Metropol sinekleri: İnsan eliyle yaratılan tehlike Türkiye’nin yeni kâbusu mu olacak?
Yaz sıcaklarıyla birlikte sivrisinekler Türkiye’nin yeniden gündeminde. İklim değişikliği yeni riskli türlerle insanları tanıştırsa da sağlığı tehdit eden bu canlıların istilasına insanlar neden oluyor. Uzmanlar Gerçek Gündem’e ‘sivrisinek’ tehdidini anlattı.
Yaz aylarıyla birlikte sivrisinek kâbusu yeniden Türkiye’ye kendini hatırlatıyor. İklim değişikliği ile birlikte farklı sinek türlerinin daha önce bulunmadıkları coğrafyalarda görülmeye başlanması yeni bir tehlikeyi beraberinde getiriyor. Dang Humması, Batı Nil Virüsü ve Zika başta olmak üzere sivrisineklerden insanlara bulaşan bazı tehlikeli hastalıkların yeni bölgelerde de görülmeye başlanması endişeleri artıyor. Aedes türü sivrisinekler halkın sağlık gündeminde yerini alırken Türkiye’nin pek çok kentinde farklı türlerde sivrisineklerin ısırıkları nedeniyle hastaneye başvuranların sayısı gün geçtikçe artıyor.
İklim değişikliği ile Türkiye’de görülmeye başlayan yeni türleri, sivrisineklerin yarattığı riski, mücadele yöntemlerini ve yanlış müdahalelerin getireceği riskleri uzmanlar Gerçek Gündem’e anlattı.
FATİH DİKMEN: HENÜZ YOLUN BAŞINDA SAYILIRIZ, TEMMUZ SONUNA DOĞRU RİSK ARTACAK
İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Fatih Dikmen, tüm Türkiye’de sivrisinek istilası görüldüğüne yönelik yayınların gerçeklik taşımadığı vurgusunu yapıyor.
Hastalık riski taşıyan Asya Kaplan Sivrisineği gibi türlerin İstanbul’da daha da görünür olduğunun bilindiğini, yaz sıcaklarının sivrisineklerin üremesine ortam sağladığını hatırlatan Fatih Dikmen; “Belediyeler her yaz döneminde ilaçlamalar yaparak bunların popülasyonlarını minimize etmeye çalışırlar. Fakat son yıllarda bir anda gelen aşırı sıcaklar bu canlıların gelişimlerini de hızlandırdığı için geçmişte yapılan ilaçlama düzeninin günümüzde çok daha sıklaşması ya da çok daha farklı araçlarla yapılması gerekiyor” sözleriyle popülasyonun kontrol altına alınması gerektiğine dikkat çekiyor.
Tedbirlerin zamanlamasına vurgu yapan Dr. Fatih Dikmen; “Daha henüz yolun başında sayılırız. Temmuz sonuna doğru daha da fazla görme riski var. Alınan önlemler yarından itibaren daha da sıklaştırılırsa bu azalabilir. Bilim insanlarının ve yetkili kurumlarının alınacak kararlar ile yapılacakları uygulamalarla durum değişebilir” değerlendirmesinde bulunuyor.
Anofel, yaklaşık 400 türü bulunan bir sivrisinek cinsidir. Türkiye'de yayın olarak görülen bu sivrisineğin 30-40 türü sıtmaya neden olan asalakları taşıyor.
Türkiye’nin güneyinde yerleşik olan Anofel cinsi sivrisineğin taşıdığı sıtma hastalığı riskinin alınan tedbirlerle bir dönem sıfırlandığını kaydeden Fatih Dikmen, Türkiye’de hastalık taşıyan böcekler ve sivrisineklerle karşılaşma riskinin Uzakdoğu ve Afrika’dan düşük olduğunu sözlerine ekliyor.
Daha önce Afrika ve Asya'da yaygın olarak bulunan Aedes cinsi sivrisinekler Zika Virüsü'nü insanlara bulaştırmalarıyla biliniyor. İklim değişikliği ve insan üretimi olan eşyaların dünyada dolaşımı ile yayıldığı tahmin ediliyor.
“İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÖNGÖRÜLEMEZ KOŞULLAR ORTAYA KOYUYOR, HAZIRLIKLI DEĞİLİZ”
Ancak Fatih Dikmen’e göre iklim değişikliği nedeniyle Türkiye, ilerleyen dönemler için risk altında. Dikmen; “5-10 yıllık süre içerisinde farklı türlerin, farklı iklimsel koşullara adapte olduğunu göreceğiz. Görmediğimiz türlerin daha fazla yayıldığını fark edeceğiz; istilacı türler dediğimiz, insan faaliyetleriyle bir yerden bir yere taşınan türleri daha fazla görmeye başlayacağız. Aedes dediğimiz Asya Kaplan Sineği bunlardan bir tanesi. İklim değişikliğinin ön görülemez iklim koşulları ortaya koymasıyla biz bunlara hazırlıksız olduğumuz için gelecekte elbette ki Türkiye’de farklı tropikal hastalıkların daha fazla miktarda gözlenme riski bulunuyor” sözleriyle ilgili kurumların gerekli önlemleri şimdiden alması gerektiğini kaydediyor.
“SİVRİSİNEKLERİN KÖKÜNÜ KAZIYALIM DEDİĞİNİZDE EKOSİSTEMİ MAHVEDERSİNİZ”
Dr. Fatih Dikmen tedbir alınmak istenirken yapılan hataların ise farklı bir tehlikeyi beraberinde getirdiğini, ekosisteme, doğaya ve insan sağlığına zarar verdiğini şu sözlerle açıklıyor:
“Siz sivrisineklerin kökünü kazıyalım dediğinizde bu sefer ekosistemi mahvetmiş olursunuz. Dengeyi tutturmamız önemli. O yüzden bizim mümkün olduğu kadar bilim insanlarını teşvik etmemiz ve bu araştırmacıların farklı datalar elde ederek bu canlıların biyolojilerini, ekolojilerini anlayabilmelerini sağlamamız gerekiyor. Devletin uygulaması gereken politika bu. ‘Sivrisinekleri ilaçlayalım, çekirge sürüsü istila etti ilaçlayalım.’ Bu doğamızı tahrip ediyor. Hedeflediğiniz bir canlı için yaptığınız işlem arıları, kelebekleri, tozlaştırıcıları yok ediyor. Meyve veriminiz, tarımsal üretiminiz sekteye uğruyor. Zincirleme reaksiyona giriyor. Bodoslama hareket etmeden, bilim insanlarının dünyada farklı çözüm arayan kurumların uyguladığı bütüncül yaklaşımları Türkiye’de yaygınlaştırmak, gelecek için bunların üzerinden planlar yapmak gerekiyor. Sadece belli türleri, hedefleyebileceğimiz organizmaları düşünerek onlar üzerinden strateji kurmamamız gerekiyor. Ne kadar doğaya barışık yaşamaya çalışırsak doğa da o nebze kendi dengesini buluyor ve bulacaktır.”
HALK SAĞLIĞI UZMANI DOÇ. DR. CAVİT IŞIK YAVUZ: AVRUPA HASTALIK KONTROL MERKEZİ’NİN YAYINLADIĞI TEHLİKELİ HASTALIK TAŞIYABİLEN SİVRİSİNEK TÜRÜNÜN TÜRKİYE’DE YERLEŞİK HALE GELDİĞİNİ GÖSTERİYOR
Halk Sağlığı Uzmanı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz, Sağlık Bakanlığı’nın hastanelere sivrisinekler ile ilgili yapılan başvurular hakkında bir açıklamasının olmadığına ve elde veri bulunmadığına dikkat çekerken gündemde olan aedes türü sivrisineklerin yaşam alanları olması itibariyle Türkiye’ye yerleştiğine dair bulguların yeni olmadığını ifade ediyor.
Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz; “Son olarak Avrupa Hastalık Kontrol Merkezi türün Avrupa’ya yerleştiğine dair bir uyarıda bulundu. Yayınladığı haritada da Türkiye’nin belli bölgelerinde de artık bu tehlikeli hastalık taşıyabilen sivrisinek türünün yerleşik hale geldiğini gösteriyor” ifadeleriyle artık yeni türlerin Türkiye’de yerleşik hale geldiğine dikkat çekiyor.
