Sağlık çalışanlarından şiddet tepkisi: Yaşatmak isterken ölmek istemiyoruz
Sağlık emek meslek örgütleri, 5 yıl önce sağlıkta şiddet sonucu öldürülen Dr. Fikret Hacıosman için bugün Ankara’da Türk Tabipleri Birliği’nde anma açıklaması yaptı.
Sağlık emek meslek örgütleri, 5 yıl önce sağlıkta şiddet sonucu öldürülen Dr. Fikret Hacıosman için bugün Ankara’da Türk Tabipleri Birliği’nde anma açıklaması yaptı. Ankara Tabip Odası Genel Sekreteri Mine Coşkun, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya “Silahla hastaneye bu kadar rahat girip ateş edilmesi, Sağlık Bakanı ve diğer yetkililerin önlem alma konusunda harekete geçmeleri için yeterli değil midir? Sayın Bakan, siz halen susacak mısınız? Sosyal medyadan mesaj göndermekten daha fazlasını yapacak mısınız? Bir gün daha kaygıyla çalışmak istemiyoruz. Bir kere daha yaşatmak isterken ölmek istemiyoruz” dedi.
Sağlık emek meslek örgütleri, 5 yıl önce sağlıkta şiddet sonucu öldürülen Dr. Fikret Hacıosman için bugün Ankara’da Türk Tabipleri Birliği’nde anma açıklaması yaptı. Ankara Tabip Odası Genel Sekreteri Mine Coşkun, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya “Silahla hastaneye bu kadar rahat girip ateş edilmesi, Sağlık Bakanı ve diğer yetkililerin önlem alma konusunda harekete geçmeleri için yeterli değil midir? Sayın Bakan, siz halen susacak mısınız? Sosyal medyadan mesaj göndermekten daha fazlasını yapacak mısınız? Bir gün daha kaygıyla çalışmak istemiyoruz. Bir kere daha yaşatmak isterken ölmek istemiyoruz” dedi.
Sağlık emek meslek örgütleri, 5 sene önce sağlıkta şiddet sebebiyle hayattan koparılan Dr. Fikret Hacıosman’ı bugün Ankara’da Türk Tabipleri Birliği’nde (TTB) andı. Sağlık emek meslek örgütleri adına ortak açıklamayı Ankara Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Mine Coşkun okudu. Coşkun, şunları ifade etti:
“Beş sene önce, 2 Ekim 2018’de Dr. Fikret Hacıosman’ı, görev yaptığı hastanede silahlı saldırı sonucunda yitirmiştik. Kendisini ve sağlıkta şiddet nedeniyle kaybettiğimiz tüm hekimleri/sağlık emekçilerini saygıyla anıyoruz. Sağlıkta şiddet son bulana kadar mücadele edeceğimize yeniden söz veriyoruz. Türk Tabipleri Birliği ve tabip odaları olarak; 2003’ten beri ülkemizde Sağlıkta Dönüşüm Programı ile had safhaya ulaşan piyasacı; halk sağlığını ve hekimleri/sağlık emekçilerini yok sayan, değersizleştiren sağlık politikalarının şiddeti daha çok artıracağını söyledik ve sağlıkta şiddet nedeniyle 1988’de kaybettiğimiz Dr. Edip Uğurcan Kürklü dışındaki tüm meslektaşlarımızı ne yazık ki yaratılan tüketici sağlık politikalarının hızla bizleri de tükettiği son 20 sene içerisinde kaybettik.
“NE GERÇEKTEN CAYDIRICI ÖNLEMLER ALINDI NE DE ÇALIŞMA ALANLARIMIZDA VE KOŞULLARIMIZDA SAĞLIKTA ŞİDDETE KARŞI DÜZENLEMELER YAPILDI”
Dr. Fikret Hacıosman’ın ölümünün ardından da sağlıkta şiddete karşı etkili önlemler için yüzlerce defa çağrı yaptık. Ancak çağrılarımıza kulak verilmemesi sonucunda her gün ama her gün Türkiye’nin farklı şehirlerinden akıl almaz şiddet olayları duymaya devam ettik. Yürüttüğümüz mücadele sonucunda adım atmak zorunda kalan Sağlık Bakanlığı’na; önerilerimizin yalnızca bir kısmını alarak çıkarılan yasanın yetersiz olduğunu, sorunun yalnız yasayla da çözülemeyeceğini, toplumsal varoluşumuzu aşındıran, şiddeti körükleyen düşmanlaştırıcı politikalarla sağlık sistemi başta olmak üzere her boyutu kapsayan bütünlüklü bir değişim gerektiğini ilettik. Geldiğimiz noktada, ne gerçekten caydırıcı önlemler alındı ne de çalışma alanlarımızda ve koşullarımızda sağlıkta şiddete karşı düzenlemeler yapıldı. Geçtiğimiz sene, Dr. Ekrem Karakaya’nın ölümünden birkaç ay önce önerdiğimiz, sağlık kurumlarına silahla girilmemesini de içeren yasal düzenlemeler de görmezden gelindi. Sonuçlarını maalesef acıyla yaşadık, yaşıyoruz.
“ÜLKEYİ YÖNETENLERE KADAR UZANAN NEFRET VE ŞİDDET DİLİ DE SAĞLIKTA ŞİDDETİ KÖRÜKLEDİ”
Bir kez daha vurgulamak isteriz ki; 3-5 dakikaya sığdırılmaya çalışılan muayenelerle verilemeyen sağlık hizmeti, yok sayılan sağlık hakkı, iyileşemeyen hastalıklar, bulunamayan ilaçlar, yapılamayan ameliyatlar, mesleki özerkliğe yönelik müdahaleler, hekimlerin/sağlık emekçilerinin tükenmişliği ve son zamanlarda iyice derinleşen ekonomik zorluklar, toplumun sağlığını bozdu. Toplumda artarak süregelen şiddet iklimi, sağlığımızı bozan, bizi yok sayan, tüketen, değersizleştiren sağlık politikaları, hem bizi hem de halkı geçinememeye sürükleyen ekonomik buhranla birleşince; sağlığın fiziksel, zihinsel, toplumsal bütün bileşenleri de zarar görerek sağlık alanlarında şiddete de zemin oluşturdu. Aynı zamanda ülkeyi yönetenlere kadar uzanan nefret ve şiddet dili de sağlıkta şiddeti körükledi.
“HALA SUSACAK MISINIZ, SOSYAL MEDYADAN MESAJ GÖNDERMEKTEN FAZLASINI YAPACAK MISINIZ”
Sağlık Bakanı’na yeniden sormak istiyoruz: Artık canımıza da kasteden bu sorunlarımıza karşı halen sadece tweet atmakla mı yetineceksiniz? Hekimlerin, sağlık emekçilerinin yaşadıkları sorunlar için tek yapabileceğiniz bu mu? Her ay sayısı katlanarak artan yüzlerce hekim bu kötü koşullar ve gelecek kaygısıyla ülkesini terk ediyor. Neredeyse hepimiz, çalışma yükümüzün yanında bu sağlık sisteminde ruhsal anlamda zorluklarla da karşılaşıyoruz. Daha geçen hafta üç meslektaşımız intihar etti. Yüzlerce sağlık emekçisi her gün şiddet görüyor. Tüm hekimler/sağlık emekçileri geçim derdi ile boğuşuyor. Günde en az 100 sözel ve fiziksel şiddetle karşılaştığımız, hekimlerin yüzde 84'ünün en az bir kere şiddete maruz kaldığı çalışma koşullarındayız. Önceki gün Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servisine silahla giren bir kişinin ateş etmesi sonucu, bir sağlık çalışanı kıl payı ölümden dönmüştür. Silahla hastaneye bu kadar rahat girip ateş edilmesi, Sağlık Bakanı ve diğer yetkililerin önlem alma konusunda harekete geçmeleri için yeterli değil midir? Sayın bakan, siz halen susacak mısınız? Sosyal medyadan mesaj göndermekten daha fazlasını yapacak mısınız?
“BİR GÜN DAHA KAYGIYLA ÇALIŞMAK, YAŞATMAK İSTERKEN ÖLMEK İSTEMİYORUZ”
TTB ve tabip odaları olarak sağlıkta artan şiddetin de, toplumda körüklenen şiddet dilinin de karşısındayız ve sağlıkta şiddetle etkin mücadele çağrımızı yineliyoruz. Birileri bizim sesimizi duymadığı gibi, duyulmasını engellemek için elinden geleni yapıyor ama dün olduğu gibi yarın da daha da güçlü bir şekilde ‘Emek Bizim, Söz Bizim’ demeye devam edeceğiz. Asla yaşamımıza kasteden bu çalışma koşullarına boyun eğmeyeceğiz, emeğimizin sömürülmesine, geleceğimizin karartılmasına izin vermeyeceğiz. Şimdi, bir kişi daha eksilmeye sabrımız yok. Bir gün daha kaygıyla çalışmak istemiyoruz. Bir kere daha yaşatmak isterken ölmek istemiyoruz. Bu nedenle başlattığımız eylem sürecinde topluma çağrımızdır: Sağlıkta yaşadığınız sorunların sorumlusu ne hekimler ne de sağlık çalışanlarıdır. Randevu bulamamanızın, 5 dakikada muayeneye mecbur bırakılmanızın, eczanelerde kalem kalem ödeme yapmanızın, hastanelere ulaşamamanızın ve diğer bütün sorunlarınızın sorumlusu bu sağlık sistemidir. Gelin bu sistemi hep birlikte değiştirelim. Meslektaşlarımıza çağrımızdır: Ne yaşamlarımızdan ne de mesleğimizden vazgeçiyoruz. Bu eylem sürecinde etkili sağlıkta şiddet yasası, güvenli çalışma alanları taleplerimizi yükseltelim. Yaşamı ve yaşatmayı kendine şiar edinmiş bir mesleğin mensupları olarak sağlıkta şiddete karşı her yönüyle mücadelemiz devam edecek. Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz.”
Ortak açıklamanın ardından Genel Sağlık İş Sendikası Başkanı Dr. Derya Uğur da şunları dile getirdi:
“Her geçen gün duyduğumuz, kurumlarımızda yaşanan şiddet olayları bizleri çok üzüyor ve yıpratıyor. Bizler sabah evimizden çıkarken ‘akşam eve geri dönebilecek miyiz’ bu düşünceyle evimizden çıktığımızı bilin istiyoruz. Hastaneye bıçakla, silahla girenler, bu görüntüleri görüp durmak bizleri çok yıpratıyor bu korkuyla artık çalışmak istiyoruz. Artık Twitter’den kınanmasıyla ya da oradan atılan mesajlarla hiçbir şey yapılmamasını kabul etmiyoruz artık. Hala sağlıkta şiddet yasaları uygulanmaz durumda. Yıllardır Türkiye’de siyasi iktidarın uyguladığı sağlığı piyasalaştırmanın, ticarileştirmenin sonucudur (sağlıkta şiddet). Vatandaş içinde yaşadığı ekonomik sorunların bedelini sağlık çalışanları üzerinden gidermeye çalışmasın. Geçmişte doktorun cebinizdeki elini çektireceğim, giderlerse gitsinler söylemlerine bu iktidarın son vermesi gerekiyor.”
Ayrıca Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, önceki gün hayatını kaybeden Adana Erzin Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Ersin Mahmutluoğlu’nun vefatını akciğer enfeksiyonuna bağlı kalp yetmezliği olarak duyurmuş TTB ise Mahmutluoğlu’nun, COVID-19 ile uyumlu klinik bulgularla hayatını kaybettiğini savunmuştu. Konuya ilişkin Bakan Koca, bugün yeniden açıklama yaparak Mahmutoğlu’nun ölümüyle ilgili “kara propaganda” yapıldığını ileri sürdü.
TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut da ANKA Haber Ajansı'nın sorusu üzerine Koca’nın açıklamasına ilişkin şunları söyledi:
“BAKAN KOCA, COVİD-19 YÖNETİMİNDE YANLIŞ POLİTİKALAR UYGULAMIŞTIR VE HALA YANLIŞ POLİTİKA UYGULAMAYA ÇALIŞIYOR”
“Covid-19 sürecini başlangıcından bu yana PCR testlerinin negatif çıkmasına rağmen klinik görüntülerinin buzlu cam görüntüsü vermesi, bunların sadece diğer viral pinomaniler gibi kodlanarak Covid-19’un dışına atılmasının bilimsel sakıncaları var. Altın standart burada bir hekimin gözlemi ve bu konuyla ilgili teşhisidir. Kaldı ki Eris varyantının dünyada nasıl hızlı ilerlediği bilinmektedir. Bakanın açıklamasında bir çok hata var, TTB veya sağlık emek meslek örgütleri kapanma önermedi, bu bir çarpıtmadan ibaret. PCR testlerinin negatif çıkmasına rağmen Covid-19 klinik tablosuyla kaybedilen yüz binlerce yurttaşımız var. Türkiye niçin bir tek PCR kitine mahkum edilmiştir? Türkiye’de Sağlık Bakanlığı bu işi tekeline aldı, tek bir PCR testi üzerinden gitti ve kliniklerin de başka bir PCR kiti temin etmesine izin vermedi. Niçin, çünkü örtmek istiyorlardı. Başarısızlığı örtmek için de istatistiklerle oynuyorlar. Bakan başarısızlığını bu tür açıklamalarla örtmeye çalışmasın ve Türkiye’yi tek bir PCR kitine mahkum etmek tek bir aşıya mahkum etmek gibi geçmişte pek çok sabıkası vardır Sağlık Bakanı’nın, Covid-19 yönetiminde yanlış politikalar uygulamıştır ve hala yanlış politika uygulamaya çalışıyor. Toplumda aşırı endişe verici bir açıklamamız da yok, DSÖ Eris varyantını endişe verici bulmuyor ama 65 yaşındaki üstün risk guruplarımız var, astımı, koahı olan hastalarımız var, sağlık çalışanları risk grubu altındadır. Sağlık Bakanı, bilim kurulunu doğru çalıştırmıyor, ben kuş gribi, domuz gribi döneminde de bilim kurullarının nasıl çalıştığını biliyorum. Bugün aşının maliyeti belli, en ucuz çözüm aşıdır. Aşı yapılmazsa tedavi, yoğun bakım masrafları, insanların iş görememesi buna bağlı ekonomik kayıplar çok daha yüksektir. Bunun ekonomik tarafını da uzmanlarına danışarak öğrenebilir.”
Bakan Koca’nın bu sabah paylaştığı mesaj şöyle:
“Bilindiği gibi, Erzin Devlet Hastanesi Başhekimimiz Dr. Ersin Mahmutluoğlu’nu yakın bir tarihte kaybettik. Kendisine tekrar Allah’tan rahmet diliyorum. Ne acıdır ki arkadaşımız Dr. Ersin’in vefatı, bilhassa hekimleri üzecek şekilde anılmaya, adeta bir kara propaganda aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu propaganda, Eris varyantı sebebiyle, tıpkı salgının başlarındakine benzer, şu an için asla gerçekçi ve gerekli olmayan, bilimsellikten tamamen uzak tedbirlerin uygulanmasına ve aşı kampanyaları başlatılmasına yöneliktir. Her ürünün üreticisi gibi, aşı üreticileri de ürettikleri ürünün daha fazla alıcı bulmasını isteyebilirler. Ama bilim buna bakmıyor! Gereksiz bir ilacı kim kullanmak ister, onu hangi hekim önerebilir? Öneriyorsa, o tıp ahlakına bağlı bir hekim midir? Hastayla ilişkisi dışında, olası başka ilişkileri de akla gelmez mi? Bilim adına bilime aykırı girişimlerde bulunanları ve ülkemizin gereksiz yere ‘sosyal bir depresyona’ sürüklenmesinde sakınca görmeyenleri bilimin tarafsızlığını, sorumluluğunu üstlenmeye davet ediyorum. Kim ne derse desin, spekülasyonlardan hareketle, gerçekçi veriler olmadığı halde yapılmayacak olanı yapmayacağız. Sosyal depresyon da büyük bir sağlık sorunudur. Covid-19’la mücadelede, radikal tedbirler almaktan aşı uygulamasına, insanımızın sağlığı için ne gerekiyorsa hepsini, milletçe uyum içinde yaptık. Şimdi gündemde olan küresel ve yerel propaganda, eski tecrübenin haklı endişesinden hareketle bir boyun eğdirme çabasıdır. Boyun eğmeyiz, eğmeyeceğiz. Bu söz konusu bile olamaz. Toplu bir aşı kampanyası ya da kapanma benzeri tedbirler asla uygulanmayacak. Covid-19, artık griple nasıl mücadele ediliyorsa tıpkı öyle mücadele edilecek bir hastalıktır. 85 milyon müsterih olsun. Genç yaşta kaybettiğimiz hekim arkadaşımız bu yönden de talihsiz. Adı, etik dışı emel sahiplerinin dilinde. Kendisinin vefat nedeni çok açıktır. Dr. Ersin Mahmutluoğlu’nun 35 yaşından itibaren kalp yetmezliği rahatsızlığı vardı. Dr. Ersin, bu rahatsızlığına bağlı olarak gelişen hastalıklarıyla birleşen solunum yolu enfeksiyonu sebebiyle hayatını kaybetti. Yapılan 3 ayrı PCR testi sonucunda kendisinin Covid-19 olmadığı anlaşılmıştı. Buna rağmen, bilimsel mantıkla sağlaması yapılmış bir içerik sunuyormuş gibi görünerek, bilimsel karşılığı olmayan bir takım yorumlarda bulunanlar talihsiz bir davranış örneği sergilediler. Bugün konuşulanların ömrü kısa olacak, bilimin sözünün ömrü uzundur. Hekimliğin rengi beyazdır. Bir hekime, kara propaganda yakışmaz. Arkadaşımız Dr. Ersin Mahmutluoğlu adının karıştırıldığı tezvirattan incinmesin, nur içinde yatsın.”
Kaynak: ANKA