Kaşıntınız varsa böbrekleriniz sinyal veriyor
AŞIRI tuz tüketimine dikkat çeken uzmanlar böbrekleri korumak için günde 5-6 gramın üzerinde tuz tüketmemek gerektiğini ifade ediyor.
Kronik böbrek yetmezliği hakkında önemli bilgiler veren Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Mahmut Altındal, kaşıntının da bu hastalığın habercisi olduğunu ifade etti.
Aşırı miktardaki tuz tüketimi, vücuda farklı birçok konuda zarar veriyor. Tuz tüketiminin özellikle damar sertliğine ve hipertansiyona sebep olduğunu ifade eden Altınbaş Üniversite Hastanesi Medical Park Bahçelievler Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Mahmut Altındal, hipertansiyonun da yıllar içerisinde böbrek hasarına yol açtığını söyledi. Yapılan araştırmalara göre Türkiye’nin tuz tüketiminde dünyada 1’inci sırada olduğunu kaydeden Doç. Dr. Mahmut Altındal, Türkiye’de her 8-10 kişiden birinde ise kronik börek hastalığı görüldüğüne dikkat çekti.
TÜRKİYE’DE 8 MİLYON BÖBREK HASTASI VAR
Kronik böbrek hastalığının belirtilerini sık idrara çıkma, yorgunluk, halsizlik, bulantı ve kaşınma olarak tanımlayan Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Mahmut Altındal, “Pek çok kişinin farkında olmadığı, kronik böbrek hastalığı 3 aydan uzun süre böbreklerin süzme fonksiyonunun azalması veya böbrekten kronik hasar belirteçlerinin pozitif olması demektir. Örneğin kişinin 3 aydan uzun süre böbreğin süzme fonksiyonu yüzde 60’ın altına indiyse ve/veya kan ve protein kaçağı varsa, kişi kronik böbrek hastası olarak tanımlanır. Ülkemizde yaklaşık olarak 8-9 milyon civarında kronik böbrek hastası mevcuttur. Yalnız birçok kişi kronik böbrek hastası olduğunun farkında değildir. Kronik böbrek hastalığı 5 evrede incelenir. Böbreğin süzme fonksiyonu yüzde 30’un altına inmediği zaman 4’üncü ve 5’inci evreden önce hastalığın belirtileri çok sinsidir. Bu nedenle birçok hasta durumun farkında değildir” dedi.
İDRAR RENGİ HASTALIK HABERCİSİ
Kronik börek hastalığı geliştikten sonra hastalığın sebebine yönelik çeşitli tedavi yöntemlerine başvurulduğunu dile getiren Doç. Dr. Altındal, “Kronik böbrek hastalığı ilerleyici bir hastalıktır. Erken dönemde yakalandığında ilerlemesi yavaşlatılabilir veya durdurulabilir.
Çok su içilmediği halde gece sık idrara çıkma, efor kapasitesinde azalma, halsizlik, dikkat kaybı, köpüklü veya çay renginde idrar, ilerleyen dönemde bulantı, kusma ve kaşıntı kronik böbrek hastalığının belirtilerindendir.
Böbrekler su-tuz dengesini ayarlama dışında kan yapımında da çok ciddi rolü olan organlardır. Bu nedenle kronik böbrek hastalığında son dönemde genelde kansızlık da görülür. Bu belirtilerle karşılaşıldığında mutlaka doktora başvurulmalıdır” diye konuştu.
“Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kronik böbrek hastalığının en büyük sebebi diyabet ve hipertansiyondur” diyen Doç. Dr. Altındal, “Diyabet ve hipertansiyon genellikle fazla kilolu kişilerde görülür. Aşırı tuz tüketimi, aşırı şekerli gıdalarla beslenme, kilo alma, aktivite azlığı gibi alışkanlıklar; diyabet ve hipertansiyon görülme sıklığını artırmakla beraber kronik böbrek hastalığı riskine de yol açar. Bunların dışında ‘glomerülonefrit’ denilen hastalıklar, tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları, genetik hastalıklar, böbreğin tıkayıcı hastalıkları ve romatizmal hastalıklar da kronik böbrek hastalıklarına sebep olabilir” ifadelerini kullandı.
BÖBREK HASTALIĞININ EN YAYGIN SEBEBİ DİYABET
Kronik böbrek hastalığının yüzde 80’inin çok basit birkaç testle teşhis edilebildiğini de sözlerine ekleyen Doç. Dr. Altındal, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Kronik böbrek hastalığı teşhis edildikten sonra hastalığa sebep olan kaynak hastalığa göre tedaviler uygulanıyor. Tüm dünyada ve ülkemizde en sık kronik böbrek hastalığı sebebi diyabettir. Bu tip hastalığı olan kişilerde diyabeti kontrol altına almaya yönelik tedavi yapılmalıdır. Diyabetik hasta obez ise mutlaka kilo vermelidir. Böbrek hastalığının sebebi tıkayıcı bir hastalıksa, bu tıkayıcı lezyon bir cerrahi müdahale ile giderilmelidir. Eğer sebep hipertansiyon ise hipertansiyon kontrol altına alınmalıdır. Tedavi altta yatan hastalığa göre uygulanır. Çünkü her diyabetik ilacı her böbrek hastalığında kullanılmaz. Bu nedenle diyabeti olan hastalarda böbrek yetmezliği geliştikten sonra ilaçların da böbrek yetmezliğine uygun olarak değiştirilmesi gerekir. Diyabeti olup da hiçbir nefrolojik belirtisi olmayan hastalarda da yılda bir kez mutlaka nefroloji muayenesi öneriyoruz.”
TÜRKİYE TUZ TÜKETİMİNDE BİRİNCİ SIRADA
Aşırı tuzlu beslenmeden mutlaka kaçınmak gerektiğini belirten Doç. Dr. Altındal, “Yapılan araştırmalara göre ülkemiz maalesef tuz tüketiminde dünyada 1’inci sırada. Türkiye’de günde ortalama 16-18 gram tuz tüketiliyor. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki tuz en çok masada yemek sırasında ek olarak tüketiliyor. Ülkemizde yüksek oranlarda tuz içeren turşu gibi gıdalarla besleniliyor. Tüm dünyada kabul edilen tuz tüketimi günde maksimum 5-6 gramdır. Aşırı tuz tüketimi damar sertliğine ve hipertansiyona sebep oluyor. Hipertansiyon da yıllar içerisinde böbrek hasarına yol açıyor. Tuz tuzdur. Yani Himalaya tuzu, kaya tuzu veya kristal tuzlar fark etmeksizin hepsinde yüzde 90-95 oranında sodyum bulunuyor. Bu nedenle tüm tuz çeşitlerinde mutlaka kısıtlamaya gitmek, günde 5-6 gram tuz tüketimini geçmemek lazım. 3-4 hafta tuzdan fakir beslendiğimiz zaman vücudumuzun tat algısı değişiyor ve eskisi kadar yemeğe tuz ekleme ihtiyacı hissetmiyoruz” dedi.
Aşırı tuz tüketiminin böbrek hastalığına olan etkisi hakkında konuşan Doç. Dr. Altındal, “Kalpten çıkan kanın yaklaşık yüzde 20’sini böbrekler alıyor ve böbrekler vücudun tuz ve su dengesinin ayarlanmasında en hayati organ görevini görüyor. Böbrekler glomerül denen damar yumaklarından oluşuyor. Fazla tuz tükettiğimiz zaman vücuttaki kan basıncı artıyor, yıllar içerisinde damar sertliği artıyor. Böbrekler vücudun su- tuz dengesini ayarlayan son derece damarlı organlardır. Bu nedenle fazla tuz tükettiğimizde vücudumuzdaki tüm damar yatağına zarar veriyoruz ve uzun vadede kronik böbrek hasarı oluşmasına ortam hazırlıyoruz” diye konuştu.
“ÇOCUKLARI TUZDAN UZAK TUTUN”
Tuzun çocukluktan itibaren benimsendiğini de sözlerine ekleyen Doç. Dr. Altındal, “Burada anne babalara da büyük görev düşüyor. Çocuklarımızı aşırı tuz tüketiminden uzak tutmalıyız. Onları küçüklükten itibaren aşırı tuzlanmamış besinlerle beslediğimiz zaman çocukların damak tadı da sağlıkları için olumlu yönde gelişiyor” dedi.