Cavit Işık Yavuz; zika virüs hastalığı, sarı humma, dang ateşi gibi hastalıkların Türkiye’de görülmediğini ancak yurt dışı seyahatlerinde hastalığa yakalanarak ülkeye giren vakalar olduğunun bilindiğini ifade ediyor ve Batı Nil Virüsü hastalığının Türkiye’de görüldüğünü, İtalya ve Yunanistan’da geçtiğimiz yıl salgına neden olduğunu hatırlatıyor.
“SİVRİSİNEKLERİN YAYDIĞI HASTALIKLARDA TANI KONULDUĞUNDA BİLDİRİM ZORUNLU”
Yavuz; “Bu hastalıkların takibi çok önemli, bu hastalıklara tanı konduğunda bildirim zorunlu bir uygulama. Sinek kontrolüne dair çalışmalar çok önemli. Ama sineklerle mücadele etmek o kadar kolay bir iş değil. Onların üremesini teşvik edecek olanaklar yaratmamak lazım. Başta durgun su birikintilerini önlemek gerekiyor. Durgun suya binlerce larva bırakıp hızla çoğalabiliyorlar. Bu anlamda özellikle atıkların yönetimi çok önemli, mücadelede de farklı stratejiler var. Bireysel önlemler de önemli. Bütün bunların entegre yürütülebileceği bir sistemi sağlamak gerekiyor. Bu anlamda tehlikeli virüs hastalıklarının Türkiye’de şu anda olduğunu söylemek de şu an da çok doğru olmaz. Panik havası yaratmak da doğru olmaz. Ama bu sineklerden korunmayla ilgili bakanlıklar, yerel yönetimler ve vatandaş olarak bizler de gerekli önlemleri almaya çalışmalıyız” sözleriyle salgın ile karşılaşmamak için alınacak tedbirleri sıralıyor.
Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz, sivrisinek ısırığına bağlı olarak sağlık sorunları, alerjik reaksiyon, deri enfeksiyonu görülebileceğini ifade ediyor. Yavuz, Türkiye’nin sivrisineklerden bulaşan hastalıklarda Batı Nil Virüsü nedeniyle risk altında olduğuna, bu hastalığın zaman zaman Türkiye’de görüldüğüne de dikkat çekiyor.
“BATI NİL VİRÜSÜ TÜRKİYE’DE SALGINLAR YARATABİLİR”
“Batı Nil Virüsü zaman zaman Türkiye’de salgınlar yaratabilir ancak diğer hastalıklar açısından Türkiye’de salgın riski olduğunu söyleyemeyiz” diyen Yavuz, diğer hastalıkları yayan sivrisinek türlerinin Türkiye’de yerleşik olması durumunda tehlike meydana gelebileceği uyarısında bulunarak alınabilecek tedbirleri şöyle sıraladı:
“Korunma önlemleri önemli. Sağlık Bakanlığı’nın da bireysel olarak korunma için önerdiği tedbirler var. Pencerelere sineklik takmak, sineklerin yoğun olduğu bölgelerde uyurken cibinlik kullanmak, su birikintisine izin vermemek. Baş etmek çok zor; popülasyon öyle hızla büyüyor ki sivrisineklerde mücadele etmek hiç kolay değil. Bir ısırık olması durumunda da o ısırığın infeksiyon kapmaması önemli. Orada çeşitli tropikal dediğimiz, bazı lokal merhemler, jeller var. Onlar kullanılabilir. Ama çok ciddi şikayetleri varsa bu ısırıklarla ilgili kendilerini en yakın aile sağlığı merkezlerine başvursunlar. Özellikle küçük yaşlardaki çocuklarda bu tip ısırıklar biraz daha sıkıntılı olabiliyor. Cilt reaksiyonuna yol açabiliyor. Bazen enfeksiyona yol açabiliyor. O açıdan bu ısırıkların yoğun olması durumunda en yakın aile sağlığı merkezine başvurup kontrol ettirmelerinde yarar var.”
“SİVRİSİNEKLER KİMYASALLARA DİRENÇ GELİŞTİRİYOR”
Sivrisineklerle kimyasal kullanımı ile mücadele etmenin yarattığı riske dikkat çeken Yavuz; “Biz ilaçlama terimini hiç sevmiyoruz. Çünkü bunlar ilaç değil, kimyasallar. Kimyasal kullanımı belli riskler taşıyor. Ekosistemleri olumsuz etkiliyor. Toprağı, suyu kirletebiliyor. Hatta kullanıldığı bölgelerde gıdalara da geçebiliyor. Fakat başka bir sorun da var. Sinekler kullanılan bu kimyasallara direnç geliştiriyorlar. Bu kimyasalı kullanıyorsunuz, bir süre sonra sinek popülasyonunda işe yaramıyor. Başka tür kimyasallara geçmeniz gerekiyor” sözleriyle durumu açıklarken bu konuda önerilerini şöyle açıklıyor:
“Biyolojik yöntemleri kullanmak daha iyi özellikle bu riskler açısından. Ama kimyasalları kullanmak gerekiyorsa dikkatli kullanılması, kullanılmadan önce kullanılacak bölgedeki insanların uyarılması gerekiyor. Hatta bizim ikinci giriş zamanı dediğimiz bir kavram var. Bu kimyasalları bir yerde kullandığınız zaman o bölgeye kimyasalın türüne göre de değişkenlik gösteren sürede kimsenin girmemesi gerekiyor. Kullandığınız kimyasalın erişkin türü sineklere mi etkili olduğu yoksa larvalara yani yumurtalarına mı etkili olduğu da önemli. Zaman zaman da onların yumurtaladıkları yerlerde larva öldürücüleri kullanmak gerekebilir. Dolayısıyla bu stratejilerin de uygun belirlenmesi gerekiyor. Hepsini bir arada etkin bir şekilde uygulamaya çalışmak en doğrusu.”
İBB SAĞLIK DAİRESİ BAŞKANI DR. ÖNDER YÜKSEL ERYİĞİT: KAYIT ALTINDA OLAN SİVRİSİNEK ÜREME KAYNAĞININ YÜZDE 86’SI İNSAN ELİYLE OLUŞTURULMUŞ
On milyonlar olan ve neredeyse artık sayılamaz hale gelen nüfus sivrisinek popülasyonuna insan eliyle fazlasıyla ortam hazırlanması sebebiyle Türkiye’nin en fazla risk taşıyan bölgesi olarak karşımıza çıkıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Sağlık Dairesi Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Önder Yüksel Eryiğit, Sağlık ve Hıfzıssıhha Müdürlüğü Vektörlerle Mücadele Birimi’nin yılın 12 ayı çalışmalarını sürdürdüğünü, Türkiye’de görülmeye başlanan Aedes Aegypti dahil olmak üzere sivrisineklerle mücadele edildiğini belirtiyor. Eryiğit’in aktardığına göre; sivrisinek, karasinek, kene, pire, kemirgen ve hamamböceği ile mücadelede 182 ekip 611 personel görev yapıyor.
İnsanlarda hastalık oluşturabilecek mikroorganizmaları taşıyan ve insanlara bulaştıran, insana çevreye ve ürünlere zarar veren, insanların yaşadıkları alanlarda rahatsızlık veren ve yaşanmaz hale getiren canlılara verilen genel isimdir.
Dr. Önder Yüksel Eryiğit’in belirttiğine göre İBB’nin vektörle mücadele faaliyetlerinde rakamlar şöyle oldu:
“İBB Vektörlerle mücadele kapsamında 2023 yılının ilk 5 aylık döneminde 107 bin 603 adreste 209 bin 291 üreme kaynağını periyodik şekilde ilaçladı. 2023 yılı boyunca toplamda bu kaynaklar 971 bin 714 kez kontrol edildi. 102bin 430 kez ilaçlama çalışması yapıldı.
Bu rakam 2022 yılında 106 bin 571 adreste 200 bin 334 adet olan üreme kaynakları 3 milyon 468 bin 95 kez kontrol şeklinde gerçekleşti. 411 bin 833 kez ilaçlama yapıldı”
Biyolojik, fiziksel, kimyasal ve kültürel mücadele yürütüldüğünü söyleyen Eryiğit, kayıt altında olan 209 bin 291 sivrisinek üreme kaynağının yüzde 86’sının insan eli ile oluşturulan ve basit tedbirlerle ortadan kaldırılabilecek üreme noktaları olduğunu hatırlatarak kültürel mücadelede halka bunun anlatılması ile üreme alanlarının ortadan kaldırılmasının mücadelede önemli olduğuna ve bu alanda ortaya çıkan iş gücünün farklı amaçlar için kullanılabileceğine dikkat çekerek İBB’nin bilinçlendirme faaliyetlerini sürdürdüğüne dikkat çekiyor.
Önder Yüksel Eryiğit, vektörlerin üreme ve barınma noktalarının fiziken ortadan kaldırılarak fiziksel mücadelenin de belediye tarafından yürütüldüğünü ifade ederek sivrisineklerin üreme ortamları ile alınan tedbirleri şu örneklerle açıklıyor:
“Örneğin saksı altlıklarında, bidon ve varillerde biriken suların dökülmesi, bidon veya varillerin ağzının kapatılarak sivrisineklerin yumurta bırakmasının engellenmesi, aşırı yağmurlardan dolayı su biriken alanların drenajının yapılması, tıkanan rögar ve derelerin açılarak sulara akışkanlık kazandırılması ve sivrisineklerin üremesinin engellenmesi, yiyecek artıkları ve çöplerin ortalığa rastgele atılması engellenerek fare, sıçan, hamamböceği gibi canlıların yiyeceğe ulaşmasının engellenmesi, park, bahçe ve mezarlıklarda fare-sıçan yuvalarının kapatılması gibi tedbirler fiziksel mücadeledir.”
“KİMYASAL YÖNTEMLER BAŞKA CANLILARA DA ZARAR VERİYOR, BİYOLOJİK MÜCADELE ÖNCELİKLİ”
İlaçlama olarak bilinen kimyasal yöntemlerin sadece sivrisineklere zarar vermediğini hatırlatan Önder Yüksel Eryiğit, bu nedenle öncelikli olarak biyolojik temelli biyosidal ürünler tercih ettiklerini ifade ediyor.
Eryiğit, “Örneğin Küçükçekmece gölü ve çevresinde sivrisinek mücadelesi yapılırken fiziksel tedbirlerin yanı sıra Bacillus thruingiensis israilensis ve Bacillus sphaericus bakterilerinden elde edilen biyosidal ürünleri bu alanlarda kullanıyoruz. Bu biyosidal ürünler yalnızca sivrisinek larvalarını etkilemekte olup hedef canlı dışındaki canlılara zarar vermiyor” açıklamasını yapıyor.
Bunların yetersiz olduğu durumlarda kimyasal yöntemlere başvurduklarını söyleyen İBB Sağlık Dairesi Başkanı Önder Yüksel Eryiğit, “Bakanlıkça onaylı kimyasal içerikli biyosidal ürünler kullanıyoruz. Sivrisinek mücadelesinde larva mücadelesi yılın 12 ayı aralık verilmeden ekip sayısı değişmekle birlikte periyodik olarak gerçekleştiriliyor. Yaz aylarında haftalık periyotlarda ve kullanılan biyosidal ürünlerin etkinlik sürelerine göre hizmet veriliyor. Erişkin sivrisinek mücadelesi ise Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında bütün İstanbul’da haftalık periyotlarla yapılıyor. Diğer aylarda lokal olarak erişkin sivrisineklerin tespit edildikleri alanlarda yapılıyor” bilgisini veriyor.
“SİVRİSİNEKLER UYGUN KOŞULLARDA BİR HAFTADA ERİŞKİN HALE GELİYOR”
Sivrisinekler durgun veya yavaş akan sulara yumurta bıraktığını ve uygun koşullarda 1 haftalık süreçte erişkin hale geldiklerini söyleyen Eryiğit, “Bu nedenle haftalık periyotlarla üreme kaynaklarında kontrol çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Erişkin sivrisinek mücadelesi ise Haziran-Eylül ayları arasında İstanbul’da girilebilen bütün sokaklarda ULV cihazları ile ilaçlama çalışmaları yapıyoruz. Kış aylarında ise sivrisineklerin kışı geçirdiği alanlarda mücadele çalışması yürütüyoruz. Özellikle rögarlar ve bina bodrumlarında bu çalışmalar yapıldı” diyerek mega kent İstanbul’da gerçekleştirilen çalışmaları aktarıyor.
Kaynak: Haber Merkezi