamasyona neden olduğunu unutmayın.
3. Trans yağları hayatınızdan çıkarın: Margarinler doğada bulunmayan, bağışıklık sisteminin tanımadığı ve bir düşman olarak algıladığı trans yağlardır. Uzak durun! Ay çiçek yağı ve mısır özü yağı gibi sağlıklı bellediğiniz yağlar da üretim aşamasında yüksek ısılara maruz kaldıkları için trans yağlar, kanserojen maddeler içerirler. Bu yağların vücutta kronik enflamasyona neden olduğunu gösteren onlarca, yüzlerce bilimsel yayın mevcut.
4. Zeytinyağı bir sağlık mucizedir: Zeytinyağı içindeki oleik asitle enflamasyonu önler, kalp ve damar sağlığını korur. Mutlaka soğuk sıkım sıkım zeytinyağını tercih edin.
5. Antienflamatuar güçleri unutmayın: Pazı, ıspanak gibi yeşil yapraklı sebzeleri, soğan, sarımsak, domates ve bamyayı sofranızdan eksik etmeyin. Hepsi de kronik enflamasyonla savaşan birer süper güçtür.
6. Kollajen zengini beslenin: Kemik suyu, paça ve işkembe çorbasında bulunan kollajen bağırsak bütünlüğünü korur. Böylece toksik maddeler kan dolaşımına sızamaz. Bağırsak geçirgenliğinin bozulması kronik enflamasyona zemin hazırlar.
7. Sofranızdan fermente gıdaları eksik etmeyin: Bol bol ev yoğurdu, turşu, sirke tüketin. Fermente besinlerle vücudumuza aldığımız dost bakteriler ve bağışıklık sistemi devamlı iletişim halindedir. Dost bakterilerin yokluğunda çoğalan zararlı bakteriler vücutta enflamasyona neden olur.
8. Omega-3 tüketiminizi artırın: Kronik enflamasyonla savaşta omega-3 yağ asitleri en etkili silahınız, en zengin omega-3 kaynağı ise yağlı balıklardır. Sardalyenin, palamut balığının bol olduğu dönemlerden faydalanın. Bitkisel omega-3’leri de unutmayın. Bol bol ceviz, badem, fındık yiyin